Ana Sayfa Blog Sayfa 4579

Magna Carta’yı yeniden düşünmek – Noam Chomsky

 

 

Son olaylar o denli tehdit edici bir yörünge izliyor ki vatandaşlık ve insan haklarının tesisindeki en büyük olaylardan biri olan ve 1225’te Kral John’a kabul ettirilen, İngilizlerin özgürlük belgesi Magna Carta’nın yayımlanmasının bininci yıldönümüne kadar dünyaya gelecek birkaç nesil sonrasına bakmak değerli bir çaba olabilir.

 

Bizim şu anda yaptıklarımız ya da yapamadıklarımız, bu yıldönümünü nasıl bir dünyada karşılayacağımızı belirleyecek. Önümüzde pek de hoş bir geleceğin var olduğu söylenemez, en azından Büyük Özgürlük İmtiyazı gözümüzün önünde paramparça edildiği için.

 

Magna Carta’nın ilk akademik baskısı, 1759’da İngiliz hukukçu William Blackstone tarafından yayımlandı. Blackstone’un çalışması, ABD anayasa hukukunun kaynaklarından birini oluşturdu. Belge’nin başlığı, daha önceki uygulamalara uygun olarak “Büyük İmtiyaz ve Orman İmtiyazı (Carta de Foresta)” idi. Bu belgelerin her ikisi de bugün çok önemlidir.

 

Bunlardan ilki, Özgürlük İmtiyazı, İngilizce konuşan halkların temel hakları açısından bir dönüm noktası olarak bilinir. Ya da Winston Churchill’in biraz daha genişleterek söylediği gibi, “herhangi bir tarihte, herhangi bir ülkede özsaygısı olan bütün insanların imtiyazı”dır.

 

1679’da, resmi adı “kişinin özgürlüğünün daha iyi güvence altına alınmasını sağlamak ve deniz aşırı ülkelerde hapse atılmasını önlemek için yasa” olan Habeas Corpus Yasası’nın (kişinin haksız tutuklanmasını yasaklayan kanun) dahil edilmesiyle birlikte Özgürlük İmtiyazı Belgesi zenginleştirildi. Bu yasanın modern ve daha katı versiyonu “devletler arasında suçluların iadesi” olarak adlandırılır: İşkence amacıyla hapse atmanın yasaklanması.

 

Birçok İngiliz yasasıyla birlikte bu yasa da “isyan ve istila zamanları haricinde “Habeas Corpus Yasası hiçbir zaman askıya alınamaz” ilkesini içeren ABD Anayasası’na dahil edildi. 1961’de Yüksek Mahkeme bu yasayla korunan hakların “Kurucu Atalar tarafından özgürlüğün en büyük güvenceleri olarak görüldüğünü” belirtmişti.

 

Daha spesifik olarak söylemek gerekirse, Anayasa “hiç kimse yaşama, özgürlük ve mülk edinme haklarından hukuksal süreç gereği gibi işletilmeden ve hızlı ve aleni bir yargılama yapılmadan mahrum edilemez” der.

 

Jo Becker ve Scott Shane’in 29 Mayıs’ta New York Times’da yazdıkları gibi, Adalet Bakanlığı kısa süre önce yürütme organındaki dâhili tartışma ve müzakerelerle bu güvencelerin karşılandığını açıkladı. Beyaz Saray’daki anayasa hukukçusu Barack Obama da aynı fikirdeydi. Kral John bu durumu görse memnuniyetle onaylardı.

 

Temel nitelikteki “masumiyet karinesi”ne de orijinal bir yorum getirildi. Becker ve Shane şöyle özetliyor: Başkan’ın “öldürülecek teröristler” listesindeki hesaplara göre, “öldürüldükten sonra masum olduklarını kanıtlayan net bir istihbarat bilgisi olmadığı sürece”, “bir çatışma bölgesinde askerlik çağındaki tüm erkekler” savaşçı olarak kabul ediliyor. Böylelikle, katledilme sonrasında suçsuzluğun tespit edilmesi şimdilerde kutsal ilkeyi muhafaza etmek için yeterli oluyor.

 

Bu, “özsaygı sahibi tüm insanların imtiyazı”nın yürürlükten kaldırılışının en küçük örneğini oluşturuyor.

 

Magna Carta’ya eşlik eden Orman İmtiyazı (Carta de Foresta) belki de bugünkü koşullar açısından daha fazla güncellik arz ediyor. Bu imtiyaz, ortak mülklerin (“commons”) dış güçlerden korunmasını talep ediyordu. Ortak mülkler, nüfusun geçim araçları olan yakacak, yiyecek ve yapı malzemeleriydi. Ormanlar, el değmemiş yabani alanlar değillerdi. Özenle bakılıp yetiştirilen, ortaklaşa muhafaza edilen, zenginliklerinin herkese açık olduğu ve gelecek nesiller için korunan mülklerdi.

 

17. yüzyılla birlikte Orman İmtiyazı meta ekonomisine, kapitalist pratikler ve ahlaki değerlere kurban gitti. Artık ortaklaşa bir bakım ve kullanım için korunmayan ortak mülkler sadece özelleştirilemeyecek olan şeylere indirgendi: Bu kategori, gözümüzün önünde küçülmeye devam ediyor.

 

Geçen ay Dünya Bankası (DB) çokuluslu Pasific Rim şirketinin, toprakları ve toplulukları son derece yıkıcı etkileri olan altın madenciliğinden korumaya çalışan El Salvador’a karşı açtığı davaya devam edebileceğine karar verdi. Çevreyi korumak şirketi gelecekteki kârlarından mahrum edecekti. Bu, yanlış şekilde “serbest ticaret” olarak tanımlanan yatırımcı hakları düzeninin kurallarına göre bir suç sayılıyor.

 

Bu dünyanın büyük kısmında devam eden savaşımların yalnızca bir örneği. Bu savaşımlardan bazıları son derece büyük bir şiddet uygulanarak yürütülüyor; örneğin, geçtiğimiz yıllarda cep telefonları ve başka şeylerde kullanılmak üzere büyük miktarda mineral tedarikini ve tabii bol kârları sağlama almak için milyonlarca insanın öldürüldüğü zengin kaynaklara sahip Doğu Kongo’da olduğu gibi.

