ManşetRöportaj

Volkan Narcı ile Adalar, İstanbul balık stokları ve Kurbağalıdere üzerine konuştuk

0

Beste Bal yeni sezonu vesile etti ve Adalar Kent Konseyi’nden Volkan Narcı ile Adalar’ı, İstanbul’un balık stoklarının akıbetini, Marmara Denizi’nin canlılığını ve daha fazlasını Yeşil Gazete için konuştu

***

Yeşil Gazete: Malum yeni av sezonu başladı, av yasaklarının işleyişi hakkındaki fikirlerinizi ve beklentilerinizi paylaşabilir misiniz?

Volkan Narcı: Öncelikle yeni av sezonu tüm balıkçılar ile balıkçının yolunu bekleyen ailelerine ve tabii ki deryadan getirdikleri nimetleri yemeği bekleyen tüm insanlara hayırlı olsun.

Daha denize açılmadan yine konuşmalar başladı… Erken mi? Yoksa çok oturduk geç mi kaldık derken, görüyoruz ki aslında istavrit hala havyarını dökmemiş, tekeler ve karidesler de havyar dolu. Bunu artık tartışmayacağız. Beraber korumanın, yaşatmanın yollarını arayacağız.

Çünkü düzeltilmesi gereken aslında o kadar çok konu var ki neresinden tutsan olmuyor. Deniz ve geleceğimiz desen? Bunca saldırı, bunca düşmanca yaklaşım, bunca kirletici ve parçalayıcı nedenler… Balık desen? Geleceği hiçe sayarak avlanmanın bedelini ödüyoruz, artık türlerin yok olmasını geçtik, elimizdekilere de sahip çıkamıyoruz. Her şeyden önce gelecek nesillere tek bir canlı bırakmamacasına avlanma ve tüketme ve tabii ki işi deniz, geleceği deniz, yaşamı deniz olanların da yaşam ve geçim sıkıntısı çekmesi…

12

Neyse ki işi deniz olmadığı halde, balıkçılardan daha fazla aşkla ve gelecek korkusuyla, bu yaşamı korumaya çalışanlar var. Balıkların kaç santim olduğuyla, ne boyda ve ne zaman avlanması gerektiğiyle uğraşan tutkunlar var, Slow Food diyorlar. Bir de Defne var, herhalde yine balıktan geliyor ismi, onun takım arkadaşları var, canla başla çalışıyorlar. Kendi imkanları ile denizi temizleyenler var, yaşamı korumak için bilim adamları ile çalışanlar var. Hayalet ağ avcıları var mesela, kameralarla çekim yapıp sonra bidonlarla da bunları temizlemek için işi gücü bırakan Serço, Ekrem, Ercan var. Usulsüz ve kaçak avcılık yapılan yerlerde kaybedilip, balık yuvalarını, yaşamı kaplayıp bitiren adına hayalet avcılık dediğimiz ağlar var.. Düşünün. Ayrıca deniz yaşamını korumak için mücadele veren kurumlar var, dernekler, spor kulüpleri, dalış okulları var. Adalar Kent Konseyi var, Celal, Ahmet, Yavuz, Anıl, Gökhan, Bülent, Can adında DELİLER var.. O DELİLER ve onlara inanıp onlarla hareket eden insanlar Faruk, Fahri, Haluk..

İsimler önemli değil aslında. Önemli olan bu yüreklerin siyaset, kültür, statü gözetmeden hepsinin tek amacının deniz ve deniz yaşamı olması. Adalar’da küçücük bir noktada bu kadar çok insan var. Demek ki siyaset, çıkar, rant girmeden araya, birileri bir araya gelip güzel şeyler yapabiliyor.

YG: Adalar Bölgesi özelinde durum nedir?

V.N.: Evet. Bir de buranın mücadelesi var tüm bu kargaşa içerisinde. Adalar önemli bir yatak, burası doğal bir rezerv, Adalar korunmalı ve geçiş ile üreme, barınma, korunma yeri olarak buralar ava kapatılmalı deniyor. Elbette ama zaten yasaktı son 5 yıldır. Peki işe yaradı mı?

14

Öncelikle şunu sormak isterim. Siz en basit dürtüyle konuya baktığınızda, korunma, üreme, çoğalma için nereleri tercih edersiniz? Parklarda, sokaklarda, ortalık yerde bunu yapmazsınız sanırım. Her canlının bir yuvalayacağı güvenli alana ihtiyacı var elbette. Şimdi biz burada, Adalar’da gırgırlarla, yasak olmasına rağmen trolle avlanırken bu yuvaları yıkıyoruz. Düşünsenize. Gidip balıkların evlerini, kovuklarını, üreme alanlarını, yaşamlarını tehdit edip, parçalayıp, zarar veriyoruz.. Size yapılsa itirazınız haklı olacak. E ama onların dili yok ve size de para olarak dönüyor bu talan! Neresini tutacaksınız?

