Editörün SeçtikleriManşetSeçime DoğruTürkiyeYeşil Gazete TV

[Seçime Doğru] Menekşe Kızıldere: Cumhurbaşkanının bedava doğal gaz vaadi halka hakaret

0

Video Röportaj: Müjgan HALİS

14 Mayıs’ta düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine giden yolda, seçim sürecine odaklandığımız video dizisinin on beşinci konuğu, HDP Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü ve Yeşil Sol Parti’nin İstanbul 2. bölge 14. sıra adayı Menekşe KızıldereKızıldere ile seçime katılım sürecini ve Türkiye’deki ekokırımı konuştuk.

*

Yeşil Sol’un Türkiye’nin son 20 yılına dair yaptığı ekokırım tespiti nasıl?

En net tanım artık ekolojik varlıklara verilen zararın geri dönüştürülemez noktaya doğru gittiği meselesi, dolayısıyla bu da sistematik gerçekleştiği için bir kırıma dönüştü. Ekokırım baş edilemez bir hal aldı ve doğaya kalıcı zararlar vermeye başladı. Bunun için hukuksal olarak adım atmak gerekiyor geçtiğimiz Ocak ayı Şubat aylarında ekoloji kurumları bunun için harekete geçtiler ve ekokırımın yasal karşılığının olmasını bir suç olarak tanınması gerektiğini söyledi. Ve bir suç olduğu için de yaptırımlarının olması gerekiyor. 20 yılda gelinen durum; artık ekokırımın durdurulamayacak, geri dönüştürülemeyecek bir noktaya doğru gitmesinden dolayı bir suç olarak değerlendirilmesi gerektiği.

Adaylık süreciniz nasıl gelişti?

Ben HDP’nin içinden, Kürt hareketinin içinden yetişmiş bir siyasetçiyim, biz bir halk hareketiyiz. Türkiye’nin demokratikleşmesi için, ikinci yüzyılında demokratik bir ülke olması için siyaset yapıyoruz. Kimlik siyaseti üzerinden düşünülüyor ama kimlik aslında ırkçılığın, ayrımcılığın, faşizmin bitmesi için bu demokratikleşme siyasetinin sadece bir parçası. Bizim yaptığımız siyasetin içerisinde ekoloji siyaseti var, toplumsal cinsiyet var, hak temelli birçok siyaset var ve bunlar pek görünür değil. Bizi sistem içi partilerden ayıran şey kimlik siyasetinden ziyade buradaki bu radikal siyaset. Adaylık sürecini biz hep görev olarak görüyoruz; parti pozisyonlarında aldığımız pozisyonlar da bir görev, milletvekili adaylığı da bir görev, milletvekilliği de bir görev. Yani bunun bir statü, bir sosyal ayrım olduğunu düşünmüyoruz. Ve milletvekili adaylığı aslında seçim çalışması demek, seçmeni toplamak demek, oy potansiyelini yükseltmek demek ve aynı zamanda halkla birebir temas etmek demek. Biz de halkın içinden gelen insanlarız, onların yaşadığı şeyleri biz de yaşıyoruz, kiramızı biz de ödeyemiyoruz, markete-pazara gittiğimiz zaman zorlanıyoruz.

Parti olarak iklim krizine ilişkin tahliliniz ve önerileriniz nelerdir?

Biz parti programlarımızı hem ekoloji hareketlerinin ve ekoloji mücadelelerinin hem de uluslararası boyutta gerçekleşen ekolojiye ve iklim krizine ilişkin halk hareketlerinin taleplerini dinleyerek oluşturuyoruz. Dolayısıyla birebir onların talepleri oluyor. Parti programımıza baktığımızdaki talepler biraz radikal gelebilir ama bunlar halkın talepleri. İklim krizi meselesi bizim çok ciddiye aldığımız bir mesele. Paris Anlaşması‘nın onayından önce Halkların Demokratik Partisi‘nin verdiği önergeler sayesinde aslında mecliste bir iklim komisyonu kuruldu. Yani aslında bu görünmeyen siyaset alanlarından bir tanesi de bu.

