Vasati – Metin Yeğin

Öyle bir gündem var ki bakanlar, bakan çocukları, ayakkabı kutuları, genel müdürler, kol saatleri filan insan kendini kaptırmadan edemiyor. Sokakta yürürken bile sağda solda gördüğünüz her şeyi bu seyri komik gündemle birleştiriyor insan. Algıda seçicilik diye mi açıklar ruh bilimcileri, her şeye bir kulp takıcılar, sendrom yaratıcıları bilemiyorum ama mesela ben, her yerde ayakkabı kutuları görmeye başladım. Sanki daha önce hiç yoklardı ve ne zamanki gündem oldular bir yerlerden, ne biliyim ayakkabı mağazalarından, ayak bacak fabrikalarından ya da uçan dairelerden bir gece çıkarak her yeri kaplamaya başladı. Rıdvan gol attığında ortaya çıkan Rıdvan adamlar gibiler. Aksi gibi sadece her yere kaplamakla kalmadı. Ne yazık ki serbest bir çağrışımla her yerde bize milyon dolar çağırışımı yapıyorlar. Ne kadar Türkiye’li olsak da ve herkesin ağzında, ‘abi ne para kazanırız.’ cümleleri olsa da yine bu kadar milyon dolar lafı olmuyordu. Hırsızın malı züğürdün çenesini yoruyor. Herkes milyon dolar ve ayakkabı kutusundan bahsediyor. Etrafımda son günlerden her nereden fırlamış olursa olsun, bütün ayakkabı kutularının üstüne eski tekel kibrit kutularından esinlendiğim yazıyı yazmak istiyorum; ‘Vasati 2.5 Milyon Dolar…’

Düşündünüz değil mi? İtiraf edin! 2.5 milyon doların bir ayakkabı kutusuna nasıl sığdırabileceğinizi, suratınızda mutlu bir tebessümle, sanki parayı yerleştirir buldunuz kendinizi. Bu düzenin alçaklığı bu zaten. Sanki herkes kendini bir gün 2.5 milyon dolarla baş başa bulacak hissediyor. Bu duruma ancak 2-3 yılbaşı büyük ikramiyesi peş peşe yakalarsanız ulaşabilirsiniz. Cebimizde belki bir tam milli piyango bileti alabilecek bile paramız yokken bizi bu hayale kaptırması, bu düzenin gücü zaten. Venezüella’da altın madenlerine indiğimde gördüğüm herkesin kendisini kaptırdığı, rüyanın benzerinin içindeyiz. Orada ki çoğunluk, Chavez’in önerdiği maden kooperatiflerine pek katılmıyordu. Kooperatif düzenli bir geliri, çok daha önemlisi, güvenli bir madenciliği garanti etse de katılmıyorlardı. Çünkü herkeste bir sabah kalktığında, 100 bin dolarlık bir altın kayası bulacağı hayali vardı. Bu binde bir olaslık olsa da yine de rüyanın egemenliği bütün kuyuları, yoksul madenci evlerini sarıp sarmalamıştı. Bu rüya tahta çarmıklara sarılmış iplerle, 50-70  metrelik kuyulara indirebiliyordu insanları ve eli boş çıkartabiliyordu. Bundan bile beter, hiçbir zaman ulaşılamayacak ve ahlaksızca ve bizden çalınan hayali bir miktar, garip ama düzeni açığa çıkartırken aslında düzeni daha güçlü kılıyor. Sanki bir sabah kalktığınızda bir bakan oğlu olarak yeniden dünyaya geleceksiniz gibi hissettiriyor.

Şimdi ikinci perde başlıyor. Sistem karakteri olan kendi ahlaksızlığını yakalayıp, bunu ahlakı olarak yutturmaya başlayacak. Jean Baudrillard, “Politik Üfürükçülük’ diye tanımladığı perde açılıyor. ‘Bu açıdan değerlendirildiğinde aslında yapılan şey, düzenin ahlaki açıdan temizlenip paklanması ve ovulup parlatılarak yeniden devreye sokulmasından başka bir şey değildir. İnsanların ahlaki ve politik vicdan anlayışlarına göre anlamsız ve dinamik biçimlere benzeyen güç ilişkilerinin ötesine geçildiğindeyse karşımıza toplumsal düzene özgü simgesel şiddetin gerçek bir şiddete dönüştüğü bir hakikat düzeni çıkmaktadır.”

Açıkçası sadece yolsuzluk ile mücadele etmek sistemi meşru kılar. Yani ‘banka soymak, banka kurmanın yanında hiçbir şeydir’ ve eğer kent toprağını demokratize etmezseniz, kent ranttan ve tabi ki yolsuzluktan kurtulamayacaktır. Yani nerede çimento varsa orada yolsuzluk vardır.
Metin Yeğin – Özgür Gündem
*Yazının tamamı için.-http://www.kavramveduyum.com/2012/05/politik-ufurukculuk.html

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR