Ana Sayfa Blog Sayfa 4418

Ermenistan’da oy kullanma işlemi başladı

0

Ermenistan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri için oy kullanma işlemi başladı.

Merkez Seçim Kurulu’ndan yapılan açıklamaya göre, yerel saatle 08.00’de başlayan oy kullanma işlemi, akşam 20.00’ye kadar devam edecek.

Ermenistan genelinde 41 seçim bölgesinde, 1988 oy verme merkezi belirlenirken, seçimlerin sonucunda hiçbir adayın yüzde 50’nin üzerinde oy alamaması durumunda, yeni cumhurbaşkanı ikinci turda yapılacak oylamayla belirlenecek.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı da (AGİT) 250 kısa dönem ve 23 uzun dönem gözlemciyle Ermenistan seçimlerini yerinde takip ediyor. AGİT dışında yerli ve yabancı sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere, toplam 6 bin 251 gözlemci seçimleri izlemek üzere Ermenistan’da bulunuyor.

Seçimlerde eski Dışişleri Bakanı ve Miras Partisi Genel Başkanı Raffi Hovhannisyan, eski Başbakan ve Özgürlük Partisi Genel Başkanı Hrant Bagratyan, sözde Yukarı Karabağ yönetimi eski Dışişleri Bakanı Arman Melikyan, Milli İrade Birliği Başkanı Paruyr Hayrikyan, Siyaset Bilimci Andreas Gukasyan, Halk Bilimci Vardan Serdakyan ve iktidardaki Cumhuriyet Partisi tarafından yeniden aday gösterilen mevcut Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan olmak üzere, yedi aday yarışıyor.

(Ajanslar)

Leeds Unitedlı futbolcu eşcinsel olduğunu açıklayarak futbolu bıraktı

0

ABD’li futbolcu Robbie Rogers, eşcinsel olduğunu açıkladıktan sonra futbolu bıraktı. Premier Ligde Leed United formasını da yıllarca terleten Rogers, kişisel blog adresi robbierogers8.moonfruit.com/ yaptığı yazılı, “Yeni Bölüm (Next Chapter)” başlıklı açıklamada bu kararı şimdi alması ve eşcinsel kimliğini yıllardır saklamasının nedenlerini içtenlikle sıraladı.

25 yaşındaki futbolcu kariyeri boyunca pekçok kupa kazanmış, ABD milli takımı adına da iki gol kaydetme başarısı göstermişti. Bu sezon Leeds United’den İngiltere 3. Liginde mücadele eden Stevenage takımına kiralanan Robbie Rogers açıklamasında yeni hayatına adapte olabilmek için futbolu da bıraktığını belirtti.

Ocak ayında cinsel kimliğini açıklayan Rogers, “her zaman bu sırrı saklamayı düşündüm. Futbol benim kaçışım, kimliğim ve amacım oldu. Şimdi benim için uzaklaşma ve futbol dışında kendimi keşfetme zamanı” ifadelerini kullandı.

Cuma günü resmi internet sitesinden yaptığı açıklamada, “Geçtiğimiz 25 yıl boyunca korktum, kimliğimin ortaya çıkmasından korku duydum. Sırlar iç hasara neden olabiliyor. Dürüstlük insanlar için oldukça sade ve basit bir kavram ancak 25 yılın sonunda sevdiklerinize gay olduğunuzu açıklamayı denemek çok zor. Futbol yıllarca sırrımı sakladı ve kariyerim için her zaman müteşekkir olacağım. Artık herkes sırrımı bildiğine göre özgür bir adamım” dedi.

(The Guardian, Yeşil Gazete, Dipnot.tv)

ODTÜ’de Nişanyan protestosuna Sevan Nişanyan’dan sinkaflı yanıt

ODTÜ’de feministler ve LGBTler tarafından protesto edilen Sevan Nişanyan “Bugünkü toplantının konusu kadın hakları değildir. Kadın hakları konusunda başka ortamda memnuniyetle konuşurum. Söyleyecek çok fazla şeyim var” dedi.

Nişanyan'ı protesto eden ODTÜ'lüler, "I love Sevan" pankartı açıp Nazi selamı verdi

Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde üç gündür devam eden 1. Teoloji Sempozyumu’na konuşmacı olarak katılan Sevan Nişanyan, feministler ve LGBTler tarafından protesto edildi.

