Ana Sayfa Blog Sayfa 5145

“Gümüş” bir peri masalı

Türkiye Kadın Basketbol Milli Takımı Avrupa Şampiyonası’nda Rusya’ya 59-42 yenilerek ikinci oldu. İlk kez Avrupa Şampiyonası’nda finale çıkan Türkiye, deneyimli rakibi karşısında kimi zaman üstün oynadığı karşılaşmayı 17 sayı farkla kaybederek gümüş madalyayı kazandı.

Türkiye, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na katılmak için eleme oynamaya da hak kazandı.

Turnuvada bronz madalyayı ise Çek Cumhuriyeti’ni 63-56 yenen Fransa kazandı.

Balkan Günlüğü… Belgrad

0

Balkanlara doğru yola çıkmadan bir gün önce okuduğum bir kitapta şu cümleye rastlamıştım: “Bugün dünyanın neresinde büyük bir acı yaşanıyorsa, bilin ki o daha önce Balkanlar’da yaşanmıştır.”

Yolculuğum, günler içinde yüzyılların izini sürüp insanlığın bu çok acılar görmüş topraklarında olup bitenlere dair ipuçları bulabilme umuduyla başlıyor. 1 Temmuz’da yerel saatla üç civarı Belgrad’ın Nicola Tesla Havaalanı’na iniyorum. 65 yıllık geçmişi olan Yeni Belgrad’dan kent merkezine doğru ilerliyorum. Habsburglarla Osmanlılar arasında bir sınır olan kentte, ağırlıklı olarak yaşayan ortodoks hıristiyanların yanı sıra; yahudi, müslüman ve katolikler de var. Aslına bakarsanız bu kentte tam 17 ayrı milletten insan yaşıyor. Belgrad’ın nüfüsü 2 milyon, Sırbistan’ın toplam nüfusü ise 7.5 milyon.

Tito zamanında kurulan Yeni Belgrad’da doğu blokunun tanıdık konut tipi olan soğuk görünüşlü dev bloklarından arasından geçiyorum. Bu konutlar eskiden halka ücretsiz olarak ve bir ömür boyu kullanılmak üzere verilirmiş. Şimdi ise içinde oturanlara satılmış. 16 belediyeden oluşan kentte savaş sırasında neredeyse tüm üretim durmuş. Şimdilerde hayat yeni yeni normale dönüyormuş.

Kentin 2000 yıl öncesine dayanan tarihinin 300 yılında Osmanlılar var. Kent merkezine vardığım ilk anda kendi kendime “Biraz Beyoğlu biraz Karaköy’deki Bankalar Caddesi” dedim. Bir yerleri kendisi olarak kavramaya başlamak o kadar kolay olmuyor. Bilinmeyeni bilinene benzetmekten alıkoyamıyor insan kendisini. Teraziji Meydanı’nda, Avusturya tarzı birbirinden güzel ama yorgun binalar arasından ünlü Belgrad Kalesi’ne doğru yürümeye başlıyorum. Burası yeterince ihtimam görmemiş bir Avrupa kenti. Üniversite binaları, sanat galerileri, enstitüler, kenti süsleyen güzelim heykeller… Şimdi uçsuz bucaksız bir parkın içinden geçiyorum. Parkın içinde karşıma çıkan küçük bir sanat galerisinden bahsetmeden edemeyeceğim çünkü bu galeriye, rönesans döneminde yaşamış Hırvat asıllı bir kadın şairin adı verilmiş: Cvijeta Zuzoric. Zuzoric kendi zamanında kıymeti bilinmemiş – neden acaba!- büyük yeteneklerden biriymiş.

Sonunda Kale Meydanı ve savaşın binlerce yıllık merkezi karşımda…Tuna ve Sava nehirlerinin buluştuğu noktayı gören hakim tepenin üzerine kurulmuş olan Kale’ye İstanbul Kapısı’ndan giriyorum. Geniş, dingin bir alan, yeşil ve suskun. Sanki konuşmaktan vazgeçmiş yaslı bir insan gibi. Dile kolay tam 47 defa yıkılıp yeniden yapılmış, 119 savaş görmüş ve 6 milyon insanın ölümüne tanıklık etmiş bir kale bu, nasıl yaslı olmasın. Kapılardan geçiyorum. İç içe açılan bu kapılar sanki bir uygarlıktan ötekine geçişi imliyor: Romalı, Bizanslı, Bulgar, Sırp, Avusturyalı ve Osmanlılar bu kent için çarpışmışlar. 1521’den itibaren Osmanlı egemenliğine giren Belgrad bundan sonra İslam ve Hıristiyanlık arasındaki mücadelenin sınırı olmuş. 300 boyunca bir Avusturya zapt etmiş kenti bir Osmanlı…

Kaleden ayrılıp kentin eteklerine doğru ilerliyorum. Daha ikinci dünya savaşında olup bitenleri tam öğrenemeden, karşıma 90’lı yıllarda Nato bombardımanında uranyumlu bombalarla tahrip edilen devasa binalar çıkıyor. Devlet şimdi bu binaları yok pahasına satmak istiyormuş ama boşuna. Çünkü içi hâlâ radyoaktif kalıntılarla dolu bu haraberelere yaklaşmaya kimse cesaret edemiyormuş.

Belgrad, 2000 yıllık paylaşılamayan kent, Tito’nun Yugoslavya’sının başkenti, şimdi yeniden imar ediliyor, “mega projeler” buralarda da gösteriyor kendini. Köprüler, plazalar… Gece nehrin üzerinde sallara kurulmuş tavernalardan birinde Sırp müziği dinleyerek, bir ihtimal olarak sonsuz bir kardeşliği düşünüyorum. Hepimiz için… Hoşçakal Beyaz Şehir.

Kimler gözaltına alındı?

‘Futbolda şike’ iddialarına yönelik 12 şehirde operasyon düzenlendi. Operasyon kapsamında kulüp yöneticileri, futbolcular, menejerler ve futbolcu yakınları  gözaltına alındı.

Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’ne bağlı ekipler, ‘futbolda şike soruşturması’ kapsamında 12 şehirde operasyon yaptı.

