Yeşeriyorum

Tanrı'nın Bilgisayarına Giren Virüs

0

Ismail Yazar

Tanrı’nın, yarattığı bütün insanların bilgilerini tuttuğu bir veritabanı var mı acaba? 6 milyar insanın adı, soyadı, cinsiyeti, milliyeti, boyu, kilosu, fiziksel özellikleri, mesleği, öğrenimi, politik eğilimleri, anne, baba, kardeş, arkadaş ve sevgililerinden başlayarak geçmiş ve gelecek sosyal ilişkilerinin tamamını etkileşimli ve dinamik bir şekilde bünyesinde barındıran beş boyutlu bir mega-dizin… Sims oyununun kozmik sürümü!
Teknoloji elverir de insanlara alternatif bir sanal dünyada alternatif yeni kimlikler sunan bir ürün gerçek olursa, bu hizmeti ilk dolaşıma sokacak olan girişimcinin tarihin en zengin kişilerinden birisi olacağı açık. Hayatından en memnun olan kişi bile fırsat verilse böyle bir ürünü denemek isteyecektir. Belki meraktan, belki de az biraz fantezi tutkusundan, ama insan denen mahluğun hayal kurma yetisi olduğu müddetçe onun bu “farklı olma güdüsünü” gıdıklayan düşünceler de var olacaktır.
Matrix filminin “Yehuda”sı Cypher, ajanlarla yaptığı pazarlıkta yeniden içine doğmak istediği kimliği “zengin, önemli birisi, mesela bir aktör” olarak tarif etmişti. Fakat en önemli şartı ise, geçmiş kimliğine dair hiçbirşeyi kesinlikle hatırlamak istememesiydi. Çünkü muhtemelen hafızasında eski kendisine dair kırıntılar kalırsa, ne kadar ekmek elden su gölden bir hayat sürerse sürsün geçmiş beninden kalan izler beynini kemirecek ve yeni kimliğinde rahat edemeyecekti.
İmkân verilse, pek çok insanın Cypher’ın talebini yineleyeceğini zannediyorum. Yani, kendi hayatında çektiğini düşündüğü sıkıntıları yaşamayacağı, eski benini de hatırlamayacağı yeni bir ben.
Peki ya bir gün… Varsayalım ki Tanrı’nın kâinatın işlerini düzenlediği devasa kozmik bilgisayarına Şeytan bir virüs bulaştırmış olsa, ve yukarıda bahsettiğimiz, insanlığın tüm bilgilerini tutan veritabanı bu yüzden bozulsa… Her bir insanın bilgileri birbirine karışsa, zengin fakir olsa, kadın erkek, zenci beyaz, Türk Kürt, türbanlı türbansız; tüm insanlığın kimlikleri hallaç pamuğu gibi savrulsa ve insanlar sabah yeni benlerine uyansalar…
Böyle bir sabah;
Şivan’ın bedeninde uyanan Alparslan’a, o akşam Diyarbakır’daki bir düğünde Kürtçe stran okuduğu için göz altına alınıp erkeklik organından elektrik verilirse…
Rabia’nın bedeninde uyanan Tijen o gün başındaki türban nedeniyle üniversitesinin kapısından geri çevrilirse…
Vaazlarında “bu pisliklerin katli vaciptir” diye fetvalar veren Cübbeli İbadullah Hocaefendi, Tarlabaşı’nda gece iş tutan bir travesti olursa…
Karısını her gün döven adam, kendinden de zalim bir başka herifin karısı olarak…
Rockefeller hanedanının genç varislerinden Michael, Çin’deki bir Nike fabrikasında günde bir kase pirince çalışan 13 yaşındaki Yu’nun…
George, Irak’ta ya da Afganistan’da bir BM mülteci kampının aş kuyruğunda sıra bekleyen öksüz ve yetim Abdullah’ın…
Ve Moiz, fosfor bombaları yüzünden artık gözleri ışığı hiç görmeyecek Filistinli Yaser’in çocuk bedeninde uyanırsa…
Fakat sonra, Cebrail Tanrı’nın bilgisayarını tamir edip de herkes “aslî” kimliklerine ertesi gün geri dönmüş olsa, nasıl bir dünyayla karşılaşırdık acaba?
Bütün herkesin birer günlüğüne -Şeytan’ın yüzünden- yaşadığı bu alternatif kimlik seyahatinin ardından, ülkemiz ve gezegenimiz daha âdil, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yer olur muydu dersiniz?
Cevabınız evetse, Şeytan’a güvenmek riskli olduğundan insanlar olarak ilahi veritabanını bir günlüğüne de olsa “haklamak” için başka bir yol düşünmeliyiz. Zeus Promete’yi zincire vurmasaydı belki o bize yardım edebilirdi…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.