ManşetTarım-Gıda

Vandana Shiva, Çiftçi-Sen temsilcileri ile görüştü

0

Boğaziçi Üniversitesi’nde bu yıl 16 Ocak’ta düzenlenen “Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı”nın konuğu eko-aktivist yazar Vandana Shiva’ydı. ‘Dünyayla ve Birbirimizle Barışmak’ başlıklı konuşmasının ardından  Dr.Shiva, 16 Ocak’ta, uluslarası çiftçi hareketi olan La Via Campesina’nın Türkiye bileşeni olan Çiftçi-Sen’in temsilcileri ile özel olarak görüştü.

Temsilciler, Dr. Shiva’ya , özelleştirme dalgası başaldığından beri Türkiye’nin tarım ve enerji politikalarında izlenen yolu ve bunun küçük üreticiyi nasıl olumsuz etkilediğini aktardılar. Bununla beraber, iklim değişikliğinin coğrafyadaki tarımsal üretim üzerindeki etkilerini de paylaştılar.

14

Çiftçi-Sen kurucu başkanı Abdullah Aysu, Dr. Shiva’ya IMF’nin, Dünya Bankası’nın, ülkenin geçirdiği askerî darbelerin ve Avrupa Birliği uyum sürecinin  tarım politikalarına etkilerini aktarırken, 80 darbesi sonrası kurulan hükümetle başlayan ve ardıllarınca sürdürülen politikayı “tarımda üç aşamalı sinsi plan” olarak adlandırdı.

Aysu, bu planı ve sonuçlarını şöyle aktardı : “Bu planın birinci aşamasında çıkarılan TEKEL ve kooperatif yasaları ile tarıma destek veren devlet kurumları özelleştirildi, böylece devletle çiftçinin bağı koparıldı. İkinci aşamada çiftçi kooperatifleri anonim şirketlere dönüştürüldü; çıkan kanun gereği kooperatifler kendi bankalarını kuramaz olıunca çiftçiler bankalarını kaybettiler. Böylece devletle çiftçi örgütlerinin bağları koparıldı. Üçüncü aşamada ise çiftçilerin çiftçilikle bağı koparıldı ! Mesela,  2006’da çıkarılan Tohum Yasası ile, çiftçilerin kendi tohumlarını üretip satmaları yasaklandı. Halbuki, çiftçi demek kendi tohumunu üretip ekendir. Kendi çoğaltığı tohumundan ürün alandır. Aksi halde sadece bir tarla bekçisidir.

Yıllardır hükümetler IMF’nin ve Dünya Bankasının dediklerini harfiyen yaptılar. Ancak üreticilerin ihtiyaç ve taleplerini hiç dikkate almadılar. Bunu değiştirme vaadi ile iktidara gelen son hükümetler ise durumu daha da beter bir hale getirdiler. Çıkardıkları yasalarla tarımda üretilen değerleri çokuluslu şirketlere aktarılmasını sağlayan , böylece bu şirketleri egemen kılan  düzenlemeler yaptılar. Avrupa Birliği’nin yaptırımlarından  biri de  çiftçilik yapan nüfusun %8-%10’a kadar düşürülmesi.  Böylece küçük çiftçilik, aile çiftçiliği yok edilmek isteniyor. Yeniden düzenlenen Büyükşehir Yasası ile pekçok köy tüzel kişiliğini kaybetti. 2015 verilerine göre saat başı 12 çiftçi, çitfçiliği bırakmış!” diyen Aysu, Çiftçi-Sen’in, yürütülen bu politikaya karşı çiftçileri desteklemek için mücadele verdiğini belirtti.

Çiftçi-Sen Genel Sekreteri ALi Bülent Erdem ise Dr.Shiva’ya  tarımsal üretimden koparılan çiftçilerin yaşadıklarının örneği olarak  2014’te yaşanan Soma Faciasını aktardı. Erdem, 2001’de çıkarılan Tütün Yasası ile nasıl  TEKEL’in ve çiftçinin tütün üretiminden uzaklaştırıldığını , bunun sonucunda topraktan kopan çiftçilerin ve çocuklarının hızla özelleştilmiş madenlerde taşeron işçi olarak çalışmak zorunda kaldığını açıkladı. Genel sekreter, “Soma Faciasında ölenler, eski tütün üreticilerinin çocuklarıydı. Bu tarımdan koparılan insanların hikayesidir.” dedi ve  faciadan sonra 475 kişi yeniden tütün üreticisi olmak için başvurduğunu belirtti.

Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme sekreteri ve Üzüm-Sen mensubu Adnan Çobanoğlu da iklim değişikliğinin ve madencilik çalışmalarının tarıma etkisine bir örnek olarak üzüm üreticiliği yaptığı Manisa, Akşehir’de tanık olduklarını aktardı.  onbinlerce dönümlük üzüm üretimi havzasının civarında altın madenciliği faaliyetleri başladıktan sonra yağan yağmurların üzümleri nasıl çürğüttüğünden ; “temiz enerji” bahanesiyle yaygınlaşan jeotermal enerji santrallerinin havaya saldığı nem ve kükürtdioksit yüzünden üzüm ve incirlerin artık geleneksel yöntemlerle kurutulamadığından, çürüdüğünden ; jeotermal kuyusu açmak için yapılan sondaj çalışmalarıyla yüzeye çıkarılan yeraltı toprağının içerdiği ağır metal ve borun havaya ve yüzey sularına karışmasının etkilerinden bahsetti.

Anlatılanlar büyük bir dikkat ve ilgiyle dinleyen Vandan Shiva, “Tarım politikalarında bu eğilimleri çok iyi biliyorum. Ülkeler değişiyor, etkilenen ürünler değişiyor ama hikâyeler aynı. Anonim şirketlerin güdümündeki bu politikaları ekokırım ve soykırım olarak adlandırıyorum. Ekokırım, çünkü gezegendeki tüm varlıklara  zarar veriyor. Soykırım, çünkü insanların yaşama şansları ellerinden alınıyor. Topraktan kopan çiftçiler burada madenlerde ölürken Hindistan’da intihar ediyorlar. Bizler buna karşı gıda egemenliğini, tohum özgürlüğünü, dayanışmayı savunmalı ve örgütlemeliyiz.” dedi.

Ardından Abdullah Aysu’nun sorusu üzerine  kendisinin “yeryüzü demokrasisi” kavramını açıkladı. Dr. Shiva yeryüzü demokrasinin üç bileşeni olduğunu söyledi : gıda egemenliğini kurmak, vatandaşlık haklarını gözetmek, çiftçilerin haklarını gözetmek.

Yeryüzü demokrasisini sağlamak için neler yapabileceğimizden bahseden Dr.Shiva, “ Şirketlerin güdümünün dışında “canlı” bir ekonomi oluşturmalıyız ve bunun yolu küçük üreticilerle dayanışmaktan, kooperatifleşmekten, tohum takas etmekten, kendi tohumlarımızı böylece çoğaltmaktan geçiyor. Bana göre, şirketlerin güdümündeki küresel ekonomi, “ölü” bir ekonomi;  çünkü daha fazla sürdürülemeyecek bir yol izlemekte ve artık çökmeye başladığının belirtileri görülüyor. Bizse kuracağımız canlı ekonomi ile birlikte  “canlı” olan kültürü de korumalı ve yaşatmalıyız. Yıllardır, küresel olarak pompalanan tüketim, korku ve nefret kültürü “ölü” bir kültür. Çünkü sadece yıkım getiriyor ve kendi sonunu hazırlıyor. Oysa üretim ve dayanışma kültürü “canlı”, çünkü yaşamı çoğaltıyor ve sürdürülebilir.  Toprağın, tohumun, suyun kültürünü bilen ve koruyan çiftçiler kendilerini dinî inançları, etnik kimlikleri ile tanımlamazlar; hepsi çiftçidir. Bu yüzden çatışmak yerine dayanışırlar ve birlikte yaşamı çoğaltırlar. İşte büyük şirketleri korkutan bu. Küçük üreticinin onlar olmadan da yapabildiğini gördüklerinde korkuyorlar. Bu yüzden çiftçileri topraktan, insanları yaşamdan koparmak için uğraşıyorlar. Fakat bence demokrasi yaşadığın yere sıkı sıkıya bağlı olmak ve orada yaşama hakkını savunmak demektir. Yeryüzü demokrasisi budur.” diye açıkladı.

Toplantının ardından Vandana Shiva, Çiftçi-Sen temsilcileri ve bağımsız katıımcılar hep birlikte Yedikule Bostanları’na destek ziyaretinde bulundu.

 

Haber: İnci Bilgiç

(Yeşil Gazete)

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.