Ana Sayfa Blog Sayfa 5295

Birmanya’da meclis 23 yıl aradan sonra toplandı

0

Birmanya’da Kasım ayında yapılan seçimler ardından, 20 yılı aşkın süredir oluşan ilk parlamento çalışmalarına başladı.

Muhalefet lideri Aung San Su Kyi’nin boykot ettiği seçim, batı hükümetleri tarafından sert dille eleştirilmişti.

İki kanatlı parlamento ile bölgesel ve eyalet meclislerinin çalışmalarına başlaması, kağıt üzerinde hazırlanan yeni anayasanın yürürlüğe girmesi ve çok partili düzene geçilmesi ile ordunun neredeyse yarım yüzyıldır süren mutlak iktidarının son bulması demek.

Ancak gözlemciler ülkede bundan sonraki süreçte de söz hakkının büyük ölçüde ordunun elinde olacağına dikkat çekiyor.

Parlamentodaki sandalyelerin büyük bölümü şimdiki askeri idarenin desteklediği Birlik Dayanışması ve Kalkınma Partisi’nin elinde.

Parti Kasım’daki seçimlerde oyların yüzde 77’sini kazanmıştı.

Parlamentodaki üyeliklerin dörtte biri de silahlı kuvvetler mensuplarına ayrılmış durumda.

Özgürlük ve sınırları

Ülkenin iç kesimlerinde 2005’te inşa edilen yeni başkenti Naypyitav’daki ilk oturum için sıkı güvenlik önlemleri alındı.

Açılış oturumuna yabancı diplomatlar ya da basın mensupları davet edilmedi.

Milletvekillerinin meclise fotoğraf makinesi, kamera, cep telefonu, bilgisayar ve diğer elektronik cihazları sokmasına izin verilmiyor.

Meclis içinde ‘ulusal güvenlik ve birliği tehlikeye sokmadığı sürece’ ifade özgürlüğü olacak. Ancak meclis içinde protesto düzenlemek iki yıla kadar hapis ile cezalandırılabilecek.

İlk oturumda 440 sandalyeli alt kanat ve 220 sandalyeli üst kanat için meclis başkanlarının seçilmesi bekleniyor.

Daha sonra da cumhurbaşkanı ve yardımcıları için aday göstermek üzere bir seçiciler kurulu oluşturulacak.

Ordu ve yandaşları milletvekilliklerinin yüzde 80’inden fazlasını elinde tutsa da, mecliste az sayıda muhalif milletvekili de var.

Suu Kyi’nin partisinden kopanlarca oluşturulan Ulusal Demokratik Güç milletvekillerinden Thein Nyunt ise, “Meclisin toplanması ile Birmanya’nın demokratik değişimi yönünde bir adım attık” dedi.

Birmanya’da ordu 1962’de düzenlenen darbeden bu yana yönetim üzerinde hakimiyetini sürdürdü, daha sonra oluşturulan tek partili bir meclis ise 1988’de demokrasi yanlısı bir isyanın bastırılması ardından feshedildi.

1990’da düzenlenen son serbest seçimi Suu Kyi’nin Ulusal Demokrasi Birliği, açık farkla kazandı. Ancak seçim zaferi ordu tarafından kabul edilmedi.

Nobel ödüllü Suu Kyi ve partisi geçen yıl Kasım’daki seçimleri de boykot etmişti. Parti ise daha sonra, yeni seçim yasalarına uymadığı gerekçesiyle feshedildi. (BBC)

Dilovası’nda durum gayet ‘normal’

0

Dilovası’nda fotoğraf çektiğim evin 2 çocuğu da astım. Kahvehanede herkesin bir yakını kanserden ölmüş. Yanda taziyeler kabul ediliyor.

Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, 8 Ocak’ta Kocaeli’nin sanayi beldesi Dilovası’yla ilgili tüyler ürperten bir rapor açıkladı. Devam etmekte olan araştırmadaki ilk bulgulara göre Dilovası beldesinde anne sütünde ve yenidoğan bebeklerin dışkısında normalden yüksek oranda ağır metallere rastlandı.

