Ana Sayfa Blog Sayfa 4879

YAÇEP’ten 2011 değerlendirmesi

Yalova Çevre Platformu 2011 yılının bir değerlendirmesi yayınladı. Değerlendirme şu şekilde:

Geride bıraktığımız 2011, Yalova’daki çevre mücadelecileri açısından oldukça zorlu geçti. Türkiye genelinde çevre mücadelelerinde olduğu gibi, Yalova’da da doğayı korumak temel amacındaki Yalova Çevre Platformu gönüllüleri için 2011 yılı ÇED toplantıları, mitingler, protestolar ve mahkemelerde geçti.

Yaçep gönüllüleri, 2011 boyunca iki ÇED toplantısına, 5 mitinge, kendilerine açılan davalarda toplam 7 celseye katıldı, çok sayıda raporu kamuoyuna duyurdu, ünlü sanatçıların yer aldığı  termik santral ve kimyasal depolama karşıtı üçüncü videosunu yayınladı, 20 bin Yalovalının imzalarını bakanlıklara gönderdi, 3 çevre konulu tiyatro oyununa destek verdi ve Yalova’nın çevre sorunlarını elde ettiği raporlarla mümkün olduğunca çok insana duyurmaya çalıştı.

Yalova halkının, stk’ların, siyasilerin de zaman zaman katıldığı bu mücadelede sonuç olarak, termik santral şu anda doğalgazlı olarak çalıştırılmakla birlikte, kömür tehlikesi engellenebilmiş değil, Vopak kimyasal depolama terminali için ÇED süreci geçici olarak durduruldu. Yeni kimyasal üretim tesisleri için izinler isteniyor, karbon elyaf üretimi için ise ABD’nin kimya devi Dow Chemical ile anlaşma sağlandığı duyuruldu. Yalova, hala kimya sanayinin iştahını kabartıyor, termik santral tehlikesi ise hala sona erdirilmiş değil, çevresel risklerin Aksa kısmını görmezden gelen sarı çevreciler de Yalova’da çoğaldı.

2012’nin Yalovalılara, doğayla içiçe, yeşil, ekolojik bir kent için olumlu adımlar atıldığı, biz çevrecilere uygulanan haksız baskıların sona erdirildiği, Yalovalıların her şeyiyle birlik olarak, bağımsız bir ekonominin bağımsız üretimlerle gerçekleşebileceği gerçeğini savunabileceği birlikteliği yakaladığı bir yıl olmasını diliyoruz.

2011’de Çevre Mücadelesi Yalova’da Böyle Geçti…

3 Ocak 2011 Meclislere sanayi alanlarıyla ilgili baskı sürüyor

Bir yıl önce, yerel meclislerin Yalova Çevre Düzeni Planında alacağı kararların önemini vurgulayan Yaçep, meclislerden sanayi alanlarını ve termik santrali işlememesini istiyor, bunu sık sık yerel basına açıklamalar yoluyla ve meclis toplantılarını kent konseyi üyelerinin katılımıyla izleyerek baskı oluşturmayı amaçlıyordu.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=153

14 Ocak 2011 Termik santral ÇED iptal davasında Danıştay’ın kararı kamuoyuna duyuruldu

Yalova’da 645 MWlik Kömürlü Termik Santral inşaatı sürerken, CHPli Bahar Doğan, Özcan Özel ve Vefa Salman tarafından açılan ÇED iptal davasında Danıştay 6.Dairesince bilirkişi raporunun yeniden düzenlenmesi gerektiğine karar verildi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=180

6 Ocak 2011 Kısıtlayıcı plan notları kararlarının alınması

Yalova Belediye Meclisi ve İl Genel Meclisi’nde, imar planlarına kömür yakıtlı termik santrallerin ve ticari depolama amaçlı kimyasal terminallerin kurulamayacağına dair bir “plan notu” eklenmesi kararı alındı. Kararlar sevinçle karşılandı.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=158

25 Ocak 2011 20 bin termik karşıtı imza Ankara’ya gönderildi

Yaçep üyeleri Özlem Akyüz Bayrı, Ayşe Aydemir, Cafer Akbaba, Kemal Bayrı, Şenay Metan, Özgür Yükcan, Merthan Özcan, Semra Habiboğlu, termik santrale karşı toplanan 20 bin imza ve termik santral dosyalarını, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığına kargo ile gönderdi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=191

31 Ocak 2011 Körfez Köprüsü çed toplantısında itirazlarımızı dile getirdik

6 kentte yapılan Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu’nun Yalova’daki ayağına katılan Yaçep üyeleri Kemal Bayrı, Merthan Özcan ve Şenay Metan, itirazlarını gerekçeli olarak dile getirerek, yer seçiminin 1999 depremine rağmen, deprem öncesinde belirlenen köprü güzergahının değişmediğine, depremselliğe, köprünün Hersek Lagün Gölü ekosistemini tehdit edeceğine, otoyolların neden olduğu çevre tahribatına dikkat çekti.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=206

1 Şubat 2011 Aksa Müdürü görevden alındı

Hakkında ruhsatsız termik santral inşaatından dava açılmış olan (ve davacılar mahkemeyi takip etmediği için davası düşmüş olan) Mustafa Yılmaz, Aksa Müdürlüğü görevinden alınarak, Akkök Holding İcra Kurulu üyesi yapıldı.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=201

22 Şubat 2011 Orhangazide YAÇEP’e çevre ödülü

Orhangazi 3. Göz Gazetesinin düzenlediği Av. Cihan Eren Çevre Ödüllerinde Marmara Bölgesi’nde 2010 yılında en fazla ses getiren çevre örgütü olarak ödül alan YAÇEP’in ödülünü, Yalova Çevre Platformu üyesi Avukat Ayşe Aydemir aldı. YAÇEP üyesi Özgür Yükcan’a da gıyabında ödül verildi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=223

25 Şubat 2011 Karbon elyaf kapasite artış Çed’ine katılarak SKB’ye dikkat çektik

Aksa’nın karbon elyaf kapasite artışı ÇED’ine katıldık. Aksa’nın poliakrilonitril hammaddeli yeni ürünü karbon elyaf için kapasite arttırımı istediğini, ancak fabrikanın sağlık koruma bandı sorunu nedeniyle red verilmesi gerektiğini Çed toplantısında söyledik.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=228

4 Mart 2011 termik video davasında ödüllü programlar delil oldu

Azra Akın ve 3 sanatçının daha yer aldığı ve yayından kaldırılmış olan termik santrale hayır videosundan dolayı Aksa’nın açtığı davada İstanbul’da yargılanan 5 yalovalının davasında, Ntv ve Cnntürk’te yayınlanan Yalovalıların termik santrale tepkilerini gösteren yayınlar delil olarak gösterildi. Davada, Yaçep Sözcüsü Özlem Akyüz Bayrı’nın yanı sıra 2 gazeteci de yargılananlar arasında.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=237

9 Mart 2011 Anadoluyu Vermeyeceğiz buluşmasına Ankara’da katıldık

YAÇEP üyeleri Merthan Özcan ve Kemal Bayrı, Ankara STGM’de gerçekleşen buluşmada, İzmir, Foça, Adana, İskenderun, Sinop, Bartın, İstanbul’dan gelen diğer çevre platformlarının temsilcileriyle bir araya gelerek süreçlerle ve mücadele yöntemleriyle ilgili görüş alışverişinde bulundu. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=241

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=250

17 Mart 2011 Yalovanın termokimyasal riskle karşı karşıya olduğu uyarısını yaptık

Fukuşima Felaketinin ardından duyarlı hale gelen kamuoyuna, nükleeri de yalovaya kurun çağrısıyla, aslında fay hattı üzerine bir termik santral kurulmasının engellenmemesinin, hemen yanındaki kimyasal tesislerle birlikte büyük risk oluşturacağını dile getirdik.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=257

25 Mart 2011 20 bin TL tazminat davasında japon nükleer felaketi YAÇEP savunması oldu

Termik tazminat davasının yeni celsesinde, Fukuşima felaketinden örnekler veren Avukat Ayşe Aydemir, oluşan riskin nelere mal olabileceğini dile getirdi. Dava delillerin toplanmasının sürmesi nedeniyle ertelendi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=261

15 Nisan 2011 Termik santrale geçit verenler yargı önünde

Yalovada bu kez termik santrale hayır diyen YAÇEP üyeleri değil, kaçak başlanan termik santral inşaatıyla ilgili yıkım işlemini yapmayarak görevi kötüye kullandıkları iddiasıyla ilgili belde belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri yargılanıyor

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=285

18 Nisan 2011 Greenpeace Akdeniz Direktörü Uygar Özesmi Yalova’ya geldi

Uygar Özesmi, Yaçep ve Genç Tema üyeleriyle bir araya geldiği Yalova ziyaretinde, son durum hakkında bilgi aldı. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=286

3 Mayıs 2011 Termik santraller için GençTiya’nın tiyatrolu protestosuna destek verdik

Yalovalı GençTiya Tiyatro Grubu, termik santral mücadelesini ve tepkilere rağmen termik santral yapan bir belediye başkanını hicveden oyununa kamera ve fotoğraf desteği vererek, basın bülteni ile yayılmasına katkı sağladık. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=293

18 Mayıs 2011 Yaçep gönüllüleri Ankara Tmmob mitingine katıldı

Yaçep gönüllüleri Cafer Akbaba, Oya Erkan ve Lütfü Lüleci, TMMOB bileşenlerinin yer aldığı Ankara mitingine katılarak termik santrale ve kimyasal depolamalara hayır dediklerini belirtti.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=298

23 Mayıs 2011 Taşköprü Belediyesi Başkanı ve üyelerin kaçak santral davasını duyurduk

Ruhsatsız termik santrale izin vermekten açılan soruşturma sonrasında yargılanan Taşköprü Belediye Başkanı ve belde meclis üyelerinin davasını izledik ve kamuoyuna duyurduk.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=300

28 Mayıs 2011 Banu Avar da, YAÇEP’in mücadelesine videolu destek verdi

Yalova’ya gelen ünlü gazeteci ve tv yapımcısı Banu Avar’a Aksa’nın termik santralini sorduk, o da yıllar önce Aksa’da yaptığı bir röportajla ilgili izlenimlerini anlatarak video kaydımıza destek verdi. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=302

6 Haziran 2011 Santralsiz yalova videosu davası 1.yılında Aksa 5.kez süre istedi

Azra Akın ve 3 sanatçının daha katkı verdiği termik santrale karşı yayınlanan videonun kaldırılmasıyla ilgili davada 5 kişinin yargılanmasına devam edildi, davayı açan Aksa tarafı, bir kez daha kendisi süre isteyerek amacın haklılığı ispattan çok karşı tarafı rencide etmek olduğunu gösterdi. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=310

11 Haziran 2011 Taşköprü fayında koruma bandını gereksiz bulan raporu yayınladık

Taşköprü Belediyesinin hazırlattığı 2009 jeolojik-jeoteknik etüd raporunu, 17 Ağustos depremi sonrasında AJE kapsamındaki önlemli alanların sınıfını değiştiren raporları kamuoyuna sunduk. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=315

16 Haziran 2011 Yaçep üyelerine Aksa’nın 20 bin tl davasında 3.celse görüldü

İstanbul’da görülen mahkeme delillerin toplanması için Kasım ayına ertelendi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=316

28 Haziran 2011 Aksa’da solvent tanklarındaki patlamayı kamuoyuna duyurduk

Kimyasal tankların olduğu yerde yaşanan yangın ve patlama sonrasında 5 kişi yaralanırken, yaralılardan durumu ağır olan bir kişi Bursa’ya sevkedildi. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=321

28 Haziran 2011 Laledere Deltasının sanayileşmeye kapatılması gerektiğini raporlarla açıkladık

Taşköprü Laledere Deltası üzerinde Royal VOPAKın 150 adet kimyasal tank depolama terminali kurmak için imar planlarının yapılmasının KAF zonunun kıyısında yer alan Yalova için büyük bir afete davetiye çıkarmak olduğu ifade ettik.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=322

5 Temmuz 2011 1999 depreminde yaşanan kimyasal sızıntıyı Yalova kamuoyuna hatırlattık

YAÇEP Sözcüsü Özlem Akyüz Bayrı, Taşköprüde Laledere Deltasında 1999 depreminde yaşanan sızıntının bu bölgede ağır sanayi, kimyasal sanayinin geliştirilmesinin Yalova halkı, bölgedeki canlı yaşamı, hava, su, çevre için ölümcül olabilecek riskler içerdiğini gösterdiğini belirtti ve “Termik santrale ‘evet’, VOPAK’a ‘hayır’ olmaz” dedi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=327

14 Temmuz Vopak imar değişikliklerine itiraz süresi devam ediyor

Hollandalı Royal VOPAKın Taşköprüde kurmak istediği 150 adet kimyasal, petrol türevi ve yağ depolama tanklarıyla ilgili ‘plan açıklama raporunu’ kamuoyu ile paylaşıyoruz. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=336

20 Temmuz 2011 Kent Konseyi’nin Vopak ve termik santral protesto yürüyüşüne katıldık

Yalova Kent Konseyi’nin düzenlediği “Yalova Yeşil Kalsın” Yürüyüşü, yürüyüşe getirilen kısıtlamalar ve duyuruların yeterli bir şekilde halka yapılmaması nedeniyle istenilen etkiden uzak kaldı. Yaçep üyeleri, termik santral pankartlarına izin verilmemesi nedeniyle, ‘yaşamı koru, doğayı sev’ yazılı bir pankart taşıdı. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=339

1 Ağustos 2011 Traktörlü Yürüyüş Ziraat Odası

Yalova Ziraat Odasının Taşköprü’de yaptığı yürüyüş ve traktörlü eyleme bir önceki yürüyüşte yaşananlar nedeniyle katılmadık.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=411

1 Ağustos 2011 Yalova’nın çevre mücadelesine sanatçılardan videolu destek

Meclislerin alacağı kararda termik santrale  ve Vopak’a kısıtlama getirmeleri amacıyla Ece Uslu, Saadet Işıl Aksoy, Oya İnci, Somer Karvan, Suzan Aksoy’un destek verdiği 3’üncü videoyu 1 yıllık bir aradan sonra yayınladık.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=412

6 Ağustos 2011 Vopak Türkiye gündeminde

YAÇEP üyeleri olarak çeşitli kanalların canlı yayınlarında görüşlerimizi belirttik.  Iki gün sonra gelen Çevre bakanlığının açıklamasına karşın, Yaçep, çelişkileri ortaya koyması açısından verdiği yanıtı sitesinden yayınladı.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=423

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=421

9 Ağustos 2011 Termik videoya 19 ay sonra soruşturma açılma kararı ulaştı

Aksa’nın açtığı ve İstanbul’da süren ‘termik video’ davasıyla ilgili Yalova C.Savcılığının verdiği izinle aynı 5 kişiye kamu davası açıldı. SPK’yı ihlal ederek Aksa’nın borsada değer kaybetmesine neden olunduğu iddiasıyla açılan bu dava, Aralık ayında dava görülecek.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=429

17 Ağustos 2011 MAG yürüyüşünde termik santral ve vopak protestosu gerçekleştirdik

17 Ağustos depreminin 12’inci yılında, Mahalle Afet Gönüllüleri’nin düzenlediği meşaleli yürüyüşe katılan Yaçep üyeleri, fay hattı üzerinde kirli sanayiye, termik santral ve kimyasal depolamalara hayır dedi. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=438

25 Ağustos 2011 Vopak’ın 1081 sayfalık ayrıntılı çed raporunu duyurduk

Vopak’ın Çevre Bakanlığı’na sunduğu ayrıntılı ÇED raporunun varlığını Yalova kamuoyuna duyurduk. Böylece durumun ciddiyetini ortaya koymaya çalıştık.http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=448

10 Eylül 2011 Taşköprü bölgesinde 2 endemik bulunduğunu duyurduk

Uludağ Ünv. Prof. Gönül Kaynak’ın çalışmasıyla bölgede 2 endemik bulunduğunu duyurduk.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=467

10 Eylül 2011 yerel mecliste termik skandalı duyurduk

İl Genel Meclisinde termik skandal başlığı ile meclis üyelerinin sanayi alanlarıyla ilgili kararı kabul edip, plan notlarından da kömür yakıtlı santralleri kısıtlayıcı cümleyi kısaltmalarını duyurduk, yerel basında konuya dikkat çekilmesini sağladık.http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=468

17 Eylül 2011 Yalova’da Elele platformunun organize ettiği kimyasal protestoya katıldık

Eyleme katılan Yaçep üyeleri termik santrale de tepkilerini ortaya koydu.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=471

27 Eylül 2011 Tiyatrocuların bu kez Vopak’a hayır dediğini duyurduk

GençTiya tiyatro grubunun bu kez kimyasal depolamalara hayır dediği oyunda Yaçep üyesi Ayşe Aydemir de yer aldı. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=497

5 Ekim 2011 Ziraat Odası’nın ‘Vopak’a hayır açlık grevi’ eylemine destek verdik

Yaçep üyeleri, açlık grevi çadırını ziyaret etti, eylemin hem Vopak ve hem termik santrale karşı olması gerektiğini belirtti. Yaçep, aynı zamanda 1081 sayfalık Çed raporuna dair eleştirilerini de madde madde yacep.org’da yayınladı.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=507