50 metre boyunda devasa tekneler, denizi sadece televizyondan görüp gelerek burada kaçak av yapanlar, milyonluk sonarlar, radarlar, GPSler, onlar bunlar.. Düşünsenize, resmen evde yatağında uyuyanları, iç çamaşırlarını bile gören bilen teknoloji ile bu denizde av yapılır mı? Ne yapıyorsunuz? Kendinize yapılmasına izin vermezdiniz, başka bir canlıya neden yapıyorsunuz?

YG: ‘Rezerv alan’ nedir peki? İşe yaradı mı? Balıkçılar bu konuya nasıl yaklaşıyor?

V.N.: Adalar dip yapısı, bulunduğu bölge, coğrafyası gereği bir doğal rezerv ve resif. Nedir bu kavramlar? Öncelikle İstanbul Boğazı biyolojik bir koridor. Karadeniz’den Ege’ye, arada tabiatın bize mucizesi ve hediyesidir Marmara Denizi. Kendine özgü akıntıları, kendine özgü alt-üst su derece farklılıkları, dip yapısı… Balığı lezzetine doyum olmayan zenginliklerle gelir masamıza. Bu koridordan geçerek gelen, hem av ve hem de avcı olan balıklar birbirini kovalarlar Adalar’a girmek için. Çünkü burası göç kuşlarından, temiz akıntılarına, tabiat varlıklarından, yüzlerce m2 taşlıklarına korunma, barınma ve üreme için en önemli adrestir. Balık burada yatak yapar, dinlenir, ürer, yaşama yaşam ekler.

15

Peki biz ne yapıyoruz? Daha denizi aşmadan, daha yoluna başlamadan bir kere yolunu kesiyoruz Boğaz’ın iki ucunda. Girişinde de çıkışında da koca koca, kilometrelerce uzun ağları, tonlarca kilo ağırlığında, milyon dolarlık sistemlerle yüklü av araçları ile bekliyoruz. Dünyaya balık ithal eden Japonya’nın bile yasakladığı özelliklerde sistemler var bu araçlarda. Balığın türünden, cinsine kadar gösterirler.. Bunun neresi balıkçılık? Neresinde ‘Reis’lik? Avlıyoruz.

Bunca tatavanın arasından kaçabilenler olursa, kuyruğu kaptırmadan, Adalar’a giriyor. Ama orada da rahat vermiyoruz. Düşünsenize. Adam tam akşam evde hanımı ile aşna fişne olacak, tepesine dikiliyoruz, hoop adamı don paça toplama kampına alır gibi… Yüzlerce çoluğu, çocuğu toplayıp avlıyor, öldürüyoruz. Her gün, her saat, her dakika, sabah, akşam durmadan, yasak olmasına rağmen, ne derinlik, ne yasak, ne yer, ne boy, ne de tür dinlemiyoruz. 13.350 km2lik bir denizin içerisinde balığın yuvası olan bu 200km2lik alanı talan ediyoruz. Toz duman ediyoruz buraları. Buralar ki balığın yatağı, evi, yuvası.. Adamın yatağını hoop ters çevir, sonra hadi yat de. E kardeşim biz sana yapalım sen yat bakalım!

Adalar bölgesinde ve İstanbul genelinde elbette hala babadan kalma yöntemlerle avlanan balıkçılar var. Bu insanlar öyle milyon dolarlarla oynamaz, milyon dolarlık aletleri de olmaz. Zaten tutabildikleri balık da bu milyon dolarlık sistemlerden ne kaçmış kalmışsa.. Sanılmasın ki yatakları başaşağı eden onlar! Olta ile yatak bozamazsınız, zarar veremezsiniz. Babadan kalma yöntemler yaşama saygılıdır.

Şimdi Adalar’a bir yasak getirildi. Denetimi sıkı tutunca ne oldu dersiniz? 3 yılda lüfer arttı, Adalar’da yeniden sardalye, istavrit kocabaş, ıstakoz, mercan, kalamar görülmeye başladı. Herkes memnun, deniz memnun, doğa memnun. Adalar memnun. Denizi çöle dönen, terk edilmiş balık yuvaları yeniden dolmaya başladı… Tabii yine usulsüz ve kaçak devam ediyor ama denizi bir bıraksak kendi haline düşünün neler olacak!

Şimdi bir yasak var, 104 no.lu harita. 2012 yılında 4 yıllığına ava yasak bölge olarak işaretlendi. Bizler de bunun genişletilmesi ve büyümesi gereğiyle uğraşıyoruz. Buralar doğal resif ve rezerv alanlar. Bırakın buraları kendi haline. Burada üreyen, gelişen balık zaten yine Boğaz’dan geçecek, gene siz avlayacaksınız. Geleceğimiz için, yaşam için, doğa için ama buranın korunması lazım. Sadece balık mı? Akdeniz’de eşi benzeri olmayan mercan yataklarımız var, tabii son direnenler bunlar çünkü son derece hassas canlılar bunlar ve korumamız gerek.

