Ana Sayfa Blog Sayfa 4966

Deprem vergileri asfalta gömülmüş

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, deprem vergilerinden toplanan paraların nereye harcandığı ile ilgili olarak ”Alınan vergiler, sağlığımıza, duble yollara, demir yollarına, hava yollarına, çiftçimize, eğitime gidiyor” dedi.

Bakan Şimşek’e 1999 depreminden sonra yürürlüğe giren vergilerden toplanan paraların nereye harcandığı da soruldu. Bakan Şimşek, Türkiye’nin 1999 yılında yaşanan büyük depremin ardından bir takım vergi düzenlemelerine gidildiğini belirten Bakan Şimşek, fakat sonra bu geçici vergilerin kalıcı hale getirildiğini vurguladı. Bunun AKP hükümetleri öncesinde yapıldığına dikkat çeken Bakan Şimşek, deprem vergilerinin makro boyutuyla ilgili bilgi verdi. 1990’lı yıllara gidildiğinde bütçe açığının Türkiye’deki makro ekonomik istikrarsızlığın temel bileşeni olduğunu söyleyen Bakan Şimşek açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Bunun arkasındaki temel neden siyasi istikrarsızlıktır. Ama makro ekonomik açıdan baktığımız zaman tabiri caizse bütün kötülüklerin anası bütçe açığıydı. Hal böyle olunca bizim hükümetimiz ne yapmış, demiş ki biz mali disiplini devam ettireceğiz. Bizden önce kalıcı bir niteliğe kavuşturulan vergiler bizim dönemde de devam etmiştir. Türkiye’nin ihtiyaçları bu çerçevede bir vergi düzenlemelerini kalıcı hale getirmiş. Şimdi gelinen noktada Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir afet olması halinde hemen devlet bütün imkanlarını devreye geçiriyor. Bugün TOKİ’yi bütçeden, kamudan tamamen bağımsız düşünemeyiz ki. TOKİ’nin yapacağı konutlar için biz ne yapıyoruz? Başka yerlerde arsalar tahsis ediyoruz. Bu arsalardan elde edilen gelirlerle bunlar yapılıyor. Sonuçta bunlar 74 milyonun servetidir. Şimdi onun için Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir sorun varsa tabii ki o sorunu çözmek bizim görevimiz. Bu sorunu çözerken şu vergiyi şuradan almıştık da sadece şuraya kullanalım yaklaşımı zaten geçmişte de yoktu. 1990’da da olmamış 2000’de de olmamış 20001 yılında da olmamış. 2002’de de olmamış. Olsaydı, 1999 depreminin yaraları bir yıl içerisinde sarılırdı. Şimdi gelelim vergiyi hangi harcamalar için toplandığına. Bu aslında bütçeye, uluslararası bütçe mantığına da aykırı. Bu vergiler nereye harcanıyor? Ben bütçede daha önce açıkladım. Sizlerle de paylaştım. Bu vergiler bizim sağlığımıza gidiyor. Eğitime gidiyor. Bazen bize şunu da söylüyorlar. Şu kadar özelleştirme yaptınız ne yaptınız bu kadar parayı. Çok açık Hazine’ye verdik. Hazine bunları borç ödeme de kullandı. IMF’ye olan borç neredeydi bugün nereye geldi. Yani bütün bu hususlar ortada. Bu ülkede çok güzel hizmetler yapılıyor. Deprem yaralarını da hep beraber saracağız. Ama tabii ki devlet olarak biz bu işi, yani sorumluluğunu biliyoruz ve bu sorumluluğu yerine getirmek için de gereken her türlü çabayı göstereceğiz.”

(Ajanslar)

İsrail’den ilk prefabrik evler geldi

Van’daki depremin ardından Türkiye’nin yardım talep ettiği ülkelerden İsrail’in prefabrik ev taşıyan uçağı Türkiye’ye geldi.

İsrail’in gönderdiği 5 adet prefabrik konut, İsrail Havayollarına ait kargo uçağı ile saat 10.00’da Ankara Esenboğa Havalimanı’na indi.

İsrail Büyükelçiliği’nde görevli Nizar Amer, prefabrik konutların bir ailenin ihtiyacı olan eşyaları içerdiğini ve kullanıma hazır olduğunu söyledi.

Amer, mümkün olabilecek en kısa sürede daha fazla yardım malzemesi gelmesini planladıklarını belirterek, ”Ama bana verilen kesin bir bilgi yok. Bugün öğleden sonra da gelebilir, akşam da gelebilir, yarın da gelebilir. Ama iki gün içinde 3 uçak dolusu yardım malzemesi daha gelecek” dedi.

Öte yandan, prefabrik evler Van’a gönderilmek üzere TIR’lara yükleniyor.

(Ajanslar)

Van Depremi – Nasıl yardım gönderebilirsiniz?

Van’da Pazar günü meydana gelen ve  7,2 richter ölçeğinde olduğu belirtilen depremin üzerinden 4 gün geçti. Mevsim şartları nedeniyle deprem bölgesindeki ihtiyaçlar anbean artmakta. Ülke içinde yardım kampanyalarına ve faaliyetlerine de hergün onlarcası eklenmekte.

Van depreminden etkilenen bölge halkı için yapılabileceklerin bir listesini aşağıda bulabilirsiniz.

** ** Van’a yardım için oluşturulan web sitesi. Hergün güncellenen  yalnizdegilsinvan.wordpress.com/ üzerinden hem yeni yardım kanallarını öğrenebilir hem de sizin bildiğiniz ve henüz sitede yer almayan kampanyaları paylaşabilirsiniz.

Site içindeki duyurular bölümünde anlık ihtiyaç taleplerini öğrenerek hızlı bir şekilde destek sağlamak mümkün. Duyurular bölümü için tıklayınız

** Twitter’da açılan van ile dayanışma hesabına pek çok başka hesapta eklendi.  vancocukEvimEvindirVan , vanacadirgerek bu hesaplara bir kaç örnek. Bu hesaplar üzerinden ülke çapında nereye, ne zaman ve nasıl yardım yapılması gerektiği, ihtiyaç listeleri de eklenerek paylaşılıyor.

***  Bu Pazar günü. 30 Ekim’de Maçka Küçükçiftlik Park‘da bir dayanışma konseri düzenleniyor. Hemen hemen tüm Rock gruplarının katılacağı konsere giderek Van’a bu şekilde de destek sağlayabilirsiniz. Sitesi vanicinrock.org/ , twitter hesabı vanicinrock

*** 1 Kasım’a kadar iyi durumdaki oyuncak ve kitaplarınız Küçük Kara Balık Çocuk Evi’nde da toplanıp Van’a gönderiliyor.Çocukların iliştirecekleri güzel resimlerle. Etkinliğini duyuran çocuk kitapları portalı Bir Dolap Kitap. Çocuk evine ulaşmak için web adresi  kucukkarabalikcocukevi.com/

** Erciş Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın telefon numarası: 0-432-351-59-06. Sadece yardım için aranmalı, boş yere meşgul edilmemeli.

** Kızılay‘ın internet sitesinden 55 tTL’ye gıda paketi göndermek mümkün. Site için tıklayınız. Kızlayın telefon numaraları 312 245 45 00 ve 0312 430 18 14.

** BDP Genel Merkezi tarafından iletilen irtibat numarası 0432 214 83 81, gsm numaraları ise 0532 409 70 80 / 0505 605 93 18 / 0535 319 21 68 / 0532 231 09 23. Genel Merkez ilgili numaraların yalnızca yardımlar için aranmasını, boş yere meşgul edilmemesi gerektiğini özellikle vurguluyor.

**Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği. Van şubesi genel sekreteri ve yürütücüsü Murat Yılmaz 531-6080252. Garanti Bankası: 120006200046400006297753 Ak Bank: 560004600456888000109028 Deniz Bank: 400013400000553733100001

** Otobüs firmaları da bölgeye yardım götürülmesi için organize olmuş durumda. Bulunduğunuz yerdeki otogarlara ulaşıp bölgeye doğru hareket eden seyahat şirketlerine elden yardım ulaştırabilirsiniz. Best Van Tur (444 00 65),  Van Gölü Turizm (444 65 65), Bitlis taç: 444 1313 . İlgili call center numaraları Türkiye’nin her yerinden aranabilmekte.

