Ana Sayfa Blog Sayfa 5386

Dersimli Ermeniler derneklerini kurdular

29 Temmuz ile 1 Ağustos 2010 tarihleri arasında düzenlenen 10. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde, Dersim’in merkezinde bulunan Sanat Sokak’ında açılan stantlar arasında, Dersim Ermenileri Derneği’ni kurma hazırlığında olan Mirhan Prgiç Gültekin’in standı da yer almıştı. Bugün, Dersimli Ermeniler tarihlerinde ilk kez dernek kurarak örgütlenme çabalarını yasallaştırdı. Dersim Ermenileri İnanç ve Sosyal Yardımlaşma Derneği, Dersimli Ermenileri’nin yaşadıkları acılara rağmen kendi kimliklerini öğrenmeleri ve zenginleştirerek sürdürmeleri amacıyla çalışmalarına başladı. Dernek, Türkiye’de halkların bir arada yaşamasının sağlanmasını savunuyor. Halkların kendi kültür ve inanç değerlerinin yaşatılmasının sağlanması yolunda adımlar atılmasının önemine de dikkat çekmeyi misyon olarak kabul ediyor.
25 Ekim’de Miran Pirgiç Gültekin, Haydar Çolak, Kenan Karagöz, Cemil Polat, Umut Devletli, Erdal Ceviz, Eyüp Sultan Demirçivi’den oluşan  yönetim kurulu ile Dersim Ermenileri İnanç ve Sosyal Yardımlaşma Derneği, kuruluşunu resmi olarak bildirdi.
İletişim – Miran Pirgiç Gültekin 0537-709-37-98

(Yeşil Gazete)

İzmir’de sivil toplum örgütlerini güçlendirme eğitimi

Sivil Toplum Güçlendirme Merkezi (STGM), İzmir’de Sivil Toplum Örgütlerinin (STÖ) Karar Verme Süreçlerine Katılımlarının Güçlendirilmesi Eğitimi düzenliyor. Eğitime Denizli, Muğla, Uşak, Isparta, Burdur, Aydın, Antalya, Manisa, Çanakkale ve Balıkesir illerinden de başvurular kabul ediliyor. Çalışmalar kapsamında özellikle hak temelli sivil toplum örgütlerinin katılım süreçlerinde dönüştürücü özelliklerinin güçlendirilmesini hedefleniyor. Organizasyon 25 Kasım’da başlayacak ve 28 Kasım’da sona erecek.  İzmir dışından eğitime katılacak katılımcıların yol ve konaklama masrafları STGM tarafından karşılanacak.

Eğitim ile ilgili ayrıntılı bilgi için: http://www.stgm.org.tr/tr/icerik/detay/sto-lerin-karar-verme-sureclerine-katilimlarinin-guclendirilmesi-egitimi-izmir-4

(Yeşil Gazete)

AİHM’den Türkiye’ye rekor ceza

Kıbrıslı Rumların mülkiyet davalarında Türkiye 15 milyon Euro ödemeye mahkum edildi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kıbrıslı Rumlar tarafından Ankara’ya karşı açılmış 19 davada rekor miktarda tazminata hükmetti.

Kararlar, 1990-1999 yılları arasında açılmış davaları kapsıyor. Davacıların çoğunluğunu Maraş, Girne ve Lefkoşa’daki tapulu mülklerini 1974 ylından bu yana kullanamadıkları için şikayette bulunan Rumlar oluşturuyor.

Mahkeme, tüm bu davalarda 2009 yılında açıkladığı ilk kararlarda, söz konusu Rum davacılara hak vermiş ve Ankara’nın bu davacıların mülkiyet hakkını ihlal ettiğine hükmetmişti.

Mahkeme o tarihte, davacıların tazminat talepleriyle ilgili kararını ileri bir tarihte açıklayacağını duyurmuştu.

Tazminatla ilgili kararlarını bugün açıklayan AİHM, Ankara’yı, davacı Rumlara 3 ay içinde toplam 15 milyon bin 498 Euro maddi ve manevi tazminat ödemekle cezalandırdı. Ankara ayrıca davacılara 160 bin 375 Euro mahkeme masrafı ödeyecek.