Operasyon kapsamında gözaltına alınan isimler;

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım
Fenerbahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu
Fenerbahçe Yöneticisi İlhan Ekşioğlu
Fenerbahçeli Futbolcu Emre’nin kuzeni Volkan Bahçekapılı
Fenerbahçe’nin yeni transferi Sezer Öztürk
Fenerbahçe’nin yeni transferi Emenike
FB’li Futbolcu Emre’nin kuzeni Volkan Bahçekapılı

Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz

Eskişehirsporlu futbolcu Ümit Karan
Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun
Sivasspor’dan Eskişehirspor’a transfer olan Mehmet Yıldız
Geçen yıl Sivasspor’da kiralık forma giyen kaleci Korcan Çelikay
Menajer Ali Kıratlı

Adanaspor Teknik Direktörü Levent Eriş
Adanaspor Teknik Direktör yardımcısı Serdar Berkin

Altay Kulübü Genel Müdürü Erman Ertaş

Giresunspor Başkanı Ömer Ülkü
Giresunspor Eski Başkanı Olgun Peker
Giresunspor Eski genel kaptanı Hakan Karaahmet
Giresunspor taraftarlar Derneği Başkanı Özden Tütüncü

Diyarbakırspor Eski Başkanı Abdurrahman Yakut

Gençlerbirliği futbolcusu Mahmut Boz

Mersin İdmanyurdu Kulübü Asbaşkanı Beşir Acar ve tribün lideri Murat Tanış

Kadıköy’de Saldırı: “Burada içki içemezsiniz, dağılın”

Kadıköy’de, “Barlar Sokağı” olarak bilinen Kadife Sokak civarında içki içen gençlere bir grup tarafından saldırıldı. Biri ağır, en az yedi yaralı olduğu bildirildi. Ellerinde kesici aletler bulunan saldırganlar, kaçtı.

Kadıköy’de bulunan Kadife Sokak’ın yakınlarında, henüz kimlikleri belirlenemeyen bir grup tarafından, saat 00.30 sularında gerçekleştirilen saldırı sonucunda birçok kişi darp edildi ve yaralandı. Olay sırasında orada olan 24 yaşındaki Habib Yıldırım, saldırıyı Bianet’e anlattı: ” Kadife Sokak’tan kiliseye çıkan yolda her cumartesi olduğu gibi içki içiyorduk. Önce yedi, sekiz kişilik bir grup sokağa girdi. Tek tip giyinmişlerdi. Üzerlerinde motorcu montu vardı ve aynı tip tişört giymişlerdi.”

Saldırganların elinde de içki vardı

“Orta yaşlı bir gruptu: bazıları 30’lu, genelde ise 40’lı yaşlarındalardı. Daha sonra aynı kıyafetleri giymiş başkaları da onlara katıldı. 20-25 kişi kadar oldular. Yanımıza geldiler. “Burada içki içemezsiniz, dağılın” cümlesinden başka bir şey söylemediler. Ancak onların elinde de bira vardı. Bir tanesi bana kalkmamı söyleyerek, üzerime bira döktü.”

“Polis 20 dakika sonra geldi”

“İtiraz edenleri dövdüler, kalkmayanlara cam kırıkları ve bıçakla saldırdılar. Bir kadını da yumrukladılarını duydum. Daha sonra yakınımızdaki bir evin camını indirdiler. Hepimiz polisi aradık. Herkes aramasına rağmen polis uzun süre gelmedi. Polis geldiğinde biz yaralıları, taksilerle hastanelere yollamıştık.  En az 20 dakika geçmişti. Oysa orada her zaman devriye gezen polisler vardır. Bir arkadaşımız ağır yaralı, bıçak kalbinin hemen altına isabet etti.”

Polis olayı araştırıyor

Saldırganların, “Hell’s Angels” (Cehennem Melekleri) adında uluslararası bir motorsiklet grubunun Türkiye ayağı olduğu iddia ediliyor. haber.sol.org.tr’de yer alan habere göre, saldırganların üzerlerindeki giysilerde “Türkiye” yazıyordu. Araştırmalarını sürdüren Kadıköy İskele Karakolu, saldırganların kimliklerini belirlemeye çalıştıklarını ve yaralı sayısının yedi olduğunu belirtti. Yaralılar, Şifa Hastanesi’nden sonra Haydarpaşa Numune Hastanesi ve Göztepe SSK’ya sevk edildi.

(Bianet, Radikal Yeşil Gazete)

2 maç incelemeye takıldı!

Futbol dünyasını sarsan operasyonda Fenerbahçe’nin 28. haftada oynadığı Eskişehirspor maçı ve son hafta şampiyonluğunu ilan ettiği Sivasspor maçı incelemeye alındı.

28. haftada oynanan Eskişehirspor maçını Fenerbahçe 3-1’lik üstünlükle kapatmıştı. Karşılaşmada, Fenerbahçe’ye transfer olan ve operasyonda gözaltına alınan Sezer Öztürk 46. dakikada oyundan çıkarılmış, Ümit Karan ise 62. dakikada oyuna dahil olmuştu.

Fenerbahçe’ye galibiyeti getiren golleri Mamadou Niang, Caner Erkin ve Semih Şentürk kaydetmişti. Ev sahibi takımın tek golü ise Batuhan Karadeniz’den gelmişti.

Kritik Sivasspor maçı

Sivasspor maçı, Süper Lig’de şampiyonluk düğümünün çözüleceği son haftaya Trabzonspor ile puan puana giren Fenerbahçe’nin en kritik maçıydı.

Fenerbahçe mücadele iki kez öne geçmesine rağmen kırmızı beyazlı ekip beraberliği sağlamıştı. Ancak Fenerbahçe daha sonrasında bulduğu iki golle şampiyonluğunu ilan etmişti.

Maç sonrasında Fenerbahçe’nin şampiyonluğuyla beraber en çok tartışılan konulardan biri ise şike soruşturması kapsamında gözaltına alınan isimlerden Sivasspor kalecisi Korcan Çelikay’ın yediği hatalı goldü. (Ajanslar)

Futbolda dev şike soruşturması

Fenerbahçe Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu futbolcu, menajer, yönetici ve teknik direktörler gözaltına alındı. 30. hafta oynanan Eskişehirspor-Trabzonspor maçı için teşvik incelemesi yapılıyor. 34. haftada oynanan Sivasspor-Fenerbahçe maçı için şike incelemesi yapılıyor.

