Kapadokya, görkemli, gizemli ve büyüleyici bir coğrafya. Buraya geldiğiniz andan itibaren başka bir gezegene inmiş gibi hissediyorsunuz. Gittikçe daha da yaşanmaz hale gelen çirkin kentlerden geldiğiniz takdirde daha da iyi anlıyorsunuz ‘başka bir gezegen ‘de olduğunuzu. Dünya gezegeni üzerinde kendinizi evrenle bütünleşmiş hissettiğiniz ender noktalardan birisi Kapadokya.
Çok güzel vadileri, şahane yürüyüş rotaları var. Kapadokya’yı yürümek ve adım adım bu şahane coğrafyayı keşfetmek gerekir. Fakat tüm bu büyüleyici atmosferde en çok etkilendiğim Kapadokya’nın kendisi değil, bu periler ve vadiler ülkesinde bir kadının kendini var etme öyküsü oldu.
Kadın konusunu ele alırken hep negatif yönlerini vurguluyoruz. Pek fazla konuşacak pozitif önermemiz olmadığı için elbette. Bu kez onca zorluğa rağmen başarıya ulaşmış bir kadının başarı öyküsünü anlatmak istiyorum. Tesadüfen seçtiğimiz Roc of Cappadocia (Kapadokya’nın Zümrüt-ü Anka Kuşu) oteline varır varmaz bizi otelin kapısındaki tabelada adı bulunan Fatma Hanım karşılıyor. Otelin kapısındaki tabelada bu otelin Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu(TKDK) projesi olarak, Avrupa Birliği Fonu ile desteklendiği yazıyordu. Tabi ki Fatma Hanım’ın adı ile.
Bir kadın girişimcinin Avrupa Birliği Fonu’na ulaşmış olması ve girişimini gerçekleştirmiş olması elbette çok etkileyici. Üstelik Fatma Hanım bu girişimde bulunan ilk ve tek kadın girişimci. Fakat asıl hikayeyi Fatma Hanım ile yaptığımız sohbet sırasında öğreniyoruz. Bu hikaye sadece bir kadın girişimcinin, bir hibe ile girişimini gerçekleştirme öyküsü değil, erke karşı ezilen bir kadının şahane başarı öyküsü. O kadar bilindik bir öykü ki, baba, koca, erkek kardeş, erkek yöneticiler, erkek devlet görevlileri ve tüm o yapamazsın edemezsinlere rağmen mücadele eden bir kadının öyküsü. Burada ki en güzel fark, Fatma Hanım’ın başarıya ulaşmış olması!
Tıpkı Oteline verdiği ad gibi kendisi de bu örnekler arasında adeta bir Zümrüt-ü Anka Kuşu. Eşine az rastlanır ve efsane gibi. Fatma Erdoğan’ın’ın başarı hikayesini kendi sözleri ile aktarmayı isterim.
Menekşe Kızıldere: Fatma Abla bize kendini tanıtabilir misin ve otelinin hikayesini anlatabilir misin?
Fatma Erdoğan: Bu otel aslında, babamdan kalma bir ev. Bir otelde house keeper olarak çalışıyordum. Bayağı uzun bir süre çalıştım orada, tam 13 yıl. Eski ev babamdan miras kalınca, satmak ve yaptırmak arasında kaldım. Eski bir evdi. İçinde de oturamıyordum. Satmayı düşünmedim. Çok seviyordum bu evi çocukluğum burada geçti benim. Doğduğum, büyüdüğüm evdi benim için. Çok önemliydi. Buraya geldiğimde, huzur buluyordum.
Otele dönüştürmeye bir günde karar verdim. Arkadaşlarıma söyledim. Mimar arkadaşlar yardım ederiz dedi hatta bir arkadaşımız Fatma Abla öyle bir yerin varsa mimarlık projeni ben çizerim dedi. Destek oluruz dediler. Biz de hadi yapalım diyerek sıfırdan yapmaya başladık.
Onlar mimari projeyi çizdiler. Allah razı olsun. Daha sonra annemle konuştum. Annem de dedi ki “Kızım baba’nın malı batırırsan batır!”. (Gülüşmeler) Sıfırdan yaptım. Hiçbir şeyim yoktu. Ya batıracaktım, ya yapacaktım. Üstelik paramız da yok. Fakat Anıtlar Kurulu‘ndan proje tek seferde geçti.