Hemen ardından, sırasıyla AKP Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar, Kocaeli Valisi Ercan Topaca ve diğer yetkililer Prof. Hamzaoğlu’nu yalanlayarak “Dilovası’nda anormal bir durumun olmadığını” söyledi. Ama Dilovası sokaklarında küçük bir tur bile burada ‘anormal bir durum’ olduğunu görmeye yetiyor.

Kahvehaneden kanser manzaraları
Dilovası Organize Sanayi Bölgelerinin hemen yanındaki Dil İskelesi Mahallesi’nde geziyorum. Fotoğraf çekmek için çatısına çıktığım evdeki bir kadın 2 çocuğunun da bronşit, astım olduğunu söylüyor. Mahalle kahvehanesinde oturan Ağrılı Şerif Bozkurt’un ağabeyi Sürmeli Bozkurt akciğer kanserinden 6 yıl önce ölmüş. Bozkurt, “Kanser karaciğere, midesine, her yerine sıçradı. Yıllardır buradaki kirliliği soluyoruz” diyor.

Rahmi Dursun da 2 ay önce kuzenini akciğer kanserinden kaybettiğini anlatıyor: “Geceleri burada kokudan durulmuyor, göz gözü görmüyor. Özellikle sabaha karşı fabrikaların bacalarından yoğun bir duman çıkıyor. Burada herkesin bir yakını ya kanserden ölmüş ya da kansere yakalanmış durumda.”
Kahvehanedekiler Dilovası’ndaki sağlık sorunlarına dikkat çekmek için hemen yanlarından geçen Anadolu Otobanı’nı trafiğe kapatarak eylem yapmayı planlıyor. Kahvehanenin yakınlarındaki bir evde ise taziyeler kabul ediliyor.

Yakup Tekeş, ölen Kemal Tekeş’in oğlu ve Dilovası’yla ilgili şüpheleri var: “Babam siroz hastasıydı. Ben de merak ettim. Doktorlara ‘Dilovası’nda yaşadığımız için mi babam hasta oldu?’ diye sordum. Babam içki kullanmazdı. Doktorlar tüm ciğerlerinin kum dolu olduğunu söyledi. İçi dolmuş, tedavi oldu ancak kurtulamadı. Benim oğlum da astım hastası.”

‘Dilovası kanserovası demek halka zarar veriyor’
Dilovası’nda durum bu. Yine de bölgede anne sütünün bile zehirli olduğu yönündeki araştırmaya, bürokratların yanı sıra sivil toplum kuruluşundan da tepki var! Dilovası Ekoloji Sağlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ercan Teker, “Dilovası’nda sağlık sorunu var, inkâr etmemiz mümkün değil. Ancak sürekli sorunları değil, çözümlerini tartışalım. Sadece sorunları konuşmak, Dilovası’na ‘kanserovası’ demek bölge halkına da zarar veriyor. Hali vakti yerinde olanlar burayı terk ediyor. Böylece Dilovası gittikçe küçülüyor. Bu da Dilovası’nı tamamen sanayiye çevirmek isteyenlerin işine geliyor” diyor.


Peki ne yapılmalı? “Bizim taleplerimiz net” diyen Teker şöyle sıralıyor: Artık bölgede yeni sanayi kuruluşları kurulmasın. Halen kapasite arttırımı oluyor. Mevcut sanayi kuruluşları, uluslararası standartlar neyi gerektiriyorsa yerine getirsin. Denetimler sıklaştırılsın, cezalar caydırıcı olsun. Çarpık kentleşmeye karşı toplu konut projeleri yapılsın.

2004’ten beri ‘Kanserovası’nda ne yapıldı?
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Bölümü, 1995-2004 arasında, Sağlık Bakanlığı verileri ve ölüm kayıtlarını taradı. Dilovası’nda her 3 ölümden 1’inin kanserden olduğu tespit edildi. Yüzde 33’lük oran, bir rekordu. 2006’da TBMM araştırma komisyonu kurdu. Komisyon tavsiyeleri doğrultusunda bölgede hava kalitesi izlemeye alındı. Kocaeli’nde kanser erken tedavi merkezi kuruldu. Ancak deniz, kara ve demiryollarının düğüm noktasındaki bölgede sanayi kapasitesi -komisyonun tavsiyesinin aksine- giderek arttı.

