Ana Sayfa Blog Sayfa 4420

Doğa, keşif, macera ve belgesel sinema

Bu yıl “Sınırlarını Keşfet” temasıyla yola çıkan 8. Dağ Filmleri Festivali, 28 Şubat-3 Mart tarihlerinde; doğa, keşif, macera ve belgesel sinema tutkunlarıyla buluşuyor. Festivalde ödül rekortmeni filmlerin yanı sıra macera ile adrenalin dolu toplam 41 film ücretsiz gösterilecek. 3 Mart’a kadar sürecek festivale, Fransız Kültür Merkezi ve Galatasaray Aynalı Geçit ev sahipliği yapacak. Festival, 15-17 Mart’ta Ankara’da, 28-30 Mart’ta İzmir’de devam edecek.

Dünya festivallerinde gösterilen 500’den fazla film arasından seçilen 2013 seçkisi 10’u yerli 31’i yabancı olmak üzere toplam 41 film­den oluşuyor. Filmler, “Ülkemizden”, “Dünya­dan”, “Keşif Ruhu”, “Doğa-Çevre-İnsan”, “Su Dünyası”, “Bisiklet”, “Kayak”, “Autrans Özel Seç­kisi” ve “Doğa Filmleri Yanşması Finalistleri” olmak üzere 9 tema başlığı altında toplanıyor. Seçkide; rafting, dalış, dağcılık, kaya tırmanışı, base jump, kayak, dağ bisikleti gibi doğa spor­larının yanı sıra, çevre ve doğa belgeselleriyle gezi, keşif ve insan hikayeleri de yer alıyor.

Festivalin açılışında Buzu Aşmak filmi gösterilecek. Dünyadan kategorisinde İtalyan dağcı Simone Moro’nun Everest’e tırmanışını anlatan Düşlerin Etkisinde filmi dikkati çekiyor. Festivalde, Georgena Terry, Yaşamak Güzel Yaşatmak Da, Patikanın Bittiği Yer, Steppen, Ana Kampta 40 Gün, Afgan Pamir’in Tutsakları filmleri izleyiciyle buluşacak.

Katıldığı festivallerde bol ödül toplayan ve çok ciddi bir kaza geçirmesine rağmen spordan uzaklaşmayan kayakçının hikâyesini anlatan Özgürlük Sandalyesi de festivalin “Kayak” bölümünde gösterilecek.

Festivalde ilk kez çocuk filmi gösterilecek

Festival bu yıl ilk kez bir çocuk filmini programma aldı. Katerina ve Sihirli Rastlantı sekiz yaşındaki bir çocuğun doğayla ilişkisini anlatıyor.

Fransa Autrans Dağ Filmleri Festivali işbirliğiyle hazırlanan “AUTRANS özel Seçkisi”nde, festivalde ödül kazanan dört film yer alacak. Türkiye’de çekilen Yörük ve Çay mı Elektrik mi? bölümün dikkat çekici filmlerinden.

Türkiyeden beyaz perdeye yansıyan hikâyelerin anlatıldığı bu tema altında festivallerin gözdesi olmuş bizden hikayeler yer alıyor. “Ülkemizden Hikayeler” Temasının ve belki de festivalin en çarpıcı filmlerinden biri de Emin Alper’in yönettiği Tepenin Ardı ve Alper Dalkılıç’ın Eksi-Art filmi izleyiciyle buluşacak. Film gösterimlerinin ücretsiz gerçekleştirileceği festival kapsamında kitap sergileri, söyleşiler ve ödüllü yarışmalar da düzenlenecek.

Festivale yapılan başvurularda bu yıl “Ulusal” kategorisinde finale Öztürk Kayıkçı’nın “Geyikbayırı” filmi tek film olarak kaldığından bu film “En iyi Belgesel” ödülünün de sahibi oldu.

Üniversiteliler kategorisinde yarışan üç film ise; Özer Kesemen’in “Lübbeyi Bekleyenler”, Hanife Örsoğlu’nun “Dereler Mor Akar” ve Caner Özdemir’in “Termik İstemeyuk” oldu. Bu filmlerin kazananı ve ödül töreni 28 Şubat 2013 Perşembe akşamı yapılacak Dağ Filmleri Festivali açılışında gerçekleşecek.

