Seiba’nın kurucularından Nazlı Çevik Azazi: Masallar insana, insan olmayı öğretiyor

Seiba Uluslararası Hikaye Anlatıcılığı Merkezi kurucularından Nazlı Çevik Azazi geçtiğimiz günlerde Almanya’nın Thuringen eyaletinde “Thüringen Eyaleti Masal ve Efsane Ödülü”ne layık görüldü.

Masal, masal anlatıcılığı, daha yaygın söyleyişi ile ifade etmek istersek “storytelling”, üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyasında zincirinden boşanmış bir hızla yayılmaya ve yaygınlaşmaya devam ediyor. Anadolu eski ve kadim bir bilgisine yeniden kavuşmanın coşkulu heyecanı ile sarmalanıyor da diyebiliriz bu duruma.

Azazi ile Seiba’nın kurulduğu 2015 yılında start alan iki yıl süreli “Anlatıcının Yolu” hikaye anlatıcılığı eğitimini tamamlayan 18 öğrencinin mezuniyet performanslarının gerçekleştiği Beyoğlu Dam’da görüşme imkanı bulduk.

Nazlı Çevik Azazi bize masal yolculuğunun başladığı Almanya’dan Fama’nın Evi topluluğuna, Anlat Bana Derneği’nden Seiba’nın kuruluşuna kadar tüm hikayeyi içtenlikle anlattı.

***

*Evet Nazlı. Almanya’ya gittin, ödülü aldın geldin. Almanya’da kaç sene önce başlamıştı senin masal eğitimin?

Nazlı Çevik Azazi: Ben 2008’de başladım. Yani kaç sene oluyor. Nerdeyse 9 yıl oldu. Başladığım yerde, başladığım topraklarda ve ilk başladığım hocam, ilk ve ikinci, ilk iki masal hocamın beni önermeleri ile oldu. Thüringen kentinde verilen bu ödül iki yılda bir veriliyor.

Seiba ekibi, ödül töreninin hemen öncesinde Thuringen’de

Thüringen eyaletinin Meiningen kentinde veriliyor ödül. Bir jüri tarafından belirleniyor ödül sahibi.  2001’de başladı masal ve efsane ödülü verilmeye, ben de 10. Ödülü aldım. Ödülü alan ilk Türk masal anlatıcısıyım. Benden önceki ödülü Afrika’dan bir profesör aldı,  masal derliyor öğrencileri ile beraber. Ödülün tam adı  ise “Thüringen Eyaleti Masal ve Efsane Ödülü”.

*Peki Thuringen masal ile bilinen bir yer mi?

Nazlı Çevik Azazi: Evet, Meiningen kentinde yaşamış Ludwig Bechstein isminde bir adam var. ve bu kişi masal derlemeleri ile biliniyor.

Ludwig Bechstein

Meiningen kentine 10 yaşında yerleşip 50 sene orada yaşamış. Orada masallar derliyor, aslında Grim kardeşlerin derlediği masalların da birçoğunu derliyor ama farklı, kendi tarzında derliyor. Ödül de onun anısına veriliyor.

Bechstein, 1801 – 1860 yılları arasında yaşamış. Thuringen Eyaleti Masal ve Efsane Ödülü’nü de onun 200. Doğum yılında başlatmışlar.

*Peki masal yolculuğun nasıl başladı? İlk nerede düştü içine anlatıcılık ateşi?

Nazlı Çevik Azazi: Ben Almanya’ya aslında tiyatro pedagojisi masteri yapmaya gitmiştim. Ben çocukken hiç masal dinlemedim, kimse bana masal anlatmadı. Masallar ile ilk karşılaşmam 2003 yılında, o zaman 23 yaşındayım, oldu. Clarissa Pinkola Estes’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabını duydum. O zaman daha yeni çevrilmişti kitap. Ne zaman bir gazeteyi açsam bir pop şarkıcısı, bir ünlü ama her zaman da kadınlar bu kitaptan bahsediyorlardı. Sanırım ondan fazla kez karşıma çıktı kitap röportajlarda, gazete haberlerinde filan.

O dönem İstanbul’da yaşıyor ve drama öğretmenliği yapıyordum. Bir yandan da veteriner hekimliği bitirmeye çalışıyordum. Bu haberler, röportajlar sonrası kitabı merak edip aldım ve masallara ilk defa orada rastladım. Bu kitap sayesinde masalların şifalı yönleri ile karşılaştım ve masal sevdası ilk defa orada kalbimin içine ince ince nakşedilmiş oldu. Ben bunu da sonradan farkettim tabii. O sıralar kitabı okudum, çok sevdim hayatıma devam ettim. Kitap her zaman kalbimin bir köşesinde kaldı tabi ama masal anlatıcılığı o dönem başlamadı. Kitap benimle her yere geldi, benim rehberim oldu diyebilirim.

