Editörün SeçtikleriManşetSeçime DoğruTürkiyeYeşil Gazete TV

[Seçime doğru] Prof. Kayıhan Pala: Aday oldum, çünkü Türkiye’ye ve emekçi sınıfa borcum var

0

Video Röportaj: Müjgan HALİS

CHP’den Bursa’dan aday adaylığını koyan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, “Seçime Doğru” dizimizin üçüncü konuğu oldu. Pala, “Meclis’te gündeme getireceğim ilk iki şey; sağlıktaki katkı payları ve PM2.5’un ulusal sınır değerine çekilmesi için mücadele etmek olacak” dedi. 

*

Neden aday oldunuz?

Ben aslında beş yıl önce aday adaylığı girişiminde bulunmuş ve üniversiteden istifa etmiştim. Temel iki nedeni vardı. Bir tanesi artık üniversitede çalışma olanağım ortadan kaldırılmıştı. Yeni gelen ve seçimle gelmeyen rektörler, bizim gibi bağımsız bilim insanlarının çalışma koşullarını epeyce sıkıntıya sokacak girişimlerde bulunmuştu. Böyle liyakate dayanmayan atama girişimlerine karşı açtığım davalar, soruşturma süreçleri; bunun yanı sıra öğrenci ve asistan yetiştirmekte karşılaştığımız zorluklar, artık üniversitede benim alanımı daraltmaya başlamıştı. Bu nedenle karar vericileri bir bilim insanı olarak etkilemenin yanı sıra, karar verme süreçlerinde daha ön sıralarda yer almak gerektiğini düşünmüştüm.

 

İkinci nedenim ise Türkiye özellikle eşitsizliklerin çok büyük oranda arttığı, eğitimde fırsat eşitliğinin neredeyse ortadan kaldırıldığı, sağlık hizmetlerinde eşitsizliklerin ciddi bir şekilde karşımıza çıktığı, kamu yönetiminin büyük bir çöküntü gösterdiği bir atmosfere doğru ilerliyordu. O seçimde seçilemedim.

Bu seçimde tekrar böyle bir girişimde bulunmamın en önemli nedenlerinden birisi, az önce sıraladığım gerekçelere ek olarak artık kamu yönetiminin kötü durumda olduğunu değil iflas ettiğini gözlemek oldu.

Dolayısıyla bir değişimin zorunluluğu beni bu süreçte elimden geleni yapmaya yöneltti diyebilirim.

Biz aynı zamanda emekçi sınıfların çocuklarıyız. Yani benim babam devlet memuru, annem, ev kadınıydı. Biz üç kardeş üniversiteyi kamu okullarında nitelikli bir şekilde okuyarak, belli bir refah düzeyine eriştik. Bugün emekçi sınıflarının çocuklarının bu refah düzeyine erişmesi mümkün görünmüyor. Dolayısıyla benim aynı zamanda bu emekçi sınıfların çocuklarına ve bu ülkeye borcum da var. Bir biçimde eğer yapabilirsem bunu da ödemeye çalışacağım.

‘Sis çanı’ görevinin ötesinde düzeni değiştirecek mekanizmaya ihtiyacımız var’

Neden Cumhuriyet Halk Partisi’ni tercih ettiniz?

Cumhuriyet Halk Partisi‘ni tercih etmemdeki en önemli nedenlerden birisi zaten uzun yıllardır parti içerisinde, üye olmamış olsam da yürüttüğüm etkinliklerdi. Ayrıca benim açımdan en önemli olan nokta Cumhuriyet Halk Partisi’nin mevcut yönetsel durumundan ziyade özellikle tüzüğünün bana çok uygun olmasıdır. Tüzüğündeki ikinci maddeye baktığımızda bu ülkede ben nasıl yaşamak istiyorsam o ikinci maddenin büyük ölçüde bunu kapsadığını görmem mümkün.

Bizim artık geldiğimiz noktada ana akım partilerde karar verme düzeylerini yukarı çıkartarak az önce söylediğimiz eşitsizlikleri büyük ölçüde azaltabilmek için çaba göstermemiz gerekir. Ana akım olmayan partilerin çabalarını da çok değerli buluyorum. Hatta zaman zaman onlar toplumun önünde bir sis çanı görevi de üstleniyorlar. Ama sis çanının görevinin ötesinde bu düzeni değiştirebilecek bir mekanizmaya da ihtiyacımız var. Bunu ancak ana akım partilerin yapabileceği kanısındayım.

Mecliste neden çevre-ekoloji hareketlerinin temsilcileri olmalı?

Çok ayrıntılı konuşabiliriz ama ben makro çerçeveden yanıtımı şöyle vereyim: 24 Ocak 1980 kararlarından sonra devlet büyük ölçüde sermayenin bir aygıtı biçimine dönüştürüldü. Oysa bizim devleti yurttaşlarının iyiliği, refahı için çalıştıran çalışan bir örgüte dönüştürme sorumluluğumuz var. Eğer başarabilirsek biz 14 Mayıs’tan sonra o devlet yapısını her yerde sermaye lehine çalışan bir yapıdan uzaklaştırıp, bütün yurttaşlarının farklılıklarını bilen ama farklılıkları bir zenginlik olarak algılayıp, herkesin eşit yurttaşlık ilişkisine sahip olduğu, dolayısıyla yurttaşlarının refahını önceleyen bir devlet örgütü yaratmak niyetindeyiz.

Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu iki noktayı çok sıklıkla vurguluyor. İlki diyor ki, bu ülkede hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Bunun arkasında tartışabileceğimiz, aile destekleri sigortası da içinde olmak üzere çok kapsamlı bir yaklaşım var. Bu aynı zamanda okullarda bir öğün iyi beslenmenin ve kamu tarafından ücretsiz sunulacağı bir yaklaşımı beraberinde getiriyor. Bugün ikisinden de yoksunuz. İkincisi yine Kemal Bey’in söylemiyle hiçbir kadını erkeğe muhtaç etmeyecek bir düzeni inşa etmekten söz ediyor. Bu aile destekleri sigortasıyla finansal olarak sağlanacak ama bunun yanı sıra kadın hareketinin uzun zamandır önemsediği bu toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirebilmek açısından İstanbul Sözleşmesi de içinde olmak üzere pek çok değişimin, pek çok yasal arka planın gündeme getirilmesinin de bir çerçevesi olacak.

Özetle devlet dediğimiz örgütsel yapıyı sermaye için değil, halk için çalışan bir yapıya dönüştürmekle ilgili bir çaba içerisinde olmak amacındayım. Benim temel yaklaşımım budur.

Önceliğim sağlık sistemi ve ekoloji

Meclise ilk neleri gündeme getireceksiniz?

Türkiye’de sorunlar o kadar fazla ki. Yani gençlerin durumundan kadının istihdamındaki sıkıntılara kadar uzanan çok geniş bir yelpaze var ama biliyorsunuz benim uzmanlık alanım ağırlıklı olarak sağlık sistemi ve ekoloji. Dolayısıyla buradan baktığımızda kısa, orta ve uzun erimli hedefler var. İlk yapmayı isteyeceğim şeylerden bir tanesi, sağlık hizmetine erişim sırasında yurttaşların katkı ve katılım paylarının ortadan kaldırılması için çaba göstermek. Genel sağlık sigortasında toplanan paranın AKP tarafından kanuna aykırı olarak sigorta fonuna aktarılmasını engellesek, orada toplanan parayla kimse bir doktora gittiğinde muayene için ek bir ücret, eczaneye gittiğinde ilaç için katkı payı, hatta gözlüklerimiz için bir katkı payı ödemek zorunda kalmayabilir.

Çevreyle ilgili de size bir şey söyleyeyim. Bugün halen Türkiye’de hava kirleticileri içerisinde en ölümcül olarak tanımlanan PM2.5’in bir ulusal sınır değeri yok. Partiküler maddenin 2.5 mikron çapındakinin bir ulusal sınır değeri olmamasının utancını kısa sürede ortadan kaldırmak isterim. Elbette sorun yalnızca ulusal sınır değeri koymakla ilgili değil, ulusal sınır değerin, Dünya Sağlık Örgütü‘nün önerdiği düzeye çekilebilmesi ve buna uyulmasının sağlanması da oldukça önemli. Örneğin kömürden çıkışı bir an önce kolaylaştıracak, fosil yakıtlardan uzaklaştırılacak bir enerji politikasını destekleyecek, bu arada da ivedi olarak kömürlü termik santrallerin atmosfere birtakım gazları atmasını engelleyecek bir sistemin takipçisi olmak ilk yapmayı düşündüğüm işler arasında yer alıyor.

Bursa ekoloji mücadelesinin de de içindesiniz. Bursa’yla ilgili projeleriniz var mı?

Bursa’da ilk yapmamız gereken işlerden birisi, Bursa Şehir Hastanesi açılırken kapatılan şehir merkezindeki hastanelerin açılması ve şehir merkezine yeni kamu hastanelerinin yapılması olacak. Bursa’da şehir hastanesi açılırken şehrin merkezindeki, Muradiye’deki devlet hastanesini, Çekirge’deki çocuk hastanesini, yine Çekirge’deki Zübeyde Hanım Doğum Evi’ni ve Yıldırım‘daki Türkan Akyol Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ni kapattılar. Bu bölgede hastane bırakmadılar. Ve şehir hastanesi de belki bilmiyor olabilirsiniz, İzmir-İstanbul otoyolunun kenarına, şehrin oldukça uzağına götürüldü. Bursa özelinde bu şehir hastanesine raylı sistemin götürülebilmesi için açılan ihale sonucunda ihaleyi alanlara 2 milyar TL civarında bir ödeme yapılması kararlaştırıldı. Bu 2 milyarla, yani o raylı sistemi oraya götürmenin bedeliyle şehrin içine altı yüz yataklı üç hastane yapmak mümkündü. 1800 yataklı bir hastane yapabilecek parayı, 1355 yataklı şehir hastanesine yalnızca raylı sistemi götürebilmek için harcayan bir yönetsel anlayış var.

You may also like

Comments

Comments are closed.