7 Ekim 2011 İl Genel Meclisinin kısıtlayıcı plan notunu yeniden alması

İl Genel Meclisi, kısıtlayıcı plan notunda yapılan ‘sehven’ hatanın düzeltilmesi için kararı ‘oyçokluğu’ ile aldı. Böylece Ocak 2011’de alınan plan notu kararının alındığı şekliyle Çevre Düzeni Planına işlenmesi onaylandı.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=508

11 Ekim 2011 Vopak ÇED İnceleme Değerlendirme Toplantısı Yapıldı

Ankara’da yapılan ÇED İnceleme Değerlendirme Toplantısına katılan Yalova heyeti, Elele Platformu’nun kampanyasında toplanılan ve Yalovalıların itirazlarını içeren 15 bin imza ile, itiraz gerekçelerini belirten dosyaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı heyetine teslim etti.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=511

18 Ekim 2011 Taşköprü Belediye Başkanı ve meclis üyelerinin santral davası görüldü

Taşköprü Belediye Başkanı ve AKP li meclis üyeleri hakkında Kömür Yakıtlı Termik Santral ile ilgili “görevi kötüye kullanmaktan” açılan davanın 3’üncü celsesi Yalova 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Şaban Ertan ve Meclis Üyelerinin katılmadığı ve avukatlarınca temsil edildiği davada Bilirkişi raporu gelmediğinden dolayı erteleme kararı çıktı.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=513

01 Kasım 2011 Yeşiller Partisi üyeleri Yalova’yı ziyaret etti

Avrupa Yeşiller Partisinin kardeş partisi olan Türkiye Yeşiller Partisi temsilcileri Yalovaya gelerek aralarında YAÇEP gönüllülerinin de bulunduğu bazı STKlarla çevre sorunlarıyla ilgili temaslarda bulundu. 50 sayfadan oluşan bir raporu Yeşiller Heyetine veren YAÇEP gönüllüleri, Yalova’daki genel durumu da özetledi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=538

04 Kasım 2011 AKSA Medya Kralındaki görüntüleri delil diye sundu

Geçen yıl Greenpeace ofisinde yapılan basın açıklamasının ardından AKSA Akrilik AŞ tarafından 10’ar bin TL’lik manevi tazminat davası açılan Bayrı çiftinin yargılandıkları davada 4’üncü celse görüldü. Yalovalı çevrecilerin gönüllü avukatı Ayşe Aydemir, davanın AKSA’nın Yalovalılara uyguladığı baskının bir göstergesi olduğunu ve anayasal haklarının kullanılmasını kısıtladığını söyledi. Dava, 3 Kasım 2010’dan bu yana sürüyor.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=541

10 Kasım 2011 Yalova tiyatrocularının HES tiyatrosunu duyurduk

Yalovalı genç tiyatrocular, HES mücadelesi için ineğini satan Rizeli İmam Kazım Delal’in gerçek öyküsünü tiyatro sahnesine taşıdı. Yalova Çevre Platformu’nun desteklediği GençTiya Fikir ve Sanat Atölyesi oyuncuları, ‘Halk Düşmanlarının Anatomisi’ adlı oyunda HES’le ineğini satarak mücadele eden Delal’e ve ülkedeki çevre mücadelecilerine tiyatro ile destek verdi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=543

14 Kasım 2011 VOPAK Sağlık Koruma Bandı için başvurdu

Ankara’da geçtiğimiz ay yapılan ÇED İnceleme Değerlendirme Toplantısı’ndan istediği sonucu alamayan VOPAK, tesisin kurulmasındaki en büyük engellerden birisi olan “Sağlık Koruma Bandı”nın mesafesinin belirlenmesi için Yalova İl Özel İdaresi Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü’ne müracaatta bulundu. Yacep.org’da GSM komisyonunun 6 sayfalık görüşünü içeren raporunu yayınladık.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=544

03 Aralık 2011 TMMOB VOPAK imar planlarına iptal davası açtı

TMMOB’a bağlı Yalova İnşaat Mühendisleri Odası, Yalova Mimarlar Odası ve Bursa Şehir Plancıları Odası, VOPAK Kimyasal Depolama Terminali’nin işlendiği imar planlarının iptali için yargıya gitti. Dava dosyalarını yacep.org’dan yayınladık.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=575

03 Aralık 2011 Aksa’nın davasıyla 50 Binlik Körfez Planı iptal edildi

Danıştay 6.Dairesi, 50 Bin Ölçekli İzmit Körfezi Bütünsel Planı’nın iptali yönünde karar verdi. Planın Yalova’yı ilgilendiren 9.Bölge ile ilgili olarak AKSA Akrilik Kimya AŞ’nin açtığı, yürütmeyi durdurma ve iptal davasının sonuçlandığını ve iptal davasında bilirkişinin, Yalova’daki sanayi alanlarının yerinin yanlış belirlendiği, mevcut planlarla bunun sürdürüldüğü yönündeki raporunu yayınladık.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=576

14 Aralık 2011 YAÇEP, Çinekop denetimleri için uyarıda bulundu

Çinekop, yani lüfer yavrusunun satışı, lüferin denizlerimizdeki neslinin tükenme tehlikesi nedeniyle yasaklandı. Yeni sezonda Bursa, İstanbul, Çanakkale’den yasa dışı çinekop satan balıkçılara yapılan denetim haberleri ardı ardına gelirken, Yalova’da ise balık pazarı başta olmak üzere bazı balık satıcıları 10 cm’lik çinekopları kilosu 7-15 TL den satışa sunuyor. İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Su Ürünleri Kontrol Şubesi ekipleri Yalova’da hiçbir denetime imza atmadı.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=582

20 Aralık 2011 Termik video davası 2012’ye uzadı

Çağlayana taşınan İstanbul Adliye Sarayında 8.Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2010/198 Esas nolu davanın 7inci celsesi, birkaç dakika sürdü. Termik santralle ilgili AKSA tarafından dava edilen 3,5 dakikalık video ile ilgili bilirkişi raporunun,6 aydır mahkemeye ulaşmadığı anlaşılarak, dosyanın ve raporun hazırlanarak sunulması için bilirkişiye muhtıra çıkarılmasına ve davanın 6 Mart 2012, saat 11.30’a bırakılmasına karar verildi.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=609

20 Aralık 2011  AKSA Limanı Dolgusuna ‘ÇED Gerekli Değil’ kararı

Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Selahattin Bilyay’ın görevden alınması ile yeni müdür Osman Ulukaya’nın göreve başlaması arasında vekaleten müdürlük yapan Tayfur Kutlay’ın, Aksa limanı dolgusu için Çed gerekli değildir kararını onayladığını duyurduk.

http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=611

21 Aralık 2011 Dow Chemical, Yalova’ya bir ayağını AKSA ile attı

Karbon elyafı ülkenin kalkınması için üretmekle övünen Akkök Grubu, Amerikan Dow Chemicalin Avrupa iştiraki olan Dow Europeye karbon elyaf hisselerinin yüzde 50sini satma kararı aldığını açıkladı. Dow’la ilgili bilinenler ve bilinmeyenler için,http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=616

22 Aralık 2011 Ceza Davasında ilk celse : ‘AKSA hisseleri düşmüş mü öğrenin’

Yalova Çevre Platformu gönüllüleri tarafından, termik santrale karşı 2010 yılında başlatılan ‘Sanatçılar Santralsiz Yalova diyor’ adlı video bülten kampanyası için AKSA’nın suç duyurusu sonrası savcılığın açtırdığı dava Yalova’da başladı. AKSA’nın hisse senetlerinin videonun yayınlanmasıyla değer kaybedip kaybetmediğinin belirlenmesi için SPK’dan bilgi istenmesine karar verilerek duruşma 30 Nisan 2012’ye ertelendi. http://www.yacep.org/haber/haber_detay.asp?haberID=617

Cihaner: Çocuklar öldürüldü

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın ile partililere yönelik TMMOB Denizli Şubesi’nde düzenlenen Büyükşehir konulu konferansa katılan CHP Milletvekili İlhan Cihaner, yaşanan olayın demokratik bir hukuk devletinde kabul edilebilecek bir şey olmadığını söyledi. Yaşanan bu olayı bir kaç açıdan değerlendirmek gerektiğini anlatan Cihaner, şöyle konuştu:

“Ben bir kaç saat önce Şırnak İl Başkanımız ile görüştüm. Onlardan aldığım bilgiye göre, en son 40 civarında cesedin alındığı, bir çok cesedin tanınmaz halde olduğu, çok ağır bombaların kullanıldığı, teşhisin bile imkansız olduğu, ölenlerin önemli bir kısmının 13-15 yaş arası çocuklar olduğu anlaşılıyor. Bunu iktidarın terörle mücadele altında yaptığı yanlışlara bağlayabiliriz ancak bir kaç ay öncesinden bir furya başlamıştı. Askerin aldığı görüntülerde, sivil terörist ayırımı yapamadığı için müdahale etmemesini kasıtlı bir olay olarak değerlendirip, o dönemdeki görevliler adeta medyatik bir lince tabi tutulmuştu. Oysa demokratik bir hukuk devletinde böyle bir şüphe varsa, ateş edilmez.”