Futbolda şike iddialarına yönelik İstanbul’da düzenlenen operasyonlar çerçevesinde, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu futbolcu, menajer, yönetici ve teknik direktörler gözaltına alındı.

Alınan bilgiye göre, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne bağlı ekipler, futbolda şike iddialarına ilişkin teknik takibin ardından İstanbul’da bazı evlere sabah saatlerinde operasyon düzenledi.

Operasyonlarda, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Spor Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu ile futbolcular Serkan Çalık, Ümit Karan’ın da aralarında bulunduğu 30’a yakın kişi gözaltına alınarak Vatan Caddesi’ndeki emniyete getirildi.

İLHAN EKŞİOĞLU’NUN BELEK’TEKİ OTELİNDE ARAMA YAPILIYOR
Futbolda şike iddialarına yönelik İstanbul’da düzenlenen operasyonlar çerçevesinde, Fenerbahçeli yönetici İlhan Ekşioğlu’nun Antalya’nın Serik ilçesi Belek Turizm Merkezi’nde bulunan otelinde  arama yapılıyor.

Antalya Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, sabah saatlerinde Ekşioğlu’na ait Belek Turizm Merkezi’ndeki Club Asteria Belek Otel’e geldi.

Polis ekiplerinin halen otelde bulunduğu, Ekşioğlu’nun ise henüz gözaltına alınmadığı öğrenildi.

FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ BİNASINDA ARAMA YAPILIYOR
Futbolda şike iddialarına yönelik olarak İstanbul’da düzenlenen operasyonlar çerçevesinde, Fenerbahçe Spor Kulübünün Şükrü Saraçoğlu Stadı’ndaki binasında da arama yapılıyor.

Alınan bilgiye göre, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne bağlı ekipler, futbolda şike iddialarına ilişkin İstanbul’da başlatılan operasyon çerçevesinde, sabah saatlerinde Fenerbahçe Spor Kulübünün Şükrü Saraçoğlu Stadı’ndaki başkanlık binasına gitti.

Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ekiplerinin, stadın çevresinde geniş güvenlik önlemi aldığı görüldü. Demir kapılar kilitlenirken, kulüp binasında da arama çalışmaları sürüyor.

ANKARA’DA 4 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
Futbolda şike iddialarına yönelik soruşturma kapsamında, Ankara’da 4 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Edinilen bilgiye göre, Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, futbolda şike iddialarına ilişkin başlatılan operasyon çerçevesinde, Ankara’da 4 kişiyi gözaltına aldı.

Bu kişilerin bir menajer ile Gençlerbirliği kulübünde çalışan bazı kişiler olduğu bildirildi.

Zanlıların İstanbul’a gönderildiği bildirildi.

MECNUN ODYAKMAZ, SAĞLIK KONTROLÜNDEN GEÇİRİLDİ
Futbolda şike iddialarına yönelik operasyon çerçevesinde gözaltına alınan Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz, sağlık kontrolünden geçirildi.

Gözaltına alınan Odyakmaz, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine getirildi.Burada yapılan sağlık kontrolünün ardından emniyete götürülmek için hastaneden çıkarılan Odyakmaz, basın mensuplarının neden gözaltına alındığına ilişkin soruları üzerine, “Ben de bilmiyorum, gidince göreceğiz” dedi.

ÜMİT KARAN, SAĞLIK KONTROLÜNDEN GEÇİRİLDİ
Futbolda şike iddialarına yönelik soruşturma çerçevesinde gözaltına alınan Ümit Karan, sağlık kontrolünden geçirildi.

Soruşturma çerçevesinde gözaltına alınan Eskişehirspor Sportif Direktörü Ümit Karan ile isimleri öğrenilemeyen 2 kişi, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine getirilerek sağlık kontrolü yaptırıldı.

Karan ve diğer 2 kişi, sağlık kontrolünün ardından emniyete götürüldü.

NEVZAT ŞAKAR: GÖZALTINA ALINMADIM
Trabzonspor Kulübü Asbaşkanı Nevzat Şakar, futbolda şike iddialarına yönelik soruşturma çerçevesinde gözaltına alındığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını belirtti.

Şakar, futbolda şike iddialarına yönelik olarak sabah saatlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen operasyonlar kapsamında gözaltına alındığı yönünde basında bazı haberlere yer verildiğini söyledi.

Gözaltına alındığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını ifade eden Şakar, “Bu tür haberler bizim itibarımızı zedeliyor. Operasyon kapsamında gözaltına alındığım yönündeki haberler doğru değil. Gözaltına alınmadım” dedi.

Şakar, Trabzon’da olduğunu da belirterek, bugün konuya ilişkin bir basın açıklaması yapacağını kaydetti.

ESKİ DİYARBAKIRSPOR BAŞKANI ABDURRAHMAN YAKUT GÖZALTINA ALINDI
Futbolda şike iddialarına yönelik soruşturma kapsamında, eski Diyarbakırspor Kulüp Başkanı Abdurrahman Yakut gözaltına alındı.

Edinilen bilgiye göre, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, futbolda şike iddialarına ilişkin başlatılan operasyon çerçevesinde, eski Diyarbakırspor Kulüp Başkanı Abdurrahman Yakut’u gözaltına aldı.

Yakut’un İstanbul’a gönderileceği öğrenildi.

SORUŞTURMA KAPSAMINDA TRABZONSPOR KULÜBÜNDE ARAMA YAPILDI
Futbolda şike iddialarına yönelik soruşturma çerçevesinde, Trabzonspor Kulübünde arama yapıldı.

Soruşturma çerçevesinde, Trabzon Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, sabah saatlerinde arama yapmak için Trabzonspor Kulübüne geldi.

Ekiplerin kulüpte bir süre arama yaptıktan sonra ayrıldığı belirtildi.

SPOR TOTO SÜPER LİG VE BANK ASYA 1. LİGİN 2010-2011 SEZONUNA YÖNELİK YÜRÜTÜLÜYOR
Futbolda şike iddialarına yönelik soruşturmanın, Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya 1. Ligin 2010-2011 sezonuna yönelik başlatıldığı bildirildi.

Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre, soruşturma, 2010-2011 sezonunda Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya 1. Lig’deki şike iddialarına yönelik olarak başlatıldı.

Soruşturma çerçevesinde, Fenerbahçe ve Trabzonspor kulüplerinin de aralarında bulunduğu 3 kulüpte arama yapıldığını kaydeden yetkililer, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz, Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, Eskişehirspor Sportif Direktörü Ümit Karan, futbolcular Serkan Çalık, Korcan Çelikay, Mehmet Yıldız, Sezer Öztürk’ün de aralarında bulunduğu 40’den fazla kişinin gözaltına alındığını bildirdiler.

Yetkililer, kulüp başkanları ve yöneticileri, menajerler, futbolcuların da aralarında bulunduğu kişilere yönelik soruşturma çerçevesinde, Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu üyesi İhsan Ekşioğlu’nun da arandığını belirttiler.

Bu arada, gözaltına alınan futbolcu Mehmet Yıldız da, Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yerleşkesine getirildi.

Öte yandan, gözaltındaki bazı kişilerin rahatsızlığı dolayısıyla, emniyet yerleşkesine bir ambulans ile sağlık ekibi de çağrıldı.

KORCAN ÇELİKAY’IN BOLU KAMPINDA GÖZALTINA ALINDI
Futbolda şike iddialarına yönelik soruşturma kapsamında, Sivasspor kalecisi Korcan Çelikay’ın Bolu kampında gözaltına alındığı bildirildi.

Edinilen bilgiye göre, kaleci Korcan Çelikay’ın, takımın kamp yaptığı Bolu’nun Gerede ilçesindeki tesislerde sabah saatlerinde gözaltına alındığı öğrenildi. Korcan’ın polis ekiplerince İstanbul’a götürüldüğü belirtildi.

Bu arada, polis ekiplerinin sabah saatlerinde Sivasspor Kulübü Tesislerinde de arama yaptığı, bazı evrakları kontrol ettiği öğrenildi.

(Ntv)

Bir talihsiz rastlaşma ya da düğün ve cenaze -Salih Canova

 

Amerikalı siyah travesti Marsha P. Johnson New York’ta yaşayan LGBTT’lerin (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel)uğrak yeri Stonewall Inn adlı bara düzenlenen polis baskınlarından bıkıp, 28 Haziran 1969 gecesi elindeki şişeyi polise fırlattığında bu şişenin özgürlük mücadeleleri tarihinde önemli bir yer edinecek bir isyanın işaret fişeği olacağını bilemezdi elbet. 28 Haziran gecesi New York’ta başlayan isyan dünyayı öyle derinden sarstı ki, o güne kadar “hasta” kabul edilerek insan olma “onur”ları ellerinden alınan LGBTT’ler, dünyanın hemen her yerinde, farklı biçimlerde olsa da “iade-i itibar” için mücadele etmeye başladı ve bir çok ülkede de onurlu bir yaşam için haklarını kazandılar. Hal böyle olunca her yıl Haziran ayının son Pazar gününü de LGBTT Onur Günü olarak kutlamayı ihmal etmediler.

Türkiyeli LGBTT’lerse bu mücadeleyi verebilmek için 90lı yılların başlarını bekleyecekti. Dönemin İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi’nde kurulan Eşcinsel Hakları Komisyonu’nun feshedilmesi olacaktı bu sefer işaret fişeği. Dost meclislerinde sohbetlerle başlayan, öğrenci evlerinde ve kuytu bar köşelerinde fısıldaşmalarla devam eden Türkiyeli LGBTT’lerin mücadelesi 2000’li yılların hemen başında sokağa taşacak ve nihayetinde 20-30 kişilik bir grupla başlayan Onur Yürüyüşü 2011 yılında binlerin katıldığı bir şölene dönüşecekti.

Her yıl daha büyük bir coşku, daha kalabalık bir katılım, daha az güneş gözlüklü ve şapkalı katılımcıyla büyüyen Türkiyeli LGBTT’lerin onur yürüyüşünde bu yıl; ailelerden, çocuk sahibi LGBTT bireylerin çocuklarına oldukça renkli bir katılımcı profili vardı. Geçmiş yıllara göre bir fark da üç blok milletvekilinin gökkuşağı bayrağının bir köşesinden tutmasıydı. Blok vekilleri Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder ve Ertuğrul Kürkçü yürüyüşün hemen başında yüzlerinde telaşlı bir ifadeyle Taksim Meydanı’na gelip gökkuşağı bayrağını bir ucundan tuttu ve kalabalığı varlıklarıyla hem gururlandırıp hem de coşturdular.

LGBTT Hareketi Türkiye’de varlığını hissettirdiği günden bugüne bir yandan LGBTT’lerin kendileriyle barışmasını ve daha insanca bir yaşam için onurlarına yeniden kavuşmalarını sağlamaya çalışırken, diğer yandan yaşadıkları ülkenin ırkçılık, kadın hakları, militarizm gibi temel sorunlarına da gözlerini yummayarak bir çok alanda faaliyet gösterdi. Bunları yaparken yanyana durdukları kişi ve kurumları dönüştürmek de bu mücadelenin önemli parçalarından biri oldu hep. Özellikle özgürlükçü olduğu iddiasıyla yola çıkan sol hareketlerin söylem ve pratiklerine çoğu zaman yerinde eleştiriler getirerek bu hareketlerin tüm ezilenleri kapsayan bir bakış açısı edinmeleri ve özgürlük taleplerini hiyerarşiden arındırmaları konusunda önemli bir işlev gördüler. LGBTT Hareketi’nin diğer muhalif gruplara getirdiği eleştirel söylemlerin yarattığı dayanışma sadece diğer gruplar cephesinde değil LGBTT içinde de gerekli karşılığı buldu ve LGBTT’nin de diğer grupların öznel alanlarına dair duyarlılığını arttırdı. İlk Kürtçe LGBTT dergisi olan Diyarbakır merkezli Hevjin Dergisi, Kaos GL’nin geçtiğimiz yıl Diyarbakır’da düzenlediği cinsiyetçilik ve homofobi karşıtı bir dizi söyleşiyi “Li wir kes heye / Orada kimse var mı” adıyla Kürtçe ve Türkçe kitaplaştırması bu dayanışmanın en somut ürünlerindendir.