ODTÜ’lü feministler ve LGBT’ler tarafından Sevan Nişanyan’ın konuşmasını yapması planlanan kürsüden yapılan açıklamada Nişanyan gibi kişileri sempozyumlara davet etmek ve dinlemenin kadına karşı şiddeti meşrulaştırmak anlamına geldiği belirtildi. Nişanyan’ın kendilerine sözlü tecavüzde bulunduğunu belirten ODTÜ’lü bir öğrenciye Sevan Nişanyan’ın sözlü tecavüz olduğu belirtilen cümleyi tekrar ederek, “Bunu dediğim için de çok mutluyum” diye vurgulaması salondakilerin alkışlı protestoları ile karşılandı.

http://www.youtube.com/watch?v=cZN8jlTDPPY

“Kuran’ın Kültürel ve Terminolojik Kaynakları” isimli konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkan Nişanyan, Nazi amblemleri ve Nazi selamıyla SS mangasını hicveden feminist bir grup tarafından ıslıklarla karşılaştı.

Nişanyan, salonu terketmeyi reddederken, protestocular hakkında “bu zevzeklerin konuşmasına bu noktadan itibaren izin vermememiz gerekiyor. (…) Bugünkü toplantının konusu kadın hakları değildir. Kadın hakları konusunda başka ortamda memnuniyetle konuşurum. Söyleyecek çok fazla şeyim var” dedi.

Nişanyan, 2008’de karısının üzerine bir kavanoz dışkı atmış, ardından “şiddet içermeyen sembolik bir jest” demişti. Olayın ardından birçok çevreden tepki mesajları gelmiş, feministler Nişanyan’ı her yerde teşhir edeceklerini açıklamıştı.

Fotoğraf: Özgün Uçar – İlkEkran (Bianet’ten alınmıştır)

(Bianet, Yeşil Gazete)

Yeşiller/Sol’dan Gaziantep’te “Kürt Sorunu, göç, çarpık kentleşme ve kentsel dönüşüm” Konferansı

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi; Gaziantep’te, Kürt Sorunu, göç, çarpık kentleşme ve kentsel dönüşüm konulu bir konferans düzenledi. Şahinbey Belediyesi Kültür Merkezinde düzenlenen konferansa, Prof.Dr. Mithat Sancar, Prof. Dr. Mesut Yeğen ve Şehir Plancısı İkbal Polat konuşmacı olarak katıldılar. Konferansın moderatörlüğünü ise Gaziantep Sabah gazetesi genel yayın yönetmeni Nurgül Balcıoğlu yaptı.

Soldan Sağa: Prof. Dr. Mithat Sancar, Nurgül Balcıoğlu, Prof. Dr Mesut Yeğen ve İkbal Polat

 

Konferansın açılış konuşmasını yapan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Parti Meclisi üyesi Celal Deniz; Gaziantep’te Kürt sorunu ile göçün, ilan edilmemiş savaşın getirdiği göç ile çarpık kentleşmenin birbiri ile ilişkisine dikkat çekti. Partinin önümüzdeki günlerde 4A ile ifade edilen 4 Adalet kampanyası gerçekleştireceğini söyleyen Deniz, Sosyal Adalet, Tanınma Adaleti, Katılım Adaleti ile İklim ve Çevre talebini önemsediklerini ve bu alanlarda çalışma yürüteceklerini ifade etti.

Konferansta ilk sözü Yeşiller ve Sol Gelecek PM üyesi de olan Prof. Dr. Mesut Yeğen aldı. 1990’lı yıllarda Kürt bölgesinden zorunlu bir göç olduğuna dikkat çeken Yeğen, bu zorunlu göçün sonucu olarak 300 bin kişinin yerinden yurdundan olup mağdur edildiğini belirtti. Van eksenli göç mağdurları ile ilgili alan çalışmalarında yaptıkları gözlemlerden de söz eden Mesut Yeğen, zorunlu göçe tabi tutulanların kültürel, ekonomik ve ağır sosyal sorunlar yaşadıklarını örnekleyerek anlattı.

Konferansın ikinci söz alan konuşmacısı, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi MYK üyesi olan şehir plancısı İkbal Polat oldu. Kentsel dönüşüm sürecinin daha Cumhuriyetin kuruluş döneminde uluslaşma sürecine bağlı olarak kentler yaratma projeleriyle başladığını, daha sonra ki dönemlerde de bu dönüşüm sürecinin farklı saiklerle sürdürüldüğünü söyledi.

Konferansın adresi Şahinbey Belediyesi Kültür Merkezi idi

Kürt Sorunu ve barış süreci konusunda konuşan Prof. Dr. Mithat Sancar, çatışan taraflar tarafından masaya müzakere için oturmaya dönük bir zorunluk bulunduğunu ve taraflarında da bunu bildiklerini söyledi. Önümüzdeki 5 yıl gibi bir süreçte bölgesel özerkliklerin olabileceğini bu anlamda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Müzakere masasına oturan tarafların savaşın yenen ve yenileni olmadığını görmeleri gerektiğini belirten Sancar, bu anlamda barış sürecininde herkesin her konuda istediğini alamayacağını belirtti.