Bu bölge 1. Derece sit alanı dolayısı ile buradan inşaat izni almak çok zordur. Geçti ama para yok. Nasıl para buluruz diye düşünürken. İnternette ‘hibe’ diye aratırken Avrupa Birliği fonlarına ve TKDK’ya ulaştık. Oldukça yardımsever, cana yakın insanlar ilgilendi bizimle ve projemi iletmemi istediler. Projeyi TKDK’ye sunduk ve oradan da geçti. Rüya gibiydi! Böylece inşaat başladı. Fakat hala paramız yeterli değildi.
Menekşe Kızıldere: Nasıl karar verdin bu işe girişmeye?
Fatma Erdoğan: Bir gecede karar verdim ve bu iş için para bulmanın yolarını araştırmaya başladım.
Menekşe Kızıldere: Fatma Abla sen bu bölgede bu girişimi yapan ilk kadınsın. Nasıl tepkiler ile karşılaştın? Sıfırdan bir hibe fonu ile otel kurmaya çalışan bir kadın olarak destek gördün mü çevrenden?
Fatma Erdoğan: Destek olan pek çıkmadı. Kadın başıma ve bu parasızlığa rağmen bu işe giriştiğim için etrafımdakiler alay ettiler hep. Yaptır bakalım, kalanı nasıl satacaksın dediler hep. Boş hayallere kapılıyorsun kadın başına dediler. Hayal gücünü boşuna kullanma, daha faydalı işler yap, kadınsın evinde otur dediler. Yapamazsın, beceremezsin. Yapsan bile otel işletmeciliği kolay değil, işletemezsin dediler.
Çok zorluk çektin bu bakımdan, destekten yoksun başladım bu işe. Bir annem destek oldu ve çevremdeki birkaç kadın. Ama çok şükür açtım ve iki yıldır da iletiyorum. Babamın malını batırmadım işte! ( gülüşmeler)
Menekşe Kızıldere: Peki teşviki aldıktan sonra, bu işin idari işlemleri kısmında devlet kurumlarıyla, belediyeyle ve bankalarla nasıl ilerledi süreç? Onların sana karşı tutumu nasıldı?
Fatma Erdoğan: Bu bölgede projeyle iş yapmada yeni bir şey aslında. Herkes bu işlere yeni yeni girmekte. Dolayısı ile bizim projemizde de bir çok hata ve uyumsuzluk çıktı. Hatta TKDK’nın kriterlerine bile uyumsuzluk çıktı proje devam ederken.
Ne proje işini ne de fon ile proje yönetmeyi hiç bilmediğimiz için büyük sıkıntılar ile karşılaştık. Örneğin bu fon için her harcamada teklif almak zorundaydım fakat kimseden teklif alamadım. Yerli malı belgesi istendi onu edinmekte çok zorluk yaşadım. Proje danışmanım bile yoktu benim. Mimarlık stajyeri genç bir kadın arkadaş destek oldu bu konuda hep. Tüm evrakları ben kendim topladım. O da projemi yazdı. Dosyalarımı hazırladı, çok sağ olsun. Gittiğim devlet dairelerinde, bankalarda evrak vermek bir yana önce beni kovuyorlardı. Hatta bazen ara verip öyle gidiyordum ki, gözlerine görünmeyeyim de beni unutsunlar, ikinci gittiğimde sorun çıkmasın diye (gülüyor). Özellikle adamların gözüne gözükmemeye çalışıyordum. Bir de devlet dairelerinde her iş eksik yapılıyordu. İmza atıyor diyelim, tarih atmıyor yada tam tersi. Böylece tekrar gitmek zorunda kalıyordum hep. Aslında Onların kendi hataları ama Beni tekrar tekrar görmekten rahatsız oluyorlardı. (gülüyor) Ne bileyim ben evrak tam mı, değil mi. Mimar değilim, mühendis değilim. Tekrar tekrar gidince de kızıyorlardı.
Menekşe Kızıldere: Fatma Abla tüm bu zorlukları yaşarken hiç vazgeçtiğin oldu mu? Yapamıyorum artık bırakacağım dediğin oldu mu?