Bu pazar düzenlenen onur yürüyüşüne katılan blok vekilleri de böyle bir dayanışma arzusuyla LGBTT’lerle birlikteydi. Milletvekillerinin katılımından az önce, kalabalığın bir anda neye uğradığını şaşırırcasına soluduğu biber gazı, “sıra şimdi de eşcinsellerde mi” homurtuları arasında yuhalanırken, bu gazın onur yürüyüşüne özel olmadığını, 100 metre geride, Elmadağ’da Hatip Dicle’nin düşürülen milletvekilliğini protesto eden BDP’lilere sıkılan ama rüzgarın taşıyıp getirdiği gaz olduğunu ancak Twitter ve Facebook’tan yürüyüş fotoğraflarını paylaşırken, BDP yürüyüşünde olan insanların gönderdiği iletilerden anlaşılabilecekti. Böylelikle özellikle Sebahat Tuncel’in yüzüne yansıyan telaş/kaygı/öfke karışımı ifade de anlamlanmış oldu. BDP yürüyüşü ciddi bir polis müdahalesiyle karşılaşmış, yürüyüş sonunda birçok insan hastanelere taşınmıştı. LGBTT’ye verdikleri sözü tutmak için, sonradan öğrendiğimize göre polis barikatını aşmak zorunda kalan ve bu barikatı aştıkları için de kitlenin bir kez daha polis müdahalesiyle karşı karşıya kalmasını göze alan milletvekilleri Sebahat Tuncel ve Sırrı Süreyya Önder de yürüyüşten ayrılıp BDP eylemine devam ettikleri günün sonunda hastaneye kaldırılanlar arasındaydı. LGBTT’ler ise bir kez daha içlerini geleceğe dair umutla dolduran, yaşama mücadelelerine anlam katan uzun yürüyüşün ardından yorgun argın evlerine döndüler. Tam da bu noktada önce BDP eylemine katılıp ağır gaz soluduktan sonra onur yürüyüşüne yetişen ve oraya da destek verenlerden bir kısmı şu soruyu sordular; “Peki onur yürüyüşüne katılan LGBTT bireyler o gün neden yanıbaşlarındaki BDP eylemine destek vermedi?”

Türkiye gibi bir ülkede onur yürüyüşü gibi bir yürüyüşü örgütlemenin zorluğu, konu LGBTT olunca katılımcıların çeşitliliği, yürüyüşün beklenmedik biçimde binlerce kişilik bir kalabalığa ulaşılması gib etmenler doğrudan BDP eylemine destek vermeyi -en azından- fiziksel olarak mümkün kılamadıysa da burada önemli bir durum, çok daha ağır koşullar içinden gelerek yürüyüşe destek olan üç vekilin katılımıyla “diğer tarafta” ne yaşandığını öğrenmiş olan LGBTT bireylerin olan bitene dair birşeyler yapmamış olmasıydı. Elmadağ’dan kaçarken onur yürüyüşü kalabalığına karışan 30-40 kişilik BDP’li grupla birlikte “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganı atılmış olsa da bir süre sonra Taksim Meydanı’ndan yürüyüş başladı ve tüm İstiklal Caddesi boyunca devam edip Tünel’deki eğlenceyle sona erdi.

“Anayasa’da Cinsel Yönelim” – Salih Canova

Bu durum elbette LGBTT’nin olan biteni umursamadan, göbek ata ata Tünel’e doğru yürüdüğü ya da LGBTT hareketin aralarında görmekten gurur ve mutluluk duyduğu vekillerinin başka kaygılarına ortak olmadıkları anlamına gelmez. Ama pekala çoğu zaman çevresini ve diğer muhalifleri dönüştürme çabasını ortaya koyan, mücadelesinin bir parçası olarak dili de davranışları da değiştirmeye çalışan ve bunu sürekli gündeminde tutan LGBTT bireyler ve LGBTT hareketinin zaman zaman kendine de dönmesi ve o gün orada neden bir şey yapmadan yürümeye devam ettiğini sorgulaması gerektiği anlamına gelir. Çünkü söz verdiği gibi LGBTT’nin yanında olmak için onca zorluğa rağmen yürüyüşe katılan blok vekilleri de en az LGBTT bireyler kadar onları kendi yanlarında görmenin gururunu yaşamak ve yıllardır neredeyse tabanlarına karşı sahip çıktıkları anti-homofobi mücadelesinin yarattığı dayanışma duygusunu onlar da tatmak isterdi herhalde.

Hal böyleyken Türkiyeli LGBTT’lerin belki de yöneltilen bu eleştiriden hareketle, onur yürüyüşünün adına daha da yaraşır biçimde devam edebilmesi için bir özeleştiri vermesi gerekir. Nasıl ki diğer sol/muhalif yapıların birçoğu cinsiyetçilik ve homofobi konusunda değişip dönüşmeye çabalıyor, kendilerine yöneltilen eleştirileri değişim dönüşüm için birer fırsat olarak değerlendiriyorsa, Sebahat Tuncel nasıl seçim broşüründe LGBTT bireylerin haklarına da yer veriyor, vekilliği boyunca LGBTT Hakları konusunda da çalışmaya dair sorumluluk duyuyorsa, Sırrı Süreyya Önder nasıl cinsiyetçi diline dair özeleştiri yazabiliyorsa, Ertuğrul Kürkçü nasıl “solun heteroseksizmle yüzleşmesi gerektiğini” söylüyorsa LGBTT hareketi de bu talihsiz rastlaşmadan sonra yoluna ters yönde devam etmiş olmanın özeleştirisini yapmalıdır.