 

Orman İmtiyazı’nın geçerliliğini yitirmesi, ortak mülklerin algılanışında radikal bir revizyonu beraberinde getirdi. Bu algı değişikliğinin ruhunu yakalayan Garrett Hardin’in 1968’deki etkileyici tezi, “Ortak mülkler için tanınan özgürlüğün hepimize yıkım getirdiğini” söyler. Ünlü “ortak mülklerin trajedisi”dir bu: Özel mülkiyete konu olmayan şeyler, bireysel açgözlülük ve hırsla mahvedilmeye mahkûmdur.

 

Bu doktrine karşı itirazlar geliştirilmedi değil. Elinor Olstrom, kullanan tarafından yönetilen ortak mülklerin üstün niteliğini gösteren çalışmasıyla 2009’da iktisat alanında Nobel Ödülü aldı.

 

Fakat bu doktrin, ancak üstü kapalı belirtilen şu öncülü kabul edersek geçerlilik kazanır: İnsanları harekete geçiren, Sanayi Devrimi’nin şafağında Amerikan işçilerinin “Yeni Çağın Ruhu, ‘Zengin Ol, Kendinden Başkasını Düşünme’” diye tanımladığı bir içgüdüdür. O zamanlar Amerikan işçileri bu doktrininin, alçaltıcı ve yıkıcı olduğunu düşünmüş ve özgür insanların doğasına bir saldırı olarak görüp şiddetle mahkûm etmişlerdi.

 

O zamandan beri Yeni Çağın Ruhu’nu aşılamak için büyük çabalar sarf edildi. Başlıca endüstriler kendilerini, politik iktisatçı Thorstein Veblen’in “ihtiyaçların yaratılması” olarak adlandırdığı şeye adadılar: yani, Colombia Üniversitesi pazarlama profesörü Paul Nystrom’un deyişiyle, insanları hayatın “yüzeysel şeylerine”, örneğin “modaya göre tüketim” gibi şeylere yönlendirmeye.

 

Bu yolla insanlar atomize edilip sadece kişisel çıkar peşinde koşan bireyler haline getirilebilir ve kendileri için düşünmek, birlikte hareket etmek ve otoriteyi sorgulamak gibi tehlikeli çabalardan uzaklaştırılabilirdi.

 

Ortak mülklerin yok edilmesindeki başlıca unsurlarından birinin yol açtığı büyük tehlikeler üzerinde uzun uzadıya durmaya gerek yok: Küresel bir felakete davetiye çıkaran fosil yakıtlara bağlılıktan söz ediyorum. Detaylar tartışılabilir; ama bu tehlikelerin fazlasıyla gerçek olduğu ve onları önlemek için ne kadar gecikirsek gelecek kuşaklara bırakacağımız mirasın o kadar korkunç olacağı konusunda pek az şüphe var.  Bu konuda gösterilen son çaba, yakın zamanda yapılan Rio+20 zirvesiydi. Zirveye kaynaklık eden özlemler zayıf, sonucu ise kepazelik düzeyindeydi.

 

Krizlere karşı çıkanlar arasında tüm dünyada Yerli halklar başı çekiyor. Şu ana kadar en büyük direniş, yüzyıllardır Batı’nın zengin kaynaklarını yıkıma uğratmasının kurbanı olan, Güney Amerika’nın en fakir ülkelerinden birisinden, Yerli toplulukların yönettiği Bolivya’dan geldi.

 

2009’daki Kopenhag İklim Değişikliği Zirvesi’nin utanç verici çöküşünden sonra, Bolivya 140 ülkeden 35.000 katılımcının geldiği bir Halk Zirvesi düzenledi. Bu zirve, karbon salınımlarının ciddi oranda azaltılması ve Ana Dünya’nın Hakları üzerine evrensel bir bildirge yayımlanması taleplerinde bulundu. Bu, dünyanın her yerindeki Yerli topluluklar için temel bir taleptir.

 

Bu talep son derece bilgili ve gelişkin kişiler olan Batılılar tarafından alaya alındı, ama Yerli toplulukların hassasiyetinin birazını bile edinemezsek muhtemelen son gülen onlar olacak – acı bir çaresizliğin gülüşü olacak bu.

Noam Chomsky

Çeviren: Ariya Toprak / bgst.org


Notlar: Bu köşe yazısı, Fife, İskoçya’da bulunan St. Andrews Üniversitesi’nin 600. Kuruluş yıldönümü kutlamaları kapsamında Noam Chomsky’nin 19 Haziran 2012’de yaptığı konuşmadan uyarlanmıştır.

 

El Nino geliyor – Levent Kurnaz

İnsanlık ilgilenmeye başladığından beri Güney Amerika’nın batı kıyısındaki okyanus sularının periyodik olarak ısınıp soğuması dikkat çekmiştir. Bu ısınıp soğuma o bölgede yaşayan balıkçılar için çok önemlidir. Peru açıklarındaki okyanus suyu soğuk olursa bu dipteki besleyici ve soğuk suyun yüzeye daha fazla çıktığını gösterir, bu da balıkçıların avlayabildiği balık miktarını arttıracağı için yüzler güler. Tam tersi eğer soğuk su yüzeye az çıkarsa bu sefer de tutulan balık miktarı azalır. Güney Amerika’nın batı kıyısındaki insanlar çoğunlukla balıkçılık ile geçindikleri için yüzyıllar boyu bolluklar ve kıtlıklar, bunlarla birlikte devletlerin yükseliş ve çöküşleri hep okyanusun yüzey sıcaklığındaki bu değişime bağlanmıştır. Suyun sıcaklığındaki artış genelde kendisini sene sonuna doğru gösterdiği için Hz. İsa’nın doğumuyla bağdaştırarak bu olaya El Nino (küçük erkek çocuk) denmiştir.

El Nino ilk başta sadece Peru kıyılarını etkileyen bir olay gibi görülse de kısa bir süre içerisinde Peru kıyılarında başlayan bir olayın dünyanın neredeyse her bölgesindeki iklim olaylarını ciddi biçimde etkilediği ortaya konmuştur. Mesela El Nino görülen yıllarda  ABD’nin orta bölgeleri, yani tarım üretiminin kalbi, normalden daha sıcaktır ve daha az yağış alır. Pasifik’te çok daha fazla tropik siklon görülür. Afrika’nın doğusundaki yağış miktarı artarken batısı daha az yağış alır ve kuraklık Doğu Afrika’dan Batı Afrika’ya taşınır. Güney Asya ve Avustralya’nın aldığı yağış miktarı ise ciddi anlamda azalır. Avrupa’da Alplerin kuzeyi daha yağışlı ve bulutlu olmasına karşın Akdeniz Havzası’nda özellikle kışlar ılıman ve az yağışlı geçer.

Diğer iklim olaylarında da olduğu gibi, “El Nino başladı” diyebilmek için Peru açıklarındaki okyanus yüzey suyunun üçer aylık ortalamalarına bakmak gereklidir. Bu ortalamalar iki aydır normal sıcaklığın üzerinde gidiyor. Eğer Eylül ayı ortalaması da normalin üzerinde olursa, ki olacak gibi duruyor, resmen “El Nino başladı” diyebiliriz. Ancak yapılan pek çok model bu sefer El Nino’nun çok sert olmayacağını ve 2013 yılının Ocak-Mart aralığında sona ereceğini gösteriyor. Gene de dünya genelinde El Nino’nun yarattığı etkiler 3-6 ay daha devam edeceğinden gelecek sene ve gelecek yaz için bir takım tahminlerde bulunmak fazla güç olmayacaktır.

Öncelikle Kuzey Amerika’nın orta kesimleri, Güney Asya, Avustralya ve Batı Afrika fazla yağış almayacağı için bu bölgelerde kuraklık, kuraklığa bağlı tarım üretiminde düşüş ve buna bağlı olarak da dünya gıda fiyatlarında ciddi bir artış bekleniyor gelecek yaz için. Özellikle Güneydoğu Asya’da azalan yağış çok su gerektiren pirinç tarımına zarar vereceği için bu bölge kaynaklı pirinçten başlayan ve diğer tahıllara yayılan bir kıtlık söz konusu olacaktır. Uzun yıllardır kıtlıkla savaşan Somali-Etiyopya-Tanzanya bölgesi yağış alacağı için buradaki sorunların kısa süreli de olsa unutulması beklenebilir. Ama buna karşılık ciddi politik karışıklık içerisinde olan Mali-Nijerya bölgesinde ise sorunlara bir de kuraklık eklenmesi bekleniyor.

Ülkemizde ise özellikle kış ve ilkbahar yağışlarında beklenen azalma gelecek yaz için gıda ürünleri fiyatlarında ciddi artışa sebep olacaktır. Özellikle Mayıs-Temmuz aralığında ülkemizin özellikle batısında zaten normalin 2-3 derece üzerinde seyreden sıcaklıkların bir 2-3 derece daha artması beklenebilir. Bu artışla beraber gelebilecek yoğun yağışlar ise sel riskini arttırıyor.

Peki derseniz ki “bu El Nino yüzyıllardır görülen bir olgu, 3-5 senelik döngülerle kendisini tekrarlıyor, bu sefer neden bu kadar haber olacak?” cevabımız basit olacak. Normal bir dünyada, yani sıcaklıkların zaten normalin 2-3 derece üzerinde seyretmediği bir dünyada sıcaklıklar bir – iki yaz ortalamanın 2-3 derece üzerine çıkacak olursa bu hepimizi bunaltır. Ama zaten bizim yarattığımız iklim değişikliği ile bizim yaşadığımız bölgeler ortalamadan 2-3 derece sıcak yazlar geçirirken bunun üzerine bir de El Nino etkisi bindiğinde insanın da doğanın da sınırlarını zorlayacak şartlar doğabiliyor. Bu sebeple artık başımıza gelen ve gelecek iklim felaketlerini “aman El Nino geliyor” veya “bakın güneş lekeleri de artıyor” türü konuya etkisi olan ama felaketlerin ardındaki esas sebep olmayan konularla açıklamaya çalışarak sulandırmaya bir son vermek gerekiyor.

Levent Kurnaz – www.t24.com

 

 

“Bisiklet Yolları” söyleşisi yarın Goethe Enstitüsü’nde

İstanbul’da dün başlayan ve 16 Eylül Pazar günü sona erecek olan Bisiklet Filmleri Festivali’nde (BFF) Cumartesi günü 13:00’de Goethe Enstitüsü’nde “Bisiklet Yolları” söyleşisi var.

Avrupayı nerdeyse baştan başa kaplayan bisiklet yolları ve ülkemizdeki vahim durumun masaya yatıralacağı söyleşide Bisikletliler Derneği Başkanı Murat Suyabatmaz, Bisiklet sevdalısı yazar-çizer Aydan Çelik, ISPARK Genel Müdürü Mehmet Çevik, Organik Ulaşım Aktivisti Dr. Kevser Üstündağ ve Hollanda’dan Hugo van der Steenhoven kendi deneyimlerini dinleyeciler ile paylaşacaklar.

Bisiklet Filmleri Festivali ile ilgili her türlü bilgiye  bicyclefilmfestival.com/ üzerinden erişmek mümkün.

“Bisiklet Yolları” söyleşisinin programı şu şekilde.