İklim krizinin geldiği noktayı, kararsız hava olaylarından da izleyebiliyoruz, mevsimlerin ötelendiğini zaten gördük. Mart-nisan aylarında İstanbul bölgesinin baraj doluluk oranları yüzde 40’larda ve yağmurlar ötelenmiş gibi görünüyor, bu mevsimle ilişkili olamaz. Deprem bölgesinde gerçekleşen kararsız hava olaylarının ne kadar yoğunluklu gerçekleştiğini de gördük.

Bir de aslında hiç gündem olmayan bir mesele var. Güneyde özellikle Suudi Arabistan‘da sel baskınları gerçekleşiyor, neredeyse kar gibi dolu yağışları gerçekleşiyor. Kararsız hava olaylarının iyice yerleştiğini ve yoğunlaştığını görüyoruz. İklim değişikliğinin varlığıyla ilişki artık bir tartışma yapmanın hiçbir anlamı yok ama bizim tespitimiz, zannettiğimizden daha hızlı gerçekleşecek ve normal bir iklim siyaseti içerisinde olmayan insanların hayatına da artık daha fazla etki edecek. Gıda fiyatları üzerinden etki edecek, mevsimlerin ötelenmesi yüzünden enerji fiyatları üzerinden faturalar üzerinden etki edecek.

Bir de karbon azaltım meselesi var. Türkiye bunun farkında mı, ne yapılmalı?

Türkiye’nin yaptığı metinlere bakınca azaltım niyetini de güncelledi ama pek bir güncelleme söz konusu değil. Karbon nötr için açıkladıkları bir 2053 tarihi var, onun da neye göre hangi modellere göre yapıldığı belli değil. Zaten Türkiye’nin iklimle alakalı metinlerine bakınca genellikle finansmana odaklanan metinler olduğunu görüyoruz. Yani iklim meselesi bir finansman fırsatı ve aracı olarak görülüyor, bu çok yanlış bir yaklaşım. Çünkü Türkiye kırılgan bir bölgede olan bir ülke ve çok bir adaptasyon politikası üretmesi gerekiyor ve bu politikanın içerisinde ekolojik varlıkların iyileştirilmesi gerekiyor. Biyoçeşitliliğin kaynağı olan ormanların hem yer üstü hem su üstü varlıklarının içerisindeki ekolojik sistemlerin iyileştirilmesine çok büyük ihtiyaç var. Keza orman yangınlarına karşı orman varlıklarının biyoçeşitliğinin, endemik türlerinin kayıplarına karşı ciddi önlemlerin alınması gerekiyor. Ve bunun ‘hadi çevreyi koruyoruz’ perspektifiyle değil hayatımıza birebir etki ettiğinin farkında olarak ve bizden 50-100 yıl sonra gelebilecek kuşaklara iklim krizinden kavrulmayan, kararsız hava olaylarıyla-sellerle boğuşmayan, kuraklıkla boğuşmayan bir gelecek bırakmamız gerekiyor.

Akkuyu iktidarın en önemli siyaset argümanına da dönüşmüş durumda. Partinizin nükleer enerjiye karşı argümanı nedir?

Dünyadaki bütün yeşil hareketler gibi Türkiye’deki Yeşil Sol Partisi de biz Halkların Demokratik Partisi de nükleeri kesinlikle desteklemiyoruz ve nükleer santrallerin yapımının durdurulması gerektiğini düşünüyoruz, bizim iktidarımızda bunların durdurulacağının sözünü de veriyoruz. Ekolojiye ilişkin seçim bildirgemizde de bunu çok net bir şekilde belirtti. Nükleer enerji hem etki olarak hem de etik olarak zararını göze alamayacağımız bir enerji. Burası deprem ülkesi malum, uzmanlar defalarca kez uyardılar ve biz hiç beklemediğimiz büyük çapta bir deprem yaşadık. Yani bunun farkında olarak hala nükleer santral için ısrar ediyor olmak kamu yararına, toplum yararına değil elbette.

