Dünya genelinde nükleer santrallerin durumu, kaç nükleer santralin kurulmasının planlandığı veya kaçının devreden çıkarılacağı gibi konularda başvuru kaynağı olan ve her yıl yayımlanan Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu/World Nuclear Industry Status Report (WINSR)2018 yılı için de dün Londra’da düzenlenen bir basın toplantısının ardından kamuyuyla paylaşıldı.
Enerji Analisti Mycle Schneider ve ekibi tarafından bir önceki yılın verileri baz alınarak hazırlanan orjinaline şuradan ulaşabileceğiniz raporda son üç yıldır olduğu gibi yenilenebilir enerji yatırımlarına doğru bir kayışın bulunduğu açık ara görülüyor. Raporda öncekilerden farklı olan ise ilk kez küresel ısınma gerçeği üzerinden “su” vurgusunun yapılmış olması.
2018 Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu’na göre bugün dünya genelinde otuz bir ülkede faaliyette olan reaktör sayısı toplam 413 ve bu toplamın yüzde yetmişini Amerika Birleşik devletleri (ABD), Fransa, Çin, Rusya, Fransa ve Güney Kore’deki reaktörler oluşturuyor. ABD ve Fransa’daki reaktörler de bu toplamın %47,5 a tekabül etmekte.
2017’de 19 reaktörün inşaatı planlanmışsa da rapora göre bunlardan yalnızca üçü inşaat hazırlıklarına başlayabilmiş durumda. Bunların ortak noktaları ise Çin şirketi olmaları. Diğer taraftan 2018 yılının ilk yarısında iki reaktör inşası başlamış durumdayken 2017 yılında biri otuz üç yaşındaki Gundremmingen B reaktörü, bir diğer Güney Kore’de kırk yaşındaki Kori 1 reaktörü ve İsveç’te kırk altı yaşındaki Oskahamn 1 reaktörü olmak üzere üç reaktör devreden çıkarılmış bulunuyor.
Yaşlanan reaktörlerin ömrü uzatılıyor!
Rapor, reaktörlerin yaşlanmasına rağmen genel teamül olması gerektiği gibi, 40 yaşını dolduran reaktörlerin kapatılması şeklinde gerçekleşseydi bu sene 81 reaktörün, 2020 yılında ise 12 reaktör hariç tüm reaktörlerin ömürlerini tamamlamış olarak kapatılması söz konusu olacaktı. Zira nükleer santraller çok yüksek ısı üreten teknolojiler olduklarından öngörülen ömürlerini doldurmaları da bu risklerinin artması demek. Dolayısıyla raporda da ifade edildiği üzere reaktörlerin 40 yaşlarını doldurmalarına rağmen kapatılmayarak siyasi iktidarlar tarafından ömürlerinin uzatılmasının askeri güç unsuru olmalarıyla ilgisi bulunuyor ve tabi bir de olmayan demokrasiyle .
Benzer şekilde maliyetli ve uzun inşaat sürelerine rağmen nükleer santral yatırımları gelişmiş ülkelerde olmasa dahi bu kez gelişmekte olan ülkelerde devam edilmesinin nedeni nükleer santrallerin güç unsuru olarak kullanılması. Oysa raporda da ifade edildiği üzere nihai kullanıcılara düşük karbon salımı ile elektrik enerjisinin sağlanması bu enerjinin üretim maliyetinin düşük olduğu kadar verimli ve etkili olabileceğini de gösteriyor. Hatta nükleer enerjiden uzaklaşılması halinde nükleer savaş gibi bir riskin de ortadan kalkması mümkün denebilir.
Çin faktörü !
Rapordaki verilerle söylersek bugün 15 ülkede 50 reaktör nükleer santral inşaat sürecinde bulunuyor ve bu rakam 2013 rakamlarına göre 18 reaktör aşağıda fakat 16’sı yalnızca Çin’de. Bugün inşa halindeki toplam reaktör sayısının toplam kapasitesi 48,5 Gigavat.
Reaktör inşaatlarının başlaması gecikiyor
Raporda 1970’ten 2018 yılının ortalarına kadar yirmi ülkede yürütülen toplam 94 reaktör inşaatın farklı aşamalarında durdurulmuş olduğundan ve inşaat başlangıç tarihlerinin ertelenmiş olduğundan da bahsedilmiş. Bangladeş, Beyaz Rusya, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri ise ilk defa nükleer santral inşaatına başlayan ülkeler. Birleşik Arap Emirliklerinde ilk reaktörün inşasına bir yıl gecikmeyle 2017 yılında başlanabilirken Beyaz Rusya’daki ilk nükleer reaktörün basınç kabının zemine düşüp deforme olması da yenilenmesini gerektirdiği için inşaatın bir yıl gecikmesine neden olmuş bulunuyor.
