Editörün SeçtikleriHayvan HaklarıManşetSeçime DoğruYeşil Gazete TV

[Seçime Doğru] Yağmur Özgür Güven: Meclis’e gidersem ilk işim Hayvan Hakları Kanunu’nun revizyonu olur

0

Video Röportaj: Müjgan HALİS

14 Mayıs’ta düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine giden yolda, seçim sürecine odaklandığımız video dizisinin altıncı konuğu, Türkiye İşçi Partisi’nden aday olan Yağmur Özgür Güven. Muğla‘dan aday olarak parlamento seçimlerine girecek olan Güven, aynı zamanda pek çok hayvan hakları örgütünün kuruluşunda ve yönetiminde yer alan bir hayvan hakları aktivisti. TİP’in Muğla’dan beşinci sıra adayı olan Güven, sorularımızı yanıtladı.  

*

Yağmur Özgür Güven kimdir?

İstanbulluyum yedi yıldan beri Muğla Fethiye‘de yaşıyorum. Hayvan hakları savunucusuyum. Kendimi öyle tanımlıyorum. Asıl mesleğim bundan çok farklı, aslında konservatuvar mezunu bir piyanistim. Bir konservatuarda öğretim elemanı olarak uzun yıllar çalıştım. Sonrasında ikinci üniversite programı kapsamında uzaktan eğitimle veteriner teknikerliğini, bitirdim.

2004’ten beri de hayvan hakları mücadelesinin içinde yer alıyorum. Kurucusu olduğum ve şu an yönetiminde olduğum dernekler var. Bunlardan bir tanesi gene Muğla’da kurulmuş, Bodrum merkezli Başka Bir Hayat Diliyorum Derneği. Hem kurucusuyum hem de şu anda yönetim kurulu genel sekreteriyim. Bunun yanında Deneye Hayır Derneği‘nin kurucularından biriyim ve şu anda yönetim kurulu başkanıyım.

Sivil toplumdan aktif siyasete geçmeye nasıl karar verdiniz?

Türkiye İşçi Partisi Muğla milletvekili adayıyım, beşinci sıradan. Aslında hiç böyle bir hayalim yoktu. Fakat süreç birçok insanı olduğu gibi beni de buna itti. 2021 yılından beri Türkiye İşçi Partisi üyesiyim, parti içinde bir hayvan hakları komisyonumuz vardı. Onun içinde de yer aldım. Komisyonun teklifi üzerine böyle bir yola girmem gerektiğini düşündüm, çünkü her şeyde olduğu gibi hayvan hakları meselesi de politiktir. Bizim çeşitli sivil inisiyatifler kurarak sokaklarda, hayvan bakım evlerinde ya da belediyelerde yaptığımız mücadelemiz bir yere kadar işlevsel olabildi. 19 yıl içinde benim vardığım nokta bu. Bundan daha fazlasına ihtiyaç olduğunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ne misafir olarak gitmenin çok bir işe yaramayıp aslında orada bizden insanların olması gerektiğine inandığım için böyle bir karar verdim.

Neden Türkiye İşçi Partisi?

Kendi açımdan doğru yerde olduğumu hissediyorum. TİP’te hayvan hakları komisyonunun içindeyim ve bu komisyonda çoğunlukla vegan vejetaryen arkadaşlarım var. Bir kuruluş bildirgesi hazırladık ve meseleye nasıl yaklaştığımızı çok net bir dilde, hiç kıyıdan köşeden dolanmadan anlattık.

Kuruluş bildirgemizde dedik ki; tüm ayrımcılıklar, tüm haksızlık ve adaletsizlikler, bu düzenin ürünü olarak birbirlerini beslerler ve bunların hepsi ortadan kalkmadıkça da bu düzen devam edecektir. Sosyalistler hayvan haklarına yaşam hakkı merkezli bakarlar her türlü ayrımcılığı reddederler. Bu ayrımcılıkları reddederek de sömürüsüz bir dünya için mücadelelerini insanların yanı sıra hayvanlar için de verirler, dedik. Bu, benim neden bu partide olduğumu çok güzel özetliyor. Çünkü hayvanları çemberin dışına iten örgütlere kendimi çok yakın hissetmiyorum.

Bu arada ben meclise çok defa gittim. 400’den fazla sivil toplum örgütünün bir araya gelerek kurduğu Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu temsil heyetinde yer alanlardan biriydim. Biz temsil heyetiyle birlikte ihtisas komisyonundaki vekillerle görüşmek için çok defa meclise gittik, her partiden vekillerle görüştük ve o görüşmelerin sonucunda partilerin hayvan haklarına bakışıyla ilgili bir miktar fikrimiz var. Daha doğrusu benim gidecek başka bir yerim olmadığını düşündüm.

Vegansınız, değil mi?

Evet, ben kendimi ‘hayvan hakları savunucusu’ olarak tanımlıyorum. Zaten böyle tanımladığınızda hayvan çıktısı yememek, içmemek, giymemek, sirke gitmemek, kürk giymemek, hayvan deneylerinin yerine hayvansız-bilimsel alternatif yöntemleri talep etmek gibi altında bir sürü şey var.

Vegan dediğimizde bir beslenme şekli gibi algılanıyor ama biz hayvan hakları savunucularının derdi kilo vermek, sağlıklı ve daha uzun yaşamak değil; hayvanların da eşit yaşam hakkına sahip olduğuna duyduğumuz inanç.

Sizce hayvan düşmanlığı ve türcülük neden yaygınlaştı?