AİHM, KKTC’de Rumların mülkiyet sorunları konusunda oluşturulan Taşınmaz Mal Komisyonu’nu geçen yıl aldığı bir kararla iç hukuk yolu olarak kabul etmişti. Ancak, bu karardan önce kabul edilebilir ilan ettiği Rum davalarını kendisi karara bağlıyor. Bugün açıklanan kararlar da, daha önceden mahkemenin kabul edilebilir ilan ettiği başvurulardan oluşuyor.

Mahkeme, Ankara’ya karşı bugüne kadar tek bir seferde bu denli yüksek miktarda tazminata hükmetmemişti. (Ntv)

Fransa’daki isyan neyin habercisi? – Kayhan Karaca

Emeklilik reformuna karşı başlatılan eylemler yaşamı felç etti. Toplu ulaşım, havalimanları ve enerji sektörü kilitlendi. Yer yer sokak çatışmaları ve yağma olayları yaşanıyor.

Fransa’da emeklilik reformu yeni bir tartışma konusu değil. Tartışma, 1981 yılında sosyalist Cumhurbaşkanı François Mitterrand döneminde oylanan ve emeklilik yaşını 60, emekli olabilmek için prim ödeme süresini de 37 buçuk yıl olarak kararlaştıran tarihi yasanın yürürlüğe girşinden bu yana devam ediyor.

O günden bu yana, özellikle de 1993 yılından itibaren, sağcı hükümetler yeni bir emeklilik reformu gerçekleştirmeye çalışsalar da başarılı olamadılar. Emeklilik reformuna gerekçe olarak, yaşlanan nüfus, prim ödeyen aktif sayısındaki düşüş ve mevcut sistemdeki bütçe açığı gösteriliyor.

32 milyar Euro’luk açık

Fransa’da bugün iktidarda olan ve yeni bir emeklilik reformu deneyen sağcı hükümet de yine bu çerçevede, 1945-1950 döneminde doğan “baby-boom” kuşağının 2010 yılında emekliye ayrılmasının, Sosyal Sigorta Kurumu’ndaki bütçe açığını 32 milyar Euro’ya çıkaracak olmasını gerekçe gösteriyor. Hükümetin hazırladığı yeni reform paketi, emekli olabilmek için yaş sınırının 60’dan 62’ye, prim ödeme süresinin ise 43,5 yıla çıkarılmasını öngörüyor.

Sendikalar ve sol partiler ise nüfusla ilgili tespitlere karşı çıkmamakla birlikte, sorunun ülkede yaratılan zenginliğin paylaşımındaki eşitsizlikten kaynaklandığını savunuyorlar. Bu kesimler, zenginlere yüz milyonlarca euro tutarında vergi aidesi yapıldığı bir dönemde, bazı emeklilik haklarından vazgeçme talebinin kabul edilemeyeceğini söylüyorlar.

Soğuk Savaş’ın bitişinden bu yana yeni soluk arayışında olan sendikalar, reforma karşı tüm iş sektörlerinde eyleme başlamış durumdalar. Sendikaların eylemlerine son günlerde lise ve üniversite öğrencileri de destek olmakta. Lise öğrencilerinin gösterilerinde yaşanan sokak çatışmaları ve yağma olayları ise eylemleri gölgeleyici nitelikte.

Eylemler felç etti

Eylemler nedeniyle rafinerilerden akaryakıt istasyonlarında düzenli akaryakıt nakliyatı yapılamıyor. Ülkedeki 12 bin 500 benzin istasyonundan yaklaşık 4 bininde benzin yok. Enerji sektöründeki grevler nedeniyle, nükleer santralleriyle ünlü Fransa elektrik ithal edecek konuma geldi. Belediye temizlik işçilerinin grevi nedeniyle ülkenin üçüncü büyük kenti olan Marsilya açıkhava çöplüğüne dönüşmüş durumda. Çöpler dünden itibaren sivil koruma ekiplerine toplatılıyor. Toplu ulaşım ektöründeki grevler nedeniyle metro, banliyö ve şehirler arası tren seferlerinin hangi gün ve saatte düzenli gerçekleşeceği önceden bilinemez hale geldi. Marsilya havalimanı bu sabah habersiz bir grev nedeniyle üç saat ulaşıma kapatıldı.

