Yeşeriyorum

Suyun Ticarileşmesi ve Sonuçları (3)

0

SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİNİN SONUÇLARI

Erhan İçöz

Yukarıdan beri anlatılanlar, suyumuza göz dikildiğini açıkça göstermekte. Bu güne dek kısmen özelleşmiş, metalaşmış olan su, giderek tümüyle bir “mal”  haline dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Dünya su devi şirketler, Dünya Su Forumlarının baş katılımcılarıdır. Neden? İnsanları çok mu seviyorlar. Halka ücretsiz hizmet mi etmek istiyorlar. Kapitalizmin mantığı, daha fazla kar olduğuna göre, özelleşecek suları, daha ucuza mı satacaklar. Yoksa, ipotek edilen tarlaların çok ucuza kapatılması ile, endüstriyel tarımın altyapısının da oluşturulmasına mı çalışılıyor. Şimdiden, ülkemizde binlerce dönümlük çiftlikler kurulmakta. Ödeme güçlüğü içerisindeki çiftçilerin elinden tarlaları birer birer alınarak dev çiftlikler oluşturulmaktadır. Yani, ortada sadece suyun özelleştirilmesi değil, aynı zamanda tarımsal üretimin de tekellerin eline geçme oyunu var. Sulama suyuna sayaçlar takılmaya başlandı. Yani çiftçi, sulamada kullanacağı suya peşin ödeme yapacak. Su satın almazsa verimi düşecek, güç durumda kalacak. Parası yoksa, bankalar ne güne duruyor, alırsın krediyi, sularsın tarlanı. Su satın alıp da ödeyemezse, ipotek ettiği tarlası, bankanın eline dolayısıyla da tekellere geçer. Oyun bu kadar açık oynanıyor.

Kentlerdeki durum ise daha farklı bir yönde gelişiyor. Su tekellerinin ve dolayısıyla DSF nun öngörüsüne göre, aşırı büyüyen kentler, susuzluk baskısı altında. Yerel yönetimler, oy kaygısı ile suyu ucuza vermek durumunda kalıyor. Bu da su hizmetlerinin aksaması demektir. Çözüm olarak da tabii özelleştirme öneriliyor. Devlet yerine özel sektör suyu sağlayacak, suyu satabilmek için de temiz ve bol su sağlamak zorunda olacak. İddia bu. Ya fiyat ne olacak. Maliyetlerdeki artışlar bahane edilerek su fiyatları arttırılacaktır. Zaten gerekçelerinde de ucuz su verildiği için hizmetin aksadığı savı var. susuz yaşanamayacağına göre, kentliler özel sektörün insafına kalacak.

NE YAPMALI

Suyun metalaşmasına karşı mücadeleler yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü:

a) kamusal su talebini savunmamalıdır, çünkü bugün suyun metalaşmasında en fazla başvurulan yöntem kamu-özel işbirliğidir.

b) su kaynaklarının mülkiyetinin devlette kalması da savunulacak bir durum değildir, çünkü bu yönde stratejiler geliştirilmektedir

c) su kaynaklarının mülkiyeti devlette kalsa ve hatta devlet, suyu kamu malı gibi veriyor olsa bile sorun devam ediyor olacaktır. Çünkü su kıtlığı yalnızca bir retorik değil bir gerçektir. Ve suyun en yoğun tüketildiği alanlar evsel kullanım değil kapitalist sanayi ve tarım üretimidir. Dolayısıyla su kamusal olarak verilse bile sanayi ve tarımın kar amaçlı su tüketimi artarak devam edecektir, çünkü kapitalist isletmeler de suyu kamusal bir mal olarak almaya devam edecektir.

d) sonuç olarak suyun metalaşmasına karşı mücadeleler mutlaka anti-kapitalist bir perspektiften yürütülmesi gerekir ve suyun sadece kullanım değerlerinin üretimine ve evsel kullanıma tahsisi savunulmalıdır. Bu talep, kapitalizmi aşan bir taleptir, çünkü kapitalizmde kullanım değerleri değil değişim değerleri üretilir.