Yaklaşık iki hafta önce Mardin’de iki köylünün yine terörist zannedilerek öldürüldüğünü belirten İlhan Cihaner, şunları söyledi:

“Bunu askerin içine düştüğü psikolojiyle de anlayabiliriz. Yeni terörle mücadele konsepti adı altında yapılan yanlışlara bağlayabiliriz. Sorumluluk siyasidir. İlgili bakanlarındır. İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, hatta Başbakanın, azıcık demokratik kültürleri, azıcık vicdanları varsa derhal istifa etmeleri gerekir. Çünkü söz konusu olan 50’ye yakın yurttaşımızdır. Kaçakçı olmaları hiç bir şeyi değiştirmez. Ölenler çocuk. 10 yıldır iktidardasınız, kaçakçılıksa neden engelleyemiyorsunuz? Terörse niye bitiremediniz. Terörün silahlı olanıyla müzakere edip, sivilleri öldürerek bu işin çözülemeyeceği çok açık.”

Her alanda olduğu gibi, bu alanda da AKP politikalarının iflas ettiğini söyleyen CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, sözlerine şöyle devam etti: “Bu kabul edilebilir bir şey değil. Askeri sorumluların da derhal görevden alınması gerekir. Bir yandan arkasında olduğunu iddia edeceksiniz bir ülkenin, bir yandan da o ülkenin verdiği istihbaratlarla, o ülkenin verdiği anlık görüntülerle kendi yurttaşınızı katledeceksiniz.”

Tüm toplumun buna gereken tepkiyi göstermesi gerektiğini düşündüğünü söyleyen Cihaner, şöyle devam etti:

“Orada kaçakçı olmaları hiç bir şeyi değiştirmez. Başbakan Yardımcısının mecliste ‘Kürtlerin hakkı neyse verilecek’ diye yaptığı o konuşmanın ardından, demek ki Kürtlerin hakkı bombaymış diye insanın düşünesi geliyor. Terör sorununda da, Kürt sorununda da AKP bütün sorunlarda olduğu gibi, sorunları iyice derinleştirmiştir. Derhal o koltukları bırakması gerekir tüm sorumluların.”

Demokratik bir toplumun olmazsa olmazı olan basın özgürlüğü olduğunu söyleyen Cihaner, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu olay gece saat 03.00 sıralarında oldu. Yabancı ajanslar o saatlerde bunu haber vermeye başladı. Ancak, bir saat öncesine kadar yaygın medyanın hiç birisinin web sitesinde bu olayla ilgili olarak bir bilgisi yoktu. Sadece bir gazetenin internet sitesinde iddia olarak yer aldı. Şu an gelinen noktada, bomba düştü gibi ya da hâla cesetlerin fotoğrafları olduğu gibi, iddia ediliyor gibi bir takım karartıcı haberler var. Bu da başbakanın yaklaşık 1 ay önce medya patronları ve genel yayın yönetmenleri ile yaptığı toplantının sonucunda olmuştur. Bu toplantı sonucunda ajans yöneticileri ortak bir deklarasyon yayınlayarak, hükümetin terörle mücadeledeki politikasını yıpratmamak için uygun yayın politikası izleyeceklerini deklare etti. Demek ki bu yayın politikasında amaçlanan katliamların, bu tarz hataların örtbas edilmesi, bunların yumuşatılarak verilmesi. Medyası özgür olmayan bir ülkede, hiç bir politika başarıya ulaşamaz. Şimdi bu sürecin entegre süreci olduğunu söyleyen bakan, artık bakan demeye de ne kadar hakkımız var bilemiyorum, gaf üstüne gaf yapan İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, ne kadar sorumlu varsa hemen o koltuğu terk etmesi gerekiyor. Bu çok açık.”

CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, olayla ilgili CHP olarak herhangi bir çalışma yapıp yapılmayacağı konusundaki soruya “Olay daha çok yeni. Mutlaka değerlendirilecektir yetkili kurullarımızca. Ben bunu bireysel olarak söylüyorum” diye karşılık verdi.

10 Ocak’ta 3. Köprü’ye karşı Ankara’da!

3. Köprü Yerine Yaşam Platformu, 10 Ocak günü Ankara’da yapılacak olan 3. Köprü İhalesi için Ankara’da olacak. Çağrı şu şekilde:

AKP hükümeti, “ustalıklarına” bir yenisini daha eklemeye hazırlanıyor. İstanbul halkının ve bilim insanlarının yıllardır “hayır” dediği 3. Rant Köprüsü Projesi ihalesinin 10 Ocak 2012 tarihinde yapılacağı açıklandı. 1992 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan tarafından “İstanbul’a karşı cinayet” diye nitelenen 3. Köprü projesi, 19 yıl sonra Başbakan Erdoğan tarafından büyük bir ustalıkla gerçekleştirilmek isteniyor. Bir kez daha görünüyor ki tek kıblesi rant ve yağmacılık olan AKP için, ustalık ikiyüzlülük, ileri demokrasi hukuksuzluk anlamına geliyor. Kendi kendisini “çevrecinin daniskası” ilan eden Başbakan için çevrecilik de HES’lerle, köprü projeleriyle, termik ve nükleer santral projeleriyle tüm su kaynaklarını, tarım alanlarını ve ormanlık alanları şirketlerin yağmasına açmaktan başka bir anlama gelmiyor.
Bir kez daha tekrarlıyoruz. 3. Köprü cinayettir çünkü: İstanbul’un trafik sorununu çözeceği yalanıyla gündeme getirilen 3. Köprü projesi için belirlenmiş olan Garipçe-Poyrazköy hattının neredeyse tamamı ormanlık alanlardan geçmekte ve proje, İstanbul’un ve Kuzey Marmara’nın kalan son doğal varlıklarını, ormanlık alanlarını, tarım alanlarını ve su havzalarını sermayenin işgaline açmaktadır. Öte yandan 3. Köprü projesi, deprem gerçeğini İstanbul halkına karşı yeni bir saldırı aracı haline dönüştüren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İBB tarafından, “Yeni İstanbul”, “Kanal İstanbul” gibi kentleşmeyi daha da kuzeye kaydırarak inşaat şirketlerinin ve arazi rantçılarının açgözlü iştahlarını gidermeyi amaçlayan çılgın yağma projelerinin anahtarı haline getirilecek; yoksul mahallelere dönük yıkım saldırılarını hızlandıracaktır.
Bir kez daha tekrarlıyoruz. 3. Köprü projesi hukuk dışıdır çünkü: AKP, İstanbul’a karşı bu büyük cinayeti tüm hukuksal engelleri yok sayarak işlemeye çalışmaktadır.1/100 binlik İl Çevre Düzeni Planı’nda, şehrin böyle bir projeye ihtiyacı olmadığı ve yapıldığı taktirde kente ve doğaya telafisi mümkün olmayacak zararlar vereceği yönündeki raporları dikkate almadan plan tadilatı yaparak; yeni yasalarla SİT kararlarını ortadan kaldırarak; projeyi Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci dışında tutarak; meslek odalarının, üniversitelerin ve bilim insanlarının rapor ve görüşlerine kulaklarını tıkayarak ve bilirkişi heyetlerinin olumsuz rapor verdiği, devam etmekte olan karşı davaların sonuçlarını beklemeden, bu cinayeti işleyecek sermaye grubunu seçmeye hazırlanmaktadır. 3. Köprü projesi, AKP’nin “ileri demokrasi” söyleminin, demokrasi ve hukuk açısından ne anlama geldiğini bir kez daha kanıtlamaktadır.
Ancak, çıraklık dönemini İBB’deki talanlarla başlatıp, ustalık döneminde İstanbul’u katletmeye hazırlanan; halkın ve bilimin sesini yok sayan AKP, İstanbul’un gerçek sahiplerinin sermaye grupları ve yandaşları değil, bu kentin her bir metrekaresinde emeği ve alınteri olan İstanbul halkı olduğunu unutmaktadır. Bizler, ormanlarımızı, mahallelerimizi, su havzalarımızı ve yaban hayatını, kısacası yaşamı savunmak ve AKP’nin “İstanbul cinayetine tam teşebbüs” suçunu işlenmesine engel olmak için, 10 Ocak 2012 Salı günü suç mahallinde olacağız. HES’lere; nükleere; termik santrallere; siyanürlü altına; kentlerin kamusal, tarihsel ve sanatsal varlıklarının yağmalanmasına; halkı kendi kentinde sürgün eden “kentsel-rantsal” dönüşümlere karşı ormanları, suyu, tabiat varlıklarını, insanı ve yaşamı savunanlar olarak  bu cinayete “dur” diyeceğiz.
Bizim teklifimiz çok açık: İnsanca bir yaşam, yaşanabilir bir İstanbul için Köprü değil Orman , Köprü değil Su, Köprü değil Toplu Ulaşım İSTİYORUZ. Tüm yaşam savunucularını, 10 Ocak 2012 Salı günü Ankara’da Karayolları Genel Müdürlüğü önünde olmaya çağırıyoruz.