BFF TALKS: Bisiklet Yolları / Bicycle Roads

13:00 – 13:05 Giriş 5 DK
13:05 – 13:20 Aydan Çelik ( Çizer – Yazar ) ‘’İstanbul’un Bisikletle İmtihanı’’
13:25 – 13:40 Murat Suyabatmaz ( Bisikletliler Derneği Başkanı ) “ Bisikletimize Toplumsal Bakış ”

13:45 – 14:00 ARA
14:00 – 14:05 2.Giriş 5 DK
14:05 – 14:20 Mr.Hugo van der Steenhoven ( Fietsersbond, Yönetici ) ”Hollanda’da Bisikletin Geçmişi ve Bugünü ”
14:25 – 14:40 Mehmet Çevik ( ISPARK Genel Müdürü ) ‘’İstanbul’da Akıllı Bisiklet uygulaması başlıyor.’’
14:45 – 15:00 Dr Kevser Üstündağ ( Organik Ulaşım Aktivisti ) ‘’Bisikletin Kentiçi Ulaşım Sisteminde Tamamlayıcı Olarak Kullanımı ’’

Moderatör: Aydın Akkuş

 

Türbanlı öğrenciyi derse almadığı gerekçesi ile profesöre 2 yıl 1 ay hapis

Ege Üniversitesi eski öğretim üyesi Prof. Pekünlü 2011’de bir öğrencinin başörtülü okula girmesini engellediği iddiasıyla yargılandığı davada 2 yıl 1 ay ceza aldı. Ceza ne ertelendi ne de paraya çevrildi

İzmir’de’de türbanlı öğrencilerin fotoğraflarını çekip derslere sokmadığı iddiasıyla yargılanan Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü eski Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hakim cezayı ertelemedi, paraya da çevirmedi.
Dava konusu olay, iddiaya göre 2011 yılı Mart ayında, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi binası girişinde meydana geldi. Matematik Bölümü öğrencisi Fatma Nur Gidal, Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün özellikle derslere giriş saatlerini takip ettiğini, bölüm binasının kapısına geldiğinde karşısında dikilerek başörtülü olarak okula girmesini engellediğini, ardından cep telefonuyla fotoğrafını çekerek hakaret ettiğini ileri sürdü.

Bunun üzerine peruk takarak çözüm bulmaya çalıştığını belirten Fatma Nur Gidal, Prof. Pekünlü’nün ’perukla dahi giremezsin’ diyerek kendisini engellediğini de iddia etti. Fatma Nur Gidal, avukatı aracılığıyla Prof. Dr. Rennan Pekünlü hakkında ’Eğitim öğretim hakkının engellenmesi’, ’Özel hayatın gizliliğini ihlal’, ’Kamu görevinin sağladığı yetkiyi kötüye kullanarak hürriyeti tehdit’, ’Kişinin huzurunu bozma’, ’Ayrımcılık yasağını ihlal’, ’Manevi işkence’ iddiasıyla önce savcılığa başvurdu.
Bu süreçte emekliye ayrılan Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü hakkında İzmir 4’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Bugün yapılan karar duruşmasına tutuksuz yargılanan Prof. Dr. Pekünlü ile davacı Fatma Nur Gidal ile tarafların avukatları katıldı.

Önce 2.5 yıl hapis
Hakim, sanığın aynı fakültenin Matematik Bölümü öğrencisi Fatma Nur Gidal’ı hukuka aykırı olarak eğitim ve öğretim hakkını engellediğini, suçun işleniş şekli, suçun işlendiği yer, suç kastının yoğunluğunu artırım sayarak, Pekünlü’ye önce 2 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Hakim, daha sonra sanığın duruşmalardaki iyi halini gözönüne alarak, cezasını 2 yıl 1 ay hapse çevirdi. Hakim, bu cezayı paraya çevirmedi, ertelemedi. Ayrıca karar kesinleştiğinde bir örneğinin de Ege Üniversitesi Rektörlüğü ile YÖK’e gönderilmesine karar verdi.

Sanık Avukatı Murat Ülkü, kararı temyiz edeceklerini söyledi. Duruşma sonrası, taraflar arasında Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü’nün fotoğrafının çekilmesiyle sözlü tartışma çıktı. CHP’li milletvekilleri Birgül Ayman Güler ve Mustafa Moroğlu’nun da katıldığı sözlü tartışma büyümeden polis tarafından önlendi.

(Milliyet)

Film protestosu yayılıyor

Hz. Muhammed’i aşağılayan filmin ABD’de gösterime girmesi üzerine patalak veren olaylar tüm arap dünyasına yayıldı. Salı günü Mısır ve Yemen’de sokak gösterileri yapılmış. Bingazi’deki ABD Konsolosluğuna yapılan saldırıda da ABD konsolosu öldürülmüştü.

Perşembe günü Yemen’in başkenti, Sana’da yapılan gösteriler sırasında bir gösterici polis kurşunlarına hedef oldu. ABD elçiliğine girilmesini engellemek isteyen polisin göstericilere tazyikli su sıkması sonucu pek çok kişi yaralandı.

ABD elçiliklerine karşı saldırıların başladığı Mısır’da Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarına göre 16 kişi polisin kullandığı biber gazı nedeni ile yaralandı. Mısır’ın islami lideri Muhammed Mursi filmi lanetlerken şiddet gösterilerini de kınayan bir açıklama yaptı.

Bu iki ülke dışında Bangladeş, Gazze, Irak ve İran’da da film aleyhtarı gösteriler meydana geldi.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Fas yetkilileri ile Washington’da yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklamada ABD Hükümetinin yapılan filmle bir bağının olmadığını açıklarken kişisel olarak filmden ve filmde anlatılanlardan iğrendiğini belirtti.

“Müslümanların Masumiyeti” isimli film amatörce çekildiği belirgin olan bir yapım. Müslümanların ahlaksız ve şiddet düşkünü olarak gösterildiği filmde Hz. Muhammed’in zina yaptığına ve çocuk istismarında bulunduğuna dair sahneler var.

Filmin klipleri haftalardır dolaşımda bulunmaktaydı. Olaylar arapça dublajlı bir kısmının hafta sonunda Mısır televizyonunda yayınlanmasının ardından başladı.

Afganlıların filmi görmesini engellemek amacı ile Kabil yönetimi belirli bir süre öngörmeksizin Youtube’a erişimi yasakladı. İletişim Bakanlığından bir görevli, Aimal Marjan, ülkede bulunan 40 tane internet servis sağlayıcısı bulunduğunu ve hepsinin de youtube’ın kapatılmasını talep ettiğini açıkladı.

Youtube sitesinin sahibi Google yaptığı açıklamada filmin Mısır ve Libya’ya erişimi kısıtlanacağını ancak tamamen siteden kaldırmanın mümkün olmadığını belirtti.