Öte yandan rapora göre Bangladeş ve Türkiye deki projelere de bu sene birkaç ay önce başlandı ve Türkiye’deki reaktörün inşasında da 2-3 yılık bir gecikme olduğuna değiniliyor. Hatta 2020’de elektrik üretimine başlanması hedeflenmiş olan Akkuyu için bir yıllık gecikmenin üstüne iki yıl da uzatmanın öngörülerek 2023 yılında elektrik üretimine başlanacağı bilgisi de üretime başlaması geciken nükleer santral inşaatlarının akıbetine Türkiye’nin de uğradığının ispatı olarak not düşülmüş.
Türkiye’nin adı Akkuyu ile öne çıkıyor
Raporda, Türkiye ile ilgili olarak üç ayrı reaktör dizaynının bulunduğuna ve bunların üç ayrı finansal kaynaktan beslenecek üç ayrı proje olduğuna da dikkat çekiliyor. Raporda, imzalanmış bir anlaşma olmasa da imzalı iki hükümetlerarası sözleşmeye ek olarak Türkiye Hükümeti’nin Çin Hükümeti ile yaptığı görüşmeler doğrultusunda İğneada’ya kurulması planlanan nükleer santralin de değerlendirmeye alındığı anlaşılıyor. Akkuyu Nükleer Santrali’nden bahis olunan kısımda ise ilk reaktörün inşaatı için 2018 yılında onay verilmesi: Cengiz Holding, Kolin İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Kalyon İnşaat Sanayi ve ticaretin yüzde kırk dokuz ortaklığından çıktığı haberleri de yer almış.
Raporda son yıllarda yenilenebilir enerji alanında yapılan yatırımlardan da bahsedildiği üzere ve bu sene de güneş ve rüzgar enerjilerine yönelime ilişkin bir araştırmanın sonuçları da irdelenmiş bulunuyor. Bugüne kadar bu konudaki en kapsamlı araştırma denebilecek şekilde yenilenebilir enerjiye geçen on dört ülkede gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre bu ülkelerin yüzde seksen ikisi yenilenebilir enerji kullanımının önemine inanıyor, rapordaki verilerle bu oran Çin’de yüzde doksan üçe, Japonya’da ise yüzde yetmiş üçe tekabül etmekte.
Raporda rüzgar ve güneş enerjisi yatırımlarının başarıları üzerine olumlu konuşmaktan genel olarak imtina eden Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı(IAEA)’nın “Güneş enerjisi düşük maliyteli yatırım aracı olduğu üzere Hindistan ve Çin dahil dünyanın bir çok ülkesinde güneşten elektirk enerjisi üretme eğiliminin arttığı anlaşılıyor”şeklindeki yorumu ise adeta güneş balçıkla sıvanmaz sözünün hakkını veriyor. Yenilenebilir enerjilerin maliyetleri düşerken bu alanda tecrübenin artması da ilgiyi ağır ,hantal, merkezi idareli nükleer santrallerden uzaklaştırıyor.
Küresel ısınma şartlarında önce “su” vurgusu!
Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu’nun bu sene üzerinde durduğu diğer bir yeni konu ise su meselesi. Zira rapor, tarım hasadı üzerinde olumsuz etki yapmakta olan küresel ısınma çağında temiz su ve gıdaya erişimin güç olduğu bir dönemde nükleer gücün ihtiyaç duyduğu milyar litrelerce suyu israf olarak niteliyor. Buna göre Atomik fizyon enerjiden daha fazla su kullanan bir başka enerji kaynağı daha yoktur ve Fransa’da kabaca elektriğin dörtte üçü nükleer santraller tarafından üretilirken tatlı suyunun yüzde elli biri ve yağmur suyunun yüzde onu termal santraller tarafından emilmektedir.
Türkçe karşılığı “Endişeli Bilim İnsanları Birliği” olan Union of Concerned Scientists’e ait Nükleer Güvenlik Projesinde “Nükleer güç ve su” üzerine bilgi paylaşan David Lochbaum “nükleer santralden enerji üretmek istiyorsak önce küresel ısınma sorunu çözmek zorundayız” değerlendirmesine de yer veren raporda küresel ısınma problemi olan bir dünyada nükleer santralin yerinin olmadığı su götürmez bir gerçek olduğu ortaya konmuş. 1 Agustos 2018 tarihi itibariyle Finlandiya, Fransa, Almanya,İsveç ve İsviçre’de nükleer santrallere operasyonel sınırlılık getirilmesi ile de sonuçlandığı üzere reaktörler için kullanılan soğutma suyunu sağlayan göl veya nehir kaynağındaki su seviyelerinde meydana gelen azalmaların küresel ısınma çağında nükleer santrallerin risklerini de arttırdığının altı çizilmiş.
Haber: Pınar Demircan
(Yeşil Gazete)