ManşetRöportaj

Yeni yayın dönemine 8 dilde başlayan Nor Radyo ile söyleştik

0

Nor Radyo'dan Talar, Murat ve Roni (soldan sağa)

Nor Radyo’nun* yeni yayın dönemi 3 Ekim Pazartesi günü başladı. Radyo için 6 Ekim’de “dayanışma konseri”  de düzenleniyor. Ayrıca, 16 Ekim’de  Alternatif Medya Şenliği’nde yer alacaklar. Yeşil Gazete olarak  “sezona hızlı bir başlangıç yapan” Nor Radyo ile hem anaakım medyadan farklı yayın anlayışlarını, hem de radyoda olup bitenleri konuştuk.

Nor Radyo’yu, öyküsünü kısaca açıklar mısınız? Talar, en eski programcılardan birisi olarak belki sen başlamak istersin.

Talar: Radyo, 17 Ocak 2008 günü ilk yayınını yaptı. Yaklaşık 3 sene olmuş, yakında onu kutlayacağız; ama malum, Hrant Dink’in öldürüldüğü gün olan 19 Ocak’a bu kadar yakın olunca biz hep “buçuk buçuk” kutladık Nor Radyo’nun doğumgünlerini. Geçen sene iki buçukuncusuydu örneğin.  “Nor” Ermenice’de “yeni” anlamına geliyor. Halkların kardeşliği teması üzerine kurulmuş; Ermeniler’in, Kürtler’in, Çerkezler’in, Rumlar’ın, Türklerin, diğerlerinin; aslında Anadolu’da yaşayagelmiş tüm toplulukların seslerinin kaynaşmasından oluşan bir radyo. Ancak, ilk adımı Ermeniler atmış oldu.

Talar ve Murat, Nor Radyo'nun eskilerinden

Hrant Dink ve onun anısı ile bir ilgisi var mı yayın hayatınıza başlamanızda?

Talar: Onun da tabii ki büyük düşü idi Türkiye’deki tüm toplulukların bir aradalığı. Bir anlamda vasiyetini yerine getirmeye çalışıyoruz.

Murat: Aslında Ermenice radyo Hrant Dink’in hayaliydi. Ermenice gazeteler, dergiler, internet siteleri var ve bir şekilde işlevlerini yerine getiriyorlar. Ancak Dink, radyosuzluğun büyük eksiklik olduğunu düşünüyordu. Ermeni toplumunun kendisini Türk toplumuna açma meselesi vardı ve bu örneğin Agos’ta yürüyordu. Ermeni toplumunu dışarıdan tanımaya başladı insanlar. Radyo da bunun bir aracı aslında. Daha da eskiye gidersek, 2004 yılında kurulmuş olan Nor Zartonk mail grubu vardı. O mail grubu 2007 yılında kendisini Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra ete kemiğe bürüdü. Nor Zartonk “Yeni Uyanış” anlamına geliyor. Radyoyu da Nor Zartonk inisiyatifi kurdu. İlk yayını da Lütfi Kırdar’daki Hrant Dink anmasını canlı yayımlayarak yaptı. Kısacası, Ermeniler’in kurduğu bir radyo ama sadece bu topluluk ile sınırlı kalmadı.

Ben de onu soracaktım. “Ermeni Radyosu” değilsiniz.

Talar: Hayır. Bütün diğer etnik kimlikler de var. Aslında etnik olsun olmasın ezilen tüm kimlikleri kapsamaya çalışıyoruz.

Eski dinleyici yeni programcı Roni, Diyarbakır'dan seslenecek

Sloganınız “Dünyanın tüm sesleri birleşin!” ancak radyo, Türkiye’nin de seslerini birleştirmeye çalışıyor.  İnsan ister istemez bilinen komünist mottoyu anımsıyor. Böyle bi analoji var mı, “solcu” bir radyo musunuz?

Talar: Tabii ki.