** GSM operatörlerinin bölgedeki konuşmaları ücretsiz hale getirmesi, borç yüzünden kapatılan telefonları yeniden açması için twitter üzerinden çağrılar gelmekte. Bölgeye irtibatın eksiksiz olarak sağlanması için bu durum çok ama çok önemli.

** Kızılay için 2868’e boş bir SMS atarak veya AKUT için  “AKUT”yazıp 2930’a gönderek 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

** 112 ve 155 sadece bölgenin acil ihtiyaçları için kullanılacak.

** Van’a yardım için oluşturulan facebook grubu

Twitter üzerinden yapılan yazışmalara  #Van ve  #ihtiyac taglerinin eklenmesi gerekiyor.

 

(Yeşil Gazete)

 

Fransa Başkanlık Seçimleri ve Nükleer Enerji – Gökçe Sinasos

Japonya’da Fukuşima nükleer santralinde yaşanan felaket, Avrupa’da nükleer enerji konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi. Almanya, 2022 yılında nükleer enerjiden tamamen arınmış hale geleceğini açıklarken, onu komsusu İsviçre takip etti ve 28 Eylül 2011’de, 2034 yılında nükleersiz bir İsviçre için alınan karar kesinleşti. Tüm bu tartışmalara, gezegenin kişi başına en nükleer ülkesi olan Fransa’nın da katılmaması beklenemezdi. Üstüne bir de 12 Eylül 2011 tarihinde Marcoule nükleer atık işleme tesisinde meydana gelen ve bir kişinin ölümüyle sonuçlanan patlama da eklenince, Fransa’da nükleer enerji tartışması daha da alevlendi.

Le Monde diplomatique’in Ekim 2011 sayısında, gazeteci Tristan Coloma imzasıyla yayımlanan bir makaleyi temel alan bu yazı esas itibariyle, 2012’de yapılacak olan başkanlık seçimleri sırasında, adayların kampanyalarının çok önemli bir noktası olması beklenen, Fransa’daki nükleer tartışmasının bir fotoğrafını çekmek amacını taşımaktadır ve kesinlikle “atın ölümü arpadan olsun” seviyesiyle Fukuşima’daki trajediden sadece 1 (yazıyla bir) hafta sonra Rusya ile nükleer enerji santralleri kurmayı sözleşmeye bağlayan bir hükümete yönelik değildir. Nihayetinde bir patlama olması halinde, ağababaları gibi pişkince televizyona çıkıp, bir yandan “radyasyon mu? Ne radyasyonu?” diye çayını yudumlarken, diğer yandan da “ölmek insanların kaderinde var” açıklaması eşliğinde, kaşla göz arasında İsrail’e de bir laf sokarak milletin içini ferahlatmasını bileceğinden eminiz bu hükümetin.

Bugün resmi rakamlara göre Fransa, enerji ihtiyacının yüzde 74,1’ini nükleer santrallerden elde eden bir ülke. 65 milyon nüfuslu Fransa sınırları dahilinde tam 58 reaktör bulunuyor. Yıllarca Sosyalist Parti’de önemli görevler üstlendikten sonra, 2007 seçimleri öncesi Nicolas Sarkozy’nin kampanyasına destek veren ve bu desteğinin mükafatını enerji bakanlığı koltuğuyla alan (soldan sağa bu hızla geçip de bakan olamayan tek kişi olan Zafer Üskül’e buradan selamlarımızı iletmeyi ihmal etmeyelim, yeterince çalışırsa o da bir gün bakanlık koltuğuna oturacaktır elbette), Eric Besson’a göre 2012 seçimleri nükleer tartışmaları hakkında yapılacak olan büyük bir referandum olacak. Şüphesiz ki, UMP’nin başkan adayı olması beklenen Sarkozy nükleer enerjiye sonuna kadar sahip çıkıyor. Kuzey Afrika’daki yatırımların yani sıra, Almanya’nın 2022’de tamamen nükleerden arınacak olmasıyla yeni bir pazar daha elde etmenin hesaplarını yapan ve büyük enerji şirketlerinin sözcülüğü görevini heyecanla üstlenen Sarkozy’den başka türlü bir politika bekleyen olduğunu söylemek de mümkün değil. Keza göçmenlere karşı olmak dışında bir politikası olmayan ve Sarkozy ile arasındaki farkın ne olduğunu tam olarak kimsenin anlayamadığı, faşist parti Front National’in adaylığını babasından devralacak olan Marine le Pen’in de nükleer enerji ile bir problemi yok.

