Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Yürüyoruz öfkenin yerine dayanışmanın neşesiyle

0

Türkiye sanki anosognozi’ye yakalanmış gibi. Beyninin bir tarafında bir harabiyet geçirmiş, sonucunda da bedeninin bir bölgesini inkar ediyor sanki.

İktidarın, devletin kolluk kuvvetlerini kullanarak Akbelen Ormanı‘nı ve diğer doğal alanlarımızı inkar etmesi gibi “farkındalık ve içgörü eksikliği” yaşanıyor.

Nörolog Olivier Sacks bu hastaların ilginç hikayelerini anlattığı “Dayanacak Bir Bacak” kitabında, bu felçli hastaların vücutlarının bir parçasını tanımayıp bir başkasına ait sandığını, bir “manken” ya da şaka olarak algılayadığını; mesela trende otururken yanındakine dönüp kendi ellerini kastederek “pardon bayım eliniz dizimde” ya da yemek tepsisini alan hemşireye “şurada bir kol var, bunu da tepsiyle götürür müsün” diyenleri anlatır. Sacks’ın hastalarından biri, uzun zamandır kayıp olan kardeşini yatağında “buluvermiş.” “Hala bana yapışık” demiş öfkeyle doktoruna, “İşte kolu burada!” Sonra da sağ ile sol kolunu kaldırmış.

Bu hastaların çoğunun “akıl hastası” olarak kabul edildiklerine de işaret edilir.  Gerçekten de bu tür hastalara özel bir “delilik kategorisi”nden bahsedilebilir. Ülke olarak, uzun zamandır bu kategoride gibiyiz; bize ait bir canlılığı inkar ederek deliler gibi yaşıyoruz.

Portekiz’den Adalar’a devri alem

Tüm bunlar devam eder; Akbelen gibi, Kazdağları, Cerattepe, Dikmece, Cudi ve pek çok yerde gelecek nesillere ait ekokırım suçu işlenirken, memleket de bu delilik karşısında direniş ve  dayanışma alanına dönüşüyor.

Şimdi size bu pasif direnişçilerden  birinden, bir  güzel insandan; 93 yaşında yaz-kış yürüyen bir Adalı, doğa ve Ada aşığı Viktor Albukrek’ten bahsetmek istiyorum.

Albukrek’lerin atalarının yolculuğu Portekiz‘in Albuquerque kasabasından, 1500’lü yıllarda başlıyor. Kasaba, adını Hindistan‘ı keşfeden Portekizli kaşif denizci Alfonso d’Albuquerque‘ten alıyor. Yolculuk, Hollanda üzerinden Ankara’ya oradan İstanbul‘a ve Büyükada‘ya uzanıyor.  Henüz bir yaşında bile olmayan  Viktor bebeği, ailesi adaya getiriyor.

Henüz çok genç yaştayken Büyükada’da kendine bir yelkenli yapıyor. Adanın etrafını ya bisikleti ya yelkenlisi ya da yürüyerek turluyor.

83 yaşındayken, anıları ve hikayeleri olan bir yeri kaybetmenin endişesi ile ilk kitabı “Bir Zamanlar Büyükada 1931-1961 anıları”nı kaleme alıyor. Kitabında 1931-1961 arasında Büyükada’da yaşadıklarını, çocukluğunu, gençliğini aile albümünden görsellerle süsleyerek hikaye ediyor.

Viktor bey 2019 yılında, Açık Radyo-Dünya Mirası Adalar programında “Prens Adaları’nın kıyılarına dökülen tüm beton  ve dolgu alanlarının bir zamanlar olduğu gibi doğal kumsal  haline geri döndürmek, dört tarafı denizle kaplı Adalar’ın her yerinden denize girmek ve tehlikesizce Ada yollarında yürümek” temennisinde  bulunmuştu.

Aradan geçen dört yılda isteği gerçekleşmek bir yana Adalar’da denize girmek için bir karış kıyı bile kalmadı.  Ada yollarında yürüyebilmek ise artık mümkün değil. En çok iklimi tetikleyen aktörlerden biri olan “arabalar”, yaya yolu statüsündeki adaları ele geçirdi. Fosil yakıtla çalışanların yanı sıra, masum olduğu empoze edilmeye çalışılsa da kömürle çalışan santrallerden, ormanlarımızı yok ederek  elde edilen enerjiyle işleyen elektrikli araçların sayısı, bu minicik yüzölçümlü kara parçalarında 10 bini aştı. Otobüs ve taksileri saymıyoruz bile.