Her şey 1960’larda başladı
Dilovası’nda sanayileşme 1960’larda başladı. Şimdi 5 organize sanayi bölgesi, 1 sanayi sitesi, 193 sanayi kuruluşu ve 20 binden fazla çalışan var. E-5 ve TEM Otoyolu’nun geçtiği Dilovası’nın nüfusu yaklaşık 45 bin.


Kemoterapi sohbeti
12 yıl boyunca Dilovası’nda bir deterjan fabrikasında çalışan 63 yaşındaki Sami Dinçer, şimdi Kocaeli Üniversitesi Onkoloji Bölümü’nde kemoterapi görüyor. Sami Dinçer’e, 7 ay önce kolon kanseri teşhisi konulmuş. Yıllarca Dilovası’nda yaşayan Dinçer, emekli olduktan sonra Gebze’ye taşınmış. Dinçer, bir yandan kemoterapi tedavisi devam ederken diğer yandan anlatıyor: “Deterjanlar ambalaj olduktan sonra temizlik yapıyorduk. Maske takıyorduk ancak faydası olmuyordu. Çok yoğun deterjan tozu vardı. İç organlarım durma noktasına gelmişti. İlk önce ‘bağırsak tembelliği’ gibi şeyler söylendi. Doktor, ‘Neler yapıyordun?’ diye sordu. Çalıştığım yeri anlattım. ‘Deterjanlardan olmuştur, bir anda olmaz, uzun bir süre sonunda oluşur’ dedi. Eylülde ilk ameliyatımı oldum. 4 aydır da kemoterapi görüyorum.”

‘Dilovası’ndan hastamız çok’
Sami Dinçer’i ameliyat eden Kocaeli Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Alponat, “Dilovası’ndan hastamız çok” diyor.

“O bölgede o kadar çok kanserojen var ki… Hangisi kanseri tetikliyor, bunu tespit etmek o kadar kolay değil. Dilovası Sağlık Bakanlığı tarafından da kontrol ediliyor. Kimyasallara uzun süre maruz kalmak, sadece kolon değil, akciğer gibi birçok kanserin tetiğini çeken faktör. Bu fabrikalardan çıkan kimyasallar bulutlara takılıp üzerinize yağabiliyor. Solunuyor. Tüm bunlar kanseri tetikliyor. Sadece deterjan demek doğru olmaz ancak kimyasal ve o bölgedeki havayı solumak kanseri tetikliyor. Kalınbağırsak ve sindirim sistemine ait tümörlerin dışında vücudun diğer organlarındaki tümörlerde de bölge (Dilovası) ön plana çıktı. Bu, Türkiye’nin gerçeği. O bölgede insanlar camlarını açamıyor. Dilovası’ndan hastamız çok.”

‘Nasıl bilecektik?’
Sami Dinçer, kemoterapi sırasında anlatmaya devam ediyor: “Benim zamanımda çalışan 8-10 arkadaşım kanserden öldü. Bir arkadaşım da akciğer kanserinden Göztepe’de tedavi oluyormuş. Bir arkadaşım, kendine çok güvenir, hiç maske kullanmazdı. Bir gün hastalandı, kansermiş. 3 ay içinde öldü.”
Sami Amca’ya çalıştığı yere kızgın olup olmadığını soruyorum. Cevabı ilginç: “Sonuçta çok iyi para veriyordu. Herkes oraya girmek istiyordu. Kızgın değilim. Böyle olacağını nasıl bilecektik?”