Fransa’nın sağında durum böyleyken, siyasetin sol cenahı tahmin edilebileceği üzere daha karmaşık bir yapı sergiliyor. 2009’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri sırasında çok büyük bir başarı kazanan ekolojistler, kampanyalarında nükleer enerji karşıtı bir söylemi ön plana çıkartmanın sözünü veriyor. Yeşiller 25 yıl içerisinde nükleer enerji üretmeyen bir Fransa kurmanın hayalinin peşindeler.

Bu aşamada kuskusuz ki, Sosyalist Parti’nin tavrı daha da ön plana çıkmakta. Şunu ilk elden söylemekte fayda var; Fransa’da Sosyalist Parti’nin, tarihsel olarak nükleer enerji ile bir sorunu olduğunu iddia etmek pek kolay değil. François Mitterand’ın iki dönem başkanlığında da, nükleer karşıtı bir politika izlemediğini biliyoruz. Fransızların, Avrupa ortalamasına göre enerjiye yüzde 30 daha az bir ücret ödemeleri ve nükleer enerjinin yarattığı iş kollarında örgütlenen sendikalardan çekinmeleri gibi sebeplerle açıklanmaya çalışılsa da, bu nükleer dostu politikanın esas sebebini, kar hırsı olarak özetlemekte bir sakınca yok. Hisselerinin büyük bölümünün devlete ait olduğu, EDF ve GDF gibi iki dev şirketin yani sıra, Areva ve Alstom gibi uluslararası kapitalizmin bayraktarlığını üstlenen nükleer yanlısı lobinin etkisinden çekinen sosyalistler, bugüne kadar nükleer enerji konusunda hep ikircikli bir söylem içerisinde bulundular. Bununla beraber, 2009’daki Avrupa seçimlerinin de gösterdiği üzere, Sosyalist Parti, başkanlık seçimini kazanmak istiyorsa, ekolojistleri kendisine oy vermeye ikna etmek zorunda. Bu bakımdan Sosyalist Parti’nin düzenlediği ön seçimde François Hollande’a geçilen Martine Aubry’nin tavrı, ekolojistler ile bu alanda bir ittifakın sinyallerini vermekteydi, fakat Hollande’in başkan adayı olacağının kesinleşmesi sonrası, Fransa solunda nükleer enerji tartışmasının ne yöne savrulacağı belirsizliğini korumakta.

Sosyalistlerin 2012’deki başkan adayı olan François Hollande’ın nükleer enerjiye karşı olmadığı biliniyor. General de Gaulle’dan, Georges Pompidou’ya geleneksel sağ politikacılar gibi, Hollande da, Fransa’nın nükleer enerji konusundaki “know-how”inin çok önemli olduğunu ve ülkenin bu ekonomik değeri kaybetmemesi gerektiğini düşünüyor. Hollande her ne kadar ön seçimler sırasında, “yenilenebilir enerji devrimi” gibi parlak laflar etse de, aynı seçimlerde ön plana çıkardığı “sorumluluk” söylemine dayanarak, nükleer enerjinin Fransa için vazgeçilemez bir kaynak olduğunun da üzerinde duruyor. Burada kendisini bekleyen zorluk ise çok açık; Hollande bir yandan desteğine ihtiyaç duyduğu ekolojistlerin seçim kampanyasının en önemli noktası olan nükleerden arınmış bir Fransa yaratmayacağını söylerken, diğer yandan ekolojistleri kendisine oy vermeye ikna etmek durumunda. Şunu da eklemek gerekir ki, Hollande’ın bu meselede elindeki en önemli koz, ekolojistlerin bir beş yıl daha Sarkozy veya bir başka sağ liderin başkanlığı altında yaşamak istemediğini bilmesi. Bu kozu iyi kullanmak isteyen Sosyalist Parti adayının, ekolojistlerin desteği karşısında onlara başka bir takim vaatlerde bulunması bekleniyor. Ekolojistlerin bu konudaki tavrını şimdiden kestirmek ise olanaksız. Her ihtimalde 2012 seçimleri sırasında Fransa’da, nükleer enerji tartışması çetrefilli bir konu olmaya devam edeceğe benziyor.

