Haber/Kamera: Ruşen Takva
*
20 Temmuz 2016’da, Fethullah Gülen cemaatine mensup ordu ve polis güçleri tarafından yapılmak istenen darbe girişimi sonrasında Türkiye genelinde üç ay süreyle olağanüstü hal (OHAL) ilan edildi. 21 Temmuz 2016’da Meclis’te kabul ve ilan edilen OHAL, yedi kez uzatıldı: İki yılın ardından da 18 Temmuz 2018’de tamamen kaldırıldı.
Ancak, bundan haberi olmayan bir il var: Van. 1600 gündür OHAL altında yaşayan Van’da gösteri ve yürüyüş yasakları başta olmak üzere, siyasi her türlü etkinlik yasak. Ancak bu yasaklar sadece hükümete muhalif olduğu ya da olabileceği öngörülen faaliyetler için. İktidar partisi AKP için ise herhangi bir kısıtlama bulunmuyor
İktidar partisinin bizzat ya da iktidara yakın kesimlerin gerçekleştirdiği her türlü eylem ve etkinliğe, kentin her noktasında izin veren Van Valiliği, 2016 yılından bu yana ne hiç bir siyasi parti ve grubun etkinlik, stant açma, basın açıklaması yapma, yürüyüş veya gösteri hakkını kullanmasına, bir kez bile izin vermedi.
İlk koronavirüs vakasının Türkiye’de görüldüğü 2020 yılında ilan edilen pandemi önlemleri ile birlikte söz konusu yasaklamaların etki alanı ve kapsamı da genişletildi. Kentte görev yapan gazeteciler de bu yasaklamalar gerekçe gösterilerek birçok kez gözaltına alındı veya görüntü çekmeleri engellendi.
24 Haziran 2018’de yapılan genel seçimlerde oyların yüzde 59,32’sini alarak Van’da iktidar pozisyonunda bulunan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) seçmenle buluşmasına, üye toplamasına veya örgütlenme çalışması yapmasına yine bu yasaklama kapsamında izin verilmiyor. HDP ile birlikte diğer siyasi partiler de bu yasaklardan etkileniyor. Kentte, AKP dışında kalan siyasi partilerin stant açması dahi yasak.
05 Mart 2021 günü HDP Van Milletvekilleri Murat Sarısaç ve Muazzez Orhan, kentte 1600 gündür devam eden “etkinlik ve gösteri yasağını” protesto etmek için Valilik binası önüne gelerek basın açıklaması yapmak istedi. Bu sırada görüntü almak isteyen gazeteciler engellendi, milletvekillerinin açıklama yapmasına izin verilmedi.
8 Ocak günü Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) yapmak istediği basın açıklamasına ise gaz bombalı polis müdahalesi oldu ve daha sonra bu açıklamaya katılan gazeteciler ile parti yöneticilerine dava açıldı.
Gülderen Varlı: Sadece AKP’ye yasak yok
DBP Van İl Eş Başkanı Gülderen Varlı yaşananları şöyle anlatıyor:
“1600 günden daha fazla bir süredir yasakla karşı karşıyayız ve halen Van Valiliği 15 günde bir bu yasak kararını yeniden uzatıyor. AKP’ye hiçbir yasak konulmadığı halde, muhalif olan tüm kesimlerin basın açıklaması, toplantı, gösteri yürüyüş yapması yasak. Pandemi ilan edilmesi ile birlikte bu yasakların alanı da genişledi. Örneğin esnafın iş yeri açması yasak, kafe işletmecisinin müşteri alması yasak.”
Uygulanan baskının, AKP’nin bitiş süreci olduğunu düşünen Varlı “Buna karşın AKP’nin kongreleri toplantıları basın açıklamaları çok güzel bir şekilde, hatta lebalep bir şekilde devam ediyor. İktidar, muhalif kesimin sesini keserek, sesini çıkmamasını veya örgütlenmesini engellemek istiyor. Ama kendisi örgütleniyor, örgütlenirken de zaten korku üzerinden örgütlenebildiğini ancak bu şekilde kendini yaşatabileceğini biliyoruz” diyor.
Türkiye’deki Kürt kentlerinin tamamında olduğu gibi seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanan kentlerden birisi de Van. 2019 yerel seçimlerinden önce kayyumla yönetilen belediyeye, seçimler ile birlikte HDP’li Eş Başkanlar Bedia Özgökçe Ertan ve Mustafa Avcı seçildi. Ancak ikisi de seçildikten altı ay sonra İçişleri Bakanlığı tarafından görevlerinden alınarak yerlerine kayyım atandı. Böylece Van, Diyarbakır ve Mardin gibi büyükşehirlerin belediye yönetimlerinde ikinci kayyum dönemi başladı.
