Ne için dert etttiğini biliyor musun?
Ancak birkaç yıldır kopmuş değil,
Ne zaman vardı,
Ne zaman gitti tam söylenemez bile,
Ama o vardı, o var
Senin içinde o
Daha iyi bir dünya o,
Sen bunu arıyorsun,
Daha güzel bir dünyayı
( Hypperion / Hölderlin )
Sevgili Yeşiller,
Bir süredir sizlerle paylaşmaya çalıştığım düşüncelerime, bu yazı dizisiyle birlikte devam edeceğim. Sizlerden ricam; benim bu çabamı, üçüncü kişilerle ilişkilendirmemeniz. Bu süreç tamamen yalnız, tek başıma karar verdiğim bir süreçtir. Yeşillerde sıradan bir üyeyim ve öyle kalacağım. Yeşiller’in Avrupa’da başlayan macerasını başlangıcından bu yana takip etmekteyim, en uzak olduğum dönemde bile gönül bağım olan bu hareketin başarılı olmasını diledim. Orta ve uzun vadede Yeşillerin birleşmesi gibi bir dileğim var. Aynı zamanda ciddi bir silkelenmeye de ihtiyacımız var,umarım naçizane çabalarım böyle bir amaca hizmet eder.
Başlatmayı umduğum tartışmaya ancak birkaç kişiden yanıt geldi, umuyorum bundan sonra daha fazla sayıda arkadaş bu tartışmaya katılır ve tartışmayı zenginleştirirler. Çünkü bu türden tartışmalar, yapıcı olduğu sürece geliştiricidir, ancak tartışma ile polemiği karıştırmamak gerekir. Karşıt görüşlerde olanlar polemiğe girer, dostlar ise tartışır ve ikna süreci yaşar, ikna olunmasa bile başlangıç noktasından daha ileri gidilmiş olur.
Olabildiğince sistematik bir inceleme için, ilk bölümde öncelikle Türkiye’deki Yeşil Hareket’in bölünmüşlüğüne değinmek istiyorum.
Yeşillerdeki ve ekolojistlerdeki bölünmeler, Türkiye’deki ve dünyadaki muhalif hareketlerin yaşadıkları ayrışmalardan pek farklı değil ve özellikle Türkiye Sosyalist Hareketi’ndeki bölünme – parçalanma süreçleriyle pek çok benzerlikler taşıyor. Sıralamak gerekirse bölünmelerdeki en belirgin ortak paydalar şunlardır;
a) Bölünmeler genellikle felsefi, ideolojik, politik gerekçelerle değil, kişisel ego çatışmaları, uyumsuzluk ve pratik işleyiş sorunlarından kaynaklanmıştır. Ancak bölünme ve ayrışma nedenleri genellikle felsefi, ideolojik, politik gerekçeler olarak gösterilmiştir.
b) Grup veya hizipler arasında, gerçekte temel sorunlara ilişkin tahlil ve politikalar farklı olmamasına rağmen, farklı oldukları iddiasıyla ayrışmaya gidilmiş, ayrışmalar bölünerek çoğalmadan ziyade, parçalanarak küçülme şeklinde gerçekleşmiştir.
c) Farklılıklar politik – pratik eylemliliklerde görülmesi gerekirken daha çok söylemler esas alınmıştır.
d) Bölünmelerden sonra, ayrışan grupların hedef kitlelerinde ve siyaset yapış tarzlarında değişme olması beklenirken, bu yönde bir değişiklik olmamış, aynı kitlesel hedefler ve tarzlar korunmuştur.
e) Tüm gruplar çoğulculuk iddiasında olmasına rağmen çoğulcu yapıya tahammülsüzlük.
Yukarıda saydığım şıklar genellikle sosyalist solun ayrışma nedenlerini gözeterek çıkardığım sonuçlardır, Yeşiller için ne kadar geçerli olduğunu, sizlerin takdirine bırakıyorum. Yukarıdaki şıklar çoğaltılabilir fakat gereksiz. Bugün bildiğim kadarıyla bizim dışımızda, iki Yeşil Parti kurma girişimi daha bulunmaktadır ülkemizde ve eminim bu yapılar dışında kalmış, bireysel olarak bizlerden “daha az yeşil” sayılamayacak birçok birey ve grup vardır. Kuşkusuz siyasette ayrışma ve bölünmeler çok doğaldır, ancak politik olmayan bu ayrışma nedenleri, çoğunlukla gerçek sorunlara değil, yapay gerekçelere dayanmaktadır (yukarıda değindiğim türden nedenler).
Örneğin bugün bizim içinde bulunduğumuz Yeşiller Partisi dışında olan, Yeşil ve Sol oluşumuna bir göz atarsak, temel sorunlarda farklılık göreceğimizden oldukça kuşkuluyum. Aslında ilk elden “adından dolayı daha yakın durmam gerekir” dediğim bu oluşumun, neden şu anda bana daha uzak (tamamen teorik nedenlerden dolayı) geldiğine, ileride değineceğim.
Şimdi hangi vasıflardan dolayı Yeşil ve Sol, “sol” kavramını hak ediyor, anlamaya çalışalım. Yeşil ve Sol broşürünü dikkatlice incelersek, gerçekten kapitalizm içinde mümkün olabilecek en “sosyalist” projeleri, uygulamaları içerdiğini, ciddi emekler verilerek hazırlandığını görürüz. Ancak ekolojiyi sosyalist teoriyle birleştirme çabaları birçok yanlışla dolu ve çok yetersiz. Çünkü bildik argümanları, “emekten yana olmak”, “emek eksenli yeşil hareket!” vb. temaları tekrarlamak, bizi “sol” yapmaz. “Sol” u “sol” yapan çok temel dört temel kriter vardır bence;
a) Kayıtsız şartsız ezilenden yana olmak, (istisnasız her türden ezilen).
b) Her durumda, başta işçi sınıfı olmak üzere, ezilen sınıfların özgürlüğünden yana olmak” (pratik ve spekülatif kısıtları göz önüne alarak).
c) Muhalefetteyken devlet iktidarını “değiştirmek”, iktidardayken devlet iktidarını “dönüştürmek, sönümlendirmek” amacını taşımak. Sömürüyü, yöneten – yönetilen çelişkisini ortadan kaldırmak ve tüm ezilenleri bu hedeflere yönlendirmek, nihai amaçtır. Sınıfsal olarak “emek” ten yana olmak, bu kriterler yoksa hiçbir işe yaramaz ve iyi niyetten öte bir şey ifade etmez.
d) Ve hiç kuşkusuz, “doğanın bir parçası olarak, ekolojik dengenin bozulmasına karşı olmak ve insan etkinliğinin doğayla uyum içinde olmasını sağlamak” son temel kriterimiz olacaktır.
Hiç kuşkusuz bu maddelerin spekülatif sorunları olacaktır, bu sorunlar ancak pratik olarak çözülebilir.
Yeşil ve Sol’dan sohbet ettiğim bazı arkadaşlar , “Fransız Yeşilleri’nin son seçimlerdeki başarısının dikkate değer olduğu ve incelenmesi gerektiği” benzeri yorumlar yaptılar. Neredeyse aynı “tarz” la karşı karşıyayız, bizler için Alman Yeşilleri neyse, onlar için Fransız Yeşilleri aynı anlamı taşıyor. Bu partilerin deneyimleri örnek alınması gereken politik süreçler olarak gündemimizden düşmüyor, aynı şablonculuk benzer bir biçimde sürdürülüyor. Bu arkadaşlarımız, bu eleştirilerin tamamını bizzat kendilerine yaptığımı hatırlamış olmalılar.
Fakat bundan daha önemlisi, devlet iktidarının değişmesi ile ilgili, yani yönetim erkini elinde tutan güçlerle somut biçimde nasıl mücadele edileceği ve nasıl el değiştireceğine dair tek bir satır yok. Sadece Yeşil ve Sol’un değil Türkiye’deki Yeşil Hareket bir bütün olarak ele alındığında, en önemli sorunu devlete karşı takınılacak tutum konusunda düzen partilerinden farklı bir profil çizememesidir. Bu durum, iktidara aday olmak ile iktidarı (devlet de diyebiliriz) ele geçirmeden, anarşizan bir tutumla aşındırmak (iktidarı geriletmek) arasındaki gerilimden kaynaklanmaktadır. Hem parti olmak, hem de totalize olmaya direnmek bu türden tüm muhalif akımların sorunudur. Yeşiller Hareket genel olarak bölünmüşlüğünün yanında, partileşme sürecinde de içsel olarak bu gerilimi daima taşımaktaydı.
Volkan Postacıoğlu