Toplum olarak suyumuza, yaşamımıza sahip çıkmak zorundayız. Bunun yolu, suyun ticari bir mal olmasını önleyecek örgütlenmelerden geçer. Anayasanın, uluslar arası sözleşmelerin, Helsinki Yurttaşlar Sözleşmesinin ve nihayet sivil itaatsizliğin tüm yollarını, meşruiyet sınırlarında kullanmak zorundayız.

Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu (STHP), yayınladığı bildirge ile suyun ticarileşmesine neden karşı olduklarını kamuoyuna aşağıdaki şekilde duyurmuştur. Kamuoyunu, bu mücadeleye davet ediyoruz.

  • Yapılacak her çeşit su yapılaşmasının gereklilik ve yararlarının açık olarak tartışılması, etkilenecek halk kesimlerinin görüşünün çoğunluk görüşü olarak alınması, çevresel, kültürel ve toplumsal etki değerlendirmelerinin yapılması, su yapılaşmalarının kapitalist yapı ve finans sektörünün çıkarlarına göre değil tüm canlı yaşamın ve doğanın sürdürülebilirliği temelinde projelendirilmesi ve yer seçimlerinin bu kriterlere göre belirlenmesi,
  • Suya erişimi olmayanların suya kavuşturulması ve evsel suyun parasız olarak sağlanması için suyun meta üretimi yapan firmalara piyasa fiyatıyla satılması ancak sanayinin kendi arıtma tesisini kurarak üretimlerinde ihtiyaç duydukları suyun en az yarısını arıtılmış suyla karşılamaları
  • Tarımsal sulamada, geçimlik tarım üretimi yapanlara suyun parasız temin edilmesi
  • Tarımsal üretimde verimliliğin insan sağlığına katkısının ön planda tutulacak şekilde yeniden değerlendirilmesi,
  • Tarımda büyük toprak sahipliğinin, kapitalist tarımın aşılması, su ve toprağı koruyacak yenileştirilmiş geleneksel tekniklerin geliştirilmesi,
  • Su havzaları üzerindeki kapitalist baskıların (yapılaşma ve rant) tamamen kaldırılması ve böylece su kıtlığı ve verimlilik arttırma baskılarının önlenmesi,
  • Su havzalarının kısa, orta, uzun mesafe koruma bölgelerine göre değil tamamının koşulsuz korunması ve denetiminin yerel halk tarafından kurulan komitelerle yapılması,
  • Su havzalarında maden arama izinlerini öngören yasaların ve verilen izinlerin iptal edilmesi,
  • Sanayinin yeraltından ve yüzeysel sulardan kaçak su çekmesinin engellenmesi ve kullandıkları suyu arıtarak tekrar kullanıma sokmalarının denetlenmesi, fosil akiferlerden su kullanımına izin verilmemesi,
  • “Sürdürülebilir kalkınma” stratejileri ile değil “doğal dengenin sürdürülebilirliği” ne göre sulak sistemlerin, havzaların korunması,
  • Mera ve orman alanlarının korunması ve geliştirilmesi,
  • Tarımsal faaliyetlerle, sanayi ve evsel atıklarla su havzalarının kirletilmesinin önlenmesi,
  • Biyoçeşitliliği tehdit eden genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretimin ülkemizde ve tüm dünyada yasaklanması,
  • Şirketlerin coğrafi koşullar gözetilmeksizin geliştirdiği hibrit tohumlar yerine bulunduğu coğrafyaya daha iyi adapte olmuş, daha az su ve besin maddesi tüketen yerel çeşitlere ağırlık verilmesi,
  • Baraj yapımı ve Hidroelektrik santral (HES) ile akarsulara müdahalelerin ile tarihi, kültürel ve doğal dokuların yok edilmesini hedefleyen, göçlere zorlayan her türlü girişime müdahale edilmesi,
  • Enerji üretiminde fosil yakıtlara dayalı uygulamalara son verilip, rüzgar ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerji üretimine geçilmesi,
  • Enerji üretiminin uzak mesafelerden yapılması yerine olabildiğince gereksinilen yörelerde yapılması, kapitalist üretimin enerji gereksinimindeki artışa göre değil kaynakların yenilenebilirliğine göre planlama yapılması,