BOŞ ARAZİYE 1000 TON ARITMA ÇAMURU BOŞALTILMIŞ
Sanayi kuruluşları ile konut alanlarının içiçe girmesi nedeniyle, kanser vakalarının dünya ortalamalarının 30 kat üzerinde olduğu belirlenen, kirlilik konusunda bilimadamları ile siyasiler arasında tartışmalar yaşanan Dilovası’nda yeni bir çevre skandalı ortaya çıktı. Dilovası Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol ekiplerinin yaptığı denetimlerde, bölgeye yaklaşık 1000 ton endüstriyel nitelikli ve zehirli olabilecek arıtma çamuru döküldüğü belirlendi.

Dilovası Belediyesi Çevre Denetim ekibinin yaptığı kontrollerde, Tavşancıl- Çerkeşli köyleri arasındaki araziye dökülen, içinde çeşitli kimyasalın da bulunduğu atık çamurunun yaklaşık bin ton olduğu belirtildi. Atık çamuru arasında kozmetik tüpleri, firmalara ait birçok etiket, kantar ve sipariş fişlerinin olduğu da tespit edildi.

Belediye ekipleri bu etiketlerden yola çıkarak şu ana kadar üç ayrı firmaya ulaştı. Bu firmaların yetkilileri ile yapılan görüşmelerde, atıklarını İzmit’te faaliyet gösteren bir arıtma çamuru bertaraf tesisine teslim ettiklerini belirttikleri öğrenildi.

YERALTI SULARINA SIZMA TEHLİKESİ
Adapazarı, İzmit ve Gebze’de faaliyet gösteren üç ayrı firmanın endüstriyel nitelikli arıtma çamurunda zehirli bileşenlerin bulanabileceği, bu zehirlerin de yağmur suyu ile beraber toprağa veya suya karışabileceği kaydedildi. Bu durum, Dilovası’nda yeni bir çevre felaketinin habercisi olarak nitelendiriliyor.

Dilovası Belediyesi’nden yapılan açıklamada, yaklaşık 80 kamyon endüstriyel nitelikli arıtma çamurunun vahşice doğaya atıldığı belirtilerek şöyle denildi:

“Kocaeli Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı ve ilgili firma yetkilileri ile beraber atıkların atıldığı bölgede ikinci bir kez inceleme yapıldı. Kocaeli İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ekipleri de atık numunesi aldı. Bunları buraya boşaltanlar hakkında en ağır ceza müeyyideleri uygulanacak.” (Serkan Ocak=

Güncellendi: Muhabbet Kralı’nda nükleer enerji tartışıldı

Okan Bayülgen’in hazırlayıp sunduğu Muhabbet Kralı’nda dün gece nükleer enerji tartışılıdı.

Kanal D’de yayınlanan tartışma programında nükleer karşıtları adına Yeşiller Partisi eş sözcüsü Ümit Şahin, Greenpeace kampanyalar yöneticisi Hilal Atıcı, nükleer enerji uzmanı Prof. Dr. Tolga Yarman ve Türk Tabipleri Birliği adına Dr. Umur Gürsoy yer aldı.

Nükleer enerjiyi savunan konuklar arasında ise İTÜ Enerji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Atilla Özgener ve Boğaziçi Üniverstesi’nden Prof. Dr. Vural Altun yer aldı. Programın girişinde telaffuz edilen vurucu cümle Vural Altun’dan geldi. Altun, Metsamor santrali hakkında bir soruya cevaben, nükleer santrallerin normal operasyonları dahilindeki kontrollü radyoaktif gaz emisyonlarını insanın sindirim sistemi hareketleri gibi zararsız olarak tasvir etti. Nükleer santrallerin, tabii, bazı hallerde kontrolsüz emisyonlara da gitmesi gerekebileceği ve bunun zararlı olacağını ekleyen Altun, bunun olup olmadığının bilinemeyeceğini de ekledi. Bunun üzerine söz alan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin, tartışmayı nükleer enerjinin gizli-kapaklı ve merkezi tabiatı üzerinden başlattı.