Murat: Öyle de diyebiliriz. İşçileri birleştiremedik ama sesleri birleştirmeye çalışıyoruz. (gülüşmeler)

Roni: Nor Radyo, solcu bir radyo niteliği taşıyor. Farklı demokratik talepleri yansıtmak, kimliği veya kültürü yüzünden ezilen tüm gruplar ile dayanışma içinde olmak amacındayız. Bu amaçla, tamamen gönüllü olarak çalışıyoruz. Örneğin ben Diyarbakır’da bir öğrenciyim ve radyonun ilk günlerinden bu yana dinleyicisiyim. Bu sene ise program yapıyor olacağım. Benim gibi bir sürü örnek var; olsun diye de uğraşıyoruz. İşin içinde ekonomik çıkar olmayınca kültürel mirası korumak, insan odaklılık ve katılımcılık gibi değerleri daha kolay elimizde tutabiliyoruz.

Radyoculuk, özelde de internet radyoculuğu nasıl bir şey? Nasıl bir deneyim?

Murat: Aslında Nor Radyo kurulmadan önce “Ermenice radyo kurulsun artık” tartışmaları baya olgunlaşmıştı. FM bandında olmak çok pahalı, maddi yükü çok geleceği için interneti seçtik, diyebilirim. Ayrıca, diasporada, katliam sonrası dünyanın dört bir yanına dağılmış Ermeniler’i düşündüğümüzde internette olması çok daha doğru ve verimli. Zaten günümüzde pek çok FM radyosu da internetten dinleniyor. Bir de, bu şekilde, internet gibi sosyal bir ağın üzerinde olmak daha samimi ve katılımcı olmasına da katkı yapıyor. Dinleyiciler, programcılar ile olduğu gibi birbirleriyle de tanışıyorlar. İşin içinde para dönmemesi ve gönüllülük bağı olması gerçekten güzel. Ayrıca, sadece Türkler ile Ermeniler değil tanışan, kendilerini açan. Dinleyicisi ve programcısı ile her kimlikten insan  çokkültürlü yaşantının içinde buluşuyor.

Talar: Nasıl bir deneyim sorusuna geri gelirsek, ben hala kendi sesim ile barışamadım örneğin, duyduğumda garip gelebiliyor. Büyük çoğunluğumuz “amatör” radyocularız ve bu da farklı bir heyecan, stres yaratıyor.

Profesyonelleşmek istiyor musunuz peki?

Talar: Kesinlikle.

Murat: Evet, ama programcılıkta kaliteyi arttırmak anlamında.  Gönüllü programcı arkadaşlar ve teknik ekip ile paylaştığımız çeşitli belgeler mevcut ama bunu radyo içi eğitimleri arttırıp çeşitlendirerek de yapmanın yollarını arıyoruz. Ben de hala heyecanlanıyorum. Sesimizi pek çok kişi dinliyor, bir anlamda kalıcılaşıyor. O yüzden olmadık bir şey söylememek, özellikle de radyonun ilkeleri dışında konuşmamak gerekiyor.

Bu ilkeler neler?

Her türlü ayrımcılığa karşı bir arada yaşamayı savunan ufak bir manifestomuz var. Bu manifesto ışığında yayın yapmaya özen gösteriyoruz. Sadece ırk, din, etnik köken, cinsiyet değil; cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığı da reddeden, tüm bunlarla ortak mücadele eden bir yayın çizgisini hedefliyoruz.

Umarım bu çizginin sesi yeni yayın döneminde daha da güçlenir. Önümüzdeki dönemden bahsedelim. Radyoda neler bekliyor bizleri?

Roni: 8 dilde programlarımız var. Örneğin benim programım yeni. Adı, Deng u Reng. Türkçe; “Sesler ve Renkler” demek. Programı Kürtçe ve Türkçe yapacağım. Dengbejler üzerine olacak.  Kültürünü yazılı olarak ifade etmesi önüne büyük engeller konmuş bir toplumun, sesi biçimlendirerek varlığını duyurup zengileştirmesidir Dengbejler’in yaptığı. Çok çeşitli konulardan bahsederler. Ben bu sesleri yorumlayarak, Diyarbakır’dan “bağlanarak” yapacağım programı. Cumartesi akşamları 22 ile 24 arasında olacak. Türkçe de olacak çünkü, hitap etmeye çalıştığımız kitle Kürtler ile birlikte, belki de daha çok, Türkçe konuşup anlayan herkestir.