Bir de bunun bir devlet politikası olması lazım. Denizi seven, deniz yaşamını bilen, geleceğin denizden olduğunu öğrenmiş, oydan ve paradan, koltuktan büyük ve manevi bir değeri olduğunu bilen birilerinin, sadece 3 sene korunduğunda neler kazandığımızı neler kazanabileceğimizi bilen birilerine ihtiyacımız var.

Adalar’da yaşayan gönüllüler, bunları bilen insanlar var. Bakın onlar neler yapıyor. Ulusal ve uluslararası platformlarda insanlara alması ve yemesi gereken balık boylarını,  yaşamın dönmesi için gereken minimum standartları deli gibi anlatmaya çalışıyorlar. Resifler yaparak daha fazla balık köylerinin oluşması için çabalıyorlar. Denizle hiç alakası olmayan yönetime denizi anlatmaya çalışıyorlar. 

Balıkçılara gelirsek, bana göre gerçek balıkçılar (olta ile martıdan, deniz suyundan, kıpırtıdan, taş taş nokta nokta kerterizle avlanan balıkçılar) da artık bir arada. Endüstriyel balıkçılığa karşı bir paydaşlık kuruldu bile. Adalar’dan Kadıköy’e, Tuzla’ya, Kent Konseyleri var. Balıkçı kooperatifleri, sivil idare, kamu kurum ve kuruluşları, STK’lar hepsi birleşti bu alanı korumak için.

Kısacası Adalar en önemli yatak, rezerv ve korunma yeri, burayı rahat bırakmamız lazım. Burası oltacılık dışında her türlü ava kapatılmalı. Karşı kıyıları da alan Kadıköy’den Tuzla’ya ve 9 adayı da içine alan yeni bölge tarif edilmeli. Avcılık yapanların tamamının ekipmanları etiketlenmeli, kaçak avcıya göz açtırılmamalı, hayalet ağlar meselesi buraların bir daha konusu olmasın diye özel önlemler alınmalı.  Yapay resifler yapılmalı, yapılmasa bile burası doğal resif kaynağı ve rahat bırakılmalı. Denetimler hem kolluk kuvvetiyle hem de askeri kanaldan yapılmalı. Bunun için sizlerin de onlara destek vermesi gerekiyor.

Çok önemli başka bir husus da BOTAŞ boru hattı, Büyükada ve Neandros arasından geçer. Yasa gereği 500 metre kuzey ile 500 metre güneyinde avlanmak, demirlemek yasaktır. Fakat bu boruları yere sabitleyen beton bloklar büyük av teknelerinin ağları ile çekiştirilmek sureti ile yerlerinden sökülüp atılmış durumda.. Bu gidişle biir gün burada bir facia yaşanacak. Çok çok tehlikeli. Buranın da yasak alan içinde olması gerekiyor.

Adalarımızı korumamız lazım, tek nefes alanımız ve alanları hem kuşların, hem tabiat varlıklarının hem de tüm deniz yaşamının…

YG: Kurbağalıdere’nin temizlenme süreci Adalar Bölgesi’nde nasıl bir etki yarattı?

V.N.: Bir de Kurbağalıdere mevzusu var. Son zamanlarda her yerde, her haber kanalında, gazetede duyuyoruz bu Kurbağalıdere’yi. Biriken balçığın Marmara Denizi’ne, sonra Kartal’a ve nihayetinde Ömerli’ye atıldığını takip ettik. Endişe ile takip ettik. Buralara zarar verecek diye dilimiz döndüğünce anlattık. Gazetecilerle, sivil inisiyatiflerle işbirliği yaptık ve hiç değilse Adalar’a dökülmesini önlemeye çalıştık. Neden? İşimiz gücümüz yok mu?

13

Zaten bunca tekne, bunca bilgisizlik, bunca çöp, talan, denize dökülen, derin deşarja verilen milyonlarca galon atık.. yetmezmiş gibi, onu yeterince yaralamamışız gibi ufacık Marmara Denizi’nde az da olsa doğal yapısı, ekolojik önemi, canlıları, Akdeniz’de ve dünyada belki de olmayan kendine özgü gorgonları, mercanları ile yatak olan Adalar’a bu atıkları atmak olmazdı da ondan.. 

Deniz binlerce canlı, milyonlarca organizma, yaşamın en büyük döngülerinden birinin ev sahibi. Bizim yaşamamızın tek ve yegane ihtiyacı olan oksijen kaynağının %70 – 80  oranında kaynağı ama biz farkında dahi değiliz. Artık kirletmeyelim, talan etmeyelim, tartışmayalım. Ortak akıl yaratalım. Hep beraber korumanın, yaşatmanın yollarını arayalım.

 

16. Beste Bal

Röportaj: Beste Bal

(Yeşil Gazete)

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.