Fatma Erdoğan: Asla! Hiçbir zaman vazgeçmedim. Bilakis zorluklar çıktıkça, insanlar benimle alay ettikçe, beni görmezden geldikçe daha da hırslandım. Yapacağım, bu işi başaracağım dedim hep. Biri kötü bir şey dediğinde sabahlara kadar gözüme uyku girmiyordu. Nasıl yapsam da bu işi başarsam diye.
Onların bu tavırları bana hep cesaret olarak geri döndü.
Menekşe Kızıldere: Eşin destek oldu mu?
Fatma Erdoğan: Eşim ilk başta inanmadı. Paramız yok, pulumuz yok. Nasıl yaparız diye inanamadı hiç bu işe. Hiç girişme dedi bu işe. İnşaat işi kolay değil bırak dedi. Sat başka şekilde değerlendirelim dedi. Ben de satmadım tabi ki. Eşim ilk başta destek olmadı yani (gülüyor)
Menekşe Kızıldere: Daha sonra oldu mu?
Fatma Erdoğan: Şimdi geliyor tabi. Başardıktan sonra.
Menekşe Kızıldere: Sana başta başarmazsın diyenler, şimdi ne diyor? Görüyor musun onları?
Fatma Erdoğan: Görüyorum tabi ki hep çevremdeki insanlar bunlar çünkü. Şimdi tebriğe geliyorlar bir bir. Bana kredi vermeyen banka müdürlerinden tut, belediye başkanına hepsi takdir etti. Gurur vericiydi tabi benim için.
Menekşe Kızıldere: Senin başarın bu yöredeki başka kadınlara ilham kaynağı oldu mu? Senden sonra bu işlere girişen kadınlar çıktı mı?
Fatma Erdoğan: Benden sonra birçok kadın da bu işlere kalkıştı tabi. Ben çok girişken değildim ve çok da konuşmayı beceremiyorum. Fatma becerdiyse biz niye beceremeyelim diyorlardı hep.
Ama yarı yolda kalan da oldu, kolay bir iş değil. Hatta erkekler ‘bu teyze başardıysa biz niye başaramayalım’ diyorlardı ama başaramayan erkek çok oldu (gülüyor). Sonra gelip zor bir işmiş nasıl becermişsin, seni çok takdir ediyoruz diyen de çok oldu.
Menekşe Kızıldere: Şimdi işler nasıl? Oteli yönetmek kolay mı gerçekten?
Fatma Erdoğan: Biz burada bir aile gibi olduğumuz için, otele gelen konukları, müşteri değil de evime gelen misafir olarak görüyorum. Bu yüzden buraya gelen misafirimin mutlu olması gerek. Baktığımda misafirimi mutlu görmeyi istiyorum hep. Onlar mutlu olup güldükçe ben de çok mutlu oluyorum.
Mutsuz, asık yüzlü misafirim olunca benim gözüme uyku girmiyor. Bir kez bir kadın misafirimiz oldu, konaklaması boyunca hiç yüzü gülmedi. Çok mutsuzdu. Bir gün dayanamayıp yanına gidip sordum. Eşiyle sorunu olduğunu anlattı. Biraz olsun destek olsun diye elimizden geleni yaptık burada.
Menekşe Kızıldere: O zaman sorunları olan kadınlar, biraz olsun kafa dağıtmaya sana gelmeli.
Fatma Erdoğan: Buyursunlar gelsinler, elimizden ne geliyorsa yaparız. Mutlu edersek biz de mutu oluruz. Bu kadar sıkıntıdan sonra bu başarıya ulaşınca maddiyatın bir önemi kalmıyor aslında. Burada kar amacından daha fazlası var benim için. Bu yüzden bunu herkesle paylaşmak isterim.
Hayallerimi gerçekleştirdim. Doğduğum büyüdüğüm evde yaşıyorum.
Menekşe Kızıldere: Turizm krizi sebebi ile Kapadokya’ya gelen ziyaretçi sayısı da çok azalmış gibi görünüyor. Bu sizi etkiledi mi?