Seçim kampanyası sırasında meydanlardan “biliyorsunuz Alevi” (ya da Protestan?) diyerek bir inancın yuhalattırılması veya yağlı ilmek fırlatılması gibi gerçek bir ileri demokrasiye yakışır hareketlerin olmayacağını bilmek ise Fransa halkı ve statükocu demokrasisi açısından düşündürücü.

Gökçe Sinasos – www.tersyuz.org

 

‘Wall Street’i İşgal Et’ hareketi giderek daha çok fark yaratıyor – Immanuel Wallerstein

Wall Street’i İşgal Et hareketi (şu an için ‘hareket’ olarak tanımlayabiliriz) doğrudan mirasçısı veya devamcısı olduğu 1968 isyanlarından bu yana ABD’deki en önemli siyasi olay.
Niye ABD’de ve niye (üç gün, üç ay, üç yıl önce veya sonra değil de) şimdi başladığını asla kesin olarak bilemeyiz. Fakat koşulları vardı: Sadece en yoksullar için değil, çalışan yoksulların (namı diğer ‘orta sınıf’) giderek büyüyen bir kesimi için de vahim biçimde artan ekonomik sıkıntı; ABDnüfusunun en zengin yüzde 1’inin (‘Wall Street’) inanılmaz yüzsüzlüğü (sömürü, açgözlülük); dünyanın dört bir yanındaki öfkeli ayaklanmaların (‘Arap Baharı’, İspanyol indignado’lar, Şilili öğrenciler, Wisconsin’deki sendikalar ve diğerlerinin oluşturduğu uzun bir liste) örnek oluşturması. Ateşi hangi kıvılcımın yaktığı hiç önemli değil. Başladı işte…

‘Adalet’ artık daha anlamlı
Birinci aşamada (ilk birkaç gün) hareket, gösteri yapmaya çalışan ve çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bir avuç cesur insandan ibaretti. Basın, onları tümüyle görmezden geldi. Ardından bazı aptal polis şefleri, biraz gaddarlığın gösterileri sona erdireceğini düşündü. Filme çekildiler ve görüntüler YouTube’da büyük bir hızla yayıldı.
Bu da bizi ikinci aşamaya getirdi: Tanınma. Basın, artık gösterileri tümüyle görmezden gelemedi. Bu aptal cahil gençler (ve birkaç yaşlı kadın) ekonomiden ne anlardı ki? Pozitif bir programları var mıydı? “Disiplinli miydiler?” Bize gösterilerin çok geçmeden tavsayacağı söylendi. Basının ve muktedirlerin hesap edemediği (ve görünüşe göre asla öğrenmeyeceği) şey ise, protestoların mesajının yaygın yankı bulduğu ve hızla kavrandığıydı. Başka kentlerde art arda benzer ‘işgaller’ başladı. İşsiz 50’likler de katılmaya başladı. Keza şöhretler de… Onları sendikalar izledi. ABD dışındaki basın da gösterileri takip eder oldu. Ne istedikleri sorulduğunda, göstericiler ‘adalet’ cevabını veriyordu. Bu, giderek daha çok insana anlamlı bir cevap gibi görünmeye başladı.
Buradan da üçüncü aşamaya geldik: Meşruiyet. Belli bir üne sahip akademisyenler, ‘Wall Street’e saldırmanın haklı yönleri olduğunu söylemeye başladı. Birdenbire merkezci güvenilirliğin en güçlü seslerinden New York Times gazetesi, 8 Ekim tarihli başyazısında protestocuların aslında ‘açık bir mesajı ve belirgin politik çözümleri’ bulunduğunu ve hareketin ‘bir gençlik isyanından fazlası’ olduğunu yazdı. Başyazı şöyle devam ediyordu: “Aşırı eşitsizlik, üretken yatırımdan ziyade spekülasyon, dalavere ve hükümet desteğiyle iş gören bir finans sektörünün yönlendirdiği işlemeyen bir ekonominin alameti farikasıdır.” Times’tan duymaya alışık olmadığımız güçte ifadelerdi bunlar. Ardından Demokrat Parti Kongre Kampanyası Komitesi, parti yandaşlarından ‘Wall Street’i İşgal Et protestolarını desteklediğini’ beyan etmesini isteyen bir bildiri dolaştırmaya başladı.