(DW, Yeşil Gazete)

 

Dünya Bilek Güreşi Şampiyonası Brezilya’da

34’üncü Dünya Bilek Güreşi Şampiyonası’na Brezilya’nın Sao Vicente kenti ev sahipliği yapacak. 10 – 18 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan şampiyonada bedensel engelliler kategorisinde Türkiye 12 sporcu ile temsil ediliyor.

Erkeklerde 60 kiloda Mehmet Kaya, Gökhan Seven, 75’te Yasin Urhun, Murat Cırık, 90’da Bircan Ozkomanova, Yılmaz Fazıloğulları, artı 90’da Mustafa Dinleyici ve Gökhan Özşener; bayanlarda ise 60 kiloda Hatice Günaçtı, 70 kiloda Fatime Eda Saltan ve 80 kiloda Zeynep Yılmaz madalya mücadelesi verecekler.

Dünya Şampiyonası’nda bedensel engelli genç erkekler kategorisinde de 50 kiloda Ömer Faruk Gönül mücadele edecek.

Şampiyonada 14 Eylül Cuma günü sağ kol müsabakaları yapılacak.

Şampiyona ile ilgili bilgilere  worldarmwrestlingfederation.com/worlds2012 adresi üzerinden ulaşmak mümkün

(Yeşil Gazete)

Aziz Yıldırım kendisini savundu

0

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, NTV Spor’da, Fuat Akdağ, Rıdvan Dilmen ve Güntekin Onayın sorularını yanıtladı. İşte Aziz Yıldırım’ın katıldığı programdan önemli satırbaşları:

-Yönetimler seçim ile gelir seçim ile gider. Alex, Aziz Yıldırım, Aykut Kocaman formülünü yazanlar bizlerle ilgili yorumlar yapıyorlar. Benimle konuşmayan insanlar, benimle konuşmuş gibi bir şeyler yazıyorlar. Twitter çıktı herkes bir şeyler yazıyor. Eskiden ekonomi servislerinde getir götür işleri yapanlar şimdi çıkmış beni tehdit ediyor. Türkiye’de sabah kalktığın zaman tebessüm etme imkanın yok. Fenerbahçe’de başkan, yönetim kurulu ve teknik heyet vardır. Fenerbahçe sadece bir futbol takımı değil. Biz bunu 10 yılda oluşturduk. Yine de lokomotifimiz futbol takımı. Bazıları bizi kendi imajımız dışında tanıtmaya çalışıyor. Alex 4-5 yıl önce bütün stat tarafından yuhalandı. O zaman ben Alex’e “git” deseydim böyle bir sorun olmayacaktı. Büyük yıldızların futbol hayatlarının sonuna yaklaşında egoları ortaya çıkıyor. Alex bizim bir değerimiz. Dostuna yazdığı bir tweeti böyle algılamamak lazım. Aykut Kocaman bu takımın patronu. Aynı zamanda sportif direktörümüz de Aykut Kocaman. İstediği şeyleri yapmaya çalışıyoruz ama bizi rahat bırakmıyorlar. Bunlar çok büyük şeyler değil. 60 maçın hepsinde Alex oynayacak diye bir şey yok. Bir iki maç oynamadı diye olanlar yakışmıyor. Alex ile bir problemimiz yok.

-Eskiden Fenerbahçe’de çalışmış kişiler bile Alex konusuyla iligli konuşuyor. Kırılmayacağı için Oğuz Çetin’i örnek veriyorum. Çıkıyor diyor “Alex oynamalı”. Kendisi de benzer sıkıntıları Ortega ile yaşamıştı. İkisini konuşturdum. Ortega’yı oynatacağım demesine rağmen oynatmamıştı.

Heykel konusu
– Ben Metris’te iken Alex heykelini gelip bana sormuşlardı taraftarlar. Ben “Yapın” dedim. Taraftar istediğini yapar. Ben bunlara karışmam zaten Alex’in heykeline karşı çıkmak bana bir fayda sağlamaz. Atatürk’ten başkasının heykelinin yapılması için öncülük yapmam.

– Üç yıl önce üç sezon üst üste şampiyon olacağız dedim. İlk sezon Trabzon’u yenemedik. Sonraki sene şampiyon olduk. Üçüncü sene tam Avrupa’yı domine etmiş bir kadro kurmuştuk. Başımıza 3 Temmuz süreci geldi. Aykut Kocaman takıma sahip çıktı. Oyuncular yıllardır kazanılamayan Türkiye Kupası’nı kazandı ve son haftaya kadar şampiyonluğu kovaladık. Bence bu başarıdır.

“Elma mı alıyorsunuz”
Şimdi transferlere bakıyorum. Kuyt, Şampiyonlar Ligi zaferi yaşadı. Egemen milli oyuncu, Mehmet Topal’ı Valencia’dan aldık. Hasan Ali genç oyuncu onu aldık. Krasic’i herkes biliyor. Meireles Chelsea’nin’nin en iyi oyuncularındandı. Elma değil ki Meireles; ha diyince alasın. Bunları almak gerçekten çok zor. Başka takımlardan oyunculara soruyor hakkımızda kötü konuşuyorlar. Türkiye Aziz Yıldırım’dan önce kimi getiriyordu.

-Abdullah Avcı ile Selçuk İnan’ın kavgasını bu kadar büyütmenin ne anlamı var? Medya reyting uğruna bunları yaparsa olmaz.

– Serdar Ali Çelikel bizi eleştirmiyor, bizi karalıyor. Herkes tutarlı olsun.

– Roberto Carlos, bir sene sözleşmesi varken gitmek istiyorum dedi. Ailesel problemlerini anlattı. Tamam dedik, Fenerbahçe’ye 1 milyon dolar getirirsen gidersin dedik. Arkadaşlarımız çalıştı, böylece gitti.

– Alex’e attığı goller yüzünden efsane diyebilirsiniz. Ama Türkiye’de öyle alışkanlıklar oldu ki herkese efsane deniyor. Ben bu kelimelere karşı çıkıyorum. Ben Alex ile Aykut Kocaman’ın tartışmasında üzerime düşüni yaptı. Alex çıkıp iyi oynarsa bu Aykut Kocaman’ın başarısı olacak. Herkes hata yapabilir. Birkaç yıl önce bir Kayseri maçında Aykut Kocaman, Selçuk’u stoperde oynatmıştı. Maçtan sonra çıkıp hata yaptım dedi.