Murat: Geçen seneki önemli eksikliklerimizden birisi kadın ve toplumsal cinsiyet üzerine bir programdı. Bu dönem bunu telafi ediyoruz. Yine “eski” dinleyicilerimizden avukat arkadaşımız Diren Cevahir Şen bu sene bahsettiğim temada bir program yapacak. Adı, Gin u Gyank; Ermenice “Kadın ve Yaşam” anlamına geliyor. Bu program kadın sorunlarına ekoloji çerçevesinden de yaklaşacak.

Bir Rumca, bir Ermenice yeni programımız var. İki tane ekoloji programımız var; “Ekotopya” ile “Ekoloji Mikrofonu” isminde. “Kültür Sanat Güncesi” adlı programımız yeni. “Nardlar’ın Sesi” Adigece ve Çeçence konuşacak. Daha önce Yaşam Radyo’da yayımlanan Getron’u biz banttan yayımlıyorduk. Artık Getron canlı olarak Nor Radyo’da.

Teknik açıdan pek fazla değişikliğimiz yok. Shoutcast ve Edcast altyapısını kullanmaya devam ediyoruz. İnternet sitemiz ile altyapımızı oluşturan yazılım aynı. Asıl yenilik ise şu ana kadar 19:30 -01.00 arasında süren yayınımızı 24 saate çıkarmak oldu. Yaz döneminde bunu denedik. Tamamen gönüllü bir biçimde bunu yürüteceğiz. Ekibimiz yaklaşık 30 kişi. Programcılar dışında yayın kurulu, teknik bölüm. Ayrıca, Ermeni Kültürü ve Dayanışma Derneği’nde bir stüdyo oluşturuyoruz. Dileyen programcılar bu stüdyoyu kullanabilecek.

Dinleyicileriniz kimler, nerelerden?

Talar: Örneğin benim programım Ermenice ama Türkler de dinliyor. Hoşlarına gidiyor, dili anlamamalarına rağmen.

Murat: Türkiye’ye ek olarak, Ermeni diyasporasının yoğun olarak yaşadığı yerlerden  Arjantin, Almanya’dan, Fransa’dan, İsviçre’den dinleyicilerimiz var. Ayrıca, program dillerinin konuşulduğu ülkelerden de tabii ki. İnternet bilgisi gerektirmesi nedeniyle dinleyici kitlemiz daha çok gençlerden oluşuyor ama gün geçtikçe bu durum değişiyor. Programcılar için de bu geçerli; özellikle bu dönem “yaşımız biraz kemale erdi” diyebiliriz. (gülüşmeler)

Radyonuzun politik duruşu ve yayıncılık çizgisi nedeniyle sorun yaşadığınız dinleyiciler oldu mu?

Talar: Bir kere tehdit maili aldık. Onun gerisi gelmedi. Programlarımız süresince dinleycilerimiz ile iletişim kurmak için Messenger kullanıyoruz. Bize davet gönderenleri ekliyoruz. Oradan çeşitli saldırılar olabiliyor. Radyoyu ve içeriğini öğrendikten sonra ekleyip, saldırmaya başlayabiliyorlar. Bana birkaç kere denk geldi yayına başladıktan sonra. Niyetlerini önce sezdirmiyorlar. Sonra anlıyorsun zaten; küfürler, hakaretler gırla gidebiliyor. Öyle olunca siliyoruz o dinleyicileri, geçiyor. (gülüşmeler)

Murat: Adresimiz filan yok ya, internet radyosu olmanın avantajı belki de. Öyle olunca sadece internet üzerinden alıyorsun saldırıları. Onun dışında, geçen sene seçim döneminde MHP’den bile mail aldık. Devlet Bahçeli’nin imzasıyla, “oyunuzu bize verin” diye.

Türkiye’nin son dönem dış politikası ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Özellikle Türkiye – Ermenistan ilişkileri hala çözülebilmiş değil.