Roma bir günde kurulmadı
Hareket saygın hale gelmişti. Ve saygınlıkla birlikte tehlike de geldi –dördüncü aşama. Popüler hale gelen büyük bir protesto hareketi, genellikle iki önemli tehditle yüz yüze gelir. Birincisi, sokaklarda kuvvetli sağcı karşı gösterilerin örgütlenmesi. Cumhuriyetçi Parti’nin bağnaz (ve gayet zeki) kongre lideri Eric Cantor, fiilen böyle bir çağrıda bulundu bile. Bu karşı göstericiler son derece acımasız olabilir. Wall Street’i İşgal Et hareketinin buna hazırlıklı olması ve bu gösterileri nasıl ele alacağını veya gerileteceğini düşünmesi lazım.
Fakat ikinci ve daha ciddi tehlike, tam da hareketin başarısından kaynaklanıyor. Hareket daha fazla destek topladıkça, aktif protestocular arasındaki fikir çeşitliliği de artıyor. Burada sorun, her zaman olduğu gibi, çok dar kurulduğu için kaybedecek küçük bir tarikat olmaktan veya çok fazla yayıldığı için artık siyasi uyuma sahip olmayan bir dev haline gelmekten nasıl kaçınılacağı. İki uca savrulmaktan nasıl geri durulabileceğine dair basit bir formül yok. Zor iş.
Gelecek açısından hareketin önünde iki seçenek olabilir: Hükümetin insanların açıkça sancısını çektiği ekonomik sıkıntıları asgariye indirmek konusunda ne yapacağına dair kısa vadeli bir yeniden yapılanmayı zorlamak; veya Amerikan halkının geniş kesimlerinin kapitalizmin yapısal krizinin ve artık çok kutuplu bir dünyada yaşadığımız için hasıl olan büyük jeopolitik dönüşümlerin gerçeklerine nasıl kafa yorabileceğine dair uzun vadeli bir değişime çalışmak.
Wall Street’i İşgal Et hareketi yorgunluktan veya baskıdan dolayı zayıflamaya başlayacak olsa bile, çoktan başarı kazandı ve 1968 isyanları gibi geride kalıcı bir miras bırakacak. ABD, olumlu bir yönde değişmiş olacak. “Roma bir günde kurulmadı” deyişini bilirsiniz. Yeni ve daha iyi bir dünya sistemi, yeni ve daha iyi bir ABD, art arda gelen nesiller tarafından uğrunda tekrar tekrar çaba gösterilmesi gereken bir görev. Başka bir dünya (kaçınılmaz olmasa da) mümkün. Ve bir fark yaratabiliriz. İşte Wall Street’i İşgal Et hareketi bir fark, hem de büyük bir fark yaratıyor.

(Bu yazı,Radikal tarafından yazarın kişisel internet sitesinden alınmıştır, 15 Ekim 2011)

Türkiye, sınır tanımayan kuşları konuşacak

13. Türkiye Kuş Konferansı, “Sınır Tanımayan Kuşlar Sınır Aşan Sorunlar” ana temasıyla 28-30 Ekim tarihleri arasında İzmir’in Seferihisar ilçesinde  Dokuz Eylül Üniversitesi Kuş Gözlem Topluluğu, Seferihisar Belediyesi ve Doğa Derneği işbirliğiyle düzenleniyor.

Tüm dünyada nesli tükenmek üzere olan 190civarında kuş türü bulunuyor. Türkiye’de yaşayan ve neslinin korunması için uluslarası işbirliklerinin kurulduğu türler var. Kuş Konferansı bu nedenle Sınır Tanımayan Kuşlar Sınır Aşan Sorunlar ana temasıyla, nesli tehlike altında olan türler başta olmak üzere göçmen kuşların neslin devamı için yürütülen ulusalararası çabalara dikkat çekiyor.

Kuş gözlem toplulukları ve Doğa Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği Türkiye Kuş Konferansı, Türkiye’de kuş gözlemciliğinin yaygınlaşmasını, kuşlarla ilgili araştırma ve koruma çalışmalarının desteklenmesini hedefliyor. Konferansa, kuş gözlemcileri, araştırmacılarıyla birlikte sivil toplum kuruluşları ve ilgili kamu kurumlarının katılımı bekleniyor.