(Turnusol)

Denizlerde hayat duruyor! – Belkıs Gökbulut

İnsan aktiviteleri sonucu salınan karbondioksitin tamamı atmosferde kalmıyor. Atmosferdeki karbondioksit miktarı yaklaşık olarak milyonda 390 parçacıktır, ancak okyanuslar her gün milyonlarca ton karbondioksiti içine hapsetmeseydi bu miktar çok daha fazla olacaktı. Karbondioksitin suyla etkileşmesi sonucu bu emisyonların üçte biri dünyadaki okyanuslar tarafından emiliyor. Bu sayede atmosfer daha az karbondioksit içermiş oluyor. Karbondioksitin atmosferde güneşten gelen enerjiyi tutarak hava sıcaklığını artırdığını göz önünde bulundurduğumuzda bunun iyi bir şey olduğunu düşünebiliriz. Ancak  bu olay önemli bir tehlikeye yol açıyor: Okyanusların asitleşmesi.

Okyanus suları daha çok karbondioksiti içine aldığında, pH seviyesinde düşüş oluyor. Bu da okyanusların asit oranını yükselmesi anlamına geliyor. Okyanuslardaki hayat pH seviyesindeki hafif değişimlere bile oldukça duyarlı. Mesela Princeton Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada pH seviyesindeki 0.3 lük bir düşmenin fitoplanktonların yaşam faaliyetlerini sürdürebilmek için gerekli demiri emmelerini %20 oranında azalttığı tespit edildi. Bu canlı türü besin zincirinin temel halkasını oluşturuyor ve insanların soluduğu oksijenin önemli bir miktarını üretiyor. Besin zincirinin ilk halkasını oluşturan bu canlı türlerinin azalması, diğer tüm deniz canlıların sayılarının azalmasına neden oluyor. Unutmayın, büyük balıklar küçük balıkları yer, küçük balıklar da bu planktonlarla beslenir.

Okyanusların asitleşmesiyle denizde yaşamın devam etmesi -özellikle  mercan, istiridye ve midye gibi kabuklu deniz  canlıları için- zorlaşıyor. Besin zincirinin önemli bir halkası olan kabuklu küçük canlıların yok olmasıyla diğer canlı türlerinde azalma oluyor. Bilim insanları Oregon sahillerindeki yeni görülen istiridye larvalarının ölümlerini okyanusların asitleşmesine bağlıyor. Aşağıda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelen bazı kabuklu deniz canlılarından mercan polipleri ve Olympia istiridyesinin resimlerini görebilirsiniz.

Tüm bunların yanı sıra, yüzey suları daha asidik olduğunda, sadece kabuklu deniz canlıları değil, tüm deniz canlılarının vücut fonksiyonları bundan olumsuz olarak etkileniyor: Vücutlarına gerektiğinden fazla karbondioksit giren bu canlılar kendi içlerindeki pH dengelerini koruyabilmek için daha çok enerji harcıyor, bunun sonucunda da protein sentezi, üreme, büyüme ve bağışıklık sistemi gibi temel süreçlerde daha az enerji kullanmak zorunda kalıyorlar. Bu durum deniz canlılarının yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli fonksiyonlarının engellenmesine neden oluyor. Tüm bu değişimler geçmişte yaşandığı gibi milyonlarca yılda gerçekleşseydi bazı canlı türleri genetik mutasyonlar geçirerek ayakta kalabilirdi. Ancak bu kadar kısa sürede uyum sağlamaları mümkün değil.

360 bilim insanı denizlerdeki yaşam üzerine 10 yıl boyunca sürdürdükleri ortak çalışmaları sonucunda, dünyanın çeşitli yerlerinde yaptıkları incelemelere dayanarak; 230 bin deniz canlısının yok olma tehlikesiyle yüz yüze geldiğini bildirdiler.

Küresel çapta yüzey sularının asitlik oranı son 200 yılda %30 oranında artış gösterdi. Elde edilen verilerin ışığında dünya tarihinde okyanusların yapısında bu kadar hızlı bir değişim olmadı. Bilim insanlarının yaptığı çalışmalara göre bu oran içinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına doğru hızlanarak devam edecek; okyanuslardaki karbondioksit oranının 2050 yılına kadar milyonda 500 parçacık, 2100 yılında ise milyonda 800 parçacığa ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu da okyanusların asitleşme oranının endüstri devrimi öncesi değerlere göre %150 artacağı anlamına geliyor. Bu durum deniz eko sistemi üzerinde yıkıcı etkiler yaratacaktır.

1 Haziran 2009’da Dünya çapında 70 bilim akademisi tarafından oluşturulan The InterAcademy Panel’de şu açıklama yapılmıştır: “Bu değişimler milyonlarca yıldır görülmedi, okyanusların kimyasında oluşan bu değişimler binlerce yıl değiştirilemez ve biyolojik sonuçları çok daha uzun süre devam edecek.”

