Türkiye Obama’sını arıyor!- Erdal Demirdağ

Yeni anayasa yapım sürecinde, anayasa uzlaşma alt komisyonunda madde yazımlarına geçildi. İlk iki maddede uzlaşan siyasi parti temsilcileri maalesef kanunlar önünde eşitlik maddesinde uzlaşamadılar. Çünkü AKP kanunlar önünde eşitlik maddesine CHP’nin ve BDP’nin teklif ettiği ‘Cinsel Yönelim’ ve ‘Cinsiyet Kimliği’ ifadesinin girmesini kabul etmedi. Böylece anayasa uzlaşma alt komisyonu iki haftadır diğer maddeleri müzakere etmeye geçemedi ve süreç tıkandı.
 
Uzlaşma komisyonunda bulunan Sırrı Süreyya Önder ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliği’ ifadelerinin şöyle ya da böyle, bir şekilde yasalara girmesini istedi. Bu ısrara bazı CHP ve BDP milletvekilleri de destek oldu.
 
Ancak şu aşamada henüz AKP, getirilen öneriye yüzde yüz hayır demese de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın geçen gün ‘sezaryen ve kürtaj cinayettir’ açıklaması AKP’nin anayasa yapım sürecindeki yönünü belirlemiş oldu.
 
Çünkü zaten uzlaşma komisyonunda AKP milletvekilleri, Tayyip Erdoğan’ın ‘sezaryen ve kürtaj cinayettir’ açıklamasından önce Tayyip Erdoğan’dan emir almış olduklarını söylemleri ile kanıtlamışlardı. Anayasa uzlaşma alt komisyonuna getirilen öneriye karşı AKP milletvekilleri; ‘Eğer bu öneri kabul edilirse eşcinseller evlenir, neslin devamı tehlikeye girer’ açıklamasını yapmıştı. Böylece hem Tayyip Erdoğan’ın kürtaj konusundaki son açıklaması hem de anayasa uzlaşma alt komisyonundaki AKP milletvekillerinin eşcinsellik konusundaki açıklamaları birbiriyle tamamen örtüşen açıklamalar oldu. AKP Amerikan tarzı bir muhafazakâr çizgiyi kendine kılavuz edinerek yeni bir siyasi tartışma alanını da böylece açmış oldu.
 
Bundan sonra görünen o ki yeni anayasa yapım sürecinde kanunlar önünde eşitliği düzenleyen maddeye ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliği’ ibarelerinin eklenmesi zorlaşacak. Ancak yeni anayasanın sıfır kilometre olacağına dair önyargısız uzlaşma zeminin AKP’nin bu tavrı yüzünden sıkıntıya gireceği de aşikâr. Yani AKP bu ısrarında sürdür ve ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliği’ farklı yollarla açık ve net olarak anayasa metninde ya da gerekçesinde yer almazsa bu anayasanın meşruiyeti tartışılmaya açılacaktır.
 
Tabii ki bu durumda diğer siyasi partilerin bu konuda nasıl bir strateji izleyecekleri önemli olsa da ortada bilinen bir strateji henüz yok. Çünkü CHP’nin bu konuda izleyeceği siyaset oldukça ikircikli bir siyasete çoktan dönüştü bile. Özellikle ulusalcı ve milliyetçi kanat bu konuda neredeyse AKP gibi muhafazakâr tavırlar takınıyor.
 
BDP ise özellikle Sırrı Süreyya Önder’in ısrarı karşısında diğer partilere göre daha ilkeli görünmek zorunda kalmışa benziyor. Ancak BDP içindeki muhafazakâr ve milliyetçi taban da bundan rahatsız görünmüyor değil. Partinin ileri gelenleri bu rahatsızlık karşısında genel anlamada “insan haklarının hiyerarşi olmaz” ilkesini tabana anlatmaya çalışsa da bu konunun BDP içinde de oldukça sıkıntılı bir siyasete evirilebileceğini görmek gerek.
 
Genel olarak TBMM meclisindeki siyasi partilerin ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliği’ konusunda düne kadar parti düzeyinde açık olmayan politikalarına kürtaj meselesi de eklenince yeni anayasa yapım sürecinin zorlaşacağı anlaşılıyor. Çünkü hem CHP hem de BDP parti düzeyinde bu meseleyi kendi içinde tartışamadığı için siyasi anlamda bunun savusunu da yapmakta zorlanacaktır. Sadece bazı milletvekillerinin duyarlılığı ile cinsellik ve cinsiyet sorunlarının üstesinden gelmek neredeyse imkânsız görünüyor.
 
Yine de umutsuz olmak için henüz çok erken, çünkü bu tip meseleler bir günde bir yılda ya da on yılda çözülecek meseleler değil. Zaten demokratik olan da utanmadan sıkılmadan bu ve buna benzer meselleri açıkça siyasi zeminde tartışabilmek. Peki ama kim bu açıklıkta bir siyaset yürütecek?
 
İster beğenelim ister beğenmeyelim Tayyip Erdoğan bunu yapıyor. Eğer Tayyip Erdoğan açıklığında bir siyaseti diğer parti liderleri yürütemezse onun karşında var olmaları da mümkün olmayacaktır. Bu nedenle hem CHP’nin hem de BDP’nin lider düzeyinde tıpkı Obama gibi hem kürtaj konusunda hem de eşcinsellik konusunda açıklama yapması şarttır. AKP’nin çoğunluk siyasetine karşı çoğulcu siyaseti savunmak solun olmazsa olmazıdır.
 
Kendine sol diyen partilerin sadece bu gibi konuları bazı milletvekillerinin söylemleri ile savunması hiç gerçekçi bir siyasi çizgi değil. Hem Kemal Kılıçdaroğlu hem de Selahattin Demirtaş partilerinin liderleri olarak bu konularda taviz vermeyeceklerini şimdiden açık açık ilan etmeliler.
 
AKP’nin sık sık bu toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman derken hiçbir bilimsel veriye dayanmadan ezberden konuştuğunu açıklamalılar.
 
Yine eşcinsellik toplumun yapısına uygun değil demesi karşısında eşcinsellerin haklarını sonuna kadar savunduklarını ilan etmeliler.
 
Mesela Konda’nın yaptığı anketlerde Türkiye nüfusunun yüzde 11 gibi bir oranı eşcinselliğe olumlu bakıyor gerçeğini siyasilere anlatmalılar.
 
Başbakan Erdoğan’ın her seçim sonrasında gerilimi azaltmak için söylediği biz herkesin hükümeti olacağız ifadesinin yeni anayasa yapım sürecinde ne kadar boş olduğunu göstermeliler.
 
Babası tarafından öldürülen Ahmet Yıldız’ın fotoğrafını meclis kürsüsünden muhafazakârların gözlerinin içine sokmalılar.
Yine gazeteci Baki Koşar’ın kaç bıçak darbesi ile öldürüldüğünü Tayyip Erdoğan’ın yüzüne söylemeliler.
 
Siyasi vizyon bu konuları her yerde evelemeden gevelemeden konuşmaktan geçiyor. Bugün nasıl kürtaj bu ülkenin Başbakanı tarafından bir cinayet olarak açıklanabiliyorsa siz de Kemal Kılıçdaroğlu ya da Selahattin Demirtaş olarak ‘eşcinsellik bir insan hakkıdır’ ‘eşcinseller de evlenebilmelidir’ siyasi açıklığını göstermelisiniz. Siyasette sol ve özgürlükçü tavır buradan geçer. 
Erdal Demirdağ – http://kaosgl.org

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR