Artık bilmeyenimiz kalmadı; ülkemiz tükettiği elektriğin yaklaşık %23’ünü kömürlü termik santrallerden elde ediyor. Üstelik tüm dünyada fosil yakıtların geleceği tartışılırken ülkemizin gelecekteki enerji politikalarını belirleyenler sekseni aşkın yeni kömürlü termik santral kurmayı planlıyorlar; hatta bazıları planlama aşamasından çıkıp yapım yaşamasına bile geçti.
Türkiye 480 milyon ton CO₂ eşdeğeri sera gazı emisyonu ile Dünya da ilk yirmi ülke içinde; kişi başı yıllık sera gazı emisyonlarımız 6 tonu geçti. Planlanan kömürlü termik santraller yapılırsa ülkemiz sera gazı emisyonları açısından dünya da ilk onu zorlayacak; kişi başı emisyonumuz 8 ton/yılı bulacak. Dünyada birçok ülkenin enerji tasarrufuna yöneldiği; elektrik gereksinimlerini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamaya çalıştığı ve daha önemlisi fosil yakıt kullanımını yasaklamayı tartıştığı bir dönemde iç karartıcı bir durum. Üstelik tüm bunları kamuoyu önünde bilim insanlarının özgürce tartışmasına da izin verilmiyor, tartışmak isteyenler baskılara uğruyor; en hafif tabiri ile azarlanıyor.
Ama bilimsel gerçekler, azarlama ile susturulma ile ortadan kaybolmuyor; işte herkesin bildiği bir gerçek; Türkiye’nin kömür yataklarının tamamına yakın bölümü kalitesiz linyit yataklarından oluşuyor; düşük kalorili zor yanıyor; yüksek kükürtlü hava kirliliğine neden oluyor. Özellikle düşük kalorili olması, zor yanması nedeni ile termik santraller ithal kömürü tercih ediyor; yine devletin resmi rakamlarına bakacak olursanız 2014’de de, 2015’de de termik santrallerde tüketilen kömürün yarısından fazlası ithal; Güney Afrika’dan Ukrayna’ya kadar geniş coğrafyadan kömür ithal ediyoruz. Üstelik özellikle son yıllarda kurulan termik santrallerin teknolojisi yüksek kalorili bu ithal kömürleri yakmaya uygun.
İşte tam bu aşamada biraz fazla iyimser bakış açısı ile ‘çevre ve insan sağlığını gözeterek biz kömürlü termik santralleri belli bir program içinde kapatıyoruz; yenilerini de yapmaktan vazgeçtik’ demelerini beklediğimiz devlet yetkililerinden inanılmaz bir açıklama geldi; ‘Kalorisi düşükmüş; önemli değil; birkaç kürek fazla atarız olur biter; kömür rezervlerimizi son gramına kadar kullanacağız’. Termik santral değil; sanki salonumuzun ortasındaki soba.
Teknolojisi falan filan boş; sanki termik santraller soba mantığı ile çalışırmış gibi. Devlet yetkililerine bu akılları veren enerji alanında çalışan bürokratlar en azından kurulu termik santrallerin yerli kömürü yakarken hangi sorunlarla karşılaştığını da onlara anlatsalardı, anlatabilselerdi; örneğin Çan Termik Santralinin öyküsünü, şu andaki durumunu. Sonra inatla, emirle bu işlerin çözülemediğini belirtebilselerdi; bilim çevreleri de dahil herkesin katkısı ile Türkiye’nin enerji politikaları masaya yatırılabilseydi. Ama olmuyor; gelecek için iyimser olmamıza bile izin verilmiyor; kalorisi düşük, kükürtü yüksek kömür yakılarak sadece bu ülkenin havası, suyu, toprağı kirletilmiyor; insanın sağlığı ile oynanmıyor; küresel iklim değişikliğine de ‘önemli katkı’ da bulunuluyor.
Soba mantığı ile kömürlü termik santral kuranlara karşı mücadeleye devam; unutmayalım biz yaşamı savunuyoruz… Mücadeleyi bıraktığımız yerde yaşam da biter.
Bu yazı Alakarga Dergisi’nin son sayısında yayımlanmıştır
Ahmet Soysal