 

Yeşil Gazete

Şimdi de Eylisli’nin kitaplarını yakıyorlar

Yazdığı ‘Taştan Rüyalar’ adlı hikayesinde Ermenilere ‘barışabilirz’ çağrısında bulunduğu için ülkesinde hedef gösterilen yazar Ekrem Eylisli’ye yönelik tepkiler devam ediyor.

Hükümet tarafından yürütülen bir linç kampanyasına dönüşen protestolar ‘Halk Yazarı’ unvanı elinden alınan yazarı yıpratmaya devam ediyor. Son olarak Bakü’de gerçekleştirilen eylemde yazarın kitapları toplanarak meydanda oluşturulan bir ateş çemberinin içine atılarak yakıldı.

(Agos)

Diyarbakır Valisi için suç duyurusu

Diyarbakır Barosu ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı.

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi ile İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici yaptıkları ortak açıklamada, Vali Toprak’ın “suçluyu kayırma” ve “yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüsten” cezalandırılmasını istedi.

Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak

10 Şubat’ta 19 yaşındaki Şahin Öner, Şehitlik Semtinde meydana geldiği iddia edilen olaylar sırasında yaşamını yitirdi. Olaydan üç saat sonra, bazı medya organlarında Diyarbakır Valiliği kaynak gösterilerek, bir göstericinin el yapımı patlayıcıyı polis görevlilerine atmak istediği sırada, patlayıcının elinde patlaması sonucu yaşamını yitirdiği yönünde haberlere yer verildi.

Fırat Haber Ajansı ise görgü tanıklarına dayanarak verdiği haberinde, bir zırhlı polis aracının Öner’e çarparak sürüklediğini, ardından polisler tarafından olay yakınındaki karakola götürüldüğünü yazdı.

Baro ve İHD’nin ortak açıklamasında, valinin yaptığı açıklamayla suç işlediği belirtildi. Açıklamada, otopsi raporunda ulaşılan bulguların, Öner’in ölümüne bir bombanın yol açtığı yönündeki Valiliğin yaptığı açıklamayı doğrulamadığı ifade edildi.

(Bianet)

İmralı’ya yeni heyet için başvuru Pazartesi

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İmralı’ya gidecek 2. heyet için Pazartesi gününe kadar Adalet Bakanlığı’na resmi başvuru yapacaklarını söyledi.

İmralıya giden ilk heyet Ayla Akat Ata ve Ahmet Türk'ten oluşuyordu

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İmralı’ya gidecek 2. heyetle ilgili açıklamalarda bulundu. Selahattin Demirtaş, Adalet Bakanlığı’na resmi başvuruyu henüz yapmadıklarını söyledi. Demirtaş, “En geç Pazartesi günü resmi başvuru yapacağız” dedi.

Demirtaş, kendisinin yanı sıra Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk ve BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın ismini vereceklerini belirtti. İmralı’ya ilk olarak Ahmet Türk ve BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata gitmişti.

(T24)

 

Sel sularında kaybolan çocuğu arama çalışmaları sürüyor

Antalya’da ailesiyle birlikte sel sularına yakalandıktan sonra kaybolan 3,5 yaşındaki Emine Irmak Reyhaniye’yi arama çalışmaları sürüyor.

Antalya’da dün akşam saatlerinde etkili olan sağanak yağış ve dolu nedeniyle birçok evde su baskınları oluşurken sele kapılan bazı araçlar sel sularında metrelerce sürüklendi.

Hurma Mahallesi’ndeki Sarısu deresinin taşması sonucu araçlarında sel sularına kapılan Reyhaniye ailesinden baba Sinan Reyhaniye, anne Filiz Reyhaniye ve ailenin 2 yaşındaki diğer çocuğu Atlas Reyhaniye canlarını zor kurtarırken, 3.5 yaşındaki Emine Irmak Reyhaniye sel suları arasında kayboldu.