O dönem bir yandan da sanatsal ifade yolumu arıyordum. Tiyatro yapıyorum olmuyor, dans evet ok, drama ok ama tam da emin olamıyorum. Tam bu dönem tiyatro pedagojisi masterı yapmak için Almanya’ya gitmeye karar verdim. 2007’de Berlin’e gittim ve Almancamı ilerlettim, 2008’de tiyatro pedagojisi alanında tiyatro pedagojisi alanında yetenek sınavına başvurdum ve kabul aldım, böylece 2008’in Ekim ayında Berlin Sanat Üniversitesi’ndeki master programına  başlamış oldum.

O bölümde disiplinlerarası çalıştık, çağdaş tiyatro yaptık. Orada hikaye anlatıcılığı diye bir dersimiz vardı. Tiyatro Pedagojisi masterı içinde bir dönemlik ve haftada bir gün bir saat verilen bir ders idi “storytelling” (hikaye anlatıcılığı). Profesörüm veriyordu dersi ve biz o dönem boyunca haftada bir, Çarşamba günleri oturup hikayeler dinledik. Profesörümüz Kristin derse her hafta başka bir anlatıcıyı davet ediyordu. Bu derste; masal, mit, efsane her alandan hikayeler dinleme imkanı bulduk. Ve ben orada bu işe aşık oldum. Master eğitiminin içinde, ikinci dönemde de hikaye anlatıcılığına dair üç haftalık pratik eğitim aldık. Ardına hocalarım benim gibi storytelling alanına ilgi duyan benim gibi öğrencilerden bir grup kurdular.

Nazlı Çevik Azazi ile, “Anlatıcının Yolu” öğrencilerinin mezuniyet performansının sahnelendiği Beyoğlu Dam’da görüştük

Derken master bitti. Aynı üniversitede  2011 yılında “Sanatsal Anlatım-Eğitimde ve Sanatta Hikaye Anlatıcılığı” diye bir program açıldı. Ben de bu programa giren ilk öğrencilerden birisi oldum. Onu da bitirince o zaman dedim ki, “Benim yolum bu ve bugüne kadar öğrendiğim her şey bu yöne akacak ve benim başlığım hikaye anlatıcılığı olacak”. Ve öyle de oldu!

*Seiba nasıl başladı?

Nazlı Çevik Azazi: Seiba’da 2014 senesinde başladı. Ama ben 2008 itibarı ile bu ateş içime düştükten sonra her yerde her vesilede hikayeler anlattım. Berlin’de kadınlarla, çocuklarla çalıştım. Alman, Türk, Arap kadınlara masal anlattım.

Soldan sağa Şeyda Çevik, Nazlı Çevik Azazi, Pınar Özütemiz ve Ayşe Senem Donatan

2012 senesinde eğitim vermek için Türkiye’ye geldim. 2013’de Türkiye’ye döndüğümde de artık yolum netleşmişti. Seiba’da 2014 senesinde gönlüme düştü. Seiba’yı birlikte kurduğumuz Şeyda (Çevik) ve Senem (Donatan) bana “Seiba’nın hayal annesi” diyorlar. Seiba hayali içime düşünce hemen Senem ile paylaştım. Senem ile 2013 yazında Tiyatro Medresesi’ndeki anlatıcılık eğitimi sırasında tanışmıştım. Şeyda da benim anlatıcılık atölyesi öğrencilerimden ve kız kardeşim aynı zamanda.

2014 Ekim ve Kasım’ında ise bu hayali nasıl geliştiririz diye birlikte çalışmaya başladık. Uzun bir hazırlık devresi oldu Seiba’nın. İsmini çok uzun bir dönem aradık. Seiba’da  neler yapabilecğimizi, eğitimlerin içerini tartıştık uzun uzun. Sonra ismi çıktı ortaya. Merkezimizin ismi “Yaşam Ağacı” olsun istiyorduk. Önce bu topraklardaki yaşam ağaçlarına baktık. Sümer mitolojisinden isimlere eğildik ama bunlar söylenişi zor isimlerdi ve biz de Maya mitolojisindeki yaşam ağacı Seiba’da karar kıldık.

2015 Ağustos’unda da Seiba’yı duyurduk. 2015’ten beri de insanlarla bir anlatıcılık yoluna çıktık. Bizim ilk projemiz de “Anlatıcının Yolu” projesidir bu arada. Röportajı da hoş bir tesadüfle ilk Anlatıcının Yolu öğrencilerinin mezuniyet anlatıları sırasında yapıyoruz.

*Türkiye’de masala olan bu ilgiyi nasıl yorumluyorsun?