– Emre’yi dört sene önce ben istedim. Ama sonrasında çok gerginlik oldu. Zaman zaman ben onu korudum. Ama son sene yaşananlar artık bizi de gerdi. Trabzonspor maçında tekme atıyordu hakem kırmızı kart gösteremiyordu. Sonra mahkemede de konuştuk. Ben ona git yurtdışına rahatla dedim. Avrupa’da oynamak daha rahat. Emre Milli Takım’da yaptıkları Fenerbahçe’de yapsa bir hafta konuşulurdu.

Gaziantep maçı anonsu
O gün tribünde ne olup bittigini gördüm ben. 1. dakikada herkes ayni seyi bagiriyorsa, orada bir organize vardir. Ben bunu gördüğüm için anons yaptım. Yoksa Fenerbahçe’nin bayan taraftarlarının yaptıklarını biliyorum. 3 Temmuz sürecine en büyük darbeyi Manisa maçında onlar yaptı. Benzer bir şeyi yeniden hissedersem yaparım. Azarladı diyorlar azarlamıyorum. Ben tam tersi rica ediyorum. Ben olanların organize olduğunu düşünüyorum. Bazı şeyleri twitterda da gördüm. Buradan Fenerbahçe taraftarına tek tek teşekkür ediyorum. Taraftarın kadını erkeği olmaz. Fenerbahçe yoksa Türkiye’nin bir şeyi eksiktir. 18 sporcumuz Olimpiyat’ta madalya kazandı.

– Fenerbahçe Kulübü göreve geldiğim günden beri amatör branşlara 100 milyon avro geri almadan yatırım yaptı.

Devlet yardımı
– Sadece Atletizm şubesinde 10 trilyon açığımız var. Kulüp bunları destekliyor. Sporcularımızın başarıları ortada. Devletin buraya bir katkısı yok. Yelken branşında 3 trilyon, voleybolda 4 trilyona yakın bir açığımız var. Bunları Fenerbahçe’nin Türk sporuna kattıklarını göstermek için anlatıyorum. Bunların hiçbirinde devletin desteği yok.

– Bolu’da kendi tesisimizi yaptık, birçok tesis yaptık. Bunlarda da devlet desteği yok. Buradan Murat Ülker’e teşekkür ediyorum Fenerbahçe Ülker Arena’yı tek kuruş almadan yapıp bize hediye etmiştir.

– Artık futboldan gelecek para sadece futbola harcanacak. Bu yüzden devletin yardımcı olması lazım.

– Fenerbahce Stadi, Fenerbahce’nin kendi mali. Rahmetli Saracoglu 1TL karsiliginda kulube vermis arazisini. Yani o zamanki değeri ne kadarsa işte.

3 Temmuz süreci
– Ben süreç ile ilgili konuşmak isterim. Çünkü mahkemede yaptığımız şey kısıtlı kaldı. Ama şimdi yargı süreci yargıtayda devam ettiği için hukukçularımız konuşmamamı söyledi. Zamanı gelince konuşacağız.
-Fenerbahçe dışında hiçbir camia 3 Temmuz sürecinin altından kalkamazdı.
-Ben ve Mahmut Özgener silahlı örgüt suçundan dinlendik. Elinizde belge yokken bu yüzden bizi suçluyorsanız bu yanlıştır. Bizden önce Giresun’da Olgun Peker’i dinliyorlardı. Başka bir olaydan dolayı onu monte ettiler. Sırf Aziz Yıldırım’ı ve arkadaşlarını davaya monte edebilmek için Olgun’u bu davaya monte ettiler.

– Yargıtay’ın süreci bitsin, karar ne olursa olsun ben buradayım. Benim mezarım burada. Zamanı gelince ben bütün bunları görüntülerle anlatacağım. Birilerinin canı çok sıkılacak. Bu operasyon sürecinde biz Metris’e giderken 6222’nin maddesine göre şike suçundan diye yazıyordu. Ama ben silahlı örgüt suçu için dinlendim. Mahkeme sürecinde bu da tutmadı. Sonra kanun değişti. Buradan başbakana da teşekkür ediyorum. Kanun hala ağır ama olsun.

-Baktılar bizi şikeden içeriye atamayacaklar, bu örgüt ilerde suç işleyebilir diye bizi suçladılar.

Şike iddiaları
– Benim İbrahim Akın’a para verdiğim iddia ediliyor. Ben bu parayı verdiysem ya kendi ya da kulübün hesabından verdim. Ama hesaplarım temiz. Hepsi didik didik edildi.
– Bu şike davası değil.
– Bülent Uygun sözde Eskişehir şike yapmış. Bülent Uygun oyunculara yenilmeleri için taktik vermiş. Madem bunu dinliyorsun niçin harekete geçmiyorlar o zaman.
– Buradaki bütün olay Aziz Yıldırım’ı bitirdiler. Çağırdıkları herkese dedilker Aziz Yıldırım ile ilgili bilgi verin serbest kalın.
– Madem olay şike, o zaman Galatasaray’ın olayı da var. Eğer temizlik yapılacaksa toplayın hepimizi öyle yapın.
– Mahkemede söyledim yine söylüyorum. Benim için kimseyi içeride yatırmasınlar. Ben buradayım, şike ile ilgili bir şey varsa sorumlusu benim.
– Eğer ben şike işlerinden anlasaydım, iki kez direkten dönmezdi şampiyonluk. Ben bu işleri bilseydim o zaman yapardım milyonları üzmezdim.
– 19 maç diye başladı sonunda yedi maç kaldı. Sadece biz değiliz. Beşiktaş, Sivas, Trabzonspor’da var savcının istediklerinde.
– Böyle bir örgüt kuracak olsam 2006’da da kurardım 2011’de de . Biz şampiyonluğu kaçırdığımız için taraftar stadı yaktı. Hepimiz üzüldük, taraftarlar üzüldü biz de üzüldük.
– Bu kadar köklü bir kulübü lekelemeyelim. Sanırım şu an bu gerçek dışı operasyonu yapanlar da üzülüyordur. Biz bu davanın unutulacağını düşünüyorduk dediler. Bu vahim.
– CAS davasını çekerek hem kendimizin hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin haklarını koruduk. Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları bizim çıkarlarımızdır.
– Fenerbahçe havuzu 150 milyon dolardan 450 milyon dolara çıkardı. Şimdi biz çekilsek 150 milyon dolar alırız. Anadolu kulüpleri perişan olur.