SERMAYE DEFOL, İSTANBUL BİZİMDİR!
3. KÖPRÜ YERiNE YAŞAM PLATFORMU

EDP: Kürt Sorunu’nu İHA ve F-16’larla mı çözeceksiniz?

Eşitlik ve Demokrasi Partisi, Uludere‘de yaşanan katliam ile ilgili bir açıklama yayınladı. Genel Başkan Ferdan Ergut imzasıyla yayınlanan açıklamada, “Bunları yaşamamıza yol açan zihniyetin içinde, tıpkı umudunu bağladığı İHA’lar gibi insan yoktur.  Bombayı bu kadar rahat kullanan bir politikanın bu topluma mutlu, huzurlu ve barışçı bir gelecek sunma ihtimali sıfırdır.” dendi.

Açıklamanın tamamı şu şekilde:

 

KÜRT SORUNU’NU İHA ve F-16’LARLA MI ÇÖZECEKSİNİZ?

Dün gece Kuzey Irak’tan sınırı geçerek Şırnak Uludere’nin Ortasu köyüne doğru cephane ve silah taşıdığı zannıyla sırt emekçisi 40’a yakın yoksul Kürt yurttaşımız F-16’ların bombardımanıyla öldürüldüler. İnsansız hava araçlarının (İHA) teyit edilmeyen istihbaratlarını tek ve şaşmaz doğru gibi kabul eden yetkililerin kolayca verdikleri talimat bu vahşete yol açtı.

Bazı soruların aydınlanması gerekir:

* Olur olmaz her konuda konuşan İçişleri bakanı, olayın üzerinden 15 saat geçmiş olmasına rağmen neden hala açıklama yapmayıp, konuyu yerel makamlara ve TSK’ya bıraktı?

* Bu köylüler PKK’lı gerilla iseler taşıdıkları iddia edilen mühimmat ve silahlar nerede?

* Önceki bazı operasyonlarda yanlış koordinatların verildiği biliniyor. Bu kez de sivil – silahlı ayrımı yapmayan istihbaratı  rastgele verip, bombalamaya neden olan sorumlular kimler?

* Hukuka ve yurttaşlarının güvenliğine riayet eden devletlerin önceliği, sadece bir tahminden hareketle ve hiçbir ön araştırma/soruşturma yapmaksızın yurttaşlarının üzerine bomba yağdırarak, onları param parça ederek sözüm ona sonuç almak mıdır?

*Bu infazın Mustafa Muğlalı’nın yaptığından ne farkı var?

Bunları yaşamamıza yol açan zihniyetin içinde, tıpkı umudunu bağladığı İHA’lar gibi insan yoktur.  Bombayı bu kadar rahat kullanan bir politikanın bu topluma mutlu, huzurlu ve barışçı bir gelecek sunma ihtimali sıfırdır.

Yüze elli yıldır Kürt Sorunu’nun çözümünü namlunun ucunda gören ve böyle bir siyasal sorunu İHA’lara, F-16’lara havale eden politikalardaki ısrar çıkmaz bir yoldur.

AKP iktidarının insansız sözde çözümü Tükiye’yi uçuruma sürüklüyor.

Sorumlular gecikmeden yargı önüne çıkarılmalıdır.

Ferdan Ergut

EDP Genel Başkanı

Kayaların altında kalan bedenleri dozerler çıkaracak

Savaş uçaklarının sivilleri vurduğu bölgede bulunan Uludere Belediye Başkanı Fehmi Yaman, ” Patlama sırasında kaya altında kalan cesetler var. Olay yerindeki cesetler insan gücüyle çıkartılamıyor. Şu an dozerler, kepçeler getiriliyor” dedi.

Uludere Belediye Başkanı Fehmi Yaman dün geceden beri olay yerinde olduğunu söyleyerek, “Olay Türkiye sınırlarında köye yakın bir yerde gerçekleşiyor. Buradaki köylüler Irak’tan malzeme alıp geri geliyorlarmış. Köye dönerlerken önleri tutulmuş, köye gitmelerine izin vermemişler. Onlar geri dönüş yolundayken uçak bombalamış. Kurtulan bir kişi var. Şu an köyde mevcut cenaze sayısı 36-37 civarında. Ama parçalanmış cesetler var. Bulunmayan parçalar var, cesetlerin çoğu yanmış. Patlama sırasında kaya altında kalan cesetler var. Olay yerindeki cesetler insan gücüyle çıkartılamıyor. Şu an dozerler, kepçeler getiriliyor, kayaları kaldıracaklar” diye konuştu.

Ortasu Köyü muhtarı da şu an itibariyla 36 ölü olduğunu belirterek, “Bombalamadan kurtulan tek kişi şimdi hastanede. Ölenlerin yaşları çok genç. Mazot almaya gitmişlerdi” dedi. (Bianet)

Çin kendi GPS’ini faaliyete geçirdi

0

Çin‘in GPS‘e alternatif olarak geliştirdiği uydu aracılığıyla yer belirleme sistemi Beidou‘nun faaliyete geçtiği bildirildi.

Beidou projesi sözcüsü Ran Çeng, Beidou’nun Çin ve çevresinde yer belirleme ve yön tayini yapabildiğini açıkladı.

Çinli mühendisler ABD’ni Küresel Yer Belirleme Sistemi’ne (Global Positioning System – GPS) alternatif bu sistem üzerinde 2000 yılından bu yana çalışma yürütüyorlardı.

Çin ordusu bu teknoloji sayesinde dış bağımlığını daha da azaltmayı umuyor.

Bu ay başında fırlatılan son uydu ile birlikte Beidou’nun 10. uydusu da yörüngeye yerleşince sistem devreye girmeye hazır hale geldi.

Pekin 2012 yılı içinde 6 uydu daha fırlatarak Beidou’nun kapsama alanını genişletmeyi ve Asya’nın çoğunda işler hale getirmek istiyor.

2020 yılına kadar ise toplam 35 uydu ile tüm dünyanın kapsama alanına alınması planlanıyor.

Beidou projesini yürüten ekip, projenin Arayüz Kontrol Belgesini internette yayınladıkları ve ilgili kimselerin belgeyi inceleyebileceklerini açıkladı.

Sivil alanda da kullanılacağı belirtilen Beidou’nun kullanıcılara yerlerini 10 metreye kadar doğru olarak sunması hedefleniyor.

Çin ordusunun kendisine ait bir yer belirleme sistemine sahip olması, olası bir savaş sırasında ABD’nin GPS sistemlerini kapatması riskine karşı bir önlem niteliği de taşıyor.

(BBC)

Yüzleşmek, ödeşmek, iyileşmek – Oya Baydar

Geçen haftaki yazıyı, “Geçmişimizle yüzleşmek için öncelikle Türk ulus-devlet yapısını ve ideolojisini sorgulamamız gerekir. Dersim katliamından Ermeni tehcirine, Susurluk’tan Ergenekon’a üzerimize karabasan gibi çöken olayların tümü, özünde bu devlet zihniyetinin ve ideolojisinin ürünüdür, hepsi birbirine bağlıdır ve aynı damardan beslenir. Biriyle yüzleşip diğerini yok sayamazsınız, biri için özür dileyip diğerini aklayamazsınız. Kendi işinize geleni sorgulama dışı bırakıp siyasi rant sağlayacağını umduğunuzun üzerine gidemezsiniz. Geçmişle yüzleşmek topyekûn bir sorumluluktur” diyerek bitirmişim.