Viktor bey bugün 93 yaşında ve iklim aktivisti oldu.

Haydi Adalar’a, yürümeye!

Diğer yanda yakın zaman önce Adalar’ın askıya çıkmış imar planlarını anlamaya çalışıyoruz. Lakin bizlerin  anlayamayacağı kadar muğlak ve görseller okunamayacak kadar bulanık!

“Askıdaki Adalar İmar Planları” için Mimarlar Odası İstanbul BK Şubesi ve İstanbul Şehir Plancıları Şubesi ile yaptığım görüşme sonrası edindiğimiz son bilgiler şöyle:

Her iki uzman kurum da ilgili verileri topluyor, tespitler yapıyor ve 10 gün içinde bitirmeyi umdukları çalışmalarının sonuçlarını kamuoyu ile paylaşacak. İBB Şehir Planlama Şube Müdürlüğü’nden Serkan Baş da askı süresi içinde planlara itiraz edecekler için en kısa sürede gerekli bilgilerin açıklanacağını söyledi.

Ortalık toz dumanken, Viktor beyin de bir çağrısı var;

5 Ağustos saat 19.00’da bedenimizin farkına varmak, yürüyebildiğimizi hatırlamak, hatırlatmak için Adalar’daki sivil inisiyatifleri, tüm İstanbulluları, Adalıları ve iklim aktivistlerini “Yürünebilir Adalar” etkinliğine davet ediyor.

Frederic Gros, “Yürümenin Felsefesi” kitabında şunları söylemiş: “Yürüyerek, kimlik fikrinin kendisinden, biri olma, bir isim ve hikayeye sahip olma isteğinden kaçarsınız. Biri olmamak, herkesin kendinden bahsettiği yüksek sosyete top­lantılarından ya da terapi seanslarından iyidir. Oysa biri olmak, boynumuza ağır ve aptalca bir kurgu zincirleyen (bizi benlik tasvirimize sadık kalmaya zorlayan) toplumsal bir zorunluluk değil midir? Yürürken biri olmama özgürlüğünü yakalarız.”

Biz de Adalar Sivil İnisiyatifi’nin cümleleriyle;

“Akbelen vahşetinin koyu karanlığında, yaşam alanlarımızın kaderini belirleyen yeni Adalar imar planlarının belirsizliğinin gölgesinde, dayanışmanın aydınlığında yürüyoruz…

İçinde yaşadığımız bu mucizevi güzelliği hatırlamak, hatırlatmak için yürüyoruz.

Soluk alıp verdiğimiz doğal ortamı tanımak, anlamak, anladıkça onu korumak, kollamak, onunla ahenk tutturmak için yürüyoruz.

Bu eşsiz coğrafyaları yitirmemenin tek yolunun sınırsız hızla ve “kılımızı kıpırdatmadan” yaşama talebimizden vazgeçmek olduğunun bilinciyle, yürüyerek gidilebilecek her yere yürüyoruz. Yürümenin zevkini unuttukça, bizim biz olmaktan Adalar’ın adalar olmaktan çıkacağını kendimize hatırlatarak yürüyoruz.

Şehrin yanı başındaki bu nadir toprak parçasının kendine has dokusuyla, biricik olduğunu hatırlayarak yürüyoruz.

20 milyonu geçen nüfusuyla fokur fokur kaynayan bir mega kentin karmaşasının ve kargaşasının iki kulaç ötesinde, denizi, ormanı, özgün mikro kliması, tüm canlıları ve eşsiz mimarisiyle capcanlı bir organizma olan bu küçücük adacıkların, giderek bir canavarı andıran İstanbul tarafından yutulmaması için bir şey yapabilir miyiz?

Yürüyerek, sadece yürüyerek onları kurtarabilir miyiz?

Hıza alışmış şehirliler adım attıkça güçlenen, dinçleşen bedenlerinin ve kuşların sesine kulak vermeyi “konfor” olarak kabul ettiklerinin yerine koyabilirse eğer, neden olmasın?

Sürüp giden hoyratlığa inat, nezaketle, merakla, anlayışla, kelebeklerin eşliğinde yürüyoruz.

Adalar hem hepimizin hem de hiç kimsenin!

Onlara gözünün içi gibi bakacak, üzerine titreyerek sakınacak herkese her zaman cömertçe kucak açıyorlar.” 

Yürüyelim o halde…

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.