  • Yerel düzeyde su paylaşımına ilişkin muhtemel politika ve senaryoların yakından izlenmesi,
  • Su ile ilgili yasaların oluşum sürecine halkın müdahale etmesinin sağlanması,
  • Gerek İtalya ve Hindistan’da gerekse Türkiye’de Su şirketlerine kendi özel güvenlik örgütlerini kurma izni veren yasal düzenlemelerin derhal iptal edilmesi için girişimlerin başlatılması,
  • Su ve toprak yönetiminde üretenlerin söz sahibi olduğu politikaların uygulanması,
  • Su hizmetleri ve bağlantılı işlerde çalışanların tam güvenceyle, özgürce, insana yakışır ücretlerle çalışabileceği çalışma ortamlarının yaratılması
  • Emek örgütlerinin mücadeleyi içselleştirmesi için stratejilerin geliştirilmesi, güçlü bir toplumsal muhalefetin yaratılması,
  • Herkesin içilebilir ve temiz suya erişiminin eşit ve parasız olarak sağlanması
  • Herhangi bir ülkede su kaynaklarının verimliliğinin artması komşu ülke halkları ve çalışan kesimlerinin suya erişimini kısıtlayacağı ve dolayısıyla ücretlerinin satın alma gücünü azaltacağı için “verimlilik arttırma” çabaları karşısında komşu ülkelerin emekçileriyle ortak örgütlenmeye gidilmesi
  • Şirket ya da devletlerin su politika ve uygulamalarının tüm dünyaya duyurulması ve aynı tip uygulamaya maruz kalan ülke, bölge ve yörelerin mücadele deneyimlerinin aktarılmasının çok önemli olduğu ulusal ve uluslar arası iletişim kanallarının acilen yaratılması gerekliliği konusunda ortaklaşılması
  • Uluslararası mücadelelerin izlenmesi, suyun ticarileştirilmesi süreçlerinde saldırılara karşı üretilen yerel direnişleri, mücadele deneyimlerini birbiriyle paylaşan, bunları ortak zeminlerde bütünlüklü bir direnişe dönüştürebilen, uluslar arası bilgi paylaşımı ile dünya halklarının ortak hareket etmesinin sağlanması,
  • Su mücadelesinde taleplerin dünya ölçeğinde ortaklaştırılmasında dünyada en zor koşulda yaşayan yerel toplulukların çıkarlarından hareket edilmesi ve onların taleplerinin dünya talebi haline getirilmesi,
  • Dünya ölçeğinde örgütlenme/dayanışma ağları oluşturulurken yerel tarihsel ve kültürel tüm farklıkların göz önüne alınması
  • Dünya Bankası başta olmak üzere uluslar arası kredi kurumları ile hükümetlerin yaptıkları kredi anlaşmalarından suyun ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesinin derhal çıkarılması ve bir daha önerilememesi için dünya halklarının ortak bir tavır alması konusunda girişimlerin başlatılması,
  • Sanatçıların da başta su hakkı demokrasi ve haktan, emekten yana ürünler yaratması, yayınlaması, gösterime sunması, örgütlü mücadeleye kendi çalışmalarıyla katkı vermesi

Uzun dönemde:

Ortak görüşlerimizin yaşama geçmesi konusundaki kararlılığımız “Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu”nun programlı örgütlü mücadelesine güç verecektir.

Bizler hiçbir ekonomik değerin insanın kültürel ve tarihi geçmişinden, doğal dengenin ve canlı yaşamın en küçük parçasından daha değerli olamayacağını düşünmekteyiz.

Su yaşamın kendisidir. Suyun ticarileştirilmesi sadece insanlar için değil tüm doğa ve diğer canlılar için de kabul edilemez.

Suyun kendisini kullanım değeri olarak talep etmek ve suyun sadece kullanım değerlerinin üretiminde kullanılabileceğini savunuyoruz.

Bilim ve teknolojideki gelişmelerin insanlık yararına kullanıldığı, sömürüsüz ve özgür bir dünya talebimizi ete kemiğe büründürüyoruz.

Kısaca, Toprağımızın, ekmeğimizin, emeğimizin ve SUYUMUZUN kullanım değerine sahip çıkıyoruz bunun anlamı bütün üretimin yalnızca toplum yararına odaklanması demektir

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.