Hafta boyunca bir dizi gelişme yaşandı. Fransa’da soykırımın inkârını suç sayan yasa vesilesiyle Türkiye hop oturdu hop kalktı. Daha bir ay önce Dersim konusunda özür dileyen ve katliamın suçunu, başta Atatürk, İnönü olmak üzere dönemin siyasal kadrolarına ve devlet partisi CHP’ye yükleyerek bir taşla iki kuş vurmayı amaçlayan Başbakan Erdoğan, Sarkozy ile girdiği ağız dalaşında “Benim atalarım öyle suç işlemez, soykırım yapmaz, sen kendininkilere bak” diyerek kostaklandı. Böylece de Ermeni tehcirinin ve kırımının mimarları İttihatçıların, mesela Talat’ın suçlarına, hem de onları ataları sayarak, inkâr yoluyla da olsa sahip çıktı. Zaten CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da Dersim özründen sonra her zamanki pusulasızlığı içinde “Sen şimdi Ermenilerden de özür dilersin” diye suçlamamış mıydı Erdoğan’ı? Ve her konuda birbirlerinin gözlerini oyan üç parti: AKP, CHP, MHP domuz topu olmadılar mı soykırımı inkârda?

Geçtiğimiz hafta karabasanlar haftasıydı. Otuz üç yıl önce Maraş’ta, doksanlık Alevî ninenin gözleri oyularak, lağım çukuruna sarkıtılarak öldürüldüğü, bebeklerin karınlarının deşildiği, Alevi mahallelerinin yakıldığı o korkunç cinneti hatırladık. Sonra Çorum, Malatya ve 1993 Sivas… Hrant Dink davasında yine havanda su dövüldü. On iki yıl önce, 19 Aralık’ta, sözde devlete emanet edilmiş tutukluların canlı canlı yakıldığı ve alay eder gibi “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilen devlet cinayetiyle ilgili dehşet verici gerçekler ortaya döküldü. Cumhuriyet Türkiyesi’ni arındırma operasyonlarının en planlı ve kapsamlılarından biri olan Lozan Mübadelesi bütün acılarıyla filmlere konu oldu. Trakya’dan Yahudilerin ve gayrimüslimlerin, Trabzon’dan Rumların tehciri, nispeten iyi bilinen  6-7 Eylül olaylarının utanç verici anısına eklendi. Sonra boşaltılan, yakılan Kürt köyleri, faili meçhuller; ceset arama kazıları, cinayet itirafları;12 Eylül soruşturması, dosyaları yeniden açılan Susurluk bataklığı, Ergenekon… Ve…ve…ve… Özeti, “Mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır” veya daha yenilerde”Vatan için kurşun atan da kurşun yiyen de kahramandır” olan zihniyetin canice uygulamaları… 

Bölük Pörçük Yüzleşilmez

Bütün devletlerin, ülkelerin, iktidarların tarihinde kara sayfalar vardır. Ulus devletlerin tarihi zulümler, zalimler ve mazlumlar tarihidir. Ulus devletler demokratikleştikçe, insan hak ve özgürlüklerini geliştirecek, pekiştirecek adımlar atmayı başardıkça, hele de çoğunun yaptığı gibi kendi tarihleriyle yüzleşip, hesaplaşıp arındıkça insanlık suçu sayılan korkunç olaylar ve zulüm görece azalır. Çok dinli, çok etnili, çok halklı, çok dilli ve kültürlü bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde, Müslüman Türk unsurlara dayalı geç bir uluslaşma sürecinin ürünü olan Türk ulus-devletinin Müslüman (Sünni)Türk mayasının tutturulması için devreye sokulan yöntemlerin zalimce ve hukuk dışı olmasında -dönemin koşulları da düşünülürse- şaşılacak bir şey yoktur. Hele de bu uluslaşma ve bu devlet, kurucu kadroların kendi ideolojik tekçiliklerini dayattığı militarist ve vesayetçi yapıdaysa tarihinde kara sayfaların olması kaçınılmazdır.

Pandora’nın kutusundan dökülen ve artık yeniden kutuya sokulamayacak olan bunca kötülük; şu veya bu iktidarın, şu veya bu siyasetçinin, şu veya bu partinin suçu olarak görülüp tek tek kişilerle, tek tek siyasal yapılarla, şu veya bu iktidarla sınırlı tutuldukça gerçek ve toplumu sağıltıcıbir yüzleşme beklenemez. Neyle yüzleşmekte olduğunuzu kavramayıp, suçu içselleştirmeyip konuyu duygusallıkla ve/veya siyasal çıkar hesaplarıyla araçsallaştırdınız mı, şu olay için özür diler, daha vahim ve derin suç olan bir başkasını savunur, aklarsınız. Tek tek muktedirlerin, liderlerin, kadroların, iktidarların, siyasal örgütlerin sorumluluğunu asla inkâr etmiyorum. Tarihin karanlık olaylarında o dönemlerin yöneticilerinin, iktidardakilerin, uygulama emrini verenlerin, o emre destek olanların ve uygulayanların birinci dereceden sorumluluğu vardır; onlar asli faildir. Ancak tümünün aynı devlet ideolojisi ve zihniyetinin ürünleri olduğunu, bu ideolojiyle yüzleşmedikçe ne dünün ne de bugünün suçlarını, günahlarını tam anlayamayacağımızı ve hergün benzer suçlar işlenmeye devam edileceğini söylemek istiyorum.

Şimdi karşımıza dikilip tarihin hesabını bizlerden soran olayları birbirine bağlayan, hepsinin ortak kaynağı olan toplumsal gerçeklik anlaşılmadıkça ve parmağımız oraya dönmedikçe bütünü kavrayamadığımız için parçalarla oyalanıp dururuz. Ana ilmek tutulmadan geçmişimizle hesaplaşamayız, ödeşemeyiz ve iyileşemeyiz. Ana ilmek, devletin ideolojisi ve zihniyetidir. Üstelik bugün, vesayetçi geleneksel devlet kadroları bir ölçüde geriletilmiş, değişmiş de olsa, o zihniyet yaşamakta ve yeniden üretilmektedir. Uzatmamak için, mesela AKP’nin (özellikle de İçişleri Bakanı Şahin’in ve Erdoğan’ın Kürt sorunu konusunda “uzman” baş danışmanı Yalçın Akdoğan’ın görüş ve yönlendirmeleriyle biçimlenen) Kürt sorununa çözüm reçetelerinin, gelecekte yüzleşmeyi ve özrü gerektirecek siyasal günahlar listesine şimdiden yazıldığını söylemekle yetineyim. 

Yüzleşmek iyileşmek için gereklidir. 

Türk ulus-devletinin dosyası, bu tür suçlar açısından toplumun artık taşıyamayacağı kadar kabarık ve ağır. Üstelik günümüzde bunlar örtbas da edilemiyor, suskunlukla geçiştirilemiyor, resmi yalanlar kâr etmiyor. 

Toplumlar bir bakıma kişilere benzer. Geçmişindeki kara lekeler, suçlar, günahlar insanın bilinç altını nasıl zorlarsa, giderek ruh sağlığını nasıl bozarsa, nasıl şizofreniye kadar vardırırsa, toplumları da öyle zehirler, hastalıklı kılar.

Çözümü inkârda değil yüzleşmeye, ödeşmeye hepbirlikte hazır olmamızda,  inkârın konforuna sığınmak yerine farkındalığın bilinç aydınlığına cesaret etmemizde aramak gerekir diye düşünüyorum. Önce, bugüne kadar öğrendiklerimizin, bilincimize kazınanların tek doğru olmayabileceğini kabul ederek başlayabiliriz. Sonra “Ne olmuştu orada gerçekten?” sorusunu sorup, gerçeğe korkmadan yaklaşmayı deneyebiliriz. Dün bu imkâna sahip değildik, konuşamıyorduk, tartışamıyorduk, zaten farkında değildik çoğunlukla, bilmiyorduk. Bugün konuşuyoruz, tartışıyoruz. Toplumun bilinci değişimin ruhuyla birleşip hâlâ da sürdürülmeye çalışılan baskıların üstesinden gelmeyi başardı, başarıyor. Tarihimizle yüzleşince, açık yüreklilikle ödeşince, kişi olarak hiç payımız olmasa da işlenmiş ve işlenen suçlarda, insan olarak vicdani bir özrü mağdurlardan esirgemeyiz. Bizler bu ülkenin yurttaşları olarak bunu başarabilirsek iktidarlar böyle bir bilincin önünde kolay kolay duramaz. Zaten şu günlerdeki yarım yamalak özürler veya gündeme getirilen geçmişe ilişkin sorgulamalar, soruşturmalar yıllardır sürdürülen inatçı ve sabırlı mücadelelerin sonucu değil mi?