Fransa’da sosyal ve ekonomik yaşamı özellikle son iki haftadır olumsuz etkilenmeye başlayan eylemler karşısında en çok merak edilen konu cumhurbaşkanı Sarkozy ve hükümetinin bundan sonra nasıl davranacakları. Reform paketi Senato’da onaylanma aşamasına gelmiş durumda. Sendikalar hükümetin paketi yeniden müzakere etmesini istiyor. Ancak gerek Sarkozy gerekse hükümeti, reformu geçireceklerini söyleyerek daha şimdiden bu seçeneği saf dışı bırkamış durumdalar.

Son aylarda kamuoyu anketlerinde adeta dibe vuran Sarkozy’nin, grevin Fransızlarda bıkkınlık yaratması ve böylelikle sokağın desteğini kaybedecek sendikaların eylemlerinin sona ermesi  hesapları yaptığı söyleniyor. Böyle bir senaryo Sarkozy’nin, son 15 yıldır dokunulamayan emeklilik reformu gerçekleştirip 2012 yılı cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasına reformcu imajıyla girmesini sağlayabilir.

Fransa kime ait?

Sarkozy’nin kabinedeki sadık dostu İçişleri bakanı Brice Hortefeux’nün, Çarşamba günü Lyon kentine düzenlediği ziyaret sırasında “Fransa, yağmacılara değil, çalışmak isteyen dürüst insanlara aittir” sözleri de bu stratejiyi doğrular nitelikte.

Her akşam televizyonda grev haberleri seyretmekten bıkan, benzin olmadığı için haftasonu tatilini kaçırmaktan korkan veya sabah işine gitmek için tren bulamayan Fransızlar ve bu Fransızların, okulu yarın sonbahar tatiline gireceği için sokak eylemlerini iki haftalığına unutacak çocukları, emeklilik reformu konusunda hükümetin güvencesini oluşturuyor. Ancak, sokak grevlerden bıktığı gibi Sarkozy ve hükümetinin vaat ve ekonomik politikalarından da usanmış durumda. Bu da sendikalar ve sol partilerin en önemli silahını oluşturuyor.

Sonuç olarak, sosyal ve ideolojik bir mücadele olan emeklilik reformunu aynı zamanda, hem Sarkozy ve hükümeti hem de sol muhalefet partileri ve sendikalar için 2012 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine hazırlık provası perspektifiyle düşünmekte fayda var.

Çevrecilerle bakan savaşı kızışıyor

Çevre Bakanı’nın ‘rüşvetçilik’le suçladığı HES karşıtları karşılık verdi: Çevre Bakan enerji şirketlerinin taşeronu oldu.

Hidroelektrik santrallara (HES) karşı çıkanları ‘rüşvet almak’la ve vatana ihanetle suçlayan Çevre Bakanı’na çevrecilerden aynı sertlikte yanıt geldi: “Çevre Bakanın enerji şirketlerinin taşeronu oldu.”

Doğa Derneği Başkanı Güven Eken: Çevrecileri vatan haini olarak suçlaması Türkiye’de olan bitenden habersiz olduğunun en güzel kanıtı. Yüzeysel ve gerçekdışı argümanlarla işin içinden çıkmaya çalışıyor. Bakan enerji diyor, suyun boşa aktığını söylüyor. O sular karnımızı doyuran tarım alanları için kullanılıyor. HES’ler Türkiye’deki toplam enerji ihtiyacının yüzde 5’ini karşılayacak. Yüzde 5’lik enerji için 2 bin dereyi yok ediyoruz. Bakan uluslararası enerji sektörünün taşeronu haline geldi. HES şirketlerinin paravanlığını yapıyor. 2 bin dereyi satarken kimden görüş aldı?

Derelerin Kardeşliği Platformu Sözcücü Ömer Şan: Bu tür suçlamaları yaparken kimleri kastediyorsa o çevreci kuruluşların isimlerini belirterek yapsın. Aksi takdirde suç işliyor. Kamuoyunu ve çevreye gönül bağlayanları yanıltıyor. Bakan da yabancı şirketlerin hamiliğini yapıyor.

İkizdere Derneği Başkanı Musa Yılmaz: Yapılan açıklamalar iftira ve terbiyesizlik. Onurlu bir mücadele veriyoruz. HES rantı peşinde koşsaydık, “HES’leri bize verin biz yapalım” derdik. Biz zararlarını konuştuk. Veysel Eroğlu kendisi yabancı sermayeyle işbirliği içinde olduğundan kendi yaptığını bizlerin üstüne atıyor.
TEMA Vakfı Rize Temsilcisi Nevzat Özel: Çevreciler ve yöre halkı kendi mağduriyetlerine rağmen İkizdere’nin sit alanı ilan edimesi için çabalıyor. Kısa vadeli çıkarları reddederek, doğa korunsun istiyorlar. İnsanlar ineğini satıp mahkeme masraflarını ödüyor. Çevreciler şirketlere ufak bir taviz verse halkın yüzüne bakamazlar.

Çevre Bakanı Eroğlu, İkizdere kararı için öfkelenmişti
HES karşıtları ile hükümet arasındaki tansiyon giderek yükselirken HES meselesi de kördüğüm haline geliyor. Çevre Bakanı Veysel Eroğlu ve Enerji Bakanı Taner Yıldız daha önce çeşitli vesilelerle HES karşıtlarının Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını sürdürmek isteyen ‘enerji lobilerinin etkisi altında’ hareket ettiklerini öne sürdü. Ancak çevrecilerin büyük tepkisini çeken bu iddialar söylendiğiyle kaldı. Somut iz, belge, bilgi gündeme gelmedi. Son olarak HES’lerle doldurulmak istenen Rize İkizdere’nin koruma kurulu tarafından doğal sit alanı ilan edilmesine öfkelenen Bakan Eroğlu, önceki gün kararı mahkemeye götüreceğini açıklarken çevrecilere çattı. “Türkiye’de ülkesini seven, vatansever çevreciler de var” diyen Eroğlu, HES’lere karşı çıkanların enerji pastasından pay almak isteyenlerden maddi destek aldığını savunurken HES karşıtlarını da ‘vatansevmezlik’le suçladı.

Ünlü ahtapot Paul öldü!

0

Güney Afrika’da gerçekleştirilen 2010 Dünya Kupası’nın yıldızlarından biri olan ve doğru tahminleriyle adı ‘Kahin Ahtapot’a çıkan Paul öldü!..

Dünya Kupası’ndaki tahminleri ile tüm dünyanın dikkatlerini üzerinde çeken Almanya’nın Oberhausen kentindeki ahtapot Paul’un bu sabah öldüğü, yakılacağı, küllerinin ziyarete açılacağı açıklandı.

Güney Afrika’da düzenlenen Dünya Kupası boyunca 8 maçın sonucunu doğru tahmin eden ‘Paul’ adlı ‘falcı ahtapot’un bulunduğu bulunduğu Oberhausen kentindeki ‘Sea Life’ adlı akvaryumun sözcüsü Tanja Munzig, geçen Temmuz ayında sevimli hayvanın emekliye ayrıldığını açıklamıştı.

Paul’ cinsindeki küçük ahtapotların aynı cinsteki hayvanlardan kısa yaşadığı belirtildi. 2.5 yaşında olan Paul ile aynı cinsteki ahtapotların en fazla 3.5 ile 4 yıl yaşadığı belirtildi. ‘Sea Life’ isimli akvaryumun sözcüsü dünya çapında üne ve hayrana sahip Paul’un önümüzdeki günlerde yakılacağını, küllerini kendisini simgeleyen bir heykelin yanında sergileneceğini bildirdi.

Dünya Kupası maçları için yaptığı başarılı tahminlerle herkesi şaşırtan Kahin Ahtapot Paul, kendisine güvenen bahisçilere turnuva boyunca 1’e, 336 kazandırdı. Aynı dönemde piyasadaki yatırım araçlarına yönelenlerin karları ise yüzde 6’yı geçememişti. (aa)

Fransa’da eylem sırası öğrencilerde

Fransa’da öğrenciler bugün, hükümetin emeklilik reformuna karşı yürütülen harekete destek vermek için, ülke çapında gösteriler düzenleyecek.

12 petrol rafinerisinde işçilerin grevlere son vermesi ve Marsilya’da çöp toplayıcılarının grevi askıya alma kararından sonra, eylemlere katılım düzeyinin hareket açısından önemli bir sınav olacağı belirtiliyor.

Parlamentonun yarın oylanması bekleniyor.

Perşembe günü içinse, ülke genelinde grev çağrısında bulunulmuştu.

Oylamada, minimum emeklilik yaşını 60’dan 62’ye çıkartan reformun onaylanması bekleniyor.

Paris’teki BBC Muhabiri Christian Fraser, öğrencilerin sömestr tatilinde olmalarına karşın reforma karşı ülke çapında gösteriler planladığını söylüyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, tasarının yasalaşması ve 10 günlük okul tatiliyle gösterilerin ivme kaybetmesini umuyor.

Önemli sınav

Ancak muhabirimiz, öğrencilerin Sarkozy’nin umutlarını boşa çıkarmaya çalışacağını ve katılım düzeyinin muhalif hareket için önemli bir sınav olacağını belirtiyor.

Dün, ülkedeki 200 yakıt deposunun tümündeki grevlere son verdirilmişti.

Sendikalar da, Marsilya’daki çöp toplayıcılarının iki haftadır süren grevlerine bugün son vermeyi kararlaştırdığını duyurdu.

Ancak Fraser, yedi petrol rafinerisinin hala kapalı, yedek petrol ve mazot stoklarının da tükenmek üzere olduğunu söylüyor, rafineriler açılmadan da ülkenin haftasonuna doğru daha ciddi bir yakıt kriziyle karşı karşıya kalabileceğini belirtiyor.

Hükümet, grevlerin ülkenin ekonomik krizden çıkışına zarar verdiğini savunuyor.

Maliye Bakanı Christine Lagarde grevlerin ekonomiye günde 400 milyon Euro’ya mal olduğunu söyledi.

Sarkozy ise, ülkenin yaşlanan nüfusu ve büyüyen bütçe açığı nedeniyle emeklilik reformunun ‘kaçınılmaz olduğunu’ savunuyor. (BBC)

Tarık Aziz idam cezasına çarptırıldı

0

Irak’ta Saddam Hüseyin döneminin dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısı olan Tarık Aziz idam cezasına çarptırıldı.

Cezası asılarak infaz edilecek olan 74 yaşındaki Aziz, dini partilere baskı ve zulüm uygulamak iddialarından suçlu bulundu.

Tarık Aziz daha önceki yargılamalarda da bazı işadamlarının haksız kazanç elde ettikleri gerekçesiyle 1990’ların başında idam edilmesine ilişkin davadan da hapis cezasına çarptırılmıştı.

Irak rejiminin uluslararası yüzü olarak görülen Aziz, hapiste bulunduğu dönemde inme geçirmişti.

Kendisi Hıristiyan olan Aziz’in sağlık durumunun kötü olduğu bildiriliyor.

Irak televizyonunda duyurulan Yüksek Mahkeme açıklamasında ”Aziz hakkında dini partileri ortadan kaldırılmasındaki rolü nedeniyle idam cezasına hükmedildiği” kaydedildi.

Yetkililer, eski İçişleri Bakanı Sadun Şakir ve Saddam Hüseyin’in eski özel sekreteri Abid Hamud’un da idam cezasına çarptırıldıklarını söylüyor.

Saddam Hüseyin, 1980 ve 1990’larda kendisine rakip siyasi grupların ortaya çıkmasını engellemek için sert önlemler almıştı.

Devrik liderin özellikle şimdiki Başbakan Nuri el Maliki’nin lideri olduğu Dava’nın da aralarında bulunduğu Şii partileri hedef aldığı kaydediliyor.

Mahkeme sözcüsü cezanın ne zaman infaz edileceğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadı. Aziz’in temyiz hakkı var.

Cezanın infaz edilmesi için ayrıca Cumhurbaşkanlığı tarafından da onaylanması gerekiyor.

Wikileaks gündemini değiştirme arayışı

Tarık Aziz, ağustos ayında Guardian gazetesine verdiği mülakatta, Saddam Hüseyin’i savunarak, ”tarih, kendisinin ülkesine hizmet ettiğini gösterecektir” dedi.

Aziz, aynı mülakatta ABD Başkanı Barack Obama’yı Irak’tan asker çekme planlarıyla ”ülkeyi kurtlara terketmekle” suçlamıştı

BBC’nin Bağdat’taki muhabiri Jim Muir, Aziz’in eleştirilerinin ABD’ye yönelik eleştirilerinin Iraklıların çoğu tarafından paylaşıldığını söylüyor.

Kararı değerlendiren tarık Aziz’in oğlu, Ziyad Aziz, ”Beklenen bir karar. Eski hükümette görev yapan herkesi öldürmeye çalışıyorlar. 1981’de kendisini öldürmeye çalışan Dava partisinin mağduru olduğunu herkes biliyor. Ellerine kan bulaşmış değil. Medyayla ilgileniyordu, güvenlik konusu kendi dışındaydı” dedi.

Ziyad Aziz, kararın Wikilieks belgeleri nedeniyle baskı altında olan Irak hükümetinin gündem değiştirme çabası olduğunu da kaydetti. (BBC)

Onu bırak bu var bak

Başlık

Bu yazının başlığını (“Başlık” değil, onun da üstündeki, hani “onu bırak..” diye başlayan) ardarda ve hızlı bi’ şekilde, durmadan söylemeye çalışınca çok acayip şeyler oluyor. Dene bi’ bak. Betin benzin atacak, sorarıp solacaksın.

Ah senin o soluk mavi gözlerin…

Diyor The Velvet Underground.  İsveç’te bi’ kıza aşık olmayı planlayan birisinin ona göre hazırlık yapması lazım böyle şarkılarla. “Karabiberim” ve “Kara gözüm” şarkıları kendinizi içinde bulacağınız duruma pek muhtemelen uymayacaktır zira. “Sarı saçlarını deli gönlüme / bağlamışım çözülmüyor” diyen Mihriban var ama bak, o daha bi’ güzel oturtur taşı gediğine. “İlla Serdar Ortaç’tan olsun” diyenle “Je t’aime” de uzlaşılabilir. Yeniliklere açık zihinlere ise hararetle İsveç halk müziği öneriyoruz. “En orijinal ben olu’cam, deneysel takılı’cam” diyenlere de reggae eşliğinde efkar masası fikri cazip gelebilir belki. Iya Waves ‘le deneyin bi’ bakalım, nasıl olacak.

Kuzen

Benim kuzen çalıyor Iya Waves’te, ondan koydum linki. Ama şu da var, gençler güzel müzik yapıyor hakikaten. Kuzen ilginç bi’ şey. Böyle akraba gibi, ama arkadaş gibi de aynı zamanda. Yani oturup bi’ aile ağacı çizdiğinde dayı-teyze-amca-haladan daha bi’ uzakta kalıyorlar, ama genelde daha bi’ yakın oluyorlar bünyeye. “Abi aynı yaşlardasın ya, ondandır” diyenler çıkacak şimdi biliyorum, işte onlara bi’ çift sözüm var: Doğru dersin yeğenim. Yeğen dediğin de apayrı bi’ konu tabi. Hem böyle bi’ usta-çekirge muhabbeti var arada, hem “bana benzeyecek, hayatını ben etkiliye’cem onun” arzusu çaktırmadan, hem bi’ korumacılık duygusu, bi’ sahiplenme, hem de bi’ dostane muhabbet… Çocukla kuzenin ortalamasını alınca yeğen çıkıyor sonuç sanki.

Matematik

Derler, “matematik evrenin dilidir”. Şimdi “Ama bizim Evren var okulda, matematikçe konuşmuyor” gibisinden bi’ espri yapmaya kalksam burada hıyar, mal, öküz, efendime söyleyeyim, iğreenç, öff gibi etiketleri yapıştıracaksınız alnıma. Yapıştırın da zaten, bi’ itirazım yok, ama sonuçta bizim Evren hakikaten matematikçe konuşmuyor. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Kovun anasını satayım, razıyım kaderime. Sosyal etkileşim yoluyla kolektif olarak inşa edilen değer sistemlerinin bireysel özgürlüklere çektirdiği zulme (ki kötü espri yapma özgürlüğü mağdurların başında gelir) karşı bir direnişin sonu dokuz köyden kovulmak olacaksa, varsın olsun. Köyde kırsalda hayat bırakmadınız zaten.

Ekoköy

Şimdi yalan yok, dokuz köyden kovulmaya bu kadar kolay razı olmamın arkasındaki sebep onuncu köyde hayalini kurduğum ekoköye kavuşma umudumdur. Bireyler arası doğrudan etkileşimin mümkün olacağı kadar küçük, ama birbirimizden baymayacağımız kadar da büyük (şöyle 50-70 kişi ideal mesela) bi’ topluluk, şöyle güzel bi’ kırsal alanda, göreceli bi’ kendi-kendine yeterliliği olsun, toplumsal devinim şahane işlesin (gelsin sırtçantacılar gitsin couchsurfer ‘lar), gönüllü sadelikle yoğrulmuş yaşamlarımız olsun, falan. Çok mu şey istiyorum?