Avukattan uyarı
Güntekin Onay “Programın gittiği bir reklam arası sırasında Aziz Yıldırım’ın avukatı arayarak uyarıda bulundu ve hem Aziz Yıldırım’ın hem de yayının yapıldığı NTV Spor’un zarar görmemesi için bazı konularda fazla derine inilmemesi konusunda uyarı yaptı”

“Ben olmasaydım seçim olmazdı”
– Mehmet Ali Aydınlar’ın seçildiği seçim ben olmasaydım olmazdı. Alt lig kulüpleri ile Melih Gökçek kavga ediyordu. Araya ben girdim. Melih Bey ile aram olmamasına rağmen onları uzlaştırdım, anlaştırdım. Olanların yakışmadığını söyledim. Uzlaşma oldu ve seçim yapıldı. Ben olmasaydım seçim falan olmazdı.
– Ben hakemleri etki altına almıyorum. Herkes bunu söylüyor. Ne yapmışım. Kaç kere tepkileri engelledim hakemlere yönelik.
– Rakiplerimizin bize karşı oynadığı futbol ile başkalarına karşı oynadığı oyunlar farklıydı. Kimse bunları konuşmuyor. Ben çok şey biliyorum. Kimse bizi rahatsız etmesin.
– Fenerbahçe şampiyon olmasaydı bu dava açılmayacaktı diyorlar.
– Medyada isini yapmasina kastettigimiz birileri varsa bizi mahkemeye versinler.
-Kulup ne yapacak almayacak tesislere. Almayinca da basin ozgurlugu gitti deniyor. E benim ozgurlugum ne oldu?
– Özet görüntülerin verlmemesi bize zarar veriyor. Özetler olmayınca oturup programlarda dedikodu yapılıyor.
– Ben böyle garip yayınları izlemiyorum. Sadece Lig TV ve NTV Spor izliyorum.
– İlhan Ekşioğlu ve Şekip Mosturoğlu ile aramda bir sorun yok. Herkes bunu böyle bilsin.

“Türk sporunun barşışa ihtiyacı var”
3 Temmuz’dan önce Adnan Polat varken, Galatasaray ile kagva mı ediyorduk. Zamanında Özhan Canaydın ve Süleyman Seba yetkilerini bana veriyordu. 3 Temmuz’dan öcne Sadri Şener ile muhabbetimizde bir sorun mu vardı? Ben gazetecilerle Alaattin Metin, bazen Şansal Büyüka dışında kimseyle yemek yemedim. Ben Ferit Şahenk ile samimiyim ama kimseyi patronuna şikayet etmedim. Ben ara ara Fuat Akdağ’ı ararım. Var ise bir şikayetim söylerim. Kimseyi de kovun edin atın diye baskı yapmadım. Meseleleri patron seviyesine çıkarmam.
– Lig Tv’ye Erman Toroğlu’yu kovun demedim. Sadece kendilerine zarar verdiklerini söyledim, kovulmasıyla bir ilgim yok.
– Biz devlet Arena’yı Galatasaray için yaparken itiraz etmedik bir şey demedik. Onlardan da aynı şeyi beklerim. Bize 3 km’lik yol yapıldı dediler. Kimse lütfen kıskançlık yapmadı.

Mehmet Ali Aydınlar hakkında
Mehmet Ali Aydınlar hastaneye ziyaretime geldiği zaman “Bu tuzağa düşme, bu olayların Fenerbahçe ile ilgisi yok” dedim. Benzer sürecin tersi olsaydı ben Aydınlar’ı her gün ziyaret eder her gün konuşurdum. Mehtem Ali Aydınlar’ın dediğini düşman demezdi bize. Mahkemeye çıkacağımız gün “Kim haklı göreceğiz” dedi.

– Ali Koç’un ailesi bu dönem dinlenmesini istedi. Nihat Özdemir ise yorgundu. Daha önce de gelip söylemişti. Bizler sonuçta belli yaşta insanlarız. Bunlar normal.

Havuz konusu
Bizi sürekli olarak suçluyorlar. O zaman ben diyorum ki eğer lekeliysek biz havuzdan çıkalım. Bunları kulüpler söyleyemiyor diye ben söyledim. Eğer lekesiz isek devem edelim. Kulüpler bunlara dikkat edecek. Bizim üstümüze gelmeyecek. Eğer üzerimize bu şekilde gelirlerse biz de çıkmak isteriz. Bizi suçlamalara devam edeceklerse havuzdan çıkmak için biz de çalışmlara başlayacağız diye herkese söyledim. Benim söylediğim bu. Şuan olan paylaşım hakkında bir şey demedim.

Türkiye’de oynana iddianın büyük oranı yabancı kulüplere oynanıyor. Türkiye’den en fazla oynanan takım ise Fenerbahçe. Fenerbahçe’nin isim hakkından dolayı daha fazla pay alması lazım. Bunları insanlara anlatacağız .
– Türkiye Ligi bu fiyatı eder. Öte yandan bilet fiyatları kombine alındığında pahalı değil. 30bin kombine satılmış. Eğer kombineler artarsa biletler de fazla pahalı gelmeyecek. Ama yine de bir düzenleme yapacağım.
– Azizsilin diye bir şey yok. Ama bir sorun olduğunda biz bunları konuşacağız. Aile içinde bir sorun olduğunda konuşulur. Biz de konuşuyoruz. Aziz Yildrim: “Bu kadar hoca geldi gitti. Bir tane hocaden baskan isime karisiyordu diyen cikti mi?”