Çocukken, yaptığım yaramazlıklar için ikide birde özür dilediğimde,  özür dilenecek şeyi yapma, o zaman inanırım özrüne demişti annem. Haklıydı. Lafla özür dilemenin  sembolik değeri vardır kuşkusuz. Ama lafta kalan özür kadar da güven sarsıcı ve incitici bir şey olamaz. Mesele kişiler gibi iktidarların da yüzleşip özür dilediği hatayı, suçu, günahı, her neyse bir daha tekrarlamamasıdır. Gerçek özür, gereğini yaparak, mağduriyetlere son vererek, zulme uğratılanların maddi-manevi zararı tazmin edilerek, lafta değil pratikte dilenir. Belki de en önemlisi, ötekinin acısını içinde duyup paylaşmak. Anlayıp paylaştınız mı, zaten gereğini yerine getirirsiniz. “Acınızı paylaşıyorum”, “Öfkenizi, isyanınızı anlıyorum” demek bile o kadar çok mesafe aldırır ki bazen.

Oya Baydar- www.t24.com.tr

Hayatımızın Bakanı- Özgür Mumcu

İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin 1994 senesinden bu yana Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın en yakın çalışma arkadaşlarından. Kaymakamlıkla başlayan ve Mülkiye müfettişliği ile devam eden kariyeri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi genel sekreter yardımcılığından beri Erdoğan’la beraber devam etmiş. 2002’den beri milletvekili. Yani birdenbire ortaya çıkmış bir siyasetçi değil. Başbakan’ın tanımadığı, birilerine hoş görünmek için İçişleri Bakanlığı’na atadığı biri hiç değil. Açıklamaları ve şu anda bulunduğu konum bunları akılda tutarak incelenmeli.
Bu sebeple yapıp ettiklerinin AKP içinde çok kuvvetli ve muhtemelen baskın bir fikir akımını yansıttığını söylemek hatalı olmaz.
Bakan Şahin ilk açıklamalarıyla eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut’u hatırlatmıştı. Birçok kişi sözlerini gaf olarak değerlendiriyor ve ne yalan söyleyelim kendisini biraz da eğlenerek takip ediyordu. Ancak Sayın Bakan’ın bu eğlenceli halinin artık pek gülünecek bir tarafı kalmadı. Emniyet kuvvetlerinin ve istihbaratın bağlı olduğu bir bakan şunları söylüyorsa özgürlükçü demokrasiye erişmek ham bir hayal olarak kalmaya mahkûm:
“Devlet; düzendir, devlet hukuktur, devlet hiyerarşidir, devlet mülkiyettir, devlet namustur, devlet özgürlüktür, eğitimdir, sağlıktır, devlet hayatın ta kendisidir.”
Devlet hayatın ta kendisidir. Devlet hayattır, hayat devlettir. Bakan devletin bakanıdır, hayatımızın bakanıdır.
Mussolini 1932 yılında faşizmin temellerini açıklayan bir makalesinde Sayın Şahin’in kısaca ve veciz bir şekilde ifade ettiklerini şöyle anlatmıştı mesela:
“Gerçek özgürlük, devletin ve devlet içinde yer alan bireyin özgürlüğüdür. Bir faşist için, her şey devletin içindedir, biraz kıymeti olan manevi ya da beşeri hiçbir şey devletin dışında yer almaz. Bu anlamda faşizm totaliterdir, faşist bir devlet bütün değerlerin bir sentezidir, faşist devlet bu değerleri yorumlar, genişletir ve halkın bütün hayatını kuvvetlendirir”.
Elbette Bakan Şahin’in faşist olduğunu ya da AKP’nin faşist bir iktidar olduğunu söylemiyorum. Ancak otoriter devletçi sağcılık ile totaliter faşizm arasındaki çizgi aşılması mümkün olmayan bir çizgi değildir. Hele iktidar mensuplarının söylemleri ayrımcılıkla bezenmeye başlarsa o çizgi giderek muğlaklaşır.
Bir süredir Erdoğan ve Şahin’in BDP ve PKK’yı Zerdüştlükle suçlamayı tehlikeli bir oyuncak haline getirdiğini biliyoruz. Bakan Şahin’in devletin hayatın ta kendisi olduğunu belirttiği açıklamasındaki şu kısma dikkat:
“Domuz etinden Zerdüştlüğe kadar, bilmem hangi ulustan, kardeşlikten, çok özür dilerim eşcinselliğe kadar, her türlü namussuzluğun, ahlaksızlığın, gayri insani durumun olduğu bir ortam.”
Bu ülkede bir İçişleri bakanı bunları söylüyorsa hangi eşcinsel ya da hangi gayrimüslim kendini güvende hissedebilir? Bu ifadelerden birilerinin vazife çıkarmasına şaşılacak bir yerde yaşamıyoruz neticede.
Bakan’ın sanat ve bilim ortamlarında terörist avcılığına çıktığı ifadelerinden bahsetmiyorum bile. Birçok uygulama Bakan’ın bu açıklamalarının bütün bir devlet aygıtı tarafından nasıl da içselleştirildiğini zaten gösteriyor.
Gelişmiş bir demokraside ancak marjnal aşırı sağcı bir parti mensubunun sarf edeceği lafları bugün bizim ülkemizde İçişleri Bakanımız sarf ediyor.
İdris Naim Şahin, AKP’de kural mı yoksa istisna mı diye tartışanlar var. Bunun bir istisna olduğunu ispatlamak herhalde AKP’ye düşer. Bu bakan derhal görevden alınmalıdır.
Aksi takdirde, iktidarın en güçlü anında, en fazla oy aldığı zaman, ‘ustalık döneminde’ bu kişinin İçişleri bakanı yapılmasını AKP’nin totaliter bir rejime geçme yolunda önemli bir adımı olarak değerlendirmek gerekir.
“Yok öyle değerlendirmek gerekmez, Bakan Şahin ara sıra gaf yapan aslında özgürlükçü bir kişidir” diyecek olanlar varsa onların yorumlarını merakla beklediğimi söylemeliyim

Özgür Mumcu – Radikal

Genelkurmay açıklama yaptı, medya uyandı!

Dün gece saatlerinde Uludere’de yaşanan katliamın haberi alternatif medyada yayılırken, ana akım medya için bu olayın haber olmasının saati tam olarak 11.45’ti.

Saat 11.45’te Genelkurmay Başkanlığı bu olaya dair bir açıklama yayınladı ve ana akım medya, Uludere’de bir “şeyler” olduğunu haberleştirmeye başladı.

Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması şu şekilde:

1.   Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekatı, TBMM tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde kendisine verilen ve birer yıllık sürelerle yenilenen yetki gereği sürdürülmektedir.

2.   Terör örgütü elebaşılarının son dönemde verdikleri kayıplar için gruplara misilleme talimatı verdikleri ve bu doğrultuda özellikle sınır ötesinde Sinat-Haftanin’e takviye maksadıyla çok sayıda terörist gönderildiği bilgisi alınmıştır.

3.   Çeşitli kaynaklardan alınan istihbarat ve yapılan teknik analizler sonucunda, içlerinde örgüt elebaşılarının da bulunduğu terörist grupların bölgede bir araya geldikleri ve sınır hattındaki karakol ve üs bölgelerimize yönelik saldırı hazırlığı içinde oldukları anlaşılmış ve ilgili birlikler ikaz edilmiştir.

4.   Geçmişte bölücü terör örgütü tarafından gerçekleştirilen saldırılarda, teröristlerin, kullandığı ağır silah, cephane ve patlayıcıları yük hayvanları ile Irak’tan getirerek sınırdan içeri soktukları, teslim olan terörist ifadelerinden bilinmektedir.

5.   Bölücü terör örgütü mensuplarının, Irak Kuzeyinden gelerek hududumuza yakın karakol ve üs bölgelerimize eylem yapacağına dair istihbaratın artması üzerine, keşif ve gözetleme gayretleri sınır boylarında artırılmıştır. Bu kapsamda, 28 Aralık 2011 günü saat 18.39’da, Irak sınırları içinde hududumuza doğru bir grubun hareket halinde olduğu İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile tespit edilmiştir.

6.   Grubun tespit edildiği bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır.

7.   Olayın meydana geldiği yer, bölücü terör örgütünün ana kamplarının konuşlu olduğu, sivil yerleşim bulunmayan, Irak kuzeyindeki Sinat-Haftanin bölgesidir.

8.   Olay hakkında idari ve adli inceleme ve işlemler devam etmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

TEMA’dan Akkuyu’ya dava: “Nükleer Pahalı, Kirli ve Tehlikeli”

TEMA Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı bu sabah yaptığı açıklamayla Mersin Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer santrale dava açtığını duyurdu. Dava, “Mersin Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer enerji santrali için Mersin-Karaman Çevre Düzeni Planı’nda işlenen değişikliğin kısmen iptali ve öncelikle yürütmenin durdurulması istemiyle” açıldı.