Fatma Erdoğan: Kriz sebebi ile yurt dışından gelişler oldukça azaldı. Genellikle, çoğunlukla hafta sonları yerli misafirlerimiz var. Bayramlarda dolu oluyor. İdare ediyoruz bir şekilde. Umarım bu kriz biter kısa sürede.
Menekşe Kızıldere: Fatma Abla sen hayallerini gerçekleştirmiş bir kadın olarak, bir şeyler başarmak isteyen kadınlara ne tavsiye edersin?
Fatma Erdoğan: Kadın olmak kolay değil. Kadın olarak bir şeyler başarmaya çalışmak hiç kolay değil. Hele hele bu bölge gibi kadınların başarılarına alışık olmayan bölgelerde.
En başta söyleyeceğim şu; Pes etmeyecekler! Bir kadının başarılı olmasının en önemli şartı direnmek ve pes etmemek. Hayallerinin peşinde koşmaktan korkmasınlar. Vazgeçmesinler. Kadın kendine güvenir ve güçlü olursa hiç kimse ezemez. Ne en yakınındakiler ne de çevresindekiler.
Kadın güçlü olmak zorunda. Bir de kimseye değil kendine güvenmeli. Maddiyat yönünden bağımsızlık bir kadın için çok önemli. Ne babaya ne kardeşe ne de kocaya bağlı olmamak gerekli. Kadın kendi ayaklarının üstünde durmalı başarı için.
***
Fatma Hanım, görkemli başarısını aslında çok mütevazi bir biçimde anlatıyor. Onunla uzun uzun yaptığımız sohbetler sonucu hikayesinin aslında çok daha derin olduğunu öğreniyorum. Hikayesinin başından bahsetmek için kendisinden izin istiyorum. Kendisi röportajda anlatmıyor ama bana yaz diyor. Yaz ki aynısını yaşayan tüm kadınlar görsün ve başarabileceklerini anlasınlar ve vazgeçmesinler.
Fatma Hanım’ın babası kendisine karşı oldukça ayrımcı ve katı davranıyor. Birçok kadın gibi eğitim hakkından yoksun bırakıyor. 18’ine geldiğinde evlendirip başından atmak istiyor. Mirasını yalnızca erkek evlatlarına bırakacağını söyleyip, kadın olduğu için miras hakkından mahrum bırakmaya çalışıyor. Tüm bunlara rağmen Fatma Hanım hep babasını ne kadar sevdiğini söylüyor ve baba evi olarak kalan bu anıyı ne kadar çok korumak istediğini vurguluyor.
Babasının ani vefatından sonra erkek kardeşi mirasın çoğunu alıyor. Ancak annesine kaldığı için baba evine sahip olabiliyor. Çok zor ve acı bir hayatı oluyor evi otele dönüştürme kararına değin. Yalnızca babası değil, hayatı boyunca neredeyse tüm erkek yakınları Fatma Hanım için destek olmak bir yana hayatını zorlaştıran, engel olan, üzüntü veren yükler oluyor. Başarı için mücadele eden kadınlara ne kadar da tanıdık geliyor değil mi?
En büyük desteği annesi veriyor. İki kadın tüm bu erkek zalimliği karşısında dayanışarak ayakta kalıyor. Fatma Hanım’ın hikayesinde aslında çok daha fazlası var fakat kendi mahremiyetine saygım sebebi ile daha fazlasını aktaramıyorum. Fatma Hanım tüm cana yakınlığı ve güzel sohbeti ile elbette dinlemek isteyen herkese hikayesini kendi aktaracaktır. Giderseniz benim için de sıkı sıkı sarılın ve hikayesini dinleyin.
Bu gerçek kadın başarı öyküsü beni o kadar umutlandırdı, o kadar mutlu etti ki. Bunu herkesle bu şekilde paylaşmak istedim. Fatma Hanım bir kez daha kanıtladı ki, en gerçek aşk vazgeçmemektir. Direnmek ve başarmak en çok kadına yakışıyor. Bu hikaye tekrar kanıtlıyor ki bir kadın olarak bir hayaliniz varsa, kadınlığınızdan ötürü ne kadar zorluk yaşasanız da, hayalinize sahip çıkın. Başaracaksınız!
Röportaj: Menekşe Kızıldere
(Yeşil Gazete)