Mustafa Avcı: İl ve ilçe binalarımızın önü seyyar karakol
Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Mustafa Avcı, kayyım ataması ve yasaklama kararlarının, merkezi iradenin uygulamak istediği politikanın öngörülen sonuçlara yol açmadığını söylüyor:
“Bütün kısıtlamalara rağmen, halkla ilişkilenmenin yollarını buluyoruz. Belki geçmişte olduğu gibi, aynı yöntemlerle olmuyor ama değişik yöntemlerle öyle ya da böyle esnafla iç içeyiz. Van yerelinde uygulananlar, merkezi iktidarın genel politikasından bağımsız değil. Merkezi yönetimin yapmak istediği, özünde toplumu muhtaç hale getirmek. İtiraz sesinin yükselmesini de devletin zor gücünü kullanarak bastırmak ve sosyal yardım paketleri ile toplumu kendine muhtaç hale getirerek iktidardaki ömrünü uzatabilmekten ibarettir.”
8 Ocak günü DBP’nin yapmak istediği basın açıklamasına da değinen Avcı, “Bu kadar zor ve baskıya rağmen toplumu zapturapt altına almışlar gibi gözüküyor ama küçücük de olsa gelişen bir demokratikleşme kırıntısında, toplumun nasıl ayağa kalktığını 8 Ocak’ta gördük” ifadelerini kullanılıyor.
Yerel seçim sürecinde yaşananlara da değinen Avcı şöyle konuşuyor:
“Seçim süreçlerinin biraz daha esnek olması gerekirdi. Bir seçim irtibat bürosunu açma olanağımız bile yoktu. Bizi toplumdan, halktan soyutlamaya çalıştılar. Buna rağmen halkın iradesi açığa çıktı. Şimdi ise il ve ilçe binalarımızın önü seyyar karakollara dönüştürüldü. Tüm bu baskılara rağmen şunda netiz artık: Biz Van Büyükşehir Belediye Başkanlığını yüzde 54 ile aldık, şimdi sandık kurulsa iddia ediyorum, en az 10 puan fazlasıyla yani yüzde 64 – 65 civarında bir oyla gene biz bu belediye başkanlığını alırız.”
Nazan Özgökçe: Anayasal haklar Valilikçe sınırlandı
Türkiye’nin özellikle pandemi döneminde bir “genelge devleti”ne dönüşmüş olması, kentteki hayatı daha da zorlaştırmış. Van Barosu İnsan Hakları Komisyonu üyesi Avukat Nazan Özgökçe anlatıyor:
“Bu yasaklamalar özelde vatandaşın, genelde Van halkının Anayasal bir hakkı olan gösteri ve yürütüş düzenleme hakkını kısıtlamakta. Zira anayasal haklar, herkes kelimesiyle başlar. Herkes kelimesi tüm vatandaşlar için geçerli olduğu anlamına gelir. Bu yasaklar şu anda büründürüldüğü biçimde belli siyasi partileri veya belli çevrelerin yani aslında herkesin anayasal hakkına Valilikçe konulmuş bir sınır haline gelmiştir”
Van’da yaşayan her bir yurttaşın yasaklamalardan doğrudan etkilendiği için dava açma hakkı olduğunu söyleyen Özgökçe sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu kapsamda biz baro olarak bir heyet kurduk ve 14-15 dava açtık. Fakat bu açtığımız davaların tamamı reddedildi. Tamamen hukuka aykırı biçimlerde reddedildi üstelik. Örneğin bir tanesine; ‘bu yasaklamaların insanların hayatına aykırı herhangi bir sakıncası bulunmamaktadır’ şeklinde bir gerekçe sunuldu. Oysa insanların anayasal hakkını elinden alan bir yasaktan bahsediyoruz. Dolayısıyla biz buradan bir bilgilendirmede bulunmuş olalım. Bütün vatandaşlar bu yasaklamaların mağdurudurlar, bu sebeple bütün toplum nezdinde herkesin dava açma hakkı bulunmaktadır. Biz de baro olarak dava açmak isteyen her türlü dernek, STK ve vatandaşlara bu konuda destek olacağımızı hatırlatalım.”
Özay İlhan: Beş yıldır basın açıklaması yapılamıyor
İktidarın tamamıyla diğer siyasi partilerin alanını daraltarak siyasi bir yol belirlediğini söyleyen Saadet Partisi Van İl Başkanı Özay İlhan ise önlerine çıkarılan engelleri şöyle açıklıyor:
“Salonlara hınca hınç insanlar dolduruyor Korona yasaklarını bahane ederek herkese engel çıkarıyorlar fakat kendilerine gelince her şeyi serbest ediyorlar. Netice itibariyle de toplumumuzu aptal yerine koyuyorlar. Van, 5 yıldır basın açıklaması yapmanın yasak olduğu 81 ilin içerisindeki yegâne ildir. Van aslında Türkiye’nin kendine has özellikleri sahip olan bir ilidir. Bu yasakların sadece Van’a özel olduğundan asla herhangi bir kuşkuya düşmedik. Van’ın özel bir kent olduğunun bu iktidar da farkında.”
Van Valisine çağrıda bulunan İlhan, “Sayın Van Valisi, siz devletin Valisisiniz her ne kadar iktidar sizi aynı zamanda kayyım olarak atamışsa da, Ak Parti’nin İl Başkanı değilsiniz. Aman sakın Ak Parti İl Başkanlığı gibi hareket etmeyin, gelin bu şehirde devam eden yasaktan vazgeçin, bu yasağı kaldırın ve memleketin her bir bireyine eşit şekilde hareket edin” diyor.