İki büyük proje
– Fenerbahçe’nin gelirlerini arttırmak için iki büyük projemiz var. Bir tanesi taraftar bazlı.Yayın gelirlerini havuzdan çıkmadan arttırmak mümkün değil. Fenerbahçe Türk sporunda fedakarlık yapan tek kulüptür.
– Kulübün üye sayısını arttırmak istiyoruz. Şimdi 10bin tl.Bu ücret ile herkes üye olamaz. Tüzüğümüzü açmak istiyoruz. 1 milyon üye hedefliyoruz.
– Yılda 200 300 milyon dolar getirecek başka bir projemiz var. Bir ay içerisinden lansmanını yapacağız.

(Eurosport)

 

Guatemala’da yanardağ patladı, on binlerce insan mahsur

Guatemala’da bulunan Fuego yanardağının patlamasıyla bölgede yaşayan 33 bin kişinin tahliyesine başlandı.

Yanardağ uzmanları, şiddetli patlamaların krater etrafındaki kayaları bin metre yüksekliğe fırlattığını; volkanın yamacında da lav akıntısı olduğunu söylüyor.

Bölge halkı, volkandan gelen patlamaların evlerinin pencerelerini ve çatılarını salladığını aktarıyor.

Uzmanlar, Guatemala’nın başkentine 50 kilometre uzaklıkta olan Fuego’nun 1999 yılından beri bu kadar şiddetli patlamadığını belirtiyor.

Associated Press haber ajansına konuşan Acil Tahliye Kurumu başkanı Sergio Cabanas, 33 bin kişiyi tahliye ettiklerini açıkladı.

Milli Sismoloji Enstitüsü yetkilileri, Fuego’nun güney ve güneybatı tarafına doğru 7 kilometrelik bir alanın lavla kaplandığını söyledi.

Yetkililer, yanardağdan çıkan kül bulutundan dolayı hava trafik kontrolörlerinin uçuşları askıya almalarını tavsiye etti.

Zirvesi 3 bin 760 metre olan Fuego, Orta Amerika’nın en aktif yanardağlarından biri.

(BBC Türkçe)

 

 

Altın Koza’da öğrencilere, engellilere ve yaşlılara özel gösterimler

19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali bu yıl 17 – 23 Eylül 2012 tarihleri arasında düzenlenecek.

Adana Büyükşehir Belediyesi’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, “Okullar Sinemada-Sinema Okullarda” bölümü kapsamında öğrenciler, Cinemaximum ve Avşar sinemalarındaki toplam 2 salonda film izleyebilecek. Bu özel seans 18-21 Eylül tarihleri arasında saat 10.00’da gerçekleşecek.

71 okulda ise, film gösterimleri yapılacak. 80 bin öğrenciye ulaşması hedeflenen etkinlikte, çocuklar kendileri için oluşturulan özel bir seçkiyi izleyebilecekler.

Festival kapsamında her yıl olduğu gibi yine engelliler için de özel film gösterimleri gerçekleştirilecek.

Adana Kent Konseyi Engelli Meclisi, Adana’daki rehabilitasyon merkezleri ve ilgili okullarla ortaklaşa gerçekleştirilen etkinlik kapsamında da, görme, işitme ve zihinsel engelli öğrenciler, Acıbadem Hastanesi’ndeki özel donanımlı sinema salonunda, kendileri için özel olarak seçilmiş filmleri izleme imkanı bulacaklar. Gösterimler, 17-22 Eylül tarihleri arasında her gün saat 10.00’da yapılacak.

Engelli yetişkinler için ise Doğa Rutkay’ın seslendirmesiyle, Selçuk Aydemir imzalı 2011 yapımı “Çalgı Çengi”, Burç Kümbetlioğlu’nun seslendirmesiyle Orçun Benli’nin 2012 yapımı “Bu Son Olsun” ve Beste Bereket’in seslendirmesiyle Onur Ünlü’nün 2008 yapımı “Güneşin Oğlu” isimli filmler, Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda 17-19-20-21 Eylül tarihlerinde saat 14.00’da gösterilecek.

Festivalde, Adana Huzurevi sakinleri de unutulmadı. Huzurevinin bahçesine kurulacak mini açıkhava sineması, geçen yıllarda olduğu gibi burada dinlenen misafirlerin hoşça vakit geçirmesini sağlayacak.

Adana Huzurevi’nde 17-21 Eylül tarihleri arasında, saat 19.00’da başlayacak gösterimler kapsamında, “Berlin Kaplanı”, “Eyvah Eyvah 1”, “Eyvah Eyvah 2”, “Neşeli Hayat” ve “Entel Köy Efeköye Karşı” isimli filmler izlenebilecek.

Festival filmleri, programı ve etkinlikler Altın Koza’nın resmi sitesi altinkozafestivali.org.tr/ den takip edilebilinir.

Pavey artık BM İnsan Hakları Komitesi üyesi

CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, BM İnsan Hakları Komitesi üyeliği’ne seçildi.

BM’de yapılan seçimde en çok oyu alan iki adaydan biri olan Pavey, bu göreve seçilen ilk Türk parlamenter oldu. Türkiye, Pavey ile birlikte ilk kez Komitede temsil edilecek.

Şafak Pavey, seçimin ardından yaptığı açıklamada, insanın daha iyi bir geleceğe taşınması yolculuğunun bir parçası olmaktan ötürü çok mutlu olduğunu ifade etti.

BM İnsan Hakları Komitesi üyeliğine katılımı çok yüksek bir oy güveniyle almış olmanın, çalışma azmine daha da büyük enerji kattığını vurgulayan Pavey, “Gelecek yüzyıla yeni ve daha sağlam değerlerin aktarılmasına küresel bir platformda katkıda bulunmak duygusu, çok heyecan verici… Dünyanın her köşesinde karşılaştığımız ve karşılaşacağımız her türlü yanlış uygulamaya karşı doğrusunun varolduğunu hatırlatmak için çalışacağım” dedi.

Pavey, bir süre önce de ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “2012 Uluslararası Cesur Kadınlar” ödülünü almış, ayrıca “Dünyanın en başarılı 10 genci” arasında yer almıştı

(CnnTürk)