Nazlı Çevik Azazi:

2013’de Türkiye’ye döndüğümde Judith’le (Marika Lieberman) masal geceleri yapmaya başladık. Ülkeye dönünce kim var diye baktmıştım ve Judith ile buluştuk. 1,5 sene, 2013’ten 2014 yazına kadar birlikte masal geceleri yaptık.

Daha sonra öğrencilerimden oluşan bir grup kurduk adına da Fama’nın Evi dedik. Bu grupta iki yıl boyunca Pazartesi akşamları 16 kadın toplandık. İlk yıl ben eğitim verdim. Daha sonra grubun kendi iç dinamikleri ile devame ettik. Gruptan bazı arkadaşalrımız, Günnur, Songül, Zinnure , Ayşegül hala anlatıcılık yapıyorlar. Daha sonra hep birlikte Anlat Bana Derneği’ni kurduk, iki uluslararası proje yaptık,  gençlerle anlatıclık projesi ve  İrlanda – İstanbul arası billingual yani çift dilli bir anlatıcılık projesi.

Fama’nın Evi Hikaye Anlatıcıları Köşe’de from kurşun kalem on Vimeo.

Profesörüm Kristin Wardezky kendisi Almanya’da storytelling denince akla ilk gelen isimlerdendir. O çok şaşırıyor Türkiye’deki ilgiye. “Nazlı” diyor bana, “ya nasıl oluyor sizin orda böyle. Biz 30 – 40 yıldır uğraşıyoruz ama sizin kısa sürede geldiğiniz noktaya henüz gelmiş değiliz?”

Ben de  ona  “ Bu gelenek Anadolu’nun kültür köklerinde var zaten, içimizde olan bir şey yani.” diyorum.  Yani biz bize unuttuğumuz bir şeyi hatırlıyoruz. Yeni bir şey öğrenmiyoruz. Kristin’nin bana hep söylediği şey de çok anlamlıdır ama. Derdi ki  “Biz bu işi zamanında sizden öğrendik, sen de geldin  bizden öğreniyorsun?”.

 

*Sürekli sana da geliyordur bu soru sanırım. Ben de sıklıkla karşılaşıyorum. “Neden bu eğitimler bu kadar pahalı?”

Nazlı Çevik Azazi:

Ben eğitimlerimizin pahalı olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta biz ekmek paramızı sadece bu işten kazanıyoruz. Bizim başka bir işimiz yok. Bu işe layıkıyla zaman ayırmamız, araştırma yapmamız, bilimsel olarak da geliştirebilmemiz için profesyonel zamanımızı ayırmamız lazım. Ayrıca merkezimizde dışarıdan kimsenin fark etmediği giderlerimiz oluyor. Mesela vergisini ödüyorsun, çalıştığın mekanın kirasını ödüyorsun ve ayrıca İstanbul çok pahalı bir şehir. Tüm bu parametreleri çoğu kişi düşünmüyor.

 

Seiba, Anlatıcı’nın Yolu programının ilk mezunları toplu halde

Uluslararası Sertifika Programlarımız pahalı gibi görünüyor ama aslında değil. Yurtdışında hocalarımızı getirtiyoruz eğitimler için. Avrupa’daki hikaye anlatıcıları ve hocalar Seiba’nın devlet dahil hiçbir destek almamasına çok şaşırıyorlar. Buraya gelen her hocanın uçak parası, konaklamasını biz karşılıyoruz. Üstüne Euro, sterlin, dolar da çok arttı biliyorsun. Ayrıca bu insanlar profesyonel insanlar ve emeklerinin karşılığını almak zorundalar. Fiyatları da öyle az değil. Ayrıca euro, sterlin ve dolar üzerinden ödeme yapınca bizim de masraflarımız çok oluyor.

Öğrencilerimiz hocalarımız olan, “Hikaye Anlatma Sanatı” kitabının yazarları Ashley (Ramsden) ve Sue’nun (Hollingsworth) İngiltere’deki bir haftalık eğitimlerine gitmeye kalksa uçaktı, konaklamaydı derken daha fazla harcama yaparlar.  Bu açıdan bakıldığında bizim eğitimlerimiz pahalı değil.

Tüm bunların dışında  “Eğitimleriniz çok pahalı o yüzden de gelemiyorum” diyen hiç kimseyi geri çevirmedik bugüne kadar. Biz her zaman burs da veriyoruz. Ücreti kimse bahane etmesin. Bunu da yaz lütfen.

*Masal nasıl geliyor peki insana? Anlatana ve anlatıcıya. Ben kendi yolculuğum çok kısa olsa da kendimdeki olumlu değişimi çok net farkediyorum. Sen bu konuda ne söylemek istersin.

