Peki ya susan muhalefet?- Leyla İpekçi

Silivri’de yargılanmakta olanların tek suçunun hükümete karşı gelmek olduğunu mu ima ediyor, tam anlayamadım. Çünkü bu sanıkların neyle yargılandığına dair hiçbir cümle kurma gereği duymamış.

Benzer tavrı başkaları da sergiliyor. Herkes ne olduğunu biliyormuş gibi ve bu yargılanmanın ne kadar saçma bir şey olduğunda zaten çoktan birleşmişler gibi bir hava yaratıyor bu suskunlukları. Bir tür anlatmaya tenezzül etmeyiş hali. Yargıda sorumluluğu bulunan herkesi bir nevi tanımama, onları hakir görme hali.

Örneğin Kılıçdaroğlu, ‘The Washington Post’ta yayınlanan makalesinde yargının siyasallaştığını da savunmuş ve artık hukukun muhalefeti susturmak ve özgürlükleri kısıtlama enstrümanları olarak kullanıldığı görüşünü dile getirmiş.

Bu ülkede darbe yapmak için kendi vatandaşını camide bombalama planı yapanlar. Masum insanları inancından dolayı suçlu diye ihbar edip görevinden attıranlar. Siyasetçisini, yazarını gazetecisini birtakım tetikçiler yetiştirip kullanarak öldürtenler. Dosyaları birtakım hukuk dalavereleriyle zamanaşımına uğratanlar.

İhtilal olgunlaştırmak için kesimleri birbiriyle çatıştırarak kan dökenler. 30 yıldır sürdürülen kirli savaştan nemalanmaya devam etmek adına kendi Heron’unu düşürtmeye kalkanlar. İntihar süsü vererek kimi subayları infaz edenler. Gerçekleri keşfeden savcıları susturanlar, bazen katledenler. Antiemperyalist söylemlere sığınarak ‘dışarısı’nın en zalimleriyle darbe adına ittifak edenler. Medyayı manipüle etmek için çarpıtılmış haberler yaptıranlar. Kaset skandallarıyla siyasi liderleri alaşağı ettirmek üzere bolca şantaj üretenler. Birbirinden ırkçı, nefret suçu dolu söylemlerle kelle avcılığı yapan kitaplar yazdırtarak başköşede sergileyenler.

Onlarca genci gözaltında infaz ettirenler. Lahikalar hazırlatanlar. Dağlıca, Çukurca gibi kanlı baskınlarda rol oynayanlar. Örgütle barış müzakereleri sırasında ortamı sabote edenler. Siyasi liderlerin veya Genelkurmay başkanlarının sağlığını bozmaya kalkanlar. Yurtdışına kaçıp geri dönmeyenler. Şimdi bu suçlamalarla yargılanan sanıklar mı bu ülkede muhalefeti oluşturuyor?

Kılıçdaroğlu, onların suçlu oldukları ortaya çıkana kadar masum olduğunu belirtmiş, ki haklı. “Suçlananların büyük bir kısmı yıllardır yargılanmadan tutuklu bulunmaktadırlar” diyor. Bunda da haklı. O halde hiç değilse bu sanıkların neyle suçlandıklarını, hangi kanıtlarla bu suçlarının iddialara geçirildiğini de hatırlatmalı değil miydi dünya kamuoyuna? O ise şöyle bir cümle kurmuş:

“Silivri’de sürmekte olan yargılamalar 2007’de aşırı milliyetçi bir yeraltı örgütünün yıllardır hükümeti devirmek için planlar yaptığının öne sürülmesiyle başladı.” Başka bir ‘ayrıntı’ya girmeye gerek duymamış. Arızi ve marjinal bir örgüt sanki söz konusu olan. Dünya kamuoyunun tüm bu iddiaları bildiğini mi, zaten bilmesi gerekmediğini mi düşünüyor?

Sadece bu hükümeti değil, on yıllardır pek çok hükümeti devirme planı yaptıranları, toprak altında ağır silah depolayanları, şehrin ortasında bomba patlatanları, Danıştay üyesini, Hrant Dink’i, rahipleri bu uğurda katlettirenleri, cemaat önderlerine suikast planlarını, cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis’i sabote ettirenleri mi bu ülkenin muhalefeti olarak görüyor Kılıçdaroğlu?

Evet, AKP hükümetinin basiretsizliğini, Dink cinayetine giden yolları kapatıp, sorumlu makamdakileri terfi ettirmesini, Uludere katliamını, anayasa konusundaki gevşekliğini ve daha birçok şeyi nefesimiz tükenene dek eleştirmeye devam ediyoruz. Hükümetin, kendi icraatlarına sert eleştiri getirenlere karşı tahammülsüzlüğü de ortada. Ancak uzun süredir artık gerçeklerin ortaya çıkma mahareti AKP’nin basiretsizliklerini bastırıyor.

Jitem bölgelerinde infaz edilenlerin kemikleri topraktan fışkırıyor. 12 Eylül’cülere yargı yolu açılmasının, 28 Şubat ve 27 Nisan hakkında suç duyurusunda (HAS Parti) bulunulmasının, intihar süsü verilen birçok önemli cinayetin maktullerinin yeniden soruşturulmaya başlanmasının biz adalet talep eden vatandaşlar için hiçbir kıymeti yok mudur?

AKP yandaşlığına halel gelecek diye hükümeti eleştirmemek gibi, AKP karşıtlığına halel gelecek diye bu gerçeklerin üzerini örtmek adaletli bir yaklaşım mıdır? Dünya kamuoyuna seslenenler, 90’lardaki faili meçhul ve gözaltında kaybedilenlerin baş sorumlularının da tutuklu olarak Ergenekon davasında yargılandığını -bunu dahi- söyleme gereği duymayarak mı bu ülkenin gerçeklerinin ‘hakkıyla’ ortaya çıkmasına hizmet ediyorlar?

Leyla İpekçi – Zaman

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR