Ana Sayfa Blog Sayfa 4461

Suikast sonucu öldürülen 3 kadın Diyarbakır’da

Paris’te öldürülen PKK kurucularından Sakine Cansız, Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris temsilcisi Fidan Doğan ile gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez‘in cenazeleri Diyarbakır’a getirildi.

Diyarbakır havaalanı akşam saat 19.00’dan itibaren cenazeyi almak için gelenlerle dolmaya başladı. Genç, yaşlı, çocuk binlerce kişi “Şehit namırın” (şehitler ölümsüz) sloganları atarak sıfırın altına düşen soğuğa rağmen bekledi.

Üç kadının fotoğrafını taşıyan kalabalık arasında yer yer gözyaşlarını tutamayan barış anneleri “Elimizi uzatıyoruz, geri çeviriyorlar. Barış gelsin artık” diyor.

Saat 20:45’te havalaanına gelen üç cenaze, zafer işaretleri ve zılgıtlarla karşılandı. Uzun bir konvoy cenazelerin götüreleceği Bağlar Özel Hastanesi’ne kadar yürüdü. Konvoyda Delila’nın “Jinen azad” (özgür kadın) şarkısı çalındı.

Bugün cenazeler hastaneden alınıp Batıkent’te kitlesel törenin yapılacağı alana götürülecek. Tören 11:00’de başlayacak. Ardından cenazeler memleketlerine götürülecek.

(Bianet)

 

 

 

Buradayız Ahparig, Buradayım Hrant abi

6 sene öncesinden başlayayım anlatmaya Hrant abi. Sana ve senin nezdinde tüm ermenilere bir özür borçluyum çünkü.

19 Ekim 2007 Cuma günü idi, telefon çaldı, annem, “oğlum kötü bir haberim var, hrant dink… vurulmuş… ölmüş” dedi

İlk tepkim, duyduğum andaki tepkim ne oldu biliyor musun Hrant abi

“Nasıl vurulmuş… nasıl ölmüş, kim öldürmüş, bizimkiler yapmamıştır, kesin ötekiler yapmıştır, bizimkiler salak mı, niye öldürsünler canım bizim lehimize çalışan adamı”

***

19 Ekim 2012 Cumartesi gününe şurda iki gün kaldı Hrant abi

Altı sene geçti, köprünün altından çok sular aktı. Ben 6 sene önce siyasetin s’sinden bile anlamayan, yığının içinde rüzgarın estiği yöne doğru savrulan biriydim

Altı sene geçti, bu altı senede bana kar kalan seni öğrenmekle, seni okumakla, seni dinlemekle, seni izlemekle geçen günlerimdi

Hoş tesadüflerde oldu seni öğrenme günlerimde

Ali topu Agop’a at” yeni yayımlanmış. Ben de bir koşu gidip almışım. Haftasonunda babamın yanına Çınarcık’a giderken motorda okuyorum kitabı. Arkadaşlarının sen gittikten bir sene sonra sana yazdıklarını okurken başka kimler yazmış diye kitaba katkı sunanları bi taramak geçiyor aklımdan.

Çınarcık motorunda yerimden sıçrıyorum Şafağın (Pavey) adını görünce. Şafağın sana dair yazdıklarını okuyunca daha da artıyor şaşkınlığım. Ben Şafağı hiç tanımadım aslında. Onunla tanışıklığım da kitap sayfalarından.

13. Peron“u üniversite yıllarımda, 95 ya da 96’da okumuştum. Sonra sonra izini kaybetmiştim. “Ali topu Agop’a at” da İran’da BM çalışanı olarak görev yaptığını öğreniyorum.

Senin ziyaretini anlatıyor, Ona takılmalarını. Sonra konuşma yapmaya başladığında tüm salonu etkin altına alışını. Sana bir kaç yerde, “Masal Babam” diyor Şafak. Sen halbuki onun çocukluğunda kendi uydurduğun masalları anlatırmışsın hem Şafağa hem de kendi çocuklarına.

Cenazene nasıl geldiğini anlatıyor sonra Şafak. Japon komşularından borç harç bulduğu para ile İstanbul’a uçuşunu. Sen 20 Ocak sabahı İstanbul’un soğuk bir morgunda yatarken kendisinin gözyaşları içinde taksi ile Bakırköy’e gidişini.

Anneannem” kitabı var sonra Hrant abi. Benim anneannemi Kasım 2004’de kaybettiğimizde cenaze için Ceyhan’a köyümüze gitmiştik. İstanbul’a geldiğimizin ikinci ya da üçüncü günü Radikal Kitap ekinde adı “Anneannem” olan bir kitap çıktığını görünce konusuna bile bakmadan almıştım.

Müsürman ile Hürü’nün, Fethiye Çetin’in ninesi ile dedesinin hikayesini hem gözyaşları hem kahkahalar arasında okurken hiç bilmiyordum ben senin o kitaba katkını. Onu da sen gittikten sonra öğrendim. Şaşkınlığım bir kat daha arttı bu bilgi ile.

Ya Agos‘a ne demeli Hrant abi. Senin Türkler ve Ermeniler arasındaki ucu kapanmaz sanılan husumeti dindirebilmek için sabanla açtığın o yarığın kurulduğu 1995 senesinde ben Agos’un bulunduğu Osmanbey’in 300 metre ötesinde Nişantaşı’nda Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde 3. sınıf öğrencisi idim.

Üstelik 3. sınıfta bizim okulda staj zorunluluğu da vardı. Ben ne bileyim burnumuzun dibinde bir gazetenin kurulduğunu. Her zaman Agos’un önünden geçip kah Mecidiyeköy’e kah Taksim’e gittiğimizi. Ben Agos’un yerini senin cenazenin kaldırıldığı gün öğrendim.

23 Ocak 2007 Salı günü idi sanırım. Her zamanki gibi işyerinde açık radyo dinliyordum. Ömer abi (Madra) programı kapatırken, “Haydi” dedi, “biz cenazeye gidiyoruz ve sizi de bekliyoruz”

Onun, “Haydi”si ile kalktım yerimden. Çalıştığım bölümdeki yetkiliden öğle tatiline 1 saat önce çıkma izni istedim. İşyerimiz Zincirlikuyu’nda idi zaten. Mecidiyeköy’de otobüsten inip Şişli’ye kadar yürüdüm. Birileri yakama senin resminin bulunduğu yaka kağıdını taktı başka birileri de bir elimle koltuk değneğini tutmam gerektiği için iğnesini yerleştirdi.

Çok kalabalıktık Hrant abi o gün ve çok sessizdik. Bir şeylerin değişeceğine inanmışlık vardı havada. Abdurrahman Dilipak’ın iki kişi arkasından Nejat Yavaşoğulları geliyordu. Uzun saçlı, uzun sakallı küpeli bir genç ile başörtülü bir kadın sessiz sessiz yanyana yürüyorlardı.

Sonradan Rakel Yengeme ait olduğunu öğrendiğim sesi çok derinden duyuyordum. Sana yazdığı mektubu okuyordu Rakel Yengem. Üç sene sonra gene aynı yerde yağan karın altında Yeşiller Partisinden (ben artık Yeşiller Partisi’ne üye olmuştum) arkadaşlarım Erdem (Temel), Serpil (Çizgeç) ve Esra (Özkan) ile Agos’un önünde beklerken bu sefer oğlun Arat konuşuyordu gazetenin penceresinden. Benim bu camı çerçeveyi indiresim geliyor diyordu. Öfkesini, haklı öfkesini dillendiriyordu.

15 Eylül 2011’de idi sanırım. Ben bu sefer Cemal Reşit Rey’in önündeydim. Senin doğumgünün idi ve Hrant Dink Vakfı’nın ödül töreni vardı aynı akşam. Bende davetiye yoktu ama CRR’nin önünde rastgeldiğim Yeşiller’den arkadaşım Ayşe (Akdeniz) beni Garo’ya (Paylan) havale etti. Garo da başka bir arkadaşı vasıtası ile beni CRR’nin yan kapısından içeri soktu.

O gün orda bulunmam önemli idi çünkü Tuba Çandar’ın kaleminden çıkan “Hrant” ilk olarak orada görücüye çıkacaktı. Ödül töreninden yani Vicdani Retçiler adına Mehmet Tarhan’ın ve uluslararası alanda İspanyol yargıç Baltazar Garzon’un ödülleri almasından sonra fuayede “Hrant” kitabını henüz almışken Mustafa Avkıran ile gözgöze geldik.

“Aaa siz de mi burdaydınız” dedi Mustafa Bey. “Ashura” oyununu 4 sefer izlediğim için sima olarak biliyordu beni. Sen aramızda olamadığın için “Hrant” kitabını ben de Mustafa Bey’e imzalattım.

“Hrant” kitabı ile artık arkadaşlarının, sevdiklerinin kelimeleri ile değil kendi yaşantın, kendi hayatın ile tanıyabilecektim seni.

Annen, baban, kardeşlerin, çocukların, yeğenlerin ve tabi ki Rakelin. Çok şanslı adammışsın sen be Hrant abi. Bunun sen de farkında idin eminim. Allah her kuluna nasip etmez böyle güzel böyle yiğit böyle içten sevdayı.

Askere ilk gittiğinde üniversite mezunu olduğun halde ermenisin diye sana asteğmenlik vermediklerinde sen künyeni çinkoya sürte sürte ağlıyordun ya Hrant abi, ben de o satırları okurken kendi kendime bu haksızlığa diş biliyordum.

İş kurma çabaların, sonunda Beyaz Adam fikri ile ortaya çıkışın. Kitabevine ismi veren arkadaşının dilinden düşürmediği “Beyaz Adam” sözünün ekmek teknenize isim olması.

Sonra sen daha küçükken annene kızıp iki kardeşini de alıp kaçman, bir sandalda saklanmanız, sonra bu olayın size Ermeni kimsesiz çocuklar okulunun kapısını açması, yani tüm hayatınızın seyrini değiştirmesi. Hepsinde ben de seninle birlikte idim, senin yanındaydım Hrant abi.

Sen gittikten bir sene sonra gençlerin hayalinden ortaya çıkan Tililili dinletilerinde Asmalı Mescit’e gitmekten de geri durmadım. Buz gibi bir hava vardı. Tililili gençleri küçük bir elektrik sobasında ısınmaya çalışıyorlardı. Ben de tüm cd çalarları tek tek gezinip senin yazılarını okuyan dostlarına kulak misafiri olmaya çalışıyordum.

Bundan 6 sene önce ben burada değildim Hrant abi. Senin katillerine, “bizimkiler”, senin dostlarına ise “ötekiler” diyordum. Şimdi, altı sene sonra ilk andaki o gayr-i ihtiyari tepkim nedeniyle hem senden hem de senin tüm dostlarından özür diliyorum.

Benim bir ahdim var Hrant abi. Allah nasip ederde bir gün bir oğlum olursa ilk adını sen bu adı kendine seçtin diye, “Fırat”, ikinci adını da soyadına en yakını budur diye, “Denk” koyacağım.

Fırat Denk’i seninle büyüteceğim Hrant abi. Şafağın masal babası olduğun gibi Fırat Denk’in de masal babası olacaksın.

Şimdi, altı sene sonra hepimiz buradayız Hrant abi

Buradayız Ahparig

Buradayım Hrant abi

anavarza

[Yenilendi] Yine TÜBİTAK, yine Darwin

TÜBİTAK, evrim teorisinin sansürlenmesiyle ilgili çıkan haberlerin doğruları yansıtmadığını bildirdi.

TÜBİTAK’tan yapılan yazılı açıklamada, son günlerde bazı basın yayın organlarında, kurumun ”evrim teorisi” ile ilgili bilimsel yayınları hakkında bilgi eksikliğinden kaynaklanan haberlerin yer aldığı belirtildi.

Evrim teorisinin sansürlenmesiyle ilgili çıkan haberlerin doğruları yansıtmadığı ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

”Bu konuyla ilgili olarak ne Bilim Kurulumuzda ne de Yayın Danışma ve Değerlendirme Kurulumuzda herhangi bir karar alınmadığı gibi gündem dahi olmamıştır. Bilakis TÜBİTAK, dünyadaki tüm bilimsel araştırmaları ve gelişmeleri yakından takip etmekte, bu yayınları gerek akademik gerekse de popüler bilim kitapları olarak yayımlamayı sürdürmektedir.”

Ayrıca haberlerde adı geçen yazar ve kitaplar konusunda TÜBİTAK’ın herhangi sansürünün söz konusu olmadığı vurgulanan açıklamada, ”Konu tamamen yayın hakkı sözleşmelerinin yenilenmesi süreçleri ve teklif haklarıyla ilgili olup, evrim teorisi yayınlarının kaldırmasıyla ilgili değildir. Kaldı ki evrim teorisi konusunda halihazırda hem yayında hem de baskı programında kitaplarımız bulunmaktadır” ifadelerine yer verildi.

AA

****

Öte yandan üniversite öğrencileri “TÜBİTAK bilimi terk ediyor, Biz bilimin yolundayız” isminde bir bildiriye imza atıyorlar. Metnin tamamı şöyle:

TÜBİTAK bilimi terk ediyor, BİZ BİLİMİN YOLUNDAYIZ:

Geçtiğimiz günlerde TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları’nın, evrim bilimini konu eden kitaplardan biri hariç tüm kitapların basım ve satışını durdurduğu gündeme geldi. Bilimin toplumsallaşmasının en önemli araçlarından biri popüler bilim kitaplarıyken, TÜBİTAK’ın uzun süredir uyguladığı yayın politikasıyla popüler bilim kitaplığı genişletilmiyor ve baskısı biten kitaplar yayından kaldırılıyor. Kurumun popüler bilim kitaplığındaki on adet evrim kitabı yayından kalkmış durumdayken, şu an yalnızca bir evrim kitabı satış halinde bulunuyor. TÜBİTAK’ın evrim alanındaki değerli eserlerin yayından kalkmasını engellemek için çeşitli önlemler almamasını basit bir yayıncılık politikası olarak değil, ülkenin içinden geçtiği karanlık sürecin bir sonucu olarak değerlendiriyoruz.

Evrim biliminin ilk ve orta öğretim müfredatından çıkartılması ve evrimi anlatan öğretmenlerin çeşitli soruşturmalara tabi tutulması gibi uygulamalarla evrim karşıtlığının devletin resmi politikası haline getirildiğini gördük. Siyasi iktidar hız kesmedi ve özerk kurumlar olan TÜBİTAK ve TÜBA kanun hükmünde kararnameler ile doğrudan siyasal iktidara bağlandı. Bu kurumlar işgal edildi, büyük tasfiye ve dönüşüm süreçleri yaşadı. 2009 yılında, TÜBİTAK’ın aylık popüler yayını “Bilim ve Teknik” dergisinin Darwin’in 200. yaşı sebebiyle hazırladığı kapak dosyasının değiştirilmesi ve derginin genel yayın yönetmeninin görevine son verilmesi ya da TÜBİTAK Başkanı Yücel Altunbaşak’ın “Evrim teorisine inanan var, inanmayan var” şeklindeki akıl dışı açıklaması aynı gericileşmenin sonuçları olarak görülmelidir. TÜBİTAK’ın temel bilimlere aktardığı kaynakları hızla azaltırken, bunları doğrudan sermayeye hizmet eden çalışmalara aktarması, yani bilim alanının piyasalaştırılması, yine aynı sürecin sonucudur. Bu gibi örnekler, bilim ve akademideki gericileşmenin yalnızca bir bölümüdür. Süreklileşmiş bu saldırıların yanında, akademiyi ve bilimi daha da muhafazakârlaştırıp piyasaya açacak yeni YÖK yasası gibi köklü saldırılar da önümüzdeki süreçte karşımızda duruyor.

İnsanlığın bilim bilgisinin korunması, çoğaltılması ve halka ulaştırılması süreçlerinin sorumluluğu artık siyasal iktidar tarafından işgal edilmiş bu kurumlarda değil bizdedir. TÜBİTAK bilimin yolundan dönse de, bilimden ve aydınlanmadan yana üniversite öğrencileri olarak biz bilimi anlatmaya devam edeceğiz.

Kurumları kararnameleriyle, atamalarıyla teslim alabilirler; fakat bilim ve aydınlanma düşüncesini, düşünen ve aydınlatan insanları teslim alamazlar. Daha önceki iktidar sahiplerinin dünyanın döndüğü gerçeğini teslim alamadıkları gibi…

Üstlendiğimiz tarihsel sorumluluk ışığında, TÜBİTAK’ın tartışılan ve samimiyetinden şüphe duyduğumuz yayın politikasının da takipçisi olacağımızı ve evrim bilimi bilgisinin halka ulaşması için çalışmaya devam edeceğimizi ilan ediyoruz.

“Madem karanlık bir dönem, o halde aydınlatalım!”

Ankara Üniversitesi Evrim Çalışkanları Topluluğu

Ankara Üniversitesi DTCF Bilim ve Sanat Topluluğu

Hacettepe Üniversitesi Kitap Topluluğu / Evrim Atölyesi

Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Topluluğu

Hacettepe Bilim, Kültür ve Sanat Topluluğu

ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu

ODTÜ Evrim Ağacı (BİYOGEN alt grubu)

İstanbul Üniversitesi Bilimsel ve Sosyal Araştırmalar Kulübü / Evrim Atölyesi

İTÜ Sosyal Araştırmalar Kulübü / Evrim Atölyesi

İstanbul Kültür Üniversitesi Bilimsel Düşünce Kulübü

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi EBAT Evrim Araştırmaları Grubu

Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Kulübü

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Bilim ve Düşünce Topluluğu

 

[14 Ocak 2013 tarihli haber ]

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’ndan (TÜBİTAK) Darwin’e bir darbe daha geldi.

Geçtiğimiz yıllarda TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları’nın kitap satış arşivinde bulunan ve insanın evrimini anlatan kitaplar listeden tamamen çıkartıldı. Söz konusu kitapları satın almak isteyenler, listede bulunmasına rağmen “tükendi” ibaresiyle karşılaşıyordu. Şimdiyse kurum tarafından kitapların satış ve basımı resmen durduruldu.

Charles Darwin’in 200. doğum yılında dergisine basacağı kapağı son anda değiştirip Darwin’e sansür koyan, Türkiye’nin önemli bilim ve araştırma kurumlarından olan TÜBİTAK, şimdi de evrim kitaplarının basımını ve satışını sonlandırdı.

Darwin’in doğumunun 200’üncü yıldönümü UNESCO tarafından tüm dünyada “Darwin Yılı” olarak ilan edilmiş ve bu vesileyle TÜBİTAK, Bilim ve Teknik Dergisi’nin 15 sayfasını ve kapağını Darwin’e ayırmıştı. Ancak TÜBİTAK Yönetim Kurulu, derginin bu hâlini beğenmeyip kapağı son anda değiştirerek, genel yayın yönetmeninin görevine son vermişti.

O dönem büyük tartışma yaratan olayın bir benzeri de şimdi yaşanıyor.. TÜBİTAK artık Darwin’i tamamen sildi. TÜBİTAK yayınları, evrim teorisini anlatan kitapların basımını ve satışını durdurdu.

O kitaplar arasında sadece Darwin’e ait olanlar yok. TÜBİTAK’ın vetosuyla karşılaşan evrim kitaplarının listesi uzun…

Radikal, KanalB, evrensel, Yeşil Gazete

N.Ç. Davası’nda karar günü

Kamuoyunda utanç davası olarak bilinen ve 11 yıldır devam eden “N.Ç. davası”nda yargılanan sanıklara 5 ile 9 yıl arasında değişen cezalar verildi. Mardin’de N.Ç. adlı kızın 2002 yılında 13 yaşındayken 24 kişinin tecavüzüne uğraması nedeniyle açılan ve 10 yılda yerel mahkemenin verdiği kararı, Yargıtay kısmi olarak bozdu. Yeniden görülen davada, tecavüz ve para karşılığı fuhuş yaptırmaktan yargılanan beşi tutuklu 25 sanığa 5 ile 9 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.

Duruşma, N.Ç’nin yaşının olay tarihinde küçük olması nedeniyle gizli oturumla yapılırken, cezaların N.Ç’nin rızası olduğu gerekçesiyle alt sınırdan verildiği belirtildi.

Duruşmanın ardından gazetecilere açıklama yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şube Başkanı Kuzu, 10 yıldır devam eden yargılamanın nihayet bittiğini söyledi ve şöyle devam etti:

“Cezalar 414/1. maddesi gereği alt sınırdan verildi. Beş yıl üzerinden ortalama 5 ile 9 yıl arasında değişen cezalar verildi. 26 sanıktan birinin davası düşürüldü. Diğer sanıklardan bazılara artırıma gidilerek 5 ile 9 yıl arasında cezalar verildi.”

“Hala çocuktaki rızanın var olduğunu kabul ederek bunun üzerinden bir hüküm verilmesi üzücü. Mahkemenin bu kez nispeten daha olumlu bir karar verdiğini düşünüyoruz. Cezaları artırma yoluna gitti, bu anlamda eski kararlara göre daha olumlu bir karar.”

“Buradaki yargılamadan sembol niteliğinde bir kararın çıkmasını bekliyorduk. Açıkça kabul etmek gerekir ki toplumdaki kadına bakış açısının, bu mahkeme kararına da yansımış olduğunu gördük. Mahkeme rızayı kabul etti ama Türkiye kamuoyuna Türkiye vicdanına şunu soruyoruz: 15 yaşından küçük bir çocukta rıza olur mu? Bu, kamu vicdanını tatmin etmeyen müvekkillerin adalet arayışını karşılamayan bir karardır.”

“Umarım bundan sonra benzer vakalarda davalarda daha cesaretli çok daha tatmin edici, kararla verir. Türkiye toplumu yakından takip ediyordu bu davayı. Bu anlamda yine vicdanlar biraz yaralandı. Çünkü tarihin hiçbir evresinde sanığın hiçbir noktasında küçük bir çocukta rızanın olduğu kabul edilemez. Bu anlamda mahkeme kararı eleştiriye açık.
Bizlerde temyiz haklarımızı tekrar kullanacağız.”

Cezalar eski karara göre artırıldı

Avukat kuzu, sanıkların cezaların 414/1. maddesi gereği alt sınırdan verildiğini belirterek, “5 yıl üzerinden ortalama 5 ile 9 yıl arasında değişen cezalar verdi. 26 sanıktan birinin davası düşürüldü. Diğer sanıklardan bazılara artırıma gidilerek 5 ile 9 yıl arasında cezalar verildi. Davayı mağdur N.Ç.’de yakından takip ediyor. Kararı kendisine ileteceğiz” dedi.

N.Ç’nin avukatlarından Şeyma Ürper Gökçe, davanın zaman aşımına uğramaması için duruşmanın karara bağlanması için büyük uğraş verdiklerini söyledi.

Gökçe, “Tarihi bir dava oluşu sebebiyle de emsal teşkil edecek bir karar beklediğimizi, heyete özelikle belirtmiştik. Verilecek olan bu karar Türkiye’de 18 yaş altındaki bütün çocukların korunması için emsal teşkil edilecekti. Ancak burada verilen karar ne bizi, ne de kamuoyu vicdanını tatmin edecek bir karar değildir. Sadece Yargıtay’ın bozma kararına karşılık bir artırıma gidildi. Müvekkilim artık psikolojik anlamda daha fazla etkilenmemesi için, ırgalanmaması üzülmemesi için davanın bitirilmesi, karar bağlanması sevindirici tek yandır. Tarihi bir dava oluş sebebi ile takdiri kamuoyuna bırakıyoruz. Davanın kararı hem kararı vereni, hem de sanıkların vicdanını sorgulayacaktır. Karara yapılabilecek bir itirazda Yargıtay’da bozuma gidilmesi ihtimali de var” dedi.

Olay nasıl olmuştu?

Kamuoyunda, ‘Utanç davası’ olarak bilinen olay, 2002 yılında Mardin’de meydana geldi. O tarihlerde 13 yaşında olan N.Ç, iki kadın tarafından para karşılığı erkeklere pazarlandı.

Aralarında Kaymakamlık yazı işleri müdürü ve bir yüzbaşının da bulunduğu 24 kişi N.Ç ile birlikte oldu.

Olayın duyulması üzerine N.Ç ile ilişkiye girenler ve küçük kızı pazarlayan iki kadın hakkında dava açıldı. Mardin 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi, yaklaşık 10 yıl süren yargılama sonunda 24 sanığa alt sınırdan 5 yıl ceza verdi ve iyi hal indirimiyle 4 yıl 2 ay-4 yıl 10 aya indirdi. N.Ç’yi erkeklere pazarlamaktan yargılanan 2 kadına ise 9’ar yıl hapis cezası verilmişti.

Yargıtay, yerel mahkemenin kararını kısmı bozarak, yeniden görülmesi için dosyaya Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti.

(Bianet, CNNTurk)

Guardiola Bayern Münih ile anlaştı

Barcelona altyapısında başladığı futbol kariyerine aktif fubolculuk döneminin ardından gene aynı takımla 4 sezon teknik direktör olarak devam eden ve geçtiğimiz sene dinlenmek istediğini belirten dünyaca ünlü teknik direktör Pep Guardiola Bayern Münih ile anlaştı. Guardiola, 2013-2014 sezonunda Bayern’in başında olacak.

Bayern Münih kulübü, Guardiola’nın 2013-2014 sezonunda takımın başına geçeceğini doğruladı. Ünlü Alman kulübü, İspanyol teknik adamla 3 yıllık kontrat imzalayacak.

Temmuz ayında teknik direktörlük görevini Jupp Heynckes’ten devralacak olan Guardiola, 2016 Temmuz ayı sonuna kadar Bayern Münih’i çalıştıracak. Heynckes’in sözleşmesi, Haziran ayı sonunda doluyor.

41 yaşındaki Pep Guardiola, Barcelyona’yı çalıştırdığı 2008-2012 yılları arasında takımıyla 14 kupa kazanmıştı. Geçtiğimiz yıl görevinden ayrılan Pep Guardiola, ailesiyle birlikte New York’ta yaşıyor.

(Deutsche Welle Türkçe, AFP)

 

Redhack, Red! İle 15 Şubat’ta gösterimde

Siber aktivizmi konu alan “Red!” belgeseli 15 Şubat’ta gösterime giriyor. Belgesel Redhack eylemlerini de konu alıyor.
http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=m8FsdB1N5vI

Bağımsız Sinema Merkezi’nce hazırlanan film, Türkiye’de daha önce sinema alanında ele alınmamış olan siber savaş ve siber aktivizm konularını merkezine alıyor. Konusunu çok sayıda uzmanın da katkılarıyla kapsamlı şekilde ele alma iddiasını taşıyan ‘Red!’ filmi, Türkiye’de siber aktivizm denince tartışma götürmez şekilde öne çıkan RedHack’i ve eylemlerini de farklı açılardan incelemekten geri durmuyor.

Çıkış Tarihi: 15 Şubat 2013   –  Tür: Belgesel   –  Süre: 60 dk.

 

Ekip: Yönetmen: Mustafa Kenan Aybastı – Senarist/Editör: Onur Doğan – Görsel Tasarım/Görüntü Yönetimi: Barış Akyüz - Müzik/Ses Tasarım: Serkan Polat Görsel Tasarım/Görüntü Yönetimi Yardımcısı: Umut Çelik - Müzik/Ses Tasarım Yardımcısı: Özgür Şahin

 

– Yeşil Gazete –

Buradayız Ahparig 5. Gün Etkinlikleri

Foto: Yavuz Karaburun - Galata Fotoğrafhanesi

Hrant Dink’in aramızdan ayrılışının 6. yılı dolayısı ile Hrant’ın Arkadaşları tarafından organize edilen “Buradayız Ahparig” etkinlikleri dünya çapında ve ülke genelinde yoğun olarak devam ediyor. Cumartesi günü başlayan ve pekçok yerde paralel şekilde devam eden etkinliklerin 5. gününe gelmiş bulunuyoruz.

İşte 16 Ocak Çarşamba günü “Buradayız Ahparig” kapsamında ziyaret edebileceğiniz, Hrant’ın sesine, nefesine bir nebze daha yakınlaşmanıza olanak sağlayacak etkinliklerin listesi

Unutmadan ekleyelim, “Buradayız Ahparig” ile ilgili her türlü bilgiye resmi sitesi buradayizahparig.net/den ya da facebook adresi facebook.com/BuradayizAhparig üzerinden erişebilir yaşadığınız bölgede “Buradayız Ahparig” kapsamında bir etkinlik bilgisinin resmi sitede yaınlanması için [email protected] a  gönderebilirsiniz.

16 Ocak Çarşamba

Foto: Cüneyt Çetinkaya - Galata Fotoğrafhanesi

* Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Aka-Der, ÇHD Ankara, Kaldıraç, Alınteri, DHFHrant’ın bıraktığı yerden dostları 1915’i konuşuyor, 10.00, Meydan Sahnesi, Ankara

* Hrant’ın Arkadaşları, Bursa, Mahfel’den Kent Müzesi’ne yürüyüş, 12.30. Bursa

* Hrant’ın Arkadaşları, BodrumAnma ve panel, Belediye Meclis Salonu, Bodrum, 14.30

* Frankfurt’ta çok sayıda örgütün çağrısıyla anma yürüyüşü, 17.00, Frankfurt/Main Zeil, Almanya

* Yeşiller ve Sol Gelecek, Milas, “İnsan Arkadaşınındır”, 20.00, Düşün Kültür-Sanat Merkezi-MİLAS

* İsveç Türkiye insan haklarını Destekleme Komitesi, İsveç PEN, Ermeni Derneği, ABF, İsveçli gazeteciler, Hrant Dink anması, 15.00, ABF huset, Beskowsalen, 3tr, Sveavägen 41, Stockholm

* Hrant’ın Arkadaşları, İzmir, yürüyüş ve anma, 14.30’da Konak YKM önünde toplanılarak Sümerbank’a yürünüyor.

Bunun dışında hafta boyunca devam eden etkinliklere de katılım mümkün

FİLMLER

Tütün Deposu’nda 13 – 19 Ocak haftası boyunca her gün, 10.00 – 18.00 saatleri arasında sürekli film gösterimleri gerçekleştirilecek.

19 Ocak’tan 19 Ocak’a, Ümit Kıvanç
Seanslar: 10.00, 12.00, 14.00, 16.00

Kırlangıcın Yuvası, Bülent Arınlı & Şehbal Şenyurt
Seanslar: 10.45, 12.45, 14.45, 16.45

Kaybolmayın Çocuklar, Gülengül Altıntaş
Seanslar: 11.05, 13.05. 15.05, 17.05

Hiçbir Karanlık Unutturamaz, Hüseyin Karabey
Seanslar: 11.35, 13.35, 15.35, 17.35

Yağmurlu Bir Nisan Günü, Ümit Kıvanç
Seanslar: 11.50, 13.50, 15.50, 17.50

Tütün Deposu

19.00 – OKUMA: Ermeni Öyküleri
Okuyanlar: Takuhi Zaman (Zabel Yesayan,Ermenice), Jülide Kural (Kirkor Zohrab), Memet Ali Alabora (Kirkor Zohrab)

19.30 – DİNLETİ: Mikail Yakut – Onok Bozkurt (Akordiyon – Gitar)

20.00 – SÖYLEŞİ: 1915 öncesi ve sonrası: Malatyalı Ermenilerle sohbet
Osman Köker, Garo Paylan, Malatyalı Ermeniler 

20.00 – TİYATRO: Tetikçi, BuluT
BuluT, Tetikçi adlı oyununu Hrant Dink anısına Garaj İstanbul’da sahneliyor. Detaylar için linke tıklayın

(Yeşil Gazete)

Yeşiller/Sol, “12 Eylül Davası”nın Müdahiliyiz”

Yeşiller ve Sol Gelecek, 17 Ocak Perşembe günü (yarın) Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşmasına devam edilecek olan ve kamuoyunda 12 Eylül Davası olarak bilinen 1980 Askeri Darbesine yol açanların yargılandığı davaya müdahil sıfatı ile katılacaklarını bildiren bir basın açıklaması yayınladı.

“12 Eylül” zihniyetinden şikâyeti olan herkesi, tüm demokrasi güçlerini 17 Ocak Perşembe günü yapılacak “12 Eylül” davasını izlemeye çağırıyoruz.” daveti ile herkesi mahkemeye çağıran basın açıklamasının tam metni şu şekilde

“12 Eylül Davası”nın Müdahiliyiz

17 Ocak 2013 Perşembe günü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeyiz

Aradan geçen otuz iki yılı aşan bir süreye rağmen halen “12 Eylül”ün getirdiği kurumlardan, onun koyduğu kurallardan ve zihniyetinden kurtulamadık.

Bu süre içinde “12 Eylül”ün suçluları hakkında soruşturma dahi açılamadı, ta ki 12 Eylül 2010 referandumu sonucunda kabul edilen Anayasa değişikliğine kadar. Darbecilere zırh oluşturan geçici 15. maddenin kalkmasıyla darbe yapan Milli Güvenlik Konseyi’nin sağ kalan iki generali Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hakkında ömür boyu hapis istemli dava açıldı.

Sadece iki generalin yargılanmasının 12 Eylül’ün yargılanması anlamına gelmediğini bilerek, bu davayı “12 Eylül” ile yüzleşmede önemli bir başlangıç olarak görüyoruz.

Eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojist bir gelecek kurmak için yola çıkan partimiz kendisini bu davanın müdahili saymaktadır.

Bu nedenle 17 Ocak 2013 Perşembe günü saat 10’da Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak duruşmaya katılacağız.

Eş Sözcümüz Av. Arif Ali Cangı davaya müdahil avukatı olarak katılacak, üyelerimiz duruşma salonunda, adliye önünde yargılamayı izleyecek ve adalet isteğimizi haykıracaktır.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak davanın sonuna kadar takipçisi olacağız, tüm demokrasi güçleriyle birlikte bütün suçlularından hesap sorulmasını sağlayacak, “12 Eylül”ü mahkûm ettireceğiz.

Hedefimiz “12 Eylül”ün antidemokratik kurumlarından, mevzuatından ve darbeci zihniyetinden kurtulmak, demokratik bir toplum düzeni kurmaktır.

“12 Eylül” zihniyetinden şikâyeti olan herkesi, tüm demokrasi güçlerini 17 Ocak Perşembe günü yapılacak “12 Eylül” davasını izlemeye çağırıyoruz.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüleri
Secil Turan – Arif Ali Cangı”

(Yeşil Gazete)

 

Ani Balıkçı’dan Hrant’a, “Oğlum Sevag sana emanet”

Ani Balıkçı, 24 Nisan 2011'de elinden alınan oğlu Sevag'ın fotoğrafı ile avunmaya çalışıyor

24 Nisan 2011’de ermeni soykırımının yıldönümünde  askerlik görevini yaparken arkadaşının sözde kaza kurşunu ile  hayatını kaybeden Sevag Şahin Balıkçı’nın annesi Ani Balıkçı içinde bulunduğumuz 12 – 19 Ocak Hrant Dink Haftası’nda yazdığı mektupta oğlu Sevag’ı Hrant Dink’e emanet etti.

Ani Balıkçı’nın mektubu;

HRANT VE SEVAG

Sevgili dostumuz, dertlerimizin son durağı, cemaatin haber merkezi, iyi kalpli, barışsever, adam gibi adam, Hrant’ımız, seni tam 5 yıl önce, vurulduğun yerde andık. Kah o senin duymak istediğin Hayeren şarkılarla, kah güzel ve anlamlı sloganlarla Taksim’den Agos’a kadar yürüdük. Olmaz bir kalabalıktı, aradan 5 yıl geçmesine rağmen. Biz bu yürüyüşlerde, seni anma günlerinde hep Sevag’la yürürdük. Sevag ‘ne istediler bu adamdan?’ der dururdu, böyle şeylere hiç aklı yetmezdi. Senin gibi barışçı, insan sever bir çocuktu. Yanında şimdi.

Hatırlar mısın? Daha yeni açılmıştı Agos, yerleşme aşamasındaydınız. İlk yerinizde, öğrencilerimi toplamış, ellerinde çiçeklerle sizi ziyarete gelmiştik. Ne kadar sevinmiştin, çocukları görünce. Hepsini tek tek öpüp, sohbet etmiştin. Senin de benim gibi, aşkındı çocuklar.

Şimdi televizyonda seni anıyorlar ve şu sözünü tekrarlıyorlar, senin sesinden: ‘evet, bu topraklarda gözüm var, taa dibine gömülmek için…’ diyorsun. İşte gömüldünüz. Bilmem Sevag’ım sana bunları anlattı mı? Pek konuşmaz ama konuşunca da, sorular sorar, nedenini, niçinini sıralar, esprileri de boldur. İşte hani geçen yıl, 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda, 24 Nisan, topluca soyumuzun kırılmaya çalışıldığı, bizim Paskalya Bayramı’mızda ve de Çocuk Bayramı’nda, bir çocuk katledildi. Benim canımın parçası oğlumu senin yanına yolladılar. Şakacıktan, askerde, çocuk parkında oynarken, oyuncakları olan silahla, şakacıktan arkadaşı ateş etmiş. Canımın bedeninde kocaman iki delik açmış, bu bir trafik kazası gibi bir şeymiş canım.

Sen kesin onu orada karşılamış, o kocaman kollarınla ona sarılıp, sahip çıkmışsındır ne de olsa.

Aynı kaderi paylaştınız. Çünkü Ermenisiniz, yeter, size yaşam hakkı yok dediler. Yaşam hakkınızı elinizden aldılar. Birinizin katili çocuk bayağı semizledi. Hapiste koca adam oldu ama hala çocuk. Asıl, çocuk olmayan o koca adamlar da bir türlü bulunamıyor. Birinizin katili de, yaptığı şakayla, adı gibi kıvanç duya duya geziyor.

Orada bir yaşam var mı bilmiyorum. Varsa da, neye yarar sevdikleriniz sizi koklayıp öpemedikten sonra? Bu ülkede güvercinleri vurmazlar dedin ama vurdular be Hrant. Hem de iki güvercini birden. Asıl güvercinler gibi ürkek olup, yanına yaklaşandan kaçıp kurtulmak, yani buralardan uçmak mı lazımdı acaba? Sizi bırakıp gidemeyiz artık, nasıl gidebiliriz ki? Oğlum, canımın parçası sana emanet. Biz gelene kadar.

Ani Balıkçı”

(Yeşil Gazete)

(Son Dakika) Burhan Doğançay vefat etti

Dünyaca ünlü ressam Burhan Doğançay vefat etti.Doğançay bu sabah tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde 84 yaşında hayatını kaybetti.

11 Eylül 1929 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen Burhan Doğançay ilk sanat eğitimini, ressam babası Adil Doğançay ile yine bir  ressam olan Arif Kaptan’dan aldı. 1950 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Doğançay; 1950 ile 1955 yılları arasında Fransa’da Académie de la Grande Chaumière’de sanat kurslarına katıldı ve 1953 yılında Paris Üniversitesi’nde İktisat doktorası yaptı.

Bu dönemde, resim çalışmalarına devam eden ve eserlerini birkaç karma sergide sunma imkanı bulan Doğançay 1970’li yıllarda fotoğrafçılık ile ilgilendi ve dünya çapındaki bütün şehir duvarlarının fotoğrafını çekmeye başladı.

Kasım 2009’da, Mavi Senfoni tablosu 2,2 milyon TL’ye alıcı bulan Burhan Doğançay, gençlik yıllarında Gençlerbirliği’nde futbol da oynamıştır.

Sosyal Medyayı da yoğun olarak kullanan Doğançay  twitter.com/BurhanDogancay adresi üzerinden son olarak 9 Ocak tarihinde Unicef Türkiye’nin eğitime katkıları nedeni ile kendisine gönderdiği teşekkür mektubunu, “UNICEF ‘ten geldi, ne büyük mutluluk !” mesajını ekleyerek takipçileri ile paylaşmıştı.

(Yeşil Gazete, Wikipedia, DHA)