EnerjiManşet

WWF-Türkiye ve Sabancı Üniversitesi’nden “Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporu

0

“Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporu, Türkiye’nin ekonomik büyümesini devam ettirerek sera gazı emisyonlarını azaltabileceğini ortaya koyuyor. 

WWF-Türkiye ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporu, Türkiye’nin karbon emisyonlarını azaltabileceğini, bunu yaparken ise ekonomik büyümenin devamının mümkün olduğunu gösteriyor. Araştırmaya göre, emisyon azaltım politikalarının uygulanmasında gecikilmesi halinde, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede üzerine düşen katkıyı yerine getirmesi için “eksi” büyüme oranlarına katlanması gerekebilir.  

9

Türkiye, iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonları konusunda tarihsel ve güncel olarak en büyük kirleticiler arasında yer almıyor. Ancak 1990’dan bu yana sera gazı emisyonlarını yüzde 110,4 oranında artırdı. 30 Eylül 2015 tarihinde BM’ye sunulan ulusal katkı metnine[1] (INDC) göre bu artışın hızlanarak devam ettirilmesi öngörülüyor. 

WWF-Türkiye ve İstanbul Politikalar Merkezi işbirliğiyle, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erinç Yeldan ve ODTÜ’den Doç. Dr. Ebru Voyvoda tarafından gerçekleştirilen analiz, Türkiye için başka bir seçeneğin olduğunu ortaya koyuyor ve üç kritik soruya cevap arıyor: 

1. Türkiye’nin 2°C hedefi kapsamında belirlemesi gereken emisyon azaltım hedefi ne olabilir?

2. Gerekli emisyon azaltımını gerçekleştirebilmek için nasıl bir politikalar paketi uygulanabilir?

3. Söz konusu politikaların makroekonomik göstergeler üzerinde nasıl bir etkisi olabilir? Bunları uygulamanın ve uygulamamanın maliyeti nedir?

 Türkiye 2030 yılında karbon emisyonlarını, yüksek büyüme tahminleri içeren senaryoya göre yüzde 40, gerçekçi büyüme tahminine dayanan senaryoya göre ise yüzde 23 oranında azaltabilir. Bu sayede, ekonominin karbon emisyonu yoğunluğunda da (yıllık CO2 emisyonu/GSYH) yüzde 20 oranında bir düşüş sağlamak mümkün. 

Senaryoları tasarlarken yapılan varsayımların önemine dikkat çeken Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Dr. Ümit Şahin, “Türkiye ulusal katkı beyanında sera gazı emisyonlarında artıştan azaltım hedefi belirledi. Benzer yolu izleyen ülkelerin katkıları değerlendirilirken, referans senaryoların ne derece gerçekçi olduğunun göz önüne alınması gerekiyor. Bu analiz ile Türkiye’nin resmi ulusal katkı beyanı arasındaki temel farklardan birisi bu. Raporda gerçekçi büyüme tahminlerine dayandırdığımız, emisyon azaltımına ilişkin herhangi bir ek politika önlemi öngörmeyen senaryo[2] çerçevesinde 2030 yılında ulaşılacak emisyonların, Türkiye’nin emisyon azaltım taahhütünün yüzde 15 altında olabileceğini görüyoruz. Bu, Türkiye’nin ulusal katkı beyanının gerçekçi varsayımlara dayandırılmadığı anlamına gelebilir” dedi. Şahin, “Ülkelerin emisyon azaltımı hedeflerini bilimsel çalışmalarla belirlemeleri ve gerekli politika araçlarının ekonomi üzerindeki etkilerini ölçmeleri son derece önemli. Bu çalışmalarda ilgili bütün tarafların, kamu kurum ve kuruluşlarının, akademisyenlerin ve uzmanların, iş çevrelerinin ve sivil toplumun katkısının alınması da hayati önem taşıyor. Ancak farklı yöntemlerle yapılan çok sayıda analizden gerekli sonuçların süzülmesi yoluyla yaratıcı, gerçekçi, uygulanabilir ve işe yarar politikaların benimsenmesi mümkün olabilir” diye ekledi. 

Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları raporu, başka noktalarda da Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e sunduğu ulusal katkı beyanından ayrılıyor. Türkiye’nin ulusal katkısında, 2030 yılına kadar sera gazı emisyon artışının, emisyon azaltım senaryosu altında bile 1990-2013 dönemine göre yüzde 25 oranında hızlanarak devam edeceği belirtiliyor. Bu, 2030 yılına gelindiğinde kişi başına düşen emisyonların Japonya, Almanya, İngiltere ve Avrupa Birliği ortalamasını aşacağı anlamına geliyor. Araştırmaya göre ise, Türkiye’nin 2°C hedefi içinde payına düşen sorumluluğu yerine getirebilmesi için yıllık CO2 emisyonlarının 2020’ye kadar 390 MtCO2 düzeyinde zirve noktaya ulaşması, bu tarihten sonra da kademeli bir düşüşle, 2030 yılında 340 MtCO2 seviyesine (2010 yılı değerine) geri çekilmesi gerekiyor. 

10

Bu doğrultuda bir dönüşümün başlatılması için raporda “İklim Politikası Paketi” adı verilen senaryo altında üç politika tedbiri tanımlanıyor: (i) Karbon vergisi toplanması; (ii) Bu vergilerin yenilenebilir yatırım fonu vasıtasıyla yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmek için kullanılması; (iii) Enerji verimliliğinde teknolojik gelişme ve piyasa şartlarına bağlı artışlar. Bulgular, bu emisyon azaltımı tedbirlerinin yenilenebilir enerji kaynaklarının payının fosil yakıtlar aleyhine artırılmasını mümkün kılabileceğini ortaya koyuyor. Bu değişim ile referans senaryoya göre karbon emisyonlarında yüzde 23, kömür ithalatında yüzde 25, doğal gaz ithalatında ise yüzde 35 oranında düşüş sağlanacağı öngörülüyor. 

Böyle bir dönüşümün ve kazanımların bir maliyeti var. Analiz sonuçlarına göre, 2020’ye kadar olan dönemde GSYH artışının yüzde 4 yerine yüzde 3,3 düzeyinde gerçekleşeceği öngörülüyor. Ancak 2025 yılından sonra senaryolar arasındaki büyüme hızları arasındaki fark azalarak 2030 yılında yok oluyor. 

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman, “Emisyon azaltım politikalarının hemen devreye girmesiyle milli gelirin artış hızında bir miktar düşüş yaşansa da, ekonomik büyümeyi muhafaza etmek mümkün. Bu da “yeşil büyüme” yaklaşımının Türkiye için de geçerli ve uygulanabilir olduğu şeklinde yorumlanabilir” dedi. 

Analiz sonuçlarına göre İklim Politikası Paketi’nde yer alan araçlar, 2020 yılına kadar emisyon seyrini 2°C hedefiyle paralel bir yörüngede tutmak için yeterli. Hedefi tam olarak yakalayabilmek için endüstri, ulaştırma, atık yönetimi ve enerji verimliliği gibi alanlarda sektörel analiz ve çalışmaların yapılması, emisyon azaltım potansiyelinin yakalanması gerekiyor.  Zamanlama çok kritik. Analiz, emisyon azaltım önlemlerinin uygulanmasının ertelenmesi halinde, Türkiye’nin 2°C hedefi çerçevesindeki sorumluluğunu yerine getirmek için 2024 yılından sonra “eksi” büyüme oranlarına katlanmak zorunda kalabileceğini ortaya koyuyor.  

Türkiye’nin bir rol ayrımında olduğunu belirten ve Türkiye’nin önündeki fırsatların altını çizen WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar, “Bu analiz, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi için derhal harekete geçmesi gerektiğini gösteriyor. Yaklaşık 40 gün sonra düzenlenecek ve Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı G20 Zirvesi, bunun ilk adımı olabilir. G20’den ve ülkemizden iki beklentimiz var. Birincisi, Paris’teki iklim zirvesine güçlü bir mesajın iletilmesi. 2050 yılında %100 yenilenebilir enerjiye geçiş hedefi, oldukça kuvvetli bir niyet beyanı olabilir. İkinci beklentimiz ise, Türkiye’nin gerek G20 içinde, gerekse ülke içinde fosil yakıt teşviklerine son verilmesi için gerekli adımları atması. Bunlar, hem enerji altyapısında dönüşüm, hem de enerji piyasalarının etkinlik ve sürdürülebilirliğinin  sağlanması için kritik adımlar” dedi.

“Türkiye için Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporuna bu link üzerinden erişim mümkün. 

(Yeşil Gazete)

More in Enerji

You may also like

Comments

Comments are closed.