Yapılan açıklamada “2000’li yıllardan itibaren nükleer enerji tartışmalarının ‘Nükleer Rönesans’ söylemiyle yeniden başlatıldığına” dikkat çekilerek vakfın “nükleer enerji ile ilgili gelişmeleri ‘doğayı ve yaşamı savunmak’ birincil ilkesini temel alarak izlediği” ifade edildi.

Dava gerekçelerini dört başlıkta özetleyen TEMA, “nükleer enerji doğaya ve yaşama düşman”, gelişmiş ülkelerin nükleer enerjiden vazgeçtiğini hatırlattı. Mersin Akkuyu bölgesinin Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) kriterlerine göre bile yanlış seçim olduğunu savunan TEMA, davanın hukuki dayanağını şöyle özetledi: “Bakanlar Kurulu tarafından 27.08.2010 tarihinde onaylanan uluslararası sözleşme ile Akkuyu Nükleer santrali iç hukukun denetiminden çıkarılmaktadır. Anayasa 90. madde/son gereği ve en geniş (üçüncü kuşak haklar dahil) yorumu ile temel insan hak ve özgürlükleri ile ilgili hukuk, uygulanması gereken öncelikli hukuktur. […] Bu nedenlerle, Akkuyu NGS Anlaşması gerek Anayasa’da yazılı, gerekse Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalarla kazanılmış temel hak ve özgürlüklere yönelik bir kısıtlama ve tecavüz oluşturmaktadır.”

Sözü geçen uluslararası anlaşmalara örnek olarak

  • 1979 tarihli Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma Sözleşmesi
  • 1994 tarihli Çölleşmeye Maruz Ülkelerde Çölleşmeyle Mücadele İçin BM Sözleşmesi
  • 1992 tarihli Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi
  • 1992 tarihli BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve
  • 1976 tarihli Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına ait Sözleşmeleri’ni gösteren

    TEMAVakfı’nın açıklamasının tam metni şöyle:

TEMA Vakfı’ndan Akkuyu Santraline Dava:

“Nükleer Pahalı, Kirli ve Tehlikeli!”

 

TEMA Vakfı, Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santrali engellemek ve yapımını durdurmak için dava açtı. Çevresel sorunların hiç yaşanmadan çözülmesi hedefiyle illere ait kesinleşmemiş Çevre Düzeni Planlarını yakın takibe alan TEMA Vakfı, Mersin Akkuyu’ya nükleer santral yapılması amacıyla, 1/100.000 ölçekli Mersin-Karaman Çevre Düzeni Planı’nda yapılan tadilata itiraz etti. İtiraz kabul edilmeyince de santralin işlendiği Çevre Düzeni planlarının kısmi iptali ve yürütmenin durdurulması talepleriyle dava açıldı.

 

Nükleer enerjiyle ilgili tartışmaların Türkiye’de ve dünyada on yıllardır devam ettiğine dikkat çeken TEMA Vakfı, Üç Mil Adası ve Çernobil gibi felaketler hala hafızalarda iken 2000’li yıllardan itibaren nükleer enerji tartışmalarının ‘Nükleer Rönesans’ söylemiyle yeniden başlatıldığına dikkat çekti. Nükleer enerji ile ilgili gelişmeleri ‘doğayı ve yaşamı savunmak’ birincil ilkesini temel alarak izlediğini ifade eden TEMA Vakfı, dava gerekçelerini dört başlık altında özetledi.

“Nükleer Enerji Doğaya ve Yaşama Düşman!”

Nükleer Santraller, herhangi bir kaza yaşanmaması durumunda bile toprak varlıkları kaybı, soğutma sularının deniz, akarsu ve göl habitatlarını olumsuz etkilemesi gibi çevresel tahribatlarla doğaya ve yaşama zarar verir.  Japonya Fukişima’da 11 Mart 2011’de başlayan ve hala devam eden nükleer santral felaketinin ‘ne denli büyük bir tahribata neden olduğu’ açıkça görüldü.

Nükleer enerji santralleri daha yapım aşamasında neden oldukları yüksek karbon salım miktarlarıyla iklim değişikliğini hızlandırıcı rol oynamaktadır. Üstelik, nükleer atıkların ‘güvenli bir şekilde nasıl ve nerede depolanabileceği konusu bugünün teknolojisiyle bile çözülememiş son derece tehlikeli bir sorun’ olarak varlığını devam ettirmektedir.

“Gelişmiş Ülkeler Nükleer Enerjiden Vazgeçiyor”

Nükleer gibi eski moda ve yenilenemez bir enerji kaynağı ‘geleceğin teknolojisi’ olarak gösterilmeye çalışılıyor. Oysa Nükleer enerjinin ‘iddia edildiği gibi ucuz ve güvenli olmadığı’ Japonya Fukişima’da yaşanan felaketle örtbas edilemeyecek şekilde ispatlandı. Almanya 2022, İsviçre ise 2034’e kadar ülkelerindeki tüm nükleer santralleri kapatma kararı alırken İtalya halkı da referandumda nükleere ‘Hayır!’ dedi. Hatta dünyanın önemli nükleer santral üretici firmalarından biri çok yüksek ekonomik zararları da göze alarak bu alanı terk ettiğini açıkladı.

“Mersin Akkuyu’ya Nükleer Santral Yapılamaz”

Nükleer santral yapılmak istenen Mersin Akkuyu, Aydıncık ve Ovacık Kıyıları Önemli Doğa Alanları sınırları içindedir. Bu nedenle bölgedeki ekosistem son derece kırılgandır ve burada yaşayan bir çok türün nesli tehlike altındadır. “Türkiye Atom Enerjisi Kurulu (TAEK) dahi nükleer santrallerin ‘nesli tehlikeye düşmüş, koruma altına alınmış veya önemli sayılan biyolojik türlerin varlığına herhangi bir risk anında zarar vermeyecek’ bir bölgeye yapılması gerektiğini savunmaktadır.

Nükleer Santraller İç Hukukun Denetiminden Çıkarılmak İsteniyor”

Bakanlar Kurulu tarafından 27.08.2010 tarihinde onaylanan uluslararası sözleşme ile Akkuyu Nükleer santrali iç hukukun denetiminden çıkarılmaktadır. Anayasa 90. madde/son gereği ve en geniş (üçüncü kuşak haklar dahil) yorumu ile temel insan hak ve özgürlükleri ile ilgili hukuk, uygulanması gereken öncelikli hukuktur. Ayrıca Anayasanın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetlere yönelik kısıtlamaların ancak kanunla ve Anayasanın özüne ve ruhuna aykırı olmadan yapılabileceği” hükme bağlanmaktadır. Yine Anayasanın 11. Maddesinde “Anayasanın üstünlüğü”, 138/1. maddesinde de “Yargı kararlarının Anayasaya göre verileceği”  hükme bağlanmıştır. Bu nedenlerle, Akkuyu NGS Anlaşması gerek Anayasa’da yazılı, gerekse Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalarla kazanılmış temel hak ve özgürlüklere yönelik bir kısıtlama ve tecavüz oluşturmaktadır.

 

Türkiye’nin konuyla ilgili imzaladığı uluslararası anlaşmalardan bazıları: 

  • 1979 tarihli Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma Sözleşmesi
  • 1994 tarihli Çölleşmeye Maruz Ülkelerde Çölleşmeyle Mücadele İçin BM Sözleşmesi
  • 1992 tarihli Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi
  • 1992 tarihli BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
  • 1976 tarihli Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına ait Sözleşmesi

“TEMA Vakfı Yaşama Sahip Çıkmaya Devam Edecek”

Tüm bu nedenlerle TEMA Vakfı, Mersin Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer enerji santrali için Mersin-Karaman Çevre Düzeni Planı’nda işlenen değişikliğin kısmen iptali ve öncelikle yürütmenin durdurulması istemiyle dava açmıştır.

 

Ülkemizin enerji ihtiyacının artmakta olduğu tespiti ne kadar yerindeyse, bu ihtiyacın nükleer enerji santralleri yoluyla karşılanmak istenmesi de o kadar hatalı bir politikadır. TEMA Vakfı olarak bu sorunun çözümünün “yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği” olduğunu savunmaya devam etmekteyiz. Hali hazırda ürettiğimiz enerjiyi verimli kullanmak, ulaşım, tarım, sanayi ve benzeri politikalarımızı “enerji dostu” hale getirmek ve yenilenebilir enerji yatırımlarını desteklemek bu anlamda atılması gereken ilk adımlardır.

 

Türkiye’nin “daha güzel yarınlar” görmek için nükleer enerjiye değil, doğayla dost ve sürdürülebilirliği merkeze alan politikaların üretilmesine ihtiyacı vardır.

 

TEMA Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı, Türkiye’nin doğal varlıklarını, toprağını, suyunu ve yaşamı korumak için ve bu yolda halktan aldığı güç ve destekle çalışmaya devam edecektir.