Köşe YazılarıManşetYazarlar

Plastik bağımlılığının zehirli dumanı

0
Fotoğraf: AP Photo/ Michael Conroy

2019 yılından beri takip ettiğim ve açık haber kaynaklarından elde ettiğim bilgilerle listesini tuttuğum plastik fabrika yangınları hız kesmeden devam ediyor. Sanmayın ki bu yangınlar sadece Türkiye’de gerçekleşiyor. Yangınların dünya genelinde bir gerçeklik olduğunu ancak Türkiye’de diğer örneklerden farklı olarak sayısının ve şiddetinin çok daha fazla olduğunu belirtmekte fayda var. Çünkü Türkiye yangınlarında yanan plastik ve geri dönüşüm fabrikalarında karışık ve çok farklı içeriğe sahip plastikler ya bilerek yakılıyor ya da gerekli önlemler alınmadığı için alev alıyor. Bunun yanında bir fark daha var ki o da dünyanın diğer bölgelerindeki yangınlarda otoritelerin yaklaşımı ile bizdekilerin yaklaşımı ile ilgili. İşte bu farkın en belirgin iki örneğini Almanya/Hamburg ve ABD/Indiana’daki yangınlarda gördük. Gelin biraz bu yangınlarda ne olduğuna değinelim.

Geçtiğimiz hafta Almanya/Hamburg’da bir geri dönüşüm tesisinin deposunda yangın çıkmış ve yangından dolayı oluşan zehirli dumandan etkilenmesin diye 140 kişi yangın alanından tahliye edilmişti. Bunun yanında yangının meydana geldiği yerin çevresindekiler için de zehirli partikül uyarısı yapılmış ve mümkün olduğunca açık havada bulunmamaları uyarısı yapılmıştı. Daha önce de başka bir kentte yaşanan benzer bir durumda kent komple boşaltılmıştı. Hatta öyle ki yangının gerçekleştiği yerin yakınından geçen tren seferleri de yangın süresince durdurulmuştu. Benzer bir yangın birkaç yıl önce Adana’da gerçekleşmiş ne yakından geçen trenlerin seferi, ne yangının dibindeki havaalanındaki uçuşlar, ne bölgedeki vatandaşlar, ne de başka bir duruma karşı herhangi bir önlem alınmamıştı. Öyle ki iki milyondan fazla insanın yaşadığı Adana’nın gökyüzü günlerce zehirli siyah dumanlarla kaplanmıştı.

Yine birkaç gün önce ABD/Indiana’da yine bir geri dönüşüm tesisinin deposu yandı. Salı öğleden sonra başlayan ve Çarşamba günü devam eden bu yangının neden olduğu yoğun siyah duman nedeniyle bölgedeki iki bin kişi tahliye edildi. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi ABD ve Kanada‘da her yıl yüzlerce benzer fabrika yangınlarının olduğu ve çoğunun haberlere bile konu olmadığını ancak hepsine dair çeşitli soruşturmalar açıldığı biliniyor. Ancak bu yaşanan yangın tüm bilinen yangınlardan çok daha büyük ve uzun süren bir yangın olduğu için tüm dünyanın dikkatini çekmiş. Şu ana kadar Indianapolis ve Ohio‘nun Dayton şehirleri arasındaki doğu Indiana’da, yerel sağlık yetkilileri halkın karşı karşıya kaldığı en büyük tehdidin dumanın oluşturduğu parçacıkların solunması olduğunu söylüyorlar.

Ayrıca belirtmeliyim ki daha henüz “Yangın geceyi aydınlattı” “Neyse ki can kaybı olmadı” temalı başlık atan medya kuruluşu belirmedi. Neden mi bunu söylüyorum çünkü bizdeki yangın haberlerinin ekserisi bu şekilde veriliyor.

ABD’de daha önce de Ohio eyaletinde içerisinde zehirli vinil klorür bulunan bir tren kaza yapmış ve binlerce insan ortaya çıkan zehirli kimyasaldan doğrudan etkilenmişti. Üstelik bununla da sınırlı değil, bölgedeki toprak ve su ekosistemi de sonsuza kadar bu kimyasalların etkisinde kalmıştı. Oysaki Ohio’daki tren kaza yapmasa belki de o kimyasal ile çok “faydalı” kapı, pencere ya da başka türlü plastik malzemeler yapılacaktı. Kısmet o ki daha sonra farkında olmadan zehirlenecek olan insanlar, tren yangını ile doğrudan zehirlendiler. Zehrin yolu kısalmış oldu.