Türkiye LGBTT Hareketi bu özeleştiriyle bir şey kaybetmeyecek aksine bu talihsiz rastlaşmanın, her iki mücadelenin emekçileri için de yeni ve anlamlı bir tartışma alanı yaratmasını sağlayacak, daha gerçek ve sağlam bir dayanışmanın nasıl örgütlenebileceğine dair önemli bir kapıyı aralayacaktır. Çünkü “birimizin bile özgür olmaması durumunda hepimizin tutsak olduğu” bir dünyada, zulmün farklı ilmeklerinden geçenler, ancak birbirlerine daha fazla yaklaştıkça, birbirlerini daha fazla dinleyip anlamaya çabaladıkça iktidar sofrasında küçük lokmalar olmaktan kurtulabilirler.

Bugün komşudaki cenazeyi görmeyerek düğüne devam ettiğimiz evin yarın cenaze evine dönüşmeyeceğini kim bilebilir ki?

Salih Canova / http://azadalik.wordpress.com

CHP’nin çözüm için üç önerisi

CHP’nin tutuklu vekiller sorunun çözülmesi için üç önerisi bulunuyor. Önerilerde genelge yayınlanması ve yasa değişikliği bulunuyor.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yaptığı görüşmede tutuklu milletvekilleri sorununun çözülmesi için Adalet Bakanlığı bürokrasisinin devreye girmesi gerektiği görüşünü ilettiğini açıkladı.

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Gül’ün sorunun çözümü için samimi gayret içinde olduğunu ve CHP’nin görüşlerini de değerlendireceğini ifade ettiğini de belirtti. Başbakan Tayyip Erdoğan ise “Başbakan çözsün” taleplerinin yersiz olduğunu vurgulayan bir yaklaşımla, “Başbakan ne yapsın, yani hâkimlere talimat mı vereceğiz” biçiminde özetlenecek bir tepki verdi. Başbakan, muhalefete “ister gelin ister gelmeyin, siz gelmeseniz de Meclis çalışır” diye seslendi. Bu arada muhalefetin teklifini ortaya koymasını ve bu tekliflerin de makul olması gerektiğini de söyledi.

CHP’NİN ÖNERİLERİ

Kılıçdaroğlu’nun Çankaya Köşkü’nde vurgu yaptığı “Adalet Bakanlığı bürokrasisi” ne yapabilir? Milliyet’ten Fikret Bila’nın yazısına göre, CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, Adalet Bakanlığı’nın yapabilecekleri konusunda üç önerileri olduğunu, bunlardan birinin uygulanmasıyla sorunun çözülebileceğini söyledi:

1 – Adalet Bakanlığı’nın Anayasa’nın 90. maddesini anımsatan bir genelge yayımlaması,

2 – Adalet Bakanı’nın ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın kanun lehine bozma talebiyle konuyu Yargıtay’a taşıması,

3 – Bakanlık uzmanlarının bir yasa değişikliği hazırlamaları.

ÇİÇEK’İN GENELGESİ

Prof. Dr. Batum, Adalet Bakanlığı’nın genelge hazırlaması önerisini şöyle açtı: “Adalet Bakanlığı zaman zaman bazı uygulamalarla ilgili genelge yayımlıyor. Örneğin Cemil Çiçek’in bakanlığı döneminde 2006 yılında bir genelge yapıldı. 2006/16 sayılı bu genelge ile 309. maddedeki kanun lehine bozma hükmüyle ilgili uygulama anlatıldı. Bugün de bu kez Anayasa’nın 90. maddesinin uluslararası sözleşmelere uyulması zorunluluğunu içeren hükmüyle ilgili bir genelge yayımlanabilir. Elbette, hâkimlere talimat niteliğinde değil. Zaten hâkimlere talimat verilemez. Ancak mevzuat hatırlatılır. Anayasa’nın uygulanması zorunluluğu hatırlatılır. Hâkimler bunu talimat olarak değil mevzuat bilgilendirmesi veya hatırlatması olarak algılamalıdır.”

HSYK DEVREYE GİREBİLİR

Batum, “Hâkimlere talimat verilemeyeceğine göre böyle bir genelgeye uymayabilirler, o halde öneriniz nedir”, soruma ise şu yanıtı verdi: “Bu durumda konu HSYK’ya taşınabilir. Çünkü hâkimler açık bir Anayasa hükmünü uygulamıyorlar. Genelge sonrasında da uygulamazlarsa bu gerekçeyle HSYK toplanır ve hâkimler hakkında değerlendirme yapabilir. Bu da bir çıkış yolu olabilir.”

KANUN LEHİNE BOZMA

Batum, ikinci seçeneği ise şöyle anlattı: “Adalet Bakanı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 309. maddenin verdiği yetkiye dayanarak kanun lehine bozma yoluna gidebilirler. Konuyu böylece Yargıtay’a taşıyabilirler.”

KANUN DEĞİŞİKLİĞİ

Prof. Dr. Batum üçüncü yol olarak şu öneriyi yaptı: “Eğer yargı yoluyla sonuç almak mümkünken Adalet Bakanlığı buna yanaşmayacaksa, o zaman -bizce gerek olmadığı halde- kanun değişikliğine gidilebilir. Adalet Bakanlığı uzmanları kanun değişikliği hazırlarlar, iktidar partisi Meclis’e getirir, bizim de görüşümüz alınır ve kanun değişikliği yapılarak da bu sorun çözülebilir. Ama dediğim gibi ilk iki yol varken buna gerek yok. Sebahat Tuncel örneği de var. Tuncel milletvekili seçildiği için serbest bırakılırken kanun değişikliği yapılmadı, aynı kanunlar yürürlükteydi.”

(Radikal)

Sivas’a o barikatı 18 yıl önce kuracaktınız!

Sivas Emniyet Müdürlüğü, 2 Temmuz 1993’te 37 kişinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan katliamın 18. yılı dolayısıyla kentte gerçekleştirilecek anma etkinleri öncesinde yoğun güvenlik önlemi aldı.

Kentin giriş-çıkışlarında oluşturulan arama noktalarında önceki günden itibaren gece ve sabah saatlerinde uygulama yapan polis ekipleri, anma etkinliklerine saatler kala tedbirlerini artırdı.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte şehrin girişlerinde uygulama yapan ekipler, özellikle anma etkinliklerine katılmak üzere İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Diyarbakır ve Antalya başta olmak üzere başka şehirlerden kafileler halinde kente gelenlerin yolculuk yaptığı otobüs, midibüs ve minibüsleri durdurdu.

