Yerelliğin olmadığı yerel seçim – Bekir Ağırdır

Yerel seçimler yaklaşırken, aday spekülasyonları bu denli yoğunken farkındaysanız ne yerel sorunları konuşan var ne de yönetim problemini.

Son iki yıldır yeni anayasa konuşuyoruz. Ülkenin en yakıcı sorunu Kürt meselesi ve Kürt meselesinin en önemli boyutlarından birisi de yönetim boyutu. Ülkenin siyaset yapma zihniyetini etkileme potansiyeli en yüksek unsur olan Gezi yaşanalı daha üç ay olmuş. Ki Gezi’yi tetikleyen çekirdek sorun bu ülkenin merkeziyetçi yönetim sistemi.

Hal böyleyken ne yerellik ne de yönetim sistemi gündemde yok. Çünkü çok meşgulüz, siyaset ve medya da çok meşgul. Olimpiyatlara ev sahibi olmak ya da olmamak meselesini bile kutuplaşmanın zemini yapmakla meşgulüz örneğin.

Önce verili duruma dair bazı sayıları hatırlayalım: Önümüzdeki seçimlerde seçmenlerin yüzde 76’sı 29 Büyükşehir sınırları içinde ve tümü Büyükşehir Belediye Başkanı ve meclisi için oy kullanacak.

Ülkenin yetişkin nüfusunun yüzde 52’si 11 metropolün bütünleşik alanı içinde yaşıyor. Yüzde 21 nüfus köylerde, yüzde 27 nüfus da kentlerde yaşıyor.

Bu iki sayı şunu söylüyor: Seçmenlerin genel seçim tercihleriyle yerel seçim tercihleri arasında olduğu varsayılan farklılaşma oranı giderek düşüyor. Çünkü yerel seçim oyundaki farklılaşma iki gerekçeden doğuyor.

Birincisi seçmen “selam mesafesi” için oy verirken partisi kadar adaya dair nitelikler, tanış olmak, hemşeri olmak gibi unsurlar öne çıkıyor. İkincisi yerel seçimde seçmen partiye değil hizmete bakıyor.

Metropollerde, büyükşehirlerde gündelik hayatın ritmindeki ve ürettiği zihniyet dünyasındaki, gündelik hayat pratiklerindeki değişimler sonucu eski bildik ilişkiler çalışmıyor. Dolayısıyla tanış olmak, hemşeri olmak gibi tanımlar gündelik hayatımızdan çıkıyor, aidiyetler değişiyor, çeşitleniyor.

Yine metropollerdeki nüfus yığılmasından, gündelik hayatın karmaşıklığından dolayı yerel hizmetler ile genel hizmetler ayrıştırılamıyor, hepsi birden kamudan ve seçilmiş otoritelerden beklentiye dönüşüyor.

Dolayısıyla metropollerde seçime göre oy farklılaşması açıklaması eski gücünde değil. Geride daha çok yerel seçim ile genel seçim tercihlerindeki farklılaşmayı yaratan en önemli unsur olarak “oy verilecek partinin temsilinin” değil “başkanlığı kazanma olasılığı” değerlendirmesi kalıyor. Bu dürtüyle oy veren seçmen oranları da sanıldığı denli yüksek değil. Bu oran kabaca yüzde 10 mertebesinde.

Yalnızca yüzde 27 oranındaki kentlerdeki seçmenlerde geleneksel davranış kodları, tanış olmak, hemşeri olmak gibi dürtüler geçerli.

Yani şunu söyleyebiliriz seçmenin yüzde en az 75-80’i yerellik üzerinden değil genel siyasi tercihleri üzerinden oy verecek. Bu da var olan siyasi ve kültürel kutuplaşmaların zihni ve duygusal ambargoları çalışacak demek.

Seçmenin tercihlerini değiştirebilmesi için var olan siyasi bölünmelerin, kutuplaşmaların ve davranış kodlarının dışına çıkılması lazım.

Bu ise ancak başka bir siyaset ve siyaset tarzı ile mümkün.

Bugünün kentlerinin ve hatta ülkenin temel sorunu yönetim meselesi. İnsanların kendi oturdukların yerin sorunlarına ve çözüm süreçlerine, kendi ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda katılabilmelerinin yolunun açılması gerekiyor.

Bu ise bugün yaygın olan “yerel yönetimlerin güçlendirilmesinde” söyleminden daha ötede, farklı bir şey. Merkeziyetçilik, askeri ve idari vesayet ancak yönetim sistemi ters yüz edilerek kırılabilir.

Hiçbir parti ve aday henüz ülkenin bu meselesine dair bir şeyler söylemiyor. Üzerinde çalışanı da yok medyada tartışanı da.

O zaman da seçmenin önüne konulacak olan, en azından şimdiye kadar ki deneyimlerimiz üzerinden tahmin edebileceğimiz şey, birkaç günde, bir ofiste, iki-üç kişinin yazdığı uçuk vaat ve projeler olacak. Bir de elbette sihirli adaylar ve sihirli sloganlar bulunacak.

Seçmenin de bunlara inanacağı, var olan siyasi dengeleri değiştirecek oy tercihlerinde bulunacağı sanılıyor.

Bekir Ağırdır – www.t24.com.tr

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR