Ana Sayfa Blog Sayfa 5306

Futbol asla sadece futbol değildir ya da sallasana mendilini – Mahir Ilgaz

Daha bir hafta önceydi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Galatasaray’ın yeni stadının açılışı için gelmiş ve ‘Galatasaray Taraftarı’nca alenen ıslıklanmıştı. Bu ıslıklamaya kılıf bulmaya çalışanlar oldu elbet. Örneğin TOKİ başkanının konuşması, stadyumun zaten Galatasaray’ın ‘hakkı’ olduğu vb. gündeme getirildi. Bazılarınca açılış maçına davetli gelenler Galatasaray’ın gerçek taraftar profilini oluşturmuyordu. Bazılarına göreyse protesto edenler zaten sayıca çok azdılar. Hatta stadyumun inşaatını yürüten VARYAP’tan yapılan açıklamaya göre stadın müthiş akustiği böyle yanıltıcı bir etki yaratmıştı.

Takip eden günlerde tartışmalar iyice alevlendi. Önce Galatasaray spor kulübü başkanı Adnan Polat protestocuların cezalandırılacağını söyledi; sonra aldığı tepkilerden çekinmiş olacak, bunun ‘sehven’ yapılmış bir açıklama olduğunu ifade etti. Aslında kast ettiğinin ‘provokatörler’ olduğunu söyledi. Polat’a göre emniyet, stada 300 provokatörün sızabileceği bilgisini vermişti. İş bununla kalmadı savcılık protestolar hakkında soruşturma başlattı. Karşı tepkiler söylem temelinde sertti. Tevfik Fikret’in “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” diye biten dizelerine göndermeler yapılıyor, AKP hükümeti ve Erdoğan şantaj yapmakla, ulufe vermekle suçlanıyordu.

Bu arada futbol üzerinden yürümeye yeltenen bir toplumsal muhalefet kıpırdanması da yaşandı. Çeşitli alternatif taraftar grupları Taksim’de sendikalar ve bazı siyasi partiler tarafından desteklenen bir yürüyüş düzenlendi. Bu yürüyüşe NTV’ye göre üç yüz kişi katıldı. Milliyet gazetesi ise önce bin sonra üç bin kişinin yürüyüşe katıldığını söyledi. Yürüyüşte tribünlerde özlenen görüntüler sokaktaydı. Birbirlerinin atkısını taşıyan taraftarlar, beraberce slogan atan taraftarlar hep bir aradaydı. Sanki futbol AKP hükümetine karşı biriken toplumsal muhalefet için bir mecra görevi görecek gibiydi. Bir hafta boyunca beklentiler bu yönde şekillendi. Biz de Simon Kuper’in meşhur sözü, “futbol asla sadece futbol değildir”i hatırladık.

Hatta CHP lideri Kılıçdaroğlu, Galatasaray taraftarının kendisine açtığı ortayı tamamlayabilmek için eski Galatasaray başkanı Özhan Canaydın’ın büstünün açılışına gitti. Neticede Galatasaray’ın yeni stadında oynayacağı ilk lig maçının tarihi olan 23 Ocak geldi çattı. Maç öncesi büyük heyecan vardı. Çeşitli sosyal forumlarda bu maçta daha şiddetli bir protesto yaşanacağı dile getiriliyor, ‘jurnalci’ Adnan Polat’ın beyaz mendillerle istifaya davet edileceği söyleniyordu.

Öyle olmadı. Maç fena değildi. Galatasaray Servet’in golüyle 1-0 kazandı. Mendil sallamak vs. hak getire. Futbol, her zaman olmasa bile, çoğu zaman sadece futbol. Dolayısıyla, toplumsal muhalefeti de buraya kadar. En önemli rıza üretim mekanizmalarından birinden daha fazlasını beklemek de belki haksızlık. Fikrin, irfanın ve vicdanın hürlüğü ise şimdilik Tevfik Fikret’e ve bir de Taksim’de yürüyen üç bin kişiye kaldı.

Karadeniz’de son 35 yılın en kurak kışı

Yağışın yüksek oranda olduğu kasım ayında Trabzon’da hiç yağmur görülmedi, Türkiye’nin en yağışlı ili olan Rize’de ise aynı dönemde metrekareye sadece 8.2 kilogram yağış düştü.

Trabzon Meteoroloji Bölge Müdürlüğü Teknik Şube Müdürü Dursun Bozkurt, geçen ekim ayından sonra bölgede yağış miktarında ciddi oranda düşüş yaşandığını söyledi.

Ekim ayında bölgedeki illerde yağış miktarlarının mevsim normallerinde olduğunu belirten Bozkurt, ”Kasım ayında ise bölgemizdeki yağış miktarları adeta dibe vurdu. Bu ayda Trabzon’a hiç yağmur yağmadı. 35 yıllık resmi verilerimize göre, böyle bir durumla ilk kez karşılaştık. Buna benzer bir durum 2000 yılında yaşanmıştı. O yıl ise metrekareye düşen yağış miktarı 10 kilogramdı. 2009 yılının aynı ayında Trabzon’da metre kareye düşen yağış miktarı 163.4 kilogram olurken, uzun yıllar ortalaması ise 95.7 kilogram olarak kayıtlara geçti” dedi.

Bozkurt, kasım ayında Trabzon’daki hava durumunun bir benzerinin Giresun’da da yaşandığını ifade ederek, ”Bu ilimizde kasım ayında metrekareye düşen yağış miktarı sadece 0.8 kilogramdır. Yani 1 kilogramın altında. Benzeri durum Trabzon’da olduğu gibi 2000 yılında yaşanmış ve o yıl bu ilimize düşen yağış miktarı da 4.8 kilogram olarak ölçülmüş. Bu ilimizde de 2009 yılının aynı ayında metrekareye düşen yağış miktarı 253.4 kilogram oldu. Uzun yıllar ortalamasına bakıldığında ise bu ilimizde kasım ayında metrekareye düşen yağış miktarı 159.4’tür” diye konuştu.

”BÖLGEDEKİ HAVA SICAKLIK DEĞERLERİ DE YÜKSELDİ”
Kasım ayındaki yağış durumunun Trabzon ve Giresun’un yanı sıra Türkiye’nin en fazla yağış alan ili olma özelliğini taşıyan Rize’de de yaşandığına dikkat çeken Bozkurt, şöyle devam etti:

”Rize hemen hemen her ay ciddi manada yağış alan ilimiz. 2010 ekim ayı içerisinde bu ilimizde metrekareye 461.1 kilogram yağış düşerken, kasım ayında ise metrekareye yağan yağmur miktarı sadece 8.2 kilogram oldu. Bu değere yakın olmazsa da 35 yıllık geçmişte, en az yağış düşen yıl 1996’da 40.3 kilogram ile olmuştu. Uzun yıllar ortalamasına bakıldığında bu ilimizde ekim ayında düşen ortalama yağış miktarı 252 kilogramdır.

Trabzon, Giresun ve Rize’de kasım ayında yağışlar dibe vururken, sıcaklıklarda da ciddi manada artış oldu. Trabzon’un kasım ayı sıcaklık ortalaması 12.2 derece iken, geçtiğimiz kasım ayındaki sıcaklık değeri 16 dereceye çıktı. Giresun’da kasım ayındaki sıcaklık ortalaması 16.5, Rize ise 14.1 derece oldu. Bu üç ilimizde kasım ayında yaşanan sıcaklıklar, 35 yıllık tarihlerinin en yüksek değerine ulaştı.”

Bozkurt, ocak ayında da bölgedeki hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerinde seyrettiğini vurguladı.

”ALO, ZİGANA’DA KAR VAR MI?”
Gümüşhane’nin Torul ilçesinde, Zigana Dağı’nda bulunan tesis sahipleri de umutla kar yağışını bekliyor.

Gümüşkayak Tesisi sahibi Mehmet Eroğlu, Zigana’da on yıldır tesis işlettiğini belirterek, ”Bu seneki kış gibi bir kış yaşamadım. Kar, bizim için berekettir, hareketliliktir, turizmdir. Ocak ayı çıkacak ama 2 bin 100 rakımlı zirvede 5 santimetre kar ya var, ya yok” dedi.

Eroğlu, Trabzon, Rize, Artvin ve Giresun’dan her gün onlarca kişinin tesisi telefonla arayarak, dağda kar olup olmadığını sorduklarını ifade ederek, ”Herkes kar olmamasına şaşırıyor. Elbette bizim de olmayan şeye ‘var’ deme durumumuz yok” diye konuştu.

BU YIL GELEN OLMADI
Geçen yıl kayak pistinin yerinin değiştirildiğini anlatan Eroğlu, şunları söyledi:

”Sağlıklı pist yapıldı. Pist alanının çevresine 1 metre yüksekliğinde setler kurarak yağan karın rüzgar ve fırtınadan serpilmemesini önlemek istedik. Ancak kar yağmayınca bu emeğimiz de boşa gitti. Gümüşhane Valiliğince alınan kar ezme makinesi tesisimizin önünde duruyor. Kar olmayınca kontağı bile açılmadı. Kayak odamızda 150 takım kayak ile diğer tüm malzemelerimiz mevcut ama bu kış bir takım kayak malzemesi bile çıkmadı. 2009-2010 kış sezonunda Zigana’ya yaklaşık 4 bin kişi geldi. Ancak bu yıl kar olmayınca gelen olmadı. Sadece telefon açıp soruyorlar. Dağcılar kamp kurmak için geliyorlar ma kar olmayınca bir iki gün kalıp onlar da dönüyor. Benim gibi Zigana’daki diğer tesis sahipleri de kar bekliyor. Kar olunca tesislerimiz doluyor. Kar bekliyoruz. Bir aylık da olsa kar yağması halinde insanların Zigana’ya akın edeceklerini biliyoruz, şu anda çok durgun bir sezon yaşıyoruz.” (Ntv)

Darwin cezası!

Öğrencisinin sorusu üzerine derste Darwin’i anlatan 14 yıllık öğretmene “Müfredat dışına çıkıp çocukların kafasını karıştırdı” diye ceza verildi.

Gazete Habertürk’te Refika Karabacak imzasıyla yayımlanan haber şöyle:

Ankara’da ilköğretim 5. sınıf öğrencisi, derste, “İnsanlar maymundan mı geldi?” diye sordu.

Öğretmen Süleyman Biçer, tüm canlıların değişime uğradığını söyledi, Darwin’in evrim teorisini anlattı. Öğrenci bunu evde ailesine aktardı.

Aile ise öğretmeni şikayet edip derste İncil okuduğunu iddia etti.

Milli Eğitim Bakanlığı, “Müfredat dışı Darwin anlatıp suç işlemiştir, kınama gerekir” dedi.

Mevzuatta böyle bir suç olmadığı için uyarı cezası verildi. (Cnnturk)

‘200 kişi beklerken 3 bin taraftar geldi’

0

Türk Telekom Arena’nın açılışında Başbakan Erdoğan’ı protesto ettikleri için soruşturmaya uğrayan Galatasaray taraftarlarına destek olmak için birçok kulüp taraftarını aynı pankart altında Taksim’de eylemde buluşturan Spor Emek-Sen Başkanı Metin Kurt, iktidarın ezmeye çalıştığı taraftarın tepkisinin artık stat duvarlarını aştığını söyledi. Sadece son iki haftada değil bundan önce de futbolun toplumun gündemini belirlediğini kaydeden Kurt, “Spor emekçileri ne kullanıldıklarının ve ne güçlerinin farkındaydı. Ancak Galatasaraylı taraftarların iktidarca ezilmesinden sonra tepki oluştu. Bu tepki stat duvarlarını aştı” dedi.

‘Polis ne iş’ diye sordu
Cumartesi günü düzenledikleri eylem nedeniyle emniyetin sendikalar masasının kendilerini aradığını belirten Kurt, “Bir gün evvel sendikalar masasından arayıp amacımızı ve eylemin içeriğini sordular. Ben de ‘Protesto yapacağız. 200 kişi falan bekliyoruz’ dedim. Bunun üzerine iki komiser ‘Biz de geleceğiz’ dedi. Ben de ‘İyi. Siz de gelirseniz 202 kişi oluruz’ dedim. Ama binlerce kişi geldi” dedi. Taraftar eyleminin kendilerine de cesaret verdiğini söyleyen Kurt, “Cadı avına dönüşen soruşturmaya tepki için insanları eyleme çağırdık. Türkiye’de ilk defa Taksim’de bir eylem yapıldı. Bize moral oldu” diye konuştu.

Sendika olarak da inanılmaz bir gelişme gösterdiklerini söyleyen Metin Kurt, “İktidarlar sporu hep sağ siyasete alet etti. Arena’daki olayla da bu gizlenemez bir hale geldi. Biz genelde belediye kulüplerine karşıyız ama özellikle sol tandanslı ve bağımsız belediye kulüplerinin sporcularını üye yapmaya başladık” dedi. Kurt, işsiz antrenör ve sporcuları örgütledikten sonra Fatih Terim başta olmak üzere ünlü spor adamlarından da destek isteyeceklerini kaydetti: “Üye olamasalar da destek isteyeceğiz” dedi.

‘Maçlara gitmiyorum’

Kurt, statlarda dayanışma ve kardeşliği sağlamadan maçlara gitmeyeceğini de söyledi.

Başbakan: Bunlar topu bomba sanır
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cumartesi Taksim’de yapılan taraftar eylemine katılanları ‘grupçuklar’ olarak niteleyerek. “Onların eline topu verseniz bomba diye karakola götürürler” dedi.
Ankara’da basının sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Tüm taraflar dediğiniz kaç kişiydi, kimler tarafından organize edildi? Grupçukların belli bir siyasi parti tarafından organize edilen bu tür olayların spor camiasını ilgilendiren bir şey olmadığını gönül rahatlığıyla ifade ederim. Onlara topu eline verseniz bomba diye karakola götürürler. Ama bunlar karakola da götürme niyetinde olanlar değildir. Başka bir yere götürüler” dedi. (Kenan Başaran)

Boş laf – Özgür Mumcu

Bu ay içerisinde bu köşede ağırlıkla faili meçhul cinayetlere yer veril-di. Okuması ya da yazması zevk verdiği için değil. Unutulmasın, hatırlansın ve de sorumlulardan hesap sorulsun diye. Bu cinayetlerin failleri bulunmadığı sürece güvenli bir memleket değil burası. İleride yeni cinayetlerin olmamasını ancak bu cinayetlerin çözülmesi sağlayacak.

Sadece kamuoyu tarafından bilinen cinayetlerin değil, memleketin her tarafında siyasi sebeplerle işlenmiş her bir cinayeti aydınlatmak bu devletin vatandaşlarına bir borcu. Borcunu ödemeyen bir devlet, her çözemediği cinayetle kendi meşruiyetinden kaybeder. Yaşam hakkı ihlallerini umursamayan bir devlet o çok meraklısı olduğu itibarını da zedeler.

Vatandaşları ölürken umursamaz davranan, cinayetlerin soruşturulmasını engelleyen, bazı cinayetlerde içindeki birimleri kontrol edemeyen bir devletin sırmalı paşaları ya da lacileri çekmiş siyasetçileri büyük devlet törenlerinde kendile-rine vehmettikleri vakar ve ciddiyeti taşımaktan aslında çok uzaktır. Bu yazılar onlara bunu hatırlatmak için yazılıyor. Bir de bir devletle bir çeteyi ayıranın hukuka bağlılık olduğunu.

Sadede gelin.

Bu, işin devlet erkânını ilgilendiren kısmı. Matbuattan beklenen ise cinayetlerin üzerinin örtülmesine engel olması, dezenformasyonu engellemesi, bunları yapamıyorsa da en azından boş boş konuşmaması.

Bu boş konuşma hadisesi geçen bir iki gün içinde Uğur Mumcu hakkında fikir beyan etmesi gelen iki matbuat üyesi sebebiyle aklıma düştü. TRT Haber kanalında Uğur Mumcu hakkındaki bir belgeselde konuşan Mehmet Altan özetle Mumcu’nun devlet istihbaratıyla ve bürokrasisiy-le çok içli dışlı olduğunu hatta devlet içindeki hesaplaşmalarda yazılarıyla rol oynadığını ima etti. Bir gazetecinin ‘yazdığından çok bilmemesi’ gerektiğini de ekledi.

Uğur Mumcu hayatı boyunca yazdıklarından hoşlanmayanların ideolojik duruşuna göre CIA, KGB ve MİT ajanlığıyla suçlandı. Bazı bilgilere nasıl ulaştığına aklı ermeyenlerin ilk sarıldıkları silah ‘ajan’ suçlamasıydı. Bir kişinin Avrupa’daki adresini nasıl bulduğunun imalı bir şekilde sorulması üzerine kaynağının o kişinin bulunduğu şehrin telefon rehberi olduğunu söylemesini hatırlıyorum. Bir telefon rehberine bile bakmaktan aciz olanların önüne geleni ajanlıkla suçladığı bir fikir dünyası burası.

Oku
Sayın Altan geçen sene Mehmet Ali Ağca serbest kaldığında şöyle yazmıştı mesela:
“Önceki gün TV24’te (…) Uğur Mumcu’nun yıllar önce bana söylediklerini naklettim. Uğur Mumcu, Ağca’nın ‘Abdi İpekçi’nin vurulacağını bildiğini, oraya bu nedenle gittiğini ama tetiği Oral Çelik’in çektiğini” söylemişti. Özen gösterip isim zikretmemiştim.’

Altan’ın 2010 senesinde gizli bir
bilgi olarak sadece fısıltıyla konuşulduğunu sandığı ve özen gösterip zikretmediği bu haber Uğur Mumcu’nun ‘Papa Mafya Ağca’ kitabında 1984 yılında yazıldığından beri herkesin malumuydu. Abdi İpekçi’yi Oral Çelik’in öldürdüğünü söyleyen kişi bizzat Mehmet Ali Ağca’ydı. Hem de İtalya’da Rebibbia Cezaevi’nde savcı Martella, savcı Scorto, zabıt kâtibi Arnoldo, Papa davası tanığı Uğur Mumcu ve bir tercümanın huzurunda 1983 senesinde.

İnsanları yazdığından çok bilmek-le suçlayanların, bildiğinden çok yazmaması tercih nedenidir.

Ölü tasnifçisi
Bu mevzuyu açmamın sebebi ikinci kişi ise Emre Aköz. Geçen günlerde köşesinde ‘Uğur Mumcu demokrasi şehidi değildir zaten demokrasiyi ‘cici demokrasi’ diye küçümserdi diye yazmış’. Mumcu’nun o kavramı kullandığı yıllarda ‘cici demokrasi’, ‘Filipin demokrasisi’ anlamında, halkı küçümseyen, onun çıkarlarını kaale almayan şekilden ibaret, sandık demokrasileri için kullanılırdı. Hadi o günleri geçtik, daha sonrasında da tarikat-siyaset-ticaret üçgeniyle mücadele edebilmek için dinci partinin de Marksist partinin de özgürce var olması gerektiğini ifade etmiş, siyasi özgürlükleri tanımayanlara ‘gizli faşist’ demiş birinden bahsediyoruz.

Bu da bir yana, cinayetle öldürülmüş insanları o demokrasi şehidi bu değil diye tasnife tabi tutmaya çalışacak kadar boş vaktiniz varsa, Uğur Mumcu cinayetinin dava dosyasını adresini-ze yollayabilirim. Boş vaktinizi en azından bu cinayetin aydınlatılması için kullanırsınız. Bir işe yarayacağınızı sanmam ama muhakkak ölüleri kategorilere ayırmaktan daha faydalı bir iştir.
Bunları böyle bir günde polemik amaçlı yazmıyorum. Söyledikleri arşivlere geçiyor, ileride arşivlere bakacak olanlar kimi okuduklarını anlasın diye yazıyorum.

Not: Bugün ‘Mumcu Suikastı’ düzenleyicilerinden yargı karşısına çıkarılamayan suçun asli failleri ve azmettiricileri hakkında yürütülen soruşturma ve kavuşturmada ihmali görülen yetkililer hakkında cezalandırılmaları istemiyle suç duyurusunda bulunuyoruz.

-Radikal-

Maçta yapılan pankart sohbeti ‘örgüt delili’ sayıldı

Adana Demirspor-Livorno maçında yapılan bir telefon görüşmesi dinlemeye takıldı. Pankart sohbeti ‘örgütsel faaliyet’ delili sayıldı.

Radikal gazetesinden İsmail Saymaz‘ın haberine göre, Adana Demirspor-Livorno maçı sırasında yapılan bir telefon görüşmesinde geçen pankart sohbeti, ‘örgütsel faaliyet’ delili sayıldı. Saymaz’ın haberi şöyle:

Mersin’de 16 Haziran 2010 tarihinde, Devrimci Proleterya dergisine yönelik operasyon yapıldı. Derginin, yasadışı Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği / Devrimci Proleterya (TİKB/DP) adlı örgütünün yasal platformu ve yayın organı olduğu öne sürülüyordu. Operasyon sonucunda Ahmet Veli Kök, Lütfi Uçal, Nuray Koç, Selçuk Arslan ve Cenk Orhan Haşimoğlu adlı gençler tutuklandı.

Silahsız bir silahlı örgüt
Gençler silahlı örgüt üyeliğiyle suçlansa da adreslerinde ne silah ne de mühimmat bulundu. GBT’leri temiz çıktı. Buna rağmen 1.5 yıl içerisinde katıldıkları 40’a yakın demokratik etkinlik, Adana Özel Yetkili Savcısı Lokman Doğan’ın ifadesiyle, ‘Halkı galeyana getirerek gerilimi tırmandırmak ve çatışma ortaya yaratmak’ diye değerlendirildi.

Savcı Doğan iddianamesinde ‘örgütsel faaliyet’ başlığı altında 14 eylem ve etkinliğe yer verdi. En dikkat çekeni ise 4 Eylül 2009’da Adana Demirspor ile İtalyan Livorno takımları arasındaki oynanan dostluk maçı oldu. Maçta, başka sol gruplar tarafından açılan ‘Güler Zere ölmesin’ yazılı pankarta polis müdahalesi sonrası şüpheli Ahmet Veli Kök ile arkadaşı arasında geçen telefon görüşmesine iddianamede yer verildi. O görüşme şöyle:

“- Ortam gayet güzeldi vallahi. İşte bu olay çıkmasa çok güzel olacaktı. Ben üzüldüm yani, bu dostluk maçıydı.
– Türkiye’de ilk heralde…
– Evet evet, görsen bütün siyasetler pankart açmış. Che bayrakları falan sallanıyor. Gerçi olaydan sonra çekindi millet.”

Savcı Doğan, diyaloğu şöyle yorumladı: “Şüpheli Kök’ün örgütsel ilişkisini arayarak maç sırasında yasadışı sol örgütlerce açılan pankart, posterler hakkında bilgi verdiği, örgütsel faaliyetleri açısından maçta meydana gelen olayların örgütün propagandası açısından olumlu bulunduğu…” Diğer ‘örgütsel faaliyet’ler arasında; Balıkesir’de yaz kampı ve ormanda toplu gezi de yer aldı.

Silahlı terör örgütü üyeliği ‘delil’leri neler?
Tutuklananlara yöneltilen diğer suçlamalar şöyle: 12 Eylül’de İHD, KESK, DİSK ve Hacı Bektaşi Veli Derneği eylemine katılmak. Savcı bu kuruluşları “Protesto bahanesiyle toplanan sol fraksiyonlu oluşum ve terör örgütleri” diye nitelendirildi. YÖK protestosuna Genç-Sen ile katılmak. Genç-Sen için, “Terör örgütlerinin gençlik yapılanmalarının oluşturduğu” denildi. Memurların 1 günlük iş bırakma eylemi nedeniyle AKP il binasına yürümek. Amaç “olayı siyasi bir zemine taşıyarak gelirimi tırmandırmak” denildi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde açıklama yapmak, şüpheli Selçuk Arslan’ın çektiği fotoğraflardan oluşan sergiye katılmak. Mersin’de 1 Mayıs’ı kutlamak, bir şüphelinin “Elinde fotoğraf makinesi ile grubu yönlendirdiği” iddia ediliyor.
Çukurova Üniversitesi’nde ‘Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek’ başlığıyla şair Adnan Yücel’i, 68’liler Ormanı’nda Deniz Gezmiş’i anmak, Nâzım Hikmet Anıtı’nın açılışına katılmak. BDP’nin Kürt Dili Bayramı dolayısıyla boş bir arsada 250 kişiyle birlikte halay çekmek. Polis kurşunuyla öldürülen üniversiteli Şerzan Kurt için 1 dakikalık saygı duruşunda bulunmak. (sol)

Filistin yönetimini sarsacak gizli belgeler

Basına sızan Orta Doğu görüşmelerine ilişkin yüzlerce belgenin El Cezire televizyonu ve Guardian tarafından yayınlanmaya başlandı.

Belgelerden biri, Filistinli müzakerecilerin bir aşamada Doğu Kudüs’ün bir bölümü hariç tamamında inşa edilen Yahudi yerleşim merkezlerini kabullendiklerini ortaya koyuyor.

Belgelere göre, daha önce Filistinlilerin müzakerelerde hiç gündeme getirmedikleri teklif, Filistinli yetkililer tarafından İsrail’e 2008 yılında yapılmış, ama İsrail tarafından reddedilmiş. İsrail, ayrıca karşılığında da hiçbir şey vermemiş.

BBC belgelerin orjinal olup olmadığını bağımsız kaynaklara doğrulatamadı.

Yine aynı belgelere göre, kutsal mekanlardan Mescid-i Aksa ve Kubbet-ü Sahra’yı da kapsayan Harem-üş-şerif’in statüsü konusunda da Filistin tarafı bazı ödünler veriyor.

Filistinli başmüzakereci Saeb Erkat, belgelerin gerçek olup olmadığının sorgulanması gerektiğini savundu.

El Cezire’ye konuşan Erakat, Filistinlilerin gizleyecek bir şeyleri olmadığını ve belgelerin büyük bölümünün bir dolu yalandan ibaret olduğunu savundu.

Erakat, ”Eğer bu ödünleri vermişsek gerçekten peki o zaman İsrail neden barış anlaşmasını imzalamadı” sorusunu da sordu.

İsrail Parlamentosu’nun Arap üyesi, Hanen Zoabi ise, sızan belgelerin, Filistinlilerin haklarını temsil etmekte yetersiz kaldığını ortaya koyduğu için Filistin yönetiminin meşruiyetine ilişkin derin etkileri olacağını söyledi.

2000 yılındaki barış görüşmelerine katılan ABD heyetindeki isimlerden Aaron David Miller ise, benzer ödünlerin eski Filistin lideri Yaser Arafat tarafından da gündeme getirildiğini söyledi.

Miller, ”bu belgeler Filistin yönetimini, müzakere ekibini rezil edecek, mahcup duruma düşürecek ve baltalayacaktır. Ama Camp David’deki müzakereler sırasında Arafat’ın liderliğindeki Filistin ekibinin şimdi belgelerdekine benzer pozisyonları takındığına da kuşku yok. Dolayısıyla, Abbas liderliğindeki Filistin yönetiminin Filistin halkının mirasına ihanet ettiği savı saçmalık” dedi.

El Cezire elinde elektronik posta mesajları, İsrail, Filistin ve Amerikalı yetkililerin toplantı tutanaklarına ilişkin 16 bin sayfa gizli belgenin bulunduğunu söylüyor. (BBC)

CHP’den “Hakikat Komisyonu” önerisi

CHP’nin İnsan Hakları’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu,TBMM’de grubu bulunan tüm partilerin bu konuda uzlaşması gerektiğini söyledi.CHP’nin İnsan Hakları’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı avukat Sezgin Tanrıkulu, partisinin Diyarbakır İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantasında Türkiye’nin son 30 yıl içerisinde tramvalar yaşadığını söyledi. Bu süre içerisinde bir çok kayıp, yargısız infaz ile insanlığa karşı bir çok suç işlendiğini ifade eden Tanrıkulu, 1993 ile 2005 yılları arasında insan hakları ihlallerini araştırma adına bir çok komisyon kurulduğunu hatırlattı. Bu komisyonların çok ciddi bilgilere ulaşarak raporlar hazırlamasına rağmen, bu raporların sonuçsuz kaldığını söyleyen Tanrıkulu, TBMM bünyesinde ve tüm partilerin destekleyeceği bir Hakikat Komisyonu kurulması önerisinde bulundu. Türkiye genelinde olmak üzere ve özelde de bölgede adalet beklentisinin oldukça arttığını belirten Tanrıkulu, “CHP olarak, TBMM çatısı altında bir Hakikat Komisyonu kurulmasını öneriyoruz. Partilerarası bir uzlaşma sağlanarak, tüm sivil toplum kuruluşlarından görüş alınmalı ve bu komisyon yasa ile kurulmalıdır. Yasama, yürütmeden bağımsız ve geniş yetkilere sahip olmalıdır. İlgili bütün kurumlardan bilgi ve belge isteyebilmeli, tanık ve sanıklarla görüşebilmelidir. Komisyon ancak bu şekilde amacına ulaşabilecektir” dedi.

CHP’nin geçmişte Kürt sorununa bakışı ile ilgili bir soru üzerine Tanrıkulu, CHP’nin 1989 tarihinden beri görüşlerini yazılı ve hazırlanan raporlarla ortaya koyduğunu dile getirdi. Kürt sorununu, “Yeni bir anayasa meselesi” olarak değerlendiren Tanrıkulu, 12 Eylül anayasasının yürürlükten kaldıracak yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu ifade ederek, şöyle dedi:”Kürt sorunun çözümü elbetteki bunlarla sınırlı değil.

Barajın düşürülmesi için parti olarak önerge verdik, hakikatler, faili meçhul cinayetler ve kayıpların araştırılması için önerge verdik ama Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran AKP’liler tarafından bu önergelerimiz kabul görmedi. Asimilasyona karşı olduğumuzu genel başkanımız dahil tüm üyelerimiz bunu dile getiriyor. Koruculuğun kaldırılması da Kürt soruna katkı sunacak nedenlerden biridir.

Kürt meselesinin çözümü için aslında sadece bölgede değil tüm Türkiye’de adalet inancı yaratmak gerek. Bu inanç yaratılmadan Kürt meselesine çözüm bulmak mümkün değil. İşte bu yüzden hakikat komisyonu kurulması gerek. Bu komisyon sadece cinayetleri işleyenleri değil, cinayetlerin arkasındaki güçleri de ortaya çıkarılması için çok önemli.”Tanrıkulu, parti olarak sayısal çoğulculuğun peşinde olmayacaklarını söyledi. Tanrıkulu, “Her insanın vicdanına hitap edeceğiz. Demokrasi ve adaleti esas alarak insanların vicdanlarına sesleneceğiz. Matematiksel üstünlüğü değil, insanların vicdanlarına seslenmeyi hedefliyoruz. Oluşturulacak komisyon, kamuoyunda demokrasiye ve insan haklarına bağlılıklarıyla bilinen, tarafsız ve barışçıl vasıfları üzerinde mutabakat bulunan saygın şahıslardan oluşmalıdır. Üyeler arasında parlamentoda grubu bulunan partilerden de birer temsilci yeralmalıdır” dedi. (Mehmet Türk-Serdar Sunar)

Uğur Mumcu, ölümünün 18. yılında anılıyor

Uğradığı bombalı suikast sonucu 24 Ocak 1993’te yaşamını yitiren araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu, ölümünün 18. yılında “Adalet ve Demokrasi Haftası” kapsamında düzenlenecek etkinliklerle anılacak.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı, (um:ag) 24 Ocak ile Prof. Dr. Muammer Aksoy‘un uğradığı suikast sonucu öldürüldüğü gün olan 31 Ocak arasında “Adalet ve Demokrasi Haftası” kapsamında çeşitli etkinlikler düzenliyor. 18. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinlikleri, Uğur Mumcu‘nun ünlü sözü “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” temasıyla gerçekleştiriliyor.

Uğur Mumcu’yu anma etkinlikleri, 24 Ocak’ta saat 11.00’de Batıkent Uğur Mumcu Parkı’ndaki Uğur Mumcu anıtına çelenk bırakmasıyla başlayacak. Saat 12.00’de de sevenleri, karanfillerle ve mumlarla Uğur Mumcu’nun sokağındaki evinin önünde olacak. Burada bir sinevizyon gösterisi ve “Neden Öldürüldüler?” başlıklı bir sergi düzenlenecek.  Saat 14.30’da Mumcu’nun Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki kabri ziyaret edilecek. Saat 18.30’da ise Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde um:ag ve Toplumsal Bellek Platformu tarafından düzenlenen “Dünden Bugüne Siyasi Cinayetler” başlıklı açıkoturumda Orhan Dink, Eren Aysan, Canan Kaftancıoğlu, Özge Mumcu, Gül Erdost ve Zeynep Altıok konuşacak.

25 Ocak Salı günü saat 15.00’te Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “Uğur Mumcu’nun ardından” başlıklı bir fotoğraf gösterisi yapılacak. Burada saat 15.30’da ise Prof. Dr. Murat Dinçmen ve Eriş Ülger “Bireyden Topluma Bilgi Yönetimi/Basın Arenasında Şövalye” başlıklı bir açıkoturumda konuşacaklar. Saat 18.00’de de Fikret İlkiz ve Hasan Uysal “Basın ve Sansür” konusunda konuşacaklar.

Batum, Erçelebi, Gültekin ve Çölaşan ‘Tam Bağımsız Türkiye’yi konuşacak

Batıkent Ahmet Taner Kışlalı Kültür Merkezi’nde saat 19.30’da düzenlenecek “Tam Bağımsız Türkiye” başlıklı açıkoturumda ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, DSP Genel Sekreteri Hasan Erçelebi, İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Başkanı Tansel Çölaşan konuşacak.

26 Ocak Çarşamba günü Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde saat 14.00’teki “Umudun Ezgisi – Tekel İşçileri” başlıklı fotoğraf gösterisinin ardından Varlık Özmenek, “Küresel Emperyalizmin Medya Silahı: Sorumluluk ve Suçlar” başlıklı açıkoturumda konuşacak. Saat 16.30’da da burada düzenlenecek “Güdümlü Liberalizm ve Kadınlarımız” başlıklı açıkoturuma Şebnem Sarıhan, Sevgi Özel ve İlhan Taşçı konuşmacı olarak katılacak. Prof. Dr. Cevat Geray, Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, Doç. Dr. Gökhan Günaydın, Müfit Bayram ve Ali Somel de saat 19.00’da aynı yerde “Mülkiyette değişim ve toprak sorunu” hakkında konuşacaklar.

27 Ocak Perşembe günü Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Onur Çeçen‘in yönetiminde Prof. Dr. Mahmut Adem, Talip Apaydın ve Erdal Atıcı’nın konuşmacı olarak katılacağı “Demokratik ve Laik Eğitim” başlıklı açıkoturumun ardından saat 16.30’da Doç. Dr. Hüner Tuncer “Atatürkçü Dış Politika ve Bugün” konusunda konuşacak. Daha sonra DSP Genel Başkan Yardımcısı Uluç Gürkan, “Yaşayan Uğur Mumcu” başlıklı söyleşide konuşacak. Batıkent Ahmet Taner Kışlalı Kültür Merkezi’nde saat 19.30’da Prof. Dr. Ali Ercan‘ın yönetimindeki “Doğal Varlıklarımız ve Özelleştirmeler” konulu açıkoturumda Dursun Yıldız, Ali Nejat Ölçen ile İlter Ertuğrul konuşacaklar.

28 Ocak Cuma günü Yüzüncü Yıl Pazarı’ndaki “Neden Öldürüldüler” başlıklı sergiyle sürecek olan etkinlikler saat 14.00’te Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Muzaffer İlhan Erdost’un “Eğitimin Dinselleştirilmesi ve Said-i Nursi Öğretisi” konulu söyleşiyle sürecek. Burada saat 16.30’da Hüsref Özkara ve Ferruh Atbaşoğlu “Doğa Yıkımı ve Yasalar” konulu açıkoturumda konuşurken saat 17.00’de Yenimahalle Belediyesi Kültür Merkezi’nde “Türkiye Nereye?” başlıklı açıkoturumda Prof. Dr. Alparslan Işıklı‘nın sunuşunun ardından CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen, eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Prof. Dr. Recep Akdur, Prof. Dr. Ali Çağlar ve Yılmaz Dikbaş konuşacak. Aynı gün saat 19.00’da da Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Konferans Salonu’nda CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz ve Ahmet Saltık “2011’in Başında Türkiye’ye ve Geleceğe Bakış” başlıklı açıkoturuma katılacaklar.

Cihaner açıkoturumda konuşacak

29 Ocak Cumartesi günü Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “Demokratik Cumhuriyet İçin Tarihsel, Hukuksal, İktisadi ve Siyasal Süreç” başlıklı açıkoturumda İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, CHP PM üyesi Gökhan Günaydın ve Turgut Özakman konuşacak. Saat 14.00’te ODTÜ Vişnelik Tesisleri’nde ise Prof. Dr. Aziz Konukman, “Basın ve Demokrasi” başlıklı söyleşiye katılacak. Aynı saatte Ulusal Eğitim Derneği Salonu’nda ise “Demokrasi Kültürünün Oluşumunda Sanat ve Sporun Yeri” başlıklı açıkoturumda Prof. Dr. İnci San, Prof. Dr. Fehmi Tuncel ve Refik Saydam konuşacak. Saat 15.00’te Eğitim-İş Ankara Şubesi Salonu’nda Niyazi Altunkaya’nın konuşmacı olarak katılacağı “Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi” başlıklı bir söyleşi düzenlenirken saat 16.00’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Cumhuriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun ve Posta gazetesi yazarı Yazgülü Aldoğan “Faili Meçhul: Demokrasi” başlıklı söyleşiye katılacak. Saat 18.30’da ise Adana Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner, avukat Turgut Kazan ve Oktay Ekşi “Baskın ve Yangın” konulu açıkoturuma konuşmacı olarak katılacaklar.

Etkinlikler, 30 Ocak Pazar günü saat 11.30’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Altan Öymen, Erol Tuncer, Barış Çetin ve Melih Durukan‘ın konuşacağı “Cumhuriyet ve Demokrasi” başlıklı açıkoturumla sürerken saat 13.00’te Yenimahalle Belediyesi Çayyolu Ek Hizmet Binası’nda Işık Kansu ve Mehmet Açıktan‘ın hazırladığı “Yeni Gün’den Cumhuriyet’e” başlıklı belgesel film gösteriminin ardından “Basın Ahlakı ve Türkiye’de Basının Durumu” başlıklı açıkoturumda gazeteciler İlhan Taşçı, Utku Çakırözer, Saygı Öztürk ve CHP PM üyesi Enver Aysever konuşacak.

Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde saat 14.00’te Muzaffer İlhan Erdost’un konuşacağı “12 Eylül’ün Uzayan Karanlığında Kemal Türkler Davası ve Zamanaşımı” başlıklı söyleşiyle sürecek olan etkinlikler burada saat 16.30’daki CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü, ADD Başkanı Tansel Çölaşan ve eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu‘nun konuşmacı olarak katılacağı “Demokrasi ve Hukuk” konulu açıkoturumla davam edecek. Nazım Hikmet Kültür Merkezi de burada saat 19.30’da Bertol Brecht’in “Muhbir” oyununu sahneleyecek. CHP PM üyesi Ercan Karakaş da Batıkent Ahmet Taner Kışlalı Kültür Merkezi’nde “Sosyal Demokrasi” konulu söyleşide konuşacak.

Adalet ve Demokrasi Haftası’nın son günü olan 31 Ocak’taki etkinlikler saat 12.30’da Muammer Aksoy’un Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki anıtmezarı başındaki anma töreniyle başlayacak. Saat 14.30’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “Hukuk Devletinde Yargı Bağımsızlığı” konulu açıkoturumda Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu ile avukatlar Talay Şenol ve Hasan Aydın Tansu konuşacak. Adalet ve Demokrasi Haftası’nın geleneksel kapanış gecesi ise bu yıl Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılacak. Saat 19.00’daki etkinlikte Güvenç Dağüstün bir müzik dinletisi verecek. (Cumhuriyet)

Arınç seks diyen ilk AKP’li oldu*

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ”Hayat içkiden ibaret değil, hayat seksten ibaret değil. Bir kısım çağdaş düşünceye sahip olduğunu söyleyenler, sadece içki ve seksle olaya bakıyorlar” diye konuştu.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti İzmir İl Başkanlığına atanan Ömer Cihat Akay’a tebrik ziyaretinde bulundu.

İçki düzenlemesi hakkındaki görüşlerine ilişkin soruyu yanıtlayan Bakan Arınç, görüşlerini şöyle ifade etti:

”Hayat içkiden ibaret değil, hayat seksten ibaret değil. Bir kısım çağdaş düşünceye sahip olduğunu söyleyenler, sadece içki ve seksle olaya bakıyorlar. Evet onlar da bir insan için çok büyük ihtiyaç, onlara da ihtiyacımız var, onlar da bir şekilde tatmin edilecek ama Türkiye bir hukuk devleti. Bu hukuk devleti içinde her şeyin ölçüsünün olması, özgürlüğün sınırsız olmadığı fikri gereklidir. Çağdaşlığı içki kadehlerinde aramak ve bulmak isteyenlere ithaf olunur.” (aa)

*Başık Zaytung’tan alınmıştır.