Tartışmanın devamında yenilenebilir enerjilerin enerji ihtiyacımız için nasıl gerçek bir alternatif olduklarından Çernobil Kazası’nın üstü örtülen tecrübesine ve Rusya ile yapılan anlaşmanın sorunlu içeriğine kadar birçok konu tartışıldı. Prof. Tolga Yarman zamannda Akkuyu için kendi imzaladığı yer lisansının yeni bulgular ışığında geçerliliğini artık nasıl yitirmiş olduğunu ve bu tip yatırımlarda lisanslamanın katılımcı, şeffaf ve detaylı bir süreçle yapılması gerektiğini anlattı. Özellikle yenilenebilir enerjiler konusunda söz alan Hilal Atıcı, 1970lerin hantal baz yük mantığını çok aşan bir yerde olduğumuzu, Greenpeace’in Enerji Devrimi Raporu’nun da gösterdiği gibi yenilenebilir enerji kaynakları, enerji verimliliği ve akıllı şebekelerle nükleer ve diğer kirletici enerji kaynaklarına muhtaç kalmadan ayni ekonomik büyümeyi sağlayabileceğimizi anlattı. Buradan tartışma Türkiye’de nasıl büyük bir enerji sektörü oluştuğu, bunun içinde yenilenebilir enerjiler ve özellikle güneş enerjisinin Batı’daki iyi örnekler aksine teşvik almadığı için ne kadar küçük kaldığı ve kısa vadeli kâr amaçlı yatırımlar olan HESlerle yapılan doğa yıkımı konusuna doğru evrildi. Bu sırada nükleer taraftarlarından bir kısmı nükleer karşıtlarının niyetlerini mesnedsizce sorgulamakla meşgullerdi.

Program’a ayrıca telefonla nükleer santral planları yapılan bölgelerden önde gelen halk hareketi temsilcileri katıldı. Bunların arasından Mersin Akkuyu’dan Mehmet Ali Yılmaz sakin bir tavırla niçin nükleer santral planıyla gelen vaadlere kanmadıklarını ve alternatifleri tercih ettiklerini anlatırken, Mersin Nükleer Karşıtı Platform’dan Sabahat Aslan enerji verimliliğini ve tehlikeli bir teknolojide Rusya’ya bağımlılığın risklerini vurguladı. Sinop Çevre Platformu’ndan Hale Oğuz ise, ayni vurguların yanında, bir nükleer santral yapılması hâlinde Sinop’ta nasıl hassas ve güzel bir ekolojinin yıkıma uğrayacağını anlattı.

(Yeşil Gazete)

İsrail’den Dünya’ya: “Mübarek’i bu kadar eleştirmeyelim”

0

Haftasonu İsrail yetkililerinin bazı Batı ülkelerine Mısır’ın devrilmekte olan cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’i çok sert eleştirmemeleri için çağrıda bulunduğu ifade edildi. Çağrı, Batı’yı  menfaatinin Mısır rejiminin istikrarında yattığına ikna etme çabaları olarak yorumlanıyor.

Üst düzey İsrail yetkilileri cumartesi gecesi Dışişleri’nin ABD, Kanada, Çin, Rusya ve Avrupa’da anahtar konumdaki sefaretlerine gönderdiği direktiflerlerle büyükelçilerinden sözkonusu ülkelere Mısır rejiminin istikrarının önemini olabildiğince aciliyetle vurgulamalarını istedi. Bir üst düzey yetkili durumu “Amerikalılar ve Avrupalılar kamuoyu baskısına yanaşıyorlar ve kendi menfaatlerini düşünmüyorlar” şeklinde analiz etti. AB dışişleri bakanlarının Mısır’da devam eden devrimi bugün Brüksel’de bir toplantıda tartışmaları ve ardından bir açıklama yapmaları bekleniyor.

mübarek netanyahuİsrail kendisi Mısır’daki olaylar hakkında olabildiğince sessiz kalmaya çalışıyor, ve Netanyahu, kabinesinden bakanların konuya dair bir açıklama yapmamasını istedi. Mübarek idaresinde Mısır, İsrail’den sonra dünyada en çok ABD yardımı alan ülke idi ve 2009 senesinde, Amerika’dan silah ve buğday alımı şartı ile, 1.3 milyar dolar askeri, 250 milyon dolar ekonomik yardım almıştı.