Konferansa katılım için; 10 Ekim 2011, tarihine kadar başvuru formunun [email protected] adresine gönderilmesi gerekiyor. Başvuru formu http://dogadernegi.org/13-turkiye-kus-konferansi.aspx adresinden edinilebilir.

Facebook etkinlik sayfası için http://www.facebook.com/event.php?eid=237339749649847  adresine erişilebilir.

Detaylı bilgi ve iletişim

Kübra Karafazlığolu, 9 Eylül Üniversitesi Kuş Gözlem Topluluğu

Tel: 0507 309 56 78

Esra Kartal, Doğa Derneği

Tel: 0543 402 30 94

[email protected]

(Yeşil Gazete)

Picasso’nun çalınan tabloları bulundu

Sırbistan’da ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso‘nun çalınan iki tablosu bulundu.

Sırbistan’da, Pablo Picasso’nun çalınan tabloları bulundu.

Sırbistan Başbakan Yardımcısı ve Polis Bakanı İvica Daciç, yaptığı açıklamada, Belgrad’da Emniyet Organize Suçlarla Mücadele Şubesi (SBPOK) ekiplerinin düzenlediği bir operasyonla, Pablo Picasso’nun “At Başı” ile “Cam ve sürahi” adlı çalınan tablolarını bulduğunu bildirdi.

Daçiç, tabloların İsviçre polisi ile yakın işbirliği içinde bulunduğunu kaydetti.

Sırbistan İçişleri Bakanlığı Basınla İlişkiler Bürosu da konuyla ilgili detaylı açıklamanın daha sonra yapılacağını duyurdu.

Almanya’nın Hannover kentindeki Spengel Müzesi’ne ait tablolar, Zürih yakınlarındaki Fefkon kasabasında bir sergi sırasında Şubat 2008’de çalınmıştı.

(Ajanslar)

ABD en büyük atom bombasını imha etti

0

ABD, soğuk savaş döneminde ürettiği B-53 tipi en büyük atom bombasını imha ederek bir dönemi sona erdirdi.

Bir midibüs büyüklüğünde ve 4.5 ton ağırlığındaki atom bombası, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Hiroşima kentine attığı atom bombasından tam 600 kat daha güçlü patlayıcılara sahipti.

ABD Ulusal Nükleer Güvenlik yetkilileri, dün Teksas eyaletinde parçalarına ayrılan B-53 tipi bombadan 135 kilogram yüksek derecede işlenmiş uranyum çıkarıldığını belirtti.

Yer altındaki tesisleri yok etmek için tasarlanan B-53, yaklaşık 150 kilogram patlayıcı ihtiva ediyordu.ABD, B-53 tipi bombaların imha edilmesine 1980’li yıllarda başlamıştı.

Soğuk savaş döneminde üretildi

Dün imha edilen bomba 1962 yılında, ABD ile Sovyetler Birliği arasında soğuk savaşın en üst seviyede yaşandığı bir döneme denk geliyor. Küba krizi nedeniyle iki ülkenin ilişkileri çok gergindi.

Atom bombası kullanan tek ülke

Dünyada atom bombası kullanan tek ülke olan ABD, İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Japonya’yı dize getirmek için Hiroşime ve Nagazaki kentlerine üç gün arayla atom bombası atmıştı. Hiroşima’da 166 bin kişi hayatını kaybederken, Nagazaki de 80 bin kişi yaşamını yitirmişti.

KKTC’de YDÜ’lü öğrenciler eylemde

0

Yakın Doğu Üniversitesi‘nde (YDÜ) öğrenim gören bazı öğrenciler Lefkoşa‘da eylem yaparak, önceki gün çıkan olayların ardından 16 öğrencinin okulla ilişkilerinin kesilerek sınır dışı edilmesini kınadı.

Kuğulu Park’ta toplanan ve Meclis önüne yürüyerek Şehitler Abidesi önünde eylem yapan öğrencilere Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS), Kıbrıs Türk Orta Eğitim Sendikası (KTOEÖ), Doğu Akdeniz Üniversitesi Birlik ve Dayanışma Sendikası (DAÜ-Bir-Sen), Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP), Baraka Kültür Merkezi, Gelecek Gazetesi ve Barikat Gazetesi destek verdi.

Polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı eylem sırasında KKTC Meclis ve Türkiye Büyükelçiliği önüne geçmelerine izin verilmeyen öğrenciler, Şehitler Abidesi önünde oturma eylemi yaptı ve kararı alkışlarla protesto etti.

Öğrenciler adına ortak basın açıklamasını okuyan Mustafa Kuzu, 21 Ekim tarihinde şehitleri anmak amacıyla yapılan etkinlik sırasında meydana gelen olayda ülkücü öğrencilerin Kürt öğrencilere küfür ettiğini savunarak, olayların okul yönetiminin gerekli tedbirleri alamamasından çıktığını kaydetti.

“Olay siyasi”

Kuzu, sonrasında bilinen olayların yaşandığını, ancak cezalandırılan tarafın sadece kendileri olduğunu, 16 arkadaşlarının “usulsüz” şekilde sınırdışı edildiğini, diğer tarafınsa cezalandırılmadığını savunarak, olayın siyasi olduğunu iddia etti.

Bu çerçevede YDÜ Disiplin Kurulu’nun verdiği kararı geri çekmemesi halinde 581 öğrencinin öğrenimini durdurmak için dilekçelerini hazırladığını söyleyen Kuzu, bu dilekçeleri YDÜ Rektörlüğü’ne sunacaklarını kaydetti.

Destek veren örgütler adına hazırlanan “Sınırdışıları Durdurun” başlıklı ortak basın bildirisini ise BKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı okudu.

Kanatlı, YDÜ’de yaşanan olaylar ile sonrasında yaşanan sınırdışıları eleştirerek, sınırdışı edilen öğrencilerin sayısının artacağı endişesinde olduklarını söyledi.

Kanatlı, üniversitelerin demokrasi ve bilim yuvası olduğunu, şiddet içeren hareketlere taviz verilmemesi gerektiğini vurguladı. Kanatlı, yargılanmadan sınır dışı edilen öğrencilerin ülkeye geri dönmesini ve eğitim haklarının engellenmemesini, ayrıca başka sınırdışıların yapılmamasını istedi.

Öğrenciler yarın da saat 12.00’de Lefkoşa Fuar Alanı önünde toplanarak, YDÜ’ye “Sessiz Yürüyüş yapacaklarını açıkladılar.

(Ajanslar)

Van’da 34 mahalle muhtarı istifa etti

Depremin vurduğun Van’da çadırların halka dağıtılmadığını ve yetkililerin kendileri ile iletişime geçmediğini söyleyen 34 muhtar görevinden topluca istifa etti.

Acil ihtiyaçları karşılanmayan ve çadır verilmeyen dempremzedeler, yetkililerin yanı sıra, taleplerini iletmedikleri gerekçesiyle mahalle muhtarlarına da tepki göstermeye başladı. Taleplere yetkililerin cevap vermediğini belirten muhtarlar ise tepkinin giderek kendilerine yöneldiğini kaydederek, yaptıkları açıklama ile topluca istifa etti.

İl Afet Acil Kurumu önünde toplanan 25 mahalle muhtarı, 34 mahalle muhtarı adına basın açıklaması yaptı. Muhtarlar adına açıklama yapan Muhtarlar Derneği Başkanı Temez Demez, halkın belli bir süreden sonra giderek gerginleştiğini ve bu nedenle kendilerine saldırılar olduğunu kaydederek, “Yardımlar geliyor muhtarlar dağıtım yapmıyor” söylentisinin yayıldığını söyledi.

Demez, “Dün ben, bu gün de başka bir muhtar arkadaşımız saldırıya uğradık. Bizim elimizde bir yetki yok. Devlet yetkilileri bizimle organize değil. Bu sebeple biz de ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bu nedenle biz de toplu olarak istifa edeceğiz. Halka bir an önce çadır verilsin ve bu gerginlikler de sona ersin” dedi. Açıklamanın ardından 34 muhtarın istifa dilekçeleri 25 mahalle muhtarı tarafından Van Valiliği’ne sunuldu.

(Ajanslar)