Tüm bu yangınların hepsinin plastik bağımlılığımızla kesin bir ilgisi olduğunu söylemek lazım. Neticede üretimi ve çeşitliliği bu kadar fazla olan bir malzemenin tedariki de çeşitli riskler yaratacaktır. Bu risklerin bir kısmı önlenebilirken bir kısmı ise önlenemez özellikte. Burada otoritelerin yapması gereken ise etkin soruşturma ve bu olayların tekrar yaşanmamasını sağlayacak önlemler almaktır. Bu önlemlerin içerisinde de plastiğin üretiminden tüketimine kadar sıkı sıkıya kontrol altında tutma ve mümkün oldukça üretiminin azaltılmasını sağlayacak önlemler başı çekmektedir. Nitekim BM Plastik Anlaşması için yapılan “Üretimin azaltılmasını da sağlayacak yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşma olmalı” çağrısı boşuna değil. Bu çağrı meselenin ne kadar da ciddiyetle ele alınıyor olmasıyla ilgili.

Yukarıda da kısmen bahsettik ancak benzer yangınlar Türkiye’de olduğunda ciddi bir vurdumduymazlık olduğunu söylemeliyim. Bazı olaylarda soruşturma bile yok. Ne plastiği üreten, ne piyasaya süren, ne gerekli önlemleri almadığı için yangına sebebiyet veren, ne de deposundaki plastikleri bilerek bir gece yarısı ateşe veren kimseler, bu konuda bir sorumluluk hissetmiyor. Bakın Nisan 15 itibariyle 2023 yılında sadece basına yansıyan plastik ve geri dönüşüm fabrikalarındaki yangınların sayısı 38. Neredeyse her ay 10 tane yangın çıkmış ki biz daha Nisan ayının ortasındayız. Bu yangınlara dair ne risk değerlendirmesi ne de etkin bir soruşturma yapılmış değil. Çünkü herkes ölü taklidi yapıyor. Örneğin 2 yıl önce Muğla Dalaman’da Mopak kağıt fabrikasının plastik çöp deposunda yangın çıkmış ve günlerce süren yangın sonucu hiçbir yetkili kalkıp doğru düzgün bir uyarı yayınlamamış, herkes zehirlenip yangın söndükten sonra da 12 milyon TL gibi komik bir ceza kesilerek fabrika geçici olarak faaliyete kapatılmıştı. Şimdilerde de muhtemelen fabrika çalışmaya devam ediyor ve yangını da kimsenin hatırladığı filan yok. İçeriği belirsiz plastik çöplerin yanması sonucu Muğla Dalaman’daki tüm tarımsal alanlar ve su kaynakları ise sonsuza kadar kirlenmiş vaziyette. Sadece Muğla da değil. Depremin ilk günlerinde içerisinde ne olduğuna dair bile bir açıklama yapılmayan bir konteyner yangını olmuştu İskenderun Limanı’nda. Deprem bölgesinde olduğu bilinen ve üstelik sürekli kimyasal madde taşınımının yapıldığı bir limanda çıkabilecek bir yangın için önlem alınması beklenir normal şartlarda. Ancak ne yazık ki deprem nedeniyle devrilen konteynerlerin alev alması sonucu çıkan yangın bir hafta boyunca sürmüş ve tonlarca kimyasal (içeriğinde plastik katkı maddesi olan kimyasallar olduğu da düşünülen) yanmış ve deprem alanı günlerce karabulutlarla kaplanmıştı. Bu yangın için de hiçbir yetkili çıkıp bir açıklama yapma gereği bile duymamıştı.

Plastik bağımlılığının yarattığı tek problem çevredeki plastik kirliliği değil. Üretiminden son tüketiciye ulaşıncaya kadar çok çeşitli aşamalarda plastiğin zehirli etkisine maruz kalıyoruz. Yangınlar da bunun bir parçası. Plastik kolayca alev alabilen bir malzeme olduğu için depolanması esnasında özel önlemlerin alınması gerekiyor. Üstelik çöp haline geldikten sonra da dikkatlice ayrıştırılmalı ve öyle depo edilmelidir. Ancak bu bile plastiği yanmaktan maalesef kurtarmıyor. Buna rağmen bu önlemleri bile almaktan imtina eden başıboş bir sektörel gelişim söz konusu. Bu başıboşluk Türkiye gibi ülkelerde daha vahşice gerçekleşiyor.

You may also like

Comments

Comments are closed.