Yine öyle bir maç ki, maçtan önce maç dışında her şey konuşuldu. İlk olarak maçın gününden başlamak lazım. Çok net bir iddiam var. Dünyanın kendisine büyük diyen hiçbir liginde, iki şampiyonluğa oynayan takım, çok zorda kalmadıkça, Perşembe günü birbirleriyle maç yapmaz. Yaparsa da o maç lig maçı olmaz. Barcelona ile Real Madrid gibi Şampiyonlar Ligi’nde oynarlar. UEFA Avrupa Ligi’nde oynarlar. Fakat ligde oynamazlar. Hele bir de siz bu ligin kalitesini yükseltmekten, seyirci azlığından bahsediyorsanız, bu en çok ilgi çekecek maçı haftaiçi bir güne alırsanız, kendinizle çelişirsiniz. Tribünler yine tamamen doluydu ama olacak iş değil bu.
İkinci olarak, deplasmana taraftar alınması meselesi. Bir karar çıktı Fenerbahçe taraftarı gelmeyecek diye. Sonra ertesi gün dendi ki, “Yo öyle bir karar yok!” Aslında taraftarlar o kararı yırtıp attılar, bu yüzden öyle bir karar yok. Olanların ne olduğunu çözebilen varsa anlatsın. Sonunda öyle bir durumla karşılaştık ki, artık ligin kalitesi diye diye, deplasman taraftarını tribüne bile sokamayan bir duruma geldik. İlk dakikası geçmişti oyunun, dışarda kalan Fenerbahçe taraftarı olmaması bir yerden tribüne girdi. Şu görüntünün olmasına izin veren herkes yarattığıyla övünebilir. Deplasman taraftarına “insan” gibi davranmama sorununu her zaman dile getirmek lazım. Deplasman taraftarı eziyet edilecek insanlar değildir. Bugün Fenerbahçe taraftarına, haftaya başka taraftara başka bir tribünde…
Maça gelirsek, takımlarda devamlılık problemi var. Bu öyle bir sorun ki, maç içerisinde bile takımlar bir düşüp, bir çıkıyor. Maçın ilk dakikalarında oyun dengedeyken, Beşiktaş bir anda orta sahayı da ele geçirerek maça hakim oldu. Yerden yapılan paslarla Fenerbahçe’yi kendi kalesine ittirebildi. Üzerine bir de dönen topları alarak baskısını arttırdı. Simao’nun mükemmel golü bu baskıyla gelmedi. Baskı bu golden sonra geldi. Sonra Alex’in ortaya çıkması ve Beşiktaş’ın bir anda yerden paslaşmayı bırakarak orta sahada garip şekilde ve sürekli topu havalandırmasıyla oyun yavaş yavaş Fenerbahçe’ye döndü. Beşiktaş’ın şansı bu baskı sırasında gol yememesi ve Fenerbahçe’yi ara ara rahatsız edecek ataklar yaparak, baskıyı anlık da olsa kırabilmesiydi.
İkinci yarıda da bu devamsızlık sürdü. Bu sefer maça iyi başladı Beşiktaş. Tartma aşaması bu devre olmadı. Beşiktaş pozisyonlar bularak başladı ama golü Fenerbahçe buldu. Anlaşılmaz şekilde takımlar defansa çekildikleri anda golü yiyorlar. Skoru korumaya çalışmak, büyük ihtimalle o skoru koruyamamayı getiriyor. Fenerbahçe de beraberliği korumaya oynarken, Quaresma maçtaki, tehlike yaratabilecek, tek olumlu hareketini yaptı. Quaresma ve Simao’nun maç içerisinde hücumda hiçbir varlık gösterememeleri ama buna rağmen iki hareketle bir gol, bir asist yapmaları üzerinde tartışılması gereken bir durum. Beşiktaş buna katlanabilir mi, katlanamaz mı? Katlanabilirse, ikisine birden katlanabilir mi? Quaresma golde Almeida ile oynamanın da avantajını kullandı. Gerçek bir forvet oyuncusu anında kendisini hissettiriyor.
Beşiktaş öne geçtikten sonra, 75. dakikada Carvalhal Veli’yi çıkardı, Necip’i oyuna aldı. Bu yenecek golün habercisiydi aslında. Orta sahada, ileriye yönelik olarak oynayan tek oyuncuyu çıkartıp, Necip’i almak 20 dakika savunmayı da göze almak demekti. Dinamo Kiev maçında olduğu gibi yine olmadı. Fenerbahçe bir duran topta beraberliği yakaladı.
Maçın sonunda, daha maç bitmeden atkıları sahaya atan taraftarın ne yaptığını anlamak ise mümkün değil. Takım, son yıllarda Fenarbahçe’ye yönelik olarak maça en çok hükmettiği oyunu oynarken, üç dakika kalmış ve maç berabereyken maçı durdurmanın ve Fenerbahçe’yi savunmaya iyice oturtmanın bir açıklaması olamaz. Atkıları saha kenarına değil, saha içine atmak uzatma dakikalarını anlamsızlaştırdı.
Sonuç olarak, bu maçı izleyip, hakkı beraberlikti demek pek mümkün ve adaletli olamaz. Fenerbahçe’nin başına gelen talihsizlikler sonucu tek yıldızlı ama çok sağlam bir takıma dönüştüğünü, Beşiktaş’ın ise çok yıldızlı bir yok takım olma yolunda gittiğini gösterdi bu maç bize. Buna rağmen Beşiktaş maçı kazanabilirdi, kazanmalıydı ama defans yapmanın en iyi yolunun topu rakip kalenin civarında oynamak olduğunu göremeyen bir teknik direktörle bu bir puan bile çok iyi denebilir.
Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net