Nazlı Çevik Azazi: Masal anlatıcılığı bizi insana götürüyor. Masalların özünde de insan, evrensel insan olgusu var. “Nasıl daha adil olurum? Nasıl daha mutlu olurum? Nasıl daha barışçıl olurum?” Ama diğer yandan da bu soruların zıttı da var masallarda. “Nasıl daha kötü olurum?”, onu da gösteriyor masallar.

Aslında masal insana, insan olmayı öğretiyor. Bu ortak paydada buluştuğun zaman iletişimin, muhabbetin ne kadar önemli olduğunu görüyorsun. Temas kurmak, göz teması kurmanın ne kadar kıymetli olduğunu fark ediyorsun.

Ve bütün ayrımların ötesinde hepimizin insan olduğunu fark ediyorsun. Konuşan, ağlayan, gülen, üzülen insanlarız.  Ve bu masal bize bunu hatırlatıyor ve hepimizi insan paydasında buluşturuyor.

*Peki Nazlı son olarak bize, “Nazlı Çevik Azazi kimdir?” tarif edebilir misin?

Nazlı Çevik Azazi:Şöyle ifade edebilirim. Ben kimim. Şu gök kubbenin altında, toprak ananın bağrında hakikati arayan bir ölümlüyüm. Hakikatin peşindeyim ve hikayeler buna sadece bir vesile.

Hikayeler, anlatıcılık bahane yani. Ben bir arayışçıyım, ben bir yolcuyum diyebilirim. Hakikatin peşindeyim.

Kendimi daha bu işin çok başında hissediyorum. Almanya’nın, batının o metodik öğretisi ile Anadolu’nun anlatı geleneklerini, ruhunu, hakikat arayışını ve kendi sorularımı, hakikat yolculuğumu buluşturup kendime ait bir tarz yaratma gayretindeyim. Çok klasik gelecek ama, Doğu ile Batı’nın yani Kalp ile Aklın buluştuğu, ruhun sesinin duyulduğu bir anlatıyı tarzı arıyorum.

Hem gelenekten beslenip hem de çağdaş dünyanın sorularına nasıl yanıt olabilirim? Anlatıcılığı bu çağın insanının ihtiyaçlarına ve sorularına karşılık gelecek şekilde nasıl icra ederim? Bu sorular ışığında araştırmalar yapıyorum.  Hem anlatıcı hem de eğitmen olarak öğrencilerimin, dinleyicilerimin ve kendimin  aklını, kalbini, ruhunu nasıl doyururum,  diye soruyorum kendime ve buna önem veriyorum. Bu benim en büyük dertlerimden birisi :)

 

Röportaj: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

Alper Tolga Akkuş
Alper Tolga Akkuşhttp://acikradyogunlugu.wordpress.com/
Anavarza’da doğdu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdikten sonra ismi lazım değil uluslararası bir bankada 12 yıl çalıştı. Bedensel engelinin kendisine sağladığı SGK imkanlarını kullanarak 2011 Kasım’ında emekli oldu ve asıl mesleğine kesin dönüş yaptı. Yeşil Gazete’yi yemyeşil yapmak gibi bir görevi kendisine misyon edinmiştir. Adanalıdır, Galatasaraylıdır, Türkiye’de yaşamaktadır ve bu üç mucizeyi allahın kendisine bir lütfu saymaktadır. [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim krizi: Florida’yı vuran Helene Kasırgası’nda en az 95 kişi öldü

ABD'nin Florida eyaletinde altı kenti vuran Helene Kasırgası'nda yollar, köprüler çöktü yüzlerce ev sular altında kaldı, milyonlarca kişi elektriksiz.

Avusturya seçimleri: Nazilerin kurduğu aşırı sağcı Özgürlük Partisi birinci oldu

Avusturya genel seçimlerini, eski Nazi ve SS subaylarının kurduğu, iklim değişikliği, LGBTİ+, göç karşıtı aşırı sağcı Özgürlük Partisi kazandı.

Beyşehir Gölü’ndeki Çeçen Adası satılığa çıkarıldı: Metrekaresi 310 TL

Konya'daki tek ada olan Çeçen Adası 550 dönüm büyüklüğünde. Hayvancılık ve tarım yapılan adanın bedeli ise 165 milyon lira civarında.

Sanayi devrimini başlatan Birleşik Krallık son kömürlü termik santrali kapatıyor

Birleşik Krallık, on yılın sonuna kadar kara rüzgarını iki katına, güneş enerjisini üç katına ve açık deniz rüzgarını dört katına çıkarmayı hedefliyor.

Katliam yasası’na karşı hak savunucuları bir kez daha meydanda: Biz bitti demeden bitmez!

İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla'da yapılan eş zamanlı mitinglerde, AYM'ye seslenildi: Yasayı iptal et!

EN ÇOK OKUNANLAR