Antalya’da bir otelde pazarlama müdürü olarak çalışan baba Sinan Reyhaniye, yaşadıkları durumu DHA’ya şu şekilde anlattı:

“Araba yüzüyordu. Ondan sonra nehir yatağına doğru sürükledi arabayı. Toparlayamadım. Zaten elektrik kesildi, kontak kapandı. Ön kapı açılmadı. Çocukları çıkartamadım. Arkaya geçtim, arka kapıyı açmaya çalıştım o da açılmadı. Arka camı kırmaya çalıştım. Onu da beceremedim. Sonra bütün araba suyun altına battıktan sonra arka sol kapı açıldı. O kapıdan çıktım yukarıya, sonra geri daldım hava aldıktan sonra. Oğlumu aldım. Eşimin çıktığını fark ettim ama kızımı bulamadım.”

Otomobilin suya gömüldüğü dakikalarda kapılar açılmadığı için içeriye su girmediğini ve bu sırada işyerinden bir arkadaşını ve polisi telefonla arayarak durumu bildirdiğini söyleyen Sinan Reyhaniye, “Olay anında telefonum çalışıyordu. Pencereler kapandığı için arama yapabilmiştim. Polisler çok kısa sürede geldi. Zaten eşimi de yunus polislerden biri kıyıya çıkardı. Zaten kıyı diye bir şey yok. Öyle bir yer yok. Birini bir arkadaşa verdim. Öbürü de sağolsun canı pahasına atladı eşimi kurtardı. Sonra beni aldılar. Ama kızımı bulamadım” diye konuştu.

Eşimin ciğerlerinde çok miktarda, oğlunun ciğerlerinde ise az miktarda su olduğunu ve hastanede gözetim altında tutulduklarını belirten Sinan Reyhaniye, kızının bulunması için dua ettiklerini söyledi.

(Yeşil Gazete, DHA)

Sarai Sierra cinayeti…

0

Counterpunch.org sitesinde Vanessa H. Larson imzasıyla yayımlanan yazıyı, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Müşerref Bayraktaroğlu‘nun çevirisiyle sunuyoruz.

***

33 yaşındaki  Amerikalı Sarai Sierra’nın cesedi, 2 Şubat’ta, tek başına çıktığı Türkiye seyahati esnasında ortadan kayboluşundan 12 gün sonra,  İstanbul’da, Marmara kıyısı boyunca uzanan, turistlerin ilgisini çeken başlıca mekanlardan, 9. Yüzyıl Bizans dönemine ait şehir duvarlarının yakınında bulundu.

Cinayetin ayrıntıları halen araştırılmakta.  Türk yetkililer amatör fotoğrafçı turistin, kafasına aldığı bir taş darbesiyle öldürüldüğünü tespit etti.

İstanbul’da yaşayan Amerikalı bir kadın olarak, Sierra’nın esrarengiz kayboluşunu ve korkunç ölümünü, korku, empati ve tam bir sorumluluk duygusuyla takip ettim. Onun trajik ölümü sadece Atlantik’in iki yakasındaki kadınları üzmekle kalmadı, aynı zamanda, Amerikalı olmanın ayrıcalığı ve değerine vurgunun yanı sıra, Türkiye’deki kadına karşı şiddet problemine dikkat çekti.

Haber Türkiye’de ve Birleşmiş Milletler’de tüm medyatik yayınlarda  ilk sırayı aldı ve spekülasyonlar medyada geniş yer buldu. Birleşmiş Milletler’de konuya  ilişkin yorumlar,  turistik bir yer olarak Türkiye’de, kadınların yalnız başına seyahat etmesinin güvenli olup olmadığı tartışması hakkında idi. Medyadaki haberler dahi duyarlı değil,  bu haber sitelerindeki yorumlar Türkiye ve Müslümanlara karşı cehalet ve önyargının ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. ( “Bir Orta Doğu ülkesinde tek başına seyahat ederken ne düşünüyordu ki?!” gibi düşünceler çoğunlukta)

Olay özellikle sarsıcı, çünkü hırsızlar (kısa bir süre önce benim daireme de girenler dahil) ve cüzi miktarda soygunculuğa rağmen, İstanbul oldukça güvenli bir şehir. 13 milyondan fazla insanın yaşadığı bir metropol için, şiddet suçları oranı çok düşük, öyle ki İstanbul’daki cinayet oranı New York’takinden çok daha düşük. İstanbul’da yaşadığım altı yıl boyunca kişisel güvenliğimden, bir cinayete kurban gitmekten ya da vurulmaktan, Washington ve New York’ta olduğumdakinden çok daha az endişe duydum. Sierra cinayetinin ardından, İstanbul’daki Türkler ve yabancılar tarafından bu şehir ve ülke hakkında  dehşet verici ve hatta bazı yabancı medya kaynakları tarafından da tehlikeli bir portre çizildi.