(Yeşil Gazete, Haaretz)

Mısır olmaktan korkan Suriye yönetimi reforma gidiyor

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Mısır’daki isyanın bölge ülkelerini yaklaşımlarını gözden geçirmeye zorladığını ve ülkesinde siyasi reformlar başlatacağını söyledi.

Suriye’yi 40 yıldır yöneten Baas rejimini babası Hafız Esad’ın ardından 2000 yılında devralan Beşar Esad Wall Street Journal gazetesine dün verdiği demeçte Tunus ve Mısır’daki gösterilerin Ortadoğu’da yeni bir devir başlattığını ve Arap yöneticilerin halkın siyasi ve ekonomik taleplerine daha fazla kulak vermesi gerektiğini söyledi.

Tunus ve Mısır’da olduğu gibi bir reform ihtiyacını önceden görmediği takdirde sonra çok geç olacağını söyleyen Esad yine de kendi pozisyonunun Mısır’dan farklı olduğunu söyledi. Amerikan karşıtı politikalarının ve İsrail’le içinde bulundukları çatışmalı durumun kendi yönetimlerinin halk tabanında daha fazla destek bulmasına neden olduğunu söyleyen Esad, insanların inançlarına yakından bağlı olduklarını belirtti.

Beşar Esad reformlara belediye seçimleriyle, yeni bir medya yasasıyla ve sivil toplum örgütlerine daha fazla güç vermekle başlayacak.

(Yeşil Gazete)

Washington Post’dan derlenmiştir

Arkeo-Sev: Kültür varlığı arkeolojiyi birlikte koruyalım

Arkeo-Sev, arkeolojik tahribata “dur” diyor ve arkeolojiyi “sevmeye” çağırıyor.

Arkeo-Sev; kültür varlıklarının doğal nedenlerle ya da insan eliyle gerçekleşen tahribine karşı mücadele etmek gerektiğini belirtiyor. İnsan eliyle, define uğruna, rant uğruna, tarım arazisi uğruna ve bazen de “restorasyon” adına yapılan tahribata karşı farkındalık ve eğitim oluşturmak gerekiyor. Bunun için, her tahribat fotoğraf makineleri ile saptanabilir ve Arkeo-Sev sayfalarına ulaştırılabilir. Yerel gazetelerde, yaygın veya dijital medyada konu gündeme taşınabilir. Yerel yönetimlerin konuya daha ciddi eğilmeleri için, birlikte kamuoyu oluşturulabilir. Ayrıca, Mersin’de Arkeo-Sev’in yürüttüğü projeye destek verilebilir.

Arkeo-Sev ve Mersin’deki proje ile ilgili daha ayrıntılı bilgi http://arkeosev.blogspot.com/ adresinde.

(Yeşil Gazete)

Tayland’da cinsiyet kimliğine eşitlik örneği

Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği kurumları ve Uluslararası Af Örgütü gibi pek çok uluslararası sivil toplum örgütü ayrımcılık karşıtı küresel  mücadelede özel şirketlerin sorumluluklarının önemine vurgu yapadursun, Tayland’dan örnek bir eşit uygulama haberi geldi.

Tayland’da nisan ayında uçuşlara başlayacak olan bir havayolu şirketi trans kişilere hostes olma konusunda ayrımcılık yapmayıp onları işe alımda engellemeyerek ülkede bir ilki gerçekleştirdi.

Nisan ayında uçuşlara başlayacak olan P.C. Air’in genel müdürü Peter Chan “Bence transgender kişiler sadece eğlence sektöründe değil, çok  iş grubunda kariyer sahibi olabilirler. Birçoğunun hayalinde hostes olmak yatıyordu ve ben de hayallerini gerçekleştirmelerini mümkün kıldım.’ diyor.

İşe alınan kişiler arasında 2007’de güzellik yarışması Miss Tiffany’de birinci olan, Thanyarat Jiraphatpakorn da var. Tayland’da basında çıkan habere göre, şirkete 100 dolayında transgender kişi iş başvurunda bulundu.