Biz enerjiye ilişkin bir sistem değişikliği olması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü enerji meselesi son derece merkeziyetçi, bu da işletilemez bir sistem haline geliyor. Yerinden ve yerel yönetişimin olmadığını, halk iradesinin söz konusu olmadığını, sermayenin enerji piyasasında çok fazla söz sahibi olduğunu düşünüyoruz. Halkın enerji üretimine katılması, yerelde değerlendirilmesi, her bir yerel için enerji meselesinin ayrı değerlendirilmesi gerekiyor. Mesela enerjiye ulaşım meselesi şehirde bir dert değil ama kırda bir dert. Sadece sermayenin, sanayinin tüketimi üzerinden enerji meselesi değerlendiriliyor, halbuki bunun bir hak olarak ele alınması lazım.

Cumhurbaşkanı’nın seçimlere birkaç hafta kala doğal gazın bedava olacağı açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Ciddiye alamıyorum. Çok özür dilerim ama nereden gelecekmiş ki bu bedava gaz? Yani Rusya‘nın bütün Avrupa‘ya karşı resmen Ukrayna savaşı üzerinden silah gibi kullandığı ve bizim oradan aldığımız ihtilaflı İran doğalgazını mı herkese bedava vereceğiz? Bu bir politika önerisi değil ki, uzun vadede bir çözüm değil ki. Alt metnine baktığımızda sadece seçim için uzatılan bir havuç olduğunu görüyoruz ve gerçek de değil. Bu bir yerde halkın aklıyla oynamak, bir hakaret.

Her sene bir yerde bir doğal gaz, bir kaynak, petrol kaynağı bulunuyor, velev ki bulunsun. Yani kullanacak mıyız? Bizden sonra hiç kuşak yaşamayacak mı bu ülkede? Akdeniz’in altında varsa hepsini çıkaracak mıyız? Bu gerçek değil. Ayakları yere basan bir siyaset değil.

İnsanların gönlünü kıran bir görüntü var, Cumhurbaşkanı’nın deprem bölgesinde insanlara elden para verme görüntüsü ya da otobüsten çay fırlatma görüntüsü gibi bu doğal gaz meselesi de. Bu kadar mı değersiz bizim insanlarımız?

Orman yangınları da büyük sorun ama doğudakiler görmezden geliniyor sanki, nedeni ne sizce?

Kürt ağaçlar görmezden geliniyor, nedeni de kutuplaşma siyaseti. Aslında ekolojik varlıklar bütün toplumun, hak iddia edebileceği varlıklar. Yani Şırnak‘ta kesilen ve yanan varlıklar aslında hepimize verilen bir zarar. Ama kutuplaşma siyaseti öyle bir ilerledi ve Kürt düşmanlığı öyle bir yükseltildi ki orada gerçekleştiği zaman bir sessizlik oluyor. Bu sessizliğin altında sadece Kürt halkına karşı düşmanlık olduğunu söylersek eksik kalmış olur. Çünkü insanlar korkutuldu da. Yani Kürtlerle yan yana gelmekten korkuyorlar ya da baskıyı hissediyorlar.

İktidara geldiğinizde inşaat sektörüne dair bir planınız var mı?

İnşaat sektörünün bir kısmının iktidar çevresinde çok uzun zamandır çeteleştiğini görüyoruz. Bir kere bu haksız kazanç meselesinin ortadan kalkması gerekiyor. Bir de mega projeler meselesi var, inanılmaz paraların harcandığı 30-40 yıllığına sermayenin çok büyük kar elde ettiği mega projeler görüyoruz. Bunların acilen durdurulması gerekiyor ve bunlar durdurulunca açığa çok büyük bir para çıkıyor. Aslında devletin kaynakları var, ancak bu para doğru yere akmıyor, halk için kullanılmıyor.

You may also like

Comments

Comments are closed.