İstatistikler ne söylerse söylesin, İstanbul’da yaşayan yabancılar, özellikle de kadınlar olayla derinden sarsıldı, çünkü durum benzer bir başka olayı hatırlattı: iki çocuk annesi genç bir Amerikalı kadın, İstanbul’da tek başına seyahati sırasında, şehrin merkezinde, günün en kalabalık saatlerinde ortadan kayboldu. Nasıl kayboldu? Benzer bir olay bizden birinin başına gelseydi?  O gece cesedinin bulunduğu haberi twitter da hemen yayıldı ve yakın bir Amerikalı arkadaşımı aradım ve neredeyse ağlıyordum. Türkiye’deyken beni birkaç defa ziyaret eden, politik gösterilerde polisten biber gazı yediğimde ya da bir Birleşmiş Milletler temsilciliğinde bomba patladığında dahi fazla panik olmayan ailem, yıllardır kullandıklarından daha güçlü ifadelerle dikkatli olmam için beni uyararak üzüldüklerini belirttiler.

Aynı zamanda, Türkiye’de kimse, Sierra’nın ulusal kimliği sayesinde kamuda geniş yer tutmasının faydasını ve yapılan araştırmaların fazla maliyetini gözden kaçırmadı. Türkiye bölgede Birleşmiş Milletler dostu bir ülke ve Amerikalı turistler için gözde bir yer, öyle ki yetkililer aramadık-bakmadık yer bırakmadı. FBI ile yapılan ortak çalışmalar ışığında, İstanbul polisi, dosya ile ilgili şaşılacak sayıda, 260 kişilik bir grubu, görevlendirerek  bazı caddelerdeki 500 güvenlik kamerasından binlerce saatlik görüntüleri analiz etmek için özel bir birim kurdu. Bu arada, ülkenin ulusal havayolu şirketi Türk Hava Yolları, Sierra’nın cenazesini Amerika’ya ücretsiz göndermeyi kabul etti.

İstanbul ‘da bir kadının ortadan kaybolması ve öldürülmesinin yanında, hizmetçi olarak çalışan Endonezyalı ya da Moldovyalı bir kadının ortadan kaybolması ya da ölümü bu kadar dikkat çeker miydi? Ne yazık ki  bu sorunun cevabı hayır. Türkiye, kurbanlarının çoğunun fakir ülkelerden olduğu organ kaçakçılığının yaygın olduğu bir ülke olduğu kadar,  seks ticareti için de hem bir hedef bölge hem de bir  geçiş noktası. Türkiye yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği başkanı Zafer Özbilici,  Doğan haber ajansına son verdiği demeçte, son 20 senedir,  26’sı  Somali’den olmak üzere 90  yabancı vatandaşın kaybolduğunu  söyledi.

Üzücüdür ki, Sierra Türkiye’de son beş yılda öldürülen ilk yabancı kadın değil. 2008’de Pippa Bacca olarak bilinen, gelinliği ile barışa çağrıda bulunmak için, İtalya’dan Filistin topraklarına otostop yaparak  seyahat eden  İtalyan turist Giuseppina Pasqualino Marineo , Gebze yakınlarında  tecavüze uğradı ve öldürüldü.