Murat: Dileğimiz tabii ki sınırın açılması. Diplomatik ilişkilerin kurulması ve normalleşmesi. İki halkın birbirlerini düşman görmelerini engelleyici söylem ve girişimlerde bulunulması. Geçtiğmiz senelerde Türkiye ve Ermenistan futbol takımları aynı gruba düşünce bazı adımlar atılmıştı. İsviçre’de -tırnak içinde- abilerin ablaların önünde imzalanan bir protokol vardı. İki taraf da bir türlü onu hayata geçirmedi. Ermenistan, Azerbaycan, Karabağ ilişkileri veya  1915 olaylarına yaklaşım çok önemli iki ülkenin birbirleri ile barış dili ile iletişim kurmasında. Yaklaşacaklarına giderek uzaklaşıyorlar, birbirlerini iten iki kutup haline geldiler. Bu, Türkiye’de yaşayan Ermeniler için kötü bir durum ne yazık ki. Ermenistan’dakiler için de, Türkler için de öyle. Biz burada, bir radyoda, halkların bir aradılığı için bir şeyler yapıyoruz. Hrant Dink’in deyişiyle “İki Yakın Halk, İki Uzak Komşu”. Kars’tan Erivan’a, Gürcistan üzerinden geçiyoruz. Şimdilerde Türkiye’nin, bölgesinde emperyal bir güç olmaya çalıştığını görüyoruz. Kendi benzer sorunlarını bir anlamda görmezden gelip, onları halletmeden Filistin, Suriye, Mısır üzerinden politika yapıp çıkar elde etmeye çalışmak ahlaksızca bir durum.

Hükümet devlet tarafından Yargıtay kararıyla el konulmuş “azınlık” mülklerini iade etmeye karar verdi. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Murat: Hürriyet manşet atmıştı “Başbakan’dan azınlıklara jest” diye. Tüm yaşananlardan sonra bunu “jest” olarak görebilmek çok ironik. Zaten mülkler, okullar, vakıflar iade edilse de, bunları idare edecek insan kalmadı ki. Kilise var cemaat yok, okul var öğrenci yok.

Roni: Cumhuriyet politikalarının, eğitim ve yurttaşlık anlayışının sonucu. Ermeniler’in olduğu gibi pek çok etnik kültür, bunların mirası bu topraklarda yok olma tehdidi altında. Bakın en son Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortaöğretim kitabına. Onda da Süryaniler’i “hain, asi, refah için Batı’ya alet olan bir topluluk” olarak göstermiş. Oysa, kültürel miras olarak sahip çıkmak gerek bu Anadolu değerlerine.

Toplulukları asimile ve dolayısıyla yok ettikten sonra miraslarını sahiplenmek de yeterli değil. Yaşayıp gelen onlarca kimliğin ve kültürün “kalıntılarını” korumak ile birlikte, bu kültürler için işlerin neden, nasıl, kimler tarafından bu hale getirildiğinin de hesabını vermeli Cumhuriyet.

Söyleşi için teşekkür ederim. Son olarak, 6 ve 16 Ekim’deki etkinliklerinizi yeniden duyuralım isterseniz.

Murat: 6 Ekim Perşembe günü Beyoğlu’nda İmam Adnan Sokak’ta İstanbul Radio Live isimli mekanda bir dayanışma konseri düzenliyoruz.  Yeşilçam Sineması’nın ikinci katında burası. Etkinlik saat 21’de başlayacak ve Yaşar Kurt ile Keops sahne alacak. Biletler ön satışta 15, kapıda ise 20 TL ve fiyata bir yerli içki dahil. Konsere ek olarak, yeni yayın döneminin açılışını 8 dilde birden yapacağız.

Nor Radyo olarak ayrıca 16 Ekim günü yine Beyoğlu’nda düzenlenecek Alternatif Medya Şenliği’ne katılıyoruz. Şenlikte, hem Yeni Medya Düzeni isimli panelde konuşmacı olmayı, hem de stant açıp canlı yayın yapmayı düşünüyoruz.

* www.norradyo.com

http://twitter.com/#!/norradyo

http://www.facebook.com/groups/norradyo/

Söyleşi: Murat Köylü – Yeşil Gazete

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.