Araçlarda yolculuk yapanlardan şüpheli görülenlerin kimliklerini kontrol eden ve GBT sorgulamalarını yapan polis ekipleri, bu kişilerin yanlarında getirdikleri pankart, döviz ve benzeri malzemeleri de içerik yönünden inceledi.

Bazı kişilerin üst aramalarını da yapan ekipler, araçlarda da silah, bıçak ve benzeri malzemelerin olup olmadığını kontrol etti.

Gruplar toplandı

Sivas’ta, 18 yıl önce meydana gelen olaylarda yaşamını yitirenleri anmak üzere aralarında olaylarda yaşamını yitirenlerin yakınlarıyla, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu üyelerinin de bulunduğu bir grup toplandı.

Ellerinde olaylarda ölenlerin fotoğraflarıyla, çeşitli pankart ve döviz taşıyan grup üyeleri Ethembey Parkı yakınlarında bir araya geldi.

Burada bir süre bekleyen grup üyeleri Bilim ve Kültür Merkezi’ne dönüştürülen eski Madımak Oteli binasının müze olması yönünde ve çeşitli sloganlar attı. Daha sonra Mevlana Caddesine doğru yürüyüşe geçmek isteyen grubun önüne, aralarındaki yaklaşık 20 kişi oturarak kortejin hareket etmesini engelledi.

“Bir pankart yüzünden kente yaklaşık 20 otobüsün girmesine izin verilmediğini” belirterek, bu gerekçeyle oturduklarını belirten bu kişilerle kortejdekiler görüştü. Kortej sorumluları bu durumla ilgili yetkililerle görüştüklerini anlatarak, oturanlardan eylemlerine son vermelerini istedi.

Yapılan görüşmeler sonucu kortej önünde oturan bu kişiler daha sonra eylemlerini bitirdi.

Yürüyüşe geçen kortejdekiler güvenlik noktasında arandıktan sonra Mevlana Caddesine alınmaya başladı.

Bilim ve Kültür Merkezi’ne dönüştürülen eski Madımak Oteli binasına yürümek isteyen kortej Mevlana Caddesi’ne doğru harekete geçti. Başka bir grubun da Bilim ve Kültür merkezi yakınlarında toplandığı görüldü.

Polis müdahale etti

Madımak Otel’e doğru ilerlemek isteyen gruplara polis biber gazıyla müdahalede bulundu.

Bu arada, kamulaştırıldıktan sonra Sivas İl Özel İdaresi Bilim ve Kültür Merkezi’ne dönüştürülen eski Madımak Oteli binası önü de araç trafiğine kapatıldı. Binanın bulunduğu sokağı demir bariyerlerle kapatan polis ekipleri, sokaktaki park halindeki tüm araçların da kaldırılmasını sağladı.

Eski Madımak Oteli’nin önü ile anma etkinlikleri sırasında yapılacak kortej yürüyüşünün gerçekleştirileceği güzergahtaki tüm çöp konteynerleri de güvenlik amacıyla kaldırıldı. Anma etkinliklerinde, Sivas ve çevre illerden çok sayıda resmi ve sivil polis ekibi görev yapacak. Eski Madımak Oteli’nin çevresi ile kortej yürüyüşünün yapılacağı güzergah, MOBESE kameraları yardımıyla izlenecek.

Karanfil bırakıldı

Sivas Valisi Ali Kolat, 2 Temmuz 1993’te meydana gelen katliamda hayatını kaybeden 37 kişi için, Belediye Başkanı Doğan Ürgüp ve kentteki 33 sivil toplum örgütünün katılımıyla oluşturulan Sivas Sivil Toplum Kuruluşları Platformu temsilcileriyle birlikte, Bilim ve Kültür Merkezi’ne dönüştürülen eski Madımak Oteli binasında oluşturulan Anı Köşesi’ne karanfil bıraktı.

Günay’ın mesajı

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Sivas olaylarının hafızalardan silinmesini engelleyecek bir anısal düzenlemenin yapılmış olmasını, bu vahşette hayatını kaybedenlere karşı gecikmiş bir ödevin yerine getirilmesi saydığını belirtti.

Günay, Sivas olaylarının 18. yılı dolayasıyla yayımladığı mesajında, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta herkesin gözü önünde yaşanan vahşeti, yıl dönümü vesilesiyle yeniden lanetlediğini bildirdi.

Alçaklık tarihinde önemli bir gün – Ümit Kıvanç

Sivas katliamının yıldönümünde insan neler düşünür?

Bizim genel tercihimiz, düşünmek yerine “baba unutalım bunları” tavrını sürdürmek. Çok seviyoruz geçmişe sünger muhabbetini. Ne yazık ki, Türk denizaltıları dünyanın bilumum deniz diplerini tarayıp sünger stokunu tüketse yine mümkün değil bu. Geçmiş öyle bir geçmiş ki, anca Hollywood tarzı “dünya yok olmuş, sırf iki-üç kişi kalmış” fantezilerinden biri gerçek olursa ortadan kalkabilir.

Cumhuriyet tarihini bir yandan sindirilerek, bir yandan icazetli bir toplumsal hâkimiyeti tadarak geçiren Sünni çoğunluk, Sivas katliamının anlamını ve nelere yolaçtığını hiç idrak edemedi. Bu çoğunluğun siyasî temsilcileri, kimbilir belki idrak ettiler, ama bu anlamı karşılamaktan uzak, ideolojik takıntılara dayalı, dar görüşlü, hoyrat politikalar izlediler. Belki ne yapsalar kendilerini kurtaramadıkları dışlayıcı mezhep takıntıları yüzünden. Belki siyasî hasımlarının yok sayma geleneğini bir ölçüde devraldıklarından.

Sivas’ta ateşe verilen, Sünnilerin komplekslerinden, Alevilerin haklı korkularından nihayet kurtulmaları, kısa süre sonra başlayacak altüst oluş sürecinde memleketin toplumsal ortamını kaçınılmaz bir demokratikleşmeye götürecek bir tür yeni sentezin yolunun açılması imkânıydı. Gerçekten demokratikleşme diye bir derdi olanın bunu anlaması şarttır. Çünkü bu katliam aynı zamanda, 1980 öncesinin kanlı tarihini yaşamamış yeni kuşaklara bir tür yoğunlaştırılmış kurs oldu.