Peki ya her yıl hayatları ellerinden alınan birçok Türk kadın? Kamuoyunda geniş yankı uyandıran Sierrra ve Bicca cinayetleri çok fazla dikkat çekerken,  onlar son yıllarda Türkiye’de kadına karşı artan şiddetin birer örneği olarak onları rahatsız eden eşlerinden boşanamıyorlar bile. Türkiye’deki kadın cinayetleri 2002 ve 2009 yılları arasında, 1126 kadının kurban edilmesiyle, şok edici bir oranla %1400 arttı. Sierra ve Bacca’nın tersine,  bu kadınların büyük bir çoğunluğu  polisin yeterli korumayı sağlamadığı  aile içi şiddetin bir parçası  ya da ailenin tasvip ettiği namus cinayeti olarak, şimdiki ya da eski eşleri tarafından öldürüldü. 2010 senesinden bu yana cinayetlerin büyük oranda azalmasına rağmen ( tüm ülkede 165 kadın öldürüldü)  cinsel şiddete dayalı daha büyük bir resim ortaya çıktı: 2009’da yapılan bir araştırmaya göre, Türk kadınlarının %42 si erkek partnerleri tarafından fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldıklarını söyledi.

Bir Amerikalının kaybolması ve öldürülmesi polisin, Türkiye’de aile içi şiddet ve kayıp olaylarına oranla çok daha sıkı çalışmasına sebep olmasının yanında bir paranoyanın çıkmasına da sebep oldu.

Sierra kaybolduktan sonra, Türk medya kurumları, Sierra’nın Türkiye’de bulunma sebeplerine dair, bir ajan olduğu ya da bir suç şebekesinin üyesi olduğu gibi sayısız iddia ortaya attılar. Kısacası, en az bir büyük gazetenin web sitesinde, Sierra’nın kayboluşuyla Ankara’da 1 Şubat’ta Birleşmiş Milletler konsolosluğunda meydana gelen, yasadışı DHKP-C örgütünün bir terör saldırısı olduğu şüphe götürmeyen patlama arasında bir ilişki olduğu iddiası ortaya atıldı.

Bir masaj merkezinde yarı zamanlı çalışan ve daha önce Amerika’dan hiç ayrılmamış bir kadının Amerikan istihbarat ajanı olduğu iddiası tamamen gülünç olurken, bunun Amerika’nın (özellikle de CIA gibi kuruluşların)  Türkiye’deki  gücü ve erişimi olarak algılanması gibi iddialar ortaya atıldı. Sierra’nın cesedi bulunduktan ve otopsi yapıldıktan sonra, İstanbul emniyet müdürü yerel gazetecilerin onun ajan olduğuna dair hiçbir delil bulunmadığı dair ifadelerini doğrulamak zorunda kaldı.

Sierra’nın ölümüyle ilgili hala cevaplanmamış sorular var, fakat gerçek ne olursa olsun, bu, ülkesinden çok uzakta, birçok kadının şiddete maruz kaldığı bir ülkenin talihsiz koşullarında hayatını kaybeden genç bir kadının hikayesinin hazin sonudur. Hem Türkiye hem de Birleşmiş Milletler’deki gözlemciler sorunlara daha geniş açıdan bakarak ve Sierra cinayetini meşhur bir dava yapmayarak onun anısına saygı göstermelidir.

 

Yeşil Gazete için çeviren: Müşerref Bayraktaroğlu

Yazının özgün hali (ingilizce) için tıklayınız

(Counterpunch.org, Yeşil Gazete)

 


Trabzon’da HES özel güvenliği köylülere saldırdı

Trabzon Karaçam’da yapılmak istenen HES inşaatında görevli özel güvenlik görevlileri, Derebaşı’nda bir lokantadan dönen köylülere silahlı saldırıda bulundu.

Trabzon’un Karaçam beldesine bağlı Köknar köyünün Derebaşı mevkiinde yapılmak istenen HES projesinde görevli özel güvenlikler, HES’lere karşı mücadele eden bölge halkına silahlı bir saldırı gerçekleştirdi. Derebaşı lokantasına giden köylüler, lokantadan çıktıktan sonra dönüş yolundayken özel güvenlikler tarafından takip edilmeye başlandı. Vatandaşların bulunduğu araca seyir halindeyken özel güvenlikler tarafından silahlı saldırı düzenlendi.

Şans eseri araçta bulunan 3 kişi yaralanmazken, aracın camları kırıldı.

Saldırıdan saatler sonra olay yerine gelen jandarma, bölgede incelemelerde bulundu.

Ne olmuştu?