Hayvan hakları tüm diğer şeylerin yanında; kapitalizme, gerici düşüncelere ve gerici eylemlere karşı da politik bir mücadele alanı. Dolayısıyla bu saray rejiminin beslediği şeylerden bir tanesi de bu oldu diye rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü siz iktidar olarak hazırladığınız yasalarda hayvan aleyhine maddelerle hayvanlara karşı düşmanca tavır ve tutumları olan insanlara cesaret verirseniz, zaten bu sonuç kaçınılmaz. Hayvana şiddet hiç yoktu da AK Parti‘yle mi geldi? Hayır. Hayvana şiddet hep vardı ama bu hükümetin beslediği şeylerden bir tanesi de hayvanlara ve özellikle onları savunan, onları besleyen insanlara karşı düşmanlığın yaygınlaştırılması oldu.

Çok değil geçen Haziran’da hayvan besleme tartışması sonucunda İzmir‘de Bayraklı‘da bir aileden üç kişi sokak ortasında yirmi sekiz kurşunla katledildi. Yasal süreci hala devam ediyor, önümüzdeki ayın 12’sinde son duruşma yapılacak. Sosyal medyada o aileden hala hayatta olan üyelerin tweetlerinin altına yapılan yorumlara baktığınızda inanın, kanınız donuyor ve insanlığınızdan utanıyorsunuz. Geldiğimiz nokta bu. Çünkü bu iktidar her konuda toplumu o kadar birbirine düşmanlaştırdı, o kadar ayrıştırdı ki artık insanların çok temel konularda bile birbirlerine tahammülü kalmadı. Bu tahammülsüzlükten hayvanların da nasiplendiğini görmek çok da zor değil.

Meclise gitme şansınız olursa listenizde ilk sırada neler var?

O kadar net ki; listede ilk sırada, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu‘nda bu hükümetin yaptığı tahribatı geriye döndürmek var. Bu kanun 2004 yılında çıkmıştı, o zaman için günün şartlarına göre ihtiyaçları karşılayan bir kanundu. Ama uygulanmadı bu kanun, layıkıyla denetlenmedi de. Biz çoğunlukla bakanlık bürokratlarının iki dudağının arasında yaptığımız şikayetler karşısındaki yaptırımları bekleyip durduk yıllardan beri. Dolayısıyla ilk maddede kesinlikle Hayvanları Koruma Kanunu’nun yeniden revizyonu olur. Bu kolay olmayacak ama zaten hak mücadelesinde ne kolay olur ki?

Belediyelere yönelik bakımevi talepleriniz de görmezden mi geliniyor?

Kesinlikle görmezden geliniyor. Belediye hayvan bakımevi kurulmayınca sokaktaki popülasyon artıyor. Böylelikle insanların şikâyeti artıyor, istenmeyen olaylar yaşanabiliyor. Neticede de bunun suçlusu da hayvan gibi görülüp sosyal medyada hayvanları koruyanlarla işte mağdur olanlar ya da yapay mağduriyetler yaratmak isteyenler birbirine giriyor. Tabiri caizse bir savaş hali. 1300 belediyeden sadece işte 200-300’ü bakımevi kurduğu için oluyor. Ki bunların da yüzde 99’u etkin bir kısırlaştırma çalışması yapmıyor. Gene kısırlaştırma yükü bağışlarla zar zor kendini döndüren derneklerin üzerine yıkılıyor.

Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu’nun olmazsa olmazlarından biri belediyelerin de ceza kapsamına alınmasıydı. Bu da yapılmadı. Yani hayvana şiddet denince zannediyoruz ki şiddetin yüzde 95’i vatandaş tarafından yapılıyor. Hayır. Hayvana şiddetin büyük bir kısmı belediyeler tarafından yapılıyor; yetkin olmayan kişilere, yasa dışı şekilde narkotik maddeler kullandırılarak yapılan yasa dışı toplamalarla, hayvanlara uygun olmayan araçlarla çöp arabasına tıkarak, ormana-oraya buraya atarak.

Bizim aracılığımızla seçmenlerinize ne söylemek istersiniz?

Eğer hayvanların da insanlar gibi bu dünyanın birer paydaşı olarak bu dünyada yaşama hakkı olduğunu düşünüyorsanız, -hayvan deyince lütfen sadece kedi ve köpek anlaşılmasın-, yunus gösteri merkezi adı altındaki yunus esaret hanelerindeki yunusların küçücük tanklar yerine açık denizde okyanusta yaşamasını istiyorsanız, hayvanat bahçelerinde 40-50 yıl boyunca şempanzelerin karda kışta kaloriferlere tutunarak yaşamasına karşı çıkıyorsanız, deney laboratuvarlarında çoğu tekrar deneylerle aslında bilime katkıdan çok birilerinin akademik yükselmesiyle birlikte gelecek maaş artışı için hayvanların çok acı süreçlerden geçerek deneylerin birer aparatı olması sizin içinizi yakıyorsa hayvan hakları savunucularının mecliste olması için size destek vermelisiniz.

Ek olarak dağdaki ceylanların, geyiklerin bir ihaleyle 40-50 bin lira karşılığında gerek yurt içinden gerek de yurt dışından gelen avcılara para karşılığında öldürtülmesine karşı çıkıyorsanız, bunu ahlaken doğru bulmuyorsanız mecliste hayvan hakları savunucularının olması gerektiğini zaten siz de düşünüyorsunuz demektir.

You may also like

Comments

Comments are closed.