(Yeşil Gazete, Radikal)

ABD’de bütçe açığı yeni bir rekora gidiyor

Amerika Birleşik Devletleri’nde bu yıl bütçe açığının 1,48 trilyon dolara çıkabileceği açıklandı.

Kongre Bütçe Dairesi’nin bu öngörüsü gerçekleşirse, (CBO) 2009’da resesyon dönemindeki bütçe açığının da üzerine çıkılacak ve bu yeni bir rekor olacak.

CBO, Amerikan Başkanı Barack Obama’nın Kongre’yle yeni bir ekonomik canlandırma paketi üzerinde uzlaşması sonrasında bütçe açığına ilişkin tahminlerini revize etti. Kongre Bütçe Dairesi daha önce bu yılki açığın 1 trilyon 70 milyar dolar olarak öngörmüştü.

Yeni ekonomik canlandırma paketi eski Başkan George Bush dönemindeki vergi indirimlerinin ve işsizlik ödeneklerinin devam etmesini öngörüyor.

Kongre tarafından görevlendirilen ve federal yönetimin mali durumuna ilişkin tarafsız değerlendirme yapan Bütçe Dairesi, bütçe açığının orta vadede keskin bir şekilde azalabileceği tahmininde bulundu.

Daire bununla birlikte, 2011’e ilişkin tahminin Kongre’nin bütçe açığını daha artırabilecek başka düzenlemelere gitmeyeceği öngörüsüyle yapıldığına dikkat çekti.

CBO’ya göre, 2011’deki bütçe açığı gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 9,8’ine ulaşacak.

Daire, işsizlik ve enflasyon gibi dizi alandaki öngörülerinin gerçekleşmesi durumunda borç seviyesinin 2021’e kadar gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 62’sinden yüzde 77’sine çıkacağını belirtti. (BBC)

ABHaber: Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporu’nu sertleştirdi

0

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin yakın takipçilerinden AB Haber sitesinin verdiği haberlere göre Avrupa Parlementosu grupları, 1 Şubatta yapılacak AP Dış İlişkiler Komisyonu oturumundaki ikinci değerlendirme öncesinde, Türkiye Raporu’nun tonunu sertleştirecek şekilde anlaştılar.

Kıbrıs sorunuyla ilgili rapora eklenmesine kesin gözle bakılan değişiklik önergelerini site için değerlendiren gözlemciler, bunları Türkiye’yi müzakere masasından kaldırmak için manevralar olarak niteliyor. Son haftalarda üst düzey Türkiye yetkililerinin de açıklamaları ilişkilerde yeni bir gerilim dönemine girildiğini işaret ediyordu. Radikal’den Murat Yetkin buna en büyük delil olarak Cumhurbaşkanı Gül’ün Avrupa Konseyi toplantısı için bulunduğu Strazburg’da AB ilişkilerini stratejik bir seçim olarak değerlendirmesini gösteriyor.

ABHaber’in aktardığı’na göre AP Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten’in (CD, NL) raporunun ilk görüşmesinin yapıldığı ilk oturumda parlementerlere yaptığı değişiklik önergesi vermeyin çağrısı dikkate alınmamış vaziyette. Bilhassa, raporun Kıbrıs sorunuyla ilgili kısmının  daha da sertleştirilmesi için bir irade gözleniyor. Halihazırda, Türkiye vaad ettiğinin aksine Kıbrıs Cumhuriyeti gemi ve uçaklarına limanlarını açmış değil. Buna karşılık AB de Kuzey ile doğrudan ticaret yollarını kolaylaştırmıyor ve bölgeye karşı ambargo devam ediyor.

Rapora 315 değişiklik önergesi verildiği, AP siyasi gruplarının uzlaşısıyla Kıbrıs paragraflarının daha da sertleştirildiği ve rapora Maraş’ın Rumlara iade edilmesini öngören ifadenin girmesi konusunda uzlaşı sağlandığı aktarılıyor. Buna göre raporda ”Mağusa’nın BM Güvenlik Konseyi’nin 550 sayılı kararı uyarınca yasal sahiplerine geri verilmesi gerektiği” cümlesi yer alacak.