1970’lerde kaç ayrı Anadolu şehrinde Aleviler topluca katledilmişti. Kahramanmaraş’ta, Çorum’da faşistler kalabalıkları “Allah için” saldırmaya çağırdı. Dönemin gözde düşman figürleri Ruslar, Yunanlılar, hattâ çok yakın geçmişin şeytanı PKK de yoktu. Kime karşı harekete geçirilebildi o kalabalıklar? Hangi saikle? İnsanlara komşularını katletmenin meşru olduğunu kim neye dayanarak izah edebildi? Hayatî soruysa şudur: “Günah” düşüncesi niye kalabalıkların yolunu kesmedi, elini kolunu bağlamadı?

Zamanında bunların hiçbiri sorulmadı, tartışılmadı, cevaplanmadı. Dolayısıyla kimse pişman olmadı, kimse özür dilemedi, kimse bir manevî onarım işine girişmedi.

12 Eylül 1980 darbesi herkesi öyle bir eşitledi ve kıpırdayan her şeyi vurup ortamı öyle bir dümdüz etti ki, acıyla kanla da olsa yeni bir sayfa açıldı aslında. Uzun bir debelenme döneminden sonra, 2000’lerde başlayacak olan, eski rejimin tasfiyesi süreciyle ilgili ilk notlar bu sayfaya yazıldı.

Sivas katliamı olmasa, Türkiye’nin Alevileri, bu yeni sayfada kendilerine yine maktul rolünün biçildiğini düşünmeyebilirlerdi. Bugün sanırım herhangi bir Alevi’yi, uygun ortam ve motivasyon oluşturulduğunda, birilerinin kendisini katletmek üzere harekete geçirilemeyeceğine inandırmak artık imkânsızdır.

Çok mu abartıyorlar? O vakit şöyle sorayım: Sizi siz olduğunuz için kaç kere katlettiler?

Alevilerin “çoğunluk”tan duydukları bu korku yüzünden, kendilerine karşı düzenlenmiş katliamların baş aktörlerine ehvenişer muamelesi yapabilmesini ben de anlayamıyorum. Bu sahiden tuhaf. Ama Sünni çoğunluğun temsilciliğine soyunan herhangi bir siyasî harekete Alevilerin “genetik” bir tepki duymasının anlaşılmayacak nesi var?

AKP iktidarı Alevilerde yeni yeni güvensizlikler yarattı. Başta bir defa, AKP lideri, “Canım, Alevilik Ali’yi sevmek değil mi? Biz sevmiyor muyuz Ali’yi!” tavrıyla, Kemalistlerin “esasında asıl Müslüman biziz”inden farksız bir inkârcılığa kalkıştı. Herhangi bir Alevi, bundan, “yine bizi yok sayacaklar” dışında sonuç çıkarır mı?

İkinci olarak, nasıl ettiler bilmiyorum, Sivaslılar yıllarca insan eti kokusunu duymazlıktan gelip, 2 Temmuz 1993’te “cehennem ateşi”nin kurulduğu yerde pişmiş kebapları mideye indirebildiler. Buna kolayca engel olunması mümkünken, yine top çevrildi, insanlarla alay edildi. “Millî Görüş”ün liderlerinden birinin Sivas katliamı sanıklarının avukatlığını üstlendiği bilinirken, bu hareketin içinden çıkmış yeni partinin liderleri ruhlardaki yaraları saracak ufacık adımı anca yıllar sonra atıp Madımak Oteli’nde kebapçı skandalına son verebildiler. Nihayet bunu yaptıklarında kaç Alevi’nin gönlünü kazanmışlardır acaba? Üç? Beş?

“Alevi açılımı” denen süreçte, olabilecek her türlü saçmalık oldu. Gelinir, “Kardeşim siz ne istiyorsunuz?” denir, ne istiyorlarsa yapılır, biter. Soru şu: Hangi hak, hangi yetki, Alevilerin meselâ cemevlerinin resmen ibadethane sayılması talebine ayak sürümeyi meşru kılıyor? Çoğunluğun Sünni olması ve Alevilerden pek haz etmemesi dışında sebebi var mı bunun?

Hayatta en büyük hayal kırıklıklarından birini Sivas katliamı ertesinde yaşadım. O zamana kadar ahlâkından şüphe etmediğim İslâmcı aydınların çıkıp yüksek sesle ve alenen katliamı şiddetle kınamalarını beklemiştim. Na şu kadarcık vicdanı olan, bunu yapardı. Sonuç mâlûm. Bunun yerine, o Müslüman olduktan sonra Allah’a mı kendisine mi tapacağımızı şüpheli hale getiren, yüzüklerin efendisi şair çıkıp, “Sivas’ın üstünde Sırp tayyareleri mi uçsun?” diye yazı yazdı, bunu Millî Gazete’nin tepesinden yayımladılar. Yazıda yanarak, dumandan boğularak ölenlerle ilgili tek satır yoktu.

Son lafım şu: Bu memlekette Sünni çoğunluğun ve onun siyasî temsilcilerinin, Alevilere hem haklarını hem de hayat güvencesi verirlerse kaybedecekleri hiçbir şey yoktur. Buna rağmen ayak sürüyorlarsa onların “inancından” şüphe duymak elbette meşrudur.

Kaldı ki, yapmaları gereken, Alevileri dışlama, hakir görme saçmalığına son vermekten ibaret de değil. Bunca katliamın hesabı ne olacak? Eğer suçlu derin devlet idiyse, dökersiniz ortaya her şeyi, herkes de görür, hangi general, hangi polis şefi, hangi MİT’çi, artık kimlerse, bu korkunç işleri becermiştir. Dökmeyişiniz, şu soruyu cevaplama mecburiyetinden kurtulamayışınızla mı ilgili: Tertipçiler o kalabalıkları “Allah adına” nasıl kıyama çağırabildi, sürükleyebildi?

Maalesef, sünger yetmez. Başta söyledim, ama benim sözümün ne önemi var ki? Benim oyuma ihtiyaçları yok.

ÜMİT KIVANÇ / TARAF