Yiğit Özgür ve arkasında bıraktıkları

-Tabi neyi istediğimiz kadar neden istediğimiz ve isteğimize ulaşmak için ne yaptığımız da önemli di mi çocuklar?

-Eveeeeettt.

-Aferin. Şimdi bir örnek verelim. 6 Temmuz günü Ankara güneşli bir yaz gününe uyanıyordu. Aynı gün TBMM’deyse nükleer santrallerin kurulması hakkında kanun tasarısı görüşülüyordu. Bi’ takım çevreciler ve kendilerine nükleer karşıtı diyen palyaço tipli zibidiler ise bu kanun tasarısına karşı topladıkları 170.000 imzayı meclise sunmak istediler. Ardından da yaka-paça gözaltına alındılar falan… Neyse. Şimdi bu kişiler nükleer santralleri neden engellemek istiyorlar?

-Çünküü vatan haini onlaaarr.

-Yok yok, arada kesin birkaç tane cahil, kandırılmış, aklı pek çalışmayan da vardır, hepsine haksızlık etmeyelim.

-Taamaaam.

-Peki ne yaptılar isteklerine ulaşmak için? İmza mı topladılar sadece? Hayır, nükleer karşıtı giysi de giydiler. Yani devlete karşı geldiler. “Devlet nükleer karşıtı giysi giyin” dedi mi bunlara?

-Bilmiiiiyoooruuuzzzz.

-Der mi hiç öyle şey devlet? Demez. Devlet insanların giyim kuşamına karışmaz di’ mi çocuklar?

-Eveeeettt.

-Karışır mı karışmaz mı? Neye evet?

-Yetmeeezzz amaa evveeet.

Şimdi öğretmenlere en ufak bi’ saygısızlık-sevgisizlik falan, haşa. Benim tek derdim Yiğit Özgür tipi eğitim sistemiyle, v/c/efakar öğretmenleri tenzih ederim.

Ogün Samast’ın abilerini bekliyorlar

Yıllardır süren Hrant Dink davası, sürecindeki en önemli günlerden birine tanıklık etti. Katil Ogün Samast bundan böyle çocuk mahkemesinde yargılanacak. Bu değişikliğe neden olan yasal düzenleme ise, kamuoyunun “taş atan çocuklar” olarak bildiği sorunsal çerçevesinde yenilenen 6008 Sayılı “Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”.

Davayı en başından bu yana takip eden Hrant’ın Arkadaşları’nın bugün bu yeni durum ile ilgili olarak yaptığı basın açıklaması şöyle:

Hrant Dink cinayeti davası, bildiğiniz gibi, cinayete yolu açan, katillere sahip çıkan resmî görevlilere bulaştırılmadan yürütülüyor. Bu örgütlü cinayetin arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkmasın diye âdetâ özel çaba harcanıyor. Bizler, Hrant’ın Arkadaşları, başından beri, tek başına bu dava ile cinayetin asla aydınlatılamayacağını, adaletin yanına yaklaşılamayacağını söylüyoruz.

25 Ekim günü, davanın 14.duruşmasında, katil Ogün Samast’ın, cinayet tarihinde 18 yaşından küçük olması nedeniyle çocuk mahkemesinde yargılanmasına karar verildi. Karar yasaya uygundur. Görüldüğü gibi, katilin hakları sözkonusu olduğunda yargı büyük hassasiyetle görevini yapıyor.

Bu, belki de yargının yeniden adalet yoluna girmesi için bir fırsat oluşturabilir. Eline silah verilip cinayet işletilen çocuk aradan çekileceğine göre, belki sıra abilerine, amirlerine, cinayetin gerçek planlayıcılarına, azmettiricilerine gelebilir. Katilleri gözetim altında yetiştiren, besleyip büyüten, ortalığa salan, cinayetten sonra onlara kol kanat geren resmî görevlileri çocuk katilin arkasına saklamaktan vazgeçilebilir.

Tamamdır; katil çocuk mahkemesinde yargılansın, cinayet davasının görüldüğü “yüce” mahkemenin önüne abileri gelsin.

Hrant’ın Arkadaşları, 25.10.2010

(Yeşil Gazete)