Geçmiş yılların Türkiye-AB müzakereleri tecrübesi ve AB Haber’in analizince, Türkiye’yi AB ile müzakere masasından kaldıracak değişiklik önergelerinin çoğunun kabul edilmesi beklenmiyor. Ancak raporun geçen seneye oranla daha da sert olacağı şimdiden ortaya çıkmış durumda.

Bununla birlikte, rapora yönelik verilen kabul edilmesi beklenen değişiklik önergeleri de var. Son yılda Türkiye’de yükselen özgürlük alanının kısıtlandığına ilişkin kaygıların yansıması üzerine, basın, düşünce ve ifade özgürlüğü ile ilgili Türkiye’de yaşanan son gelişmelerle birlikte Türkiye’de alkol yönetmeliği olarak bilenen ‘Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”i eleştiren değişiklik önerilerin de rapora dahil edilmesi bekleniyor.

(Yeşil Gazete, ABHaber, Radikal)

Mısır’da geri dönüş yok!

Mısır’da muhalefetin temsilcisi Baradey, Tahrir Meydanı’ndaki göstericilere seslendi: Çıktığımız yolun geri dönüşü yok, birkaç gün içinde değişim gerçekleşecek.

Mısır’da isyan dinmiyor.

Muhalefetin temsilci olarak belirlediği Muhammed El Baradey, sokağa çıkma yasağına rağmen başkent Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda toplanan göstericilere seslendi.

Daha önce Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in bugün görevini bırakması gerektiğini söyleyen Baradey kısa konuştu: Çıktığımız yolun geri dönüşü yok, mücadele etmeliyiz. Tek arzumuz rejimin sona ermesi. Halkın önünde saygıyla eğiliyorum, sabırlı olsunlar; birkaç gün içinde değişim gerçekleşecek.

El Baradey’in konuşması sırasında kalabalığın ”Kahrolsun Mübarek” şeklinde slogan attığı gözlemlenirken, El Baradey’in konuşma öncesi oradaki basına bir açıklama yapmaması dikkat çekti.

Görgü tanıkları, El Baradey’in meydanın ortasına yürüdüğü sırada göstericilerin, ”Halk, rejimin devrilmesini istiyor” şeklinde bağırdığını söylediler.

“MÜBAREK GİDENE DEK…”
Kahire’de gösterilerin merkezinde bulunan NTV Haber Müdrü Mete Çubukçu da son gelişmeleri şöyle aktardı:

“Baradey yaptığı konuşmayla, ‘Mübarek görevden alınmadan bu iş bitmeyecek’ demek istedi.

Tahrir Meydanı’nda gün boyu protestolar devam etti. Burada, muhalefetin birlikte hareket edip sistemin sonunu getirmesi bekleniyor.

Ayrıca, jetler başkentin üzerinde alçak uçuş yaparken, bu, ordunun ‘kontrol elimizde’ mesajı vermek istediği şeklinde yorumlanıyor.

Polisin sokaklardan çekildiği kentte, insanlar mahalle ve sokaklarını korumak için timler oluşturmuş durumda. Dün hapishanelerden kaçanlarların olması ve yağmalamalar yaşanması buna gerekçe.

MUHALEFETİN TEMSİLCİSİ BARADEY
Öte yandan, muhalif harekete katılan parti ve gruplar Muhammed El Baradey’in ortak temsilci gibi hareket etmesinde anlaştı.

Mısır’daki en büyük muhalefet örgütü Müslüman Kardeşler ve diğer muhalif hareketler, muhalif lider Muhammed El Baradey’in müzakereci olarak tanınmasına karar verdi.

Örgüt liderlerinden Saad el Katatni, birçok irili ufaklı örgüt ve hareketi kapsayan Ulusal Değişim Derneğinin, El Baradey’i, müzakereci olarak tanıdığını belirtti.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun eski başkanı olan El Baradey, daha önceki açıklamalarında, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in emekliye ayrılma zamanının geldiğini belirtirken, sokak gösterilerine liderlik yapmayacağını, rolünü siyasi değişime öncülük etmek olarak gördüğünü kaydetmişti. (Ntv)