Karaçam beldesi Köknar köyüne bölge halkının HES karşıtı direnişi nedeniyle giremeyen şirket, jandarma korumasında bölge halkının direnişine saldırmıştı. Yüzlerce jandarma eşliğinde gerçekleştirilen saldırı sonrasında iş makineleri ve 15’e yakın özel güvenlik birimi HES şantiyesine girebilmişti.

Son 6 aydır köyde adeta olağanüstü hal şartları yaşatan jandarma ve özel güvenlikler, bazı köylülerin evlerini basmış, bazı köylüleri ise baskı altına almak amacıyla ifade vermeye çağırmıştı. Köylülere, HES karşıtı direnişleri nedeniyle davalar da açılmıştı.

(Sendika.Org)

 

Kayseri Kaski Eurocup finalinde

0

FIBA Kadınlar Eurocup’ta yarı final rövanş maçında da MBK Ruzomberok’u 73-65’lik skorla mağlup eden Kayseri KASKİ adını finale yazdırdı.

Slovakya’daki ilk maçı 19 sayı farkla 60-79 kazanmış olan temsilcimiz, Kadir Has Spor Salonu’ndaki maçtan da galip gelerek kupa da üst üste ikinci kez finale yükselme başarısını gösterdi. Geçen sene şampiyonluğu son maçta Dynamo Kursk’a kaptıran Kayseri Kaski, bu kez ise finalde başka bir Rus temsilcisi Dynamo Moskova ile eşleşti. Final mücadelesi de yine iki maç üzerinden olup, ilk karşılaşma 7 Mart Perşembe günü Kayseri’de, rövanşı ise 14 Mart Perşembe günü Moskova’da oynanacak.

Mücadelenin skor perdesi Veronika Cernakova’nın üçlüğü ile açılırken, maçın ilk bölümünde Asjha Jones ile etkili olan Kayseri Kaski, Katarina Tetemondova’nın sayılarına engel olamayarak ilk çeyreği 16-20 geride tamamladı. İkinci çeyrekte de oyundan kopmayan temsilcimiz, soyunma odasına sadece 1 sayı farkla 35-36 geride girerken, ikinci yarıda ise kontrolü eline alıp farkı açtı ve final periyoduna 62-53’lük üstünlükle girdi. Son çeyrekte de özellikle ribaundlardaki üstünlüğüyle skor avantajını elinde tutan Kayseri Kaski, mücadeleden 73-65 galip ayrılarak finale yükselen taraf oldu.

 

Amerika’da iki havayolu şirketi birleşiyor

Amerika’nın en büyük havayolu şirketi American Airlines, rakibi US Airways ile birleşiyor.

Her iki şirketin yönetim kurulları 11 milyar dolarlık birleşme kararını onayladı. 12 kişilik yeni yönetim kurulunda, American Airlines beş sandalyeye sahip olacak. American Airlines adı altında birleşecek şirket, 94 bin çalışanı, 900 uçağı ve binlerce uçuş hattıyla dünyanın en büyük havayolu firması olacak.

Son 10 yıldaki birleşmeler sonucu Amerika’da havacılık sektöründen sadece American Airlines, Delta, United ve Southwest dört büyük şirket olarak kaldı.

American Airlines, 2011 yılında iflasını ilan ettiğinden bu yana US Airways bu şirketi almak üzere girişimlerini başlatmıştı.
Bu nedenle birleşme kararının hem rekabeti denetleyen kurumların, hem de iflas davasına bakan icra mahkemesinin onayından geçmesi gerekiyor.

(VOA)

Rusya’da meteor yağmuru: 102 yaralı

0
Rusya’da Ural Dağları’nın güneyinde yer alan Chelyabinsk bölgesine düşen gök taşları yüz civarında kişinin yaralanmasına neden oldu.

Gök taşlarının düşmesiyle meydana gelen patlamaların etkisiyle ilk belirlemelere göre, 102 kişinin yaralandığı belirtildi.

İçişleri Bakanlığı SözcüsüVadim Kolesnikovyaptığı açıklamada, yaralanmaların, patlamaların neden olduğu cam kırıkları yüzünden olduğunu belirtti.

Kolesnikov ayrıca, bir fabrikanın yaklaşık 600 metrekare olan çatısının da çöktüğünü kaydetti.

(Ajanslar)