Mevcut durumda mercan kayalıklarından okyanuslarda besin zincirinin temelini oluşturan planktonlara kadar deniz canlıları günden güne yok oluyor.  Bilim insanlarının gelecekle ilgili yaptıkları tahminlerde küresel çapta karbondioksit salımlarına sınırlama getirilmediği takdirde,  canlı türlerinin uyum sağlayamayacağı ve denizde yaşamın duracağı öngörülüyor. Deniz eko sistemindeki canlıların azalması hatta yok olması milyonlarca insan popülasyonunun hayatını etkileyecek.

 

Belkıs Gökbulut

Boğaziçi Üniversitesi
İklim Değişikliği Çalışma Grubu

ABD tarihinin en büyük iklim eylemi Washington D.C’de gerçekleştirildi

ABD’nin dört bir yanından gelen 35 bin kişi, hükümeti iklim değişikliği konusunda adım atmaya zorlamak için biraraya geldi.

Fotoğraf 350.org'dan alınmıştır
Fotoğraf 350.org'dan alınmıştır

ABD’nin Başkenti Washington DC’de biraraya gelen, iklim aktivistleri, çevreciler, yerliler, köylüler, ABD’yi boydan boya geçecek olan kumul petrolleri boru hattına (Keystone XL) ve kayagazına karşı çıkan 35 bin kişi Beyaz Saray’a yürüdü.

350.org, Sierra Club ve Hip-Hop Caucus girişimi tarafından organize edilen eyleme yaklaşık 160 sivil toplum kuruluşu da destek verdi. Eyleme katılanlar, Başkan Obama’nın seçim sonrasında verdiği sözleri tutmaya davet ederken, ABD’nin sınır komşusu Kanada’dan gelen Amerikan yerlileri, dünyanın en kirli petrolünü çıkardığı için ülkelerinden utanç duyduğunu dile getirdiler ve topraklarını kullanılamaz, sularını içilemez hale getirecek boru hattının yapımına sonuna kadar karşı çıkacaklarını söylediler.

Yürüyüş öncesinde yapılan konuşmalarda iklim değişikliği konusunda harekete geçmenin ve karalılık göstermenin zamanının geldiği ifade edildi. 350.org hareketinin kurucusu Bill Mc Kibben yarım yamalak tedbirlerin ve içi boş belagatin zamanının geçtiğini artık bir şeyler yapma zamanının geldiğini söyledi. ABD’nin en eski ve büyük çevre örgütü Sierra Club’un başkanı Michael Brune Başkan Obama’yı iklim için önderlik etmeye, tarihin sadece haklı olan değil, aynı zamanda kazanan tarafında yer almaya, bunu içinde Keystone boru hattı projesini iptal kararnamesini imzalamaya çağırdı.  Brune konuşmasını şöyle bitirdi ” Sayın Başkan iklim için ne diyeceğinizi duyduk, artık ne yapacağınızı görmek istiyoruz”

Dondurucu  soğuğa rağmen 35 bin kişi ile gerçekleşen bu eylemin, ABD tarihinin iklim değişikliğine dikkat çekmek için gerçekleştirilen en büyük eylemi olduğu belirtiliyor.

ABD tarihinin en büyük iklim değişikliği eyleminde slogan ortaktı, "İklimi değil Sistemi değiştir"

Fotoğraflar: Mahmut Boynudelik

(Yeşil Gazete)

İklimi kurtarmak için “Küresel Eksen Değişimi”

350.org’un Global Power Shift (Küresel Eksen Değişimi) koordinatörü Mahir Ilgaz

Açık Radyo’da her Perşembe 10:30 – 11:00 arası yayınlanan ve gazeteci Pelin Cengiz ile akademisyen Barış Gençer Baykan’ın birlikte hazırlayıp sundukları Ekonomi& Ekoloji programında bu hafta  350.org’un Global Power Shift (Küresel Eksen Değişimi) koordinatörü Mahir Ilgaz konuk oldu.

Ilgaz, programda hem Haziran ayında İstanbul’da yapılacak ve sonra da tüm dünyaya yayılacak olan Küresel Eksen Değişimi buluşmasını, hem de bütün dünyadaki iklim mücadelesinin geldiği son nokta ve iklim hareketinin olmazsa olmazlarından olan sivil itaatsizlik eylemleri hakkında bilgi verdi.

Programda öncelikle 350.org hakkında bilgi veren Mahir Ilgaz, 350 hareketinin kurucularından ABD’li iklim aktivisti  ve eğitimci Bill McKibben‘a referans verdi ve hareketin arkasında McKibben ve Middlebury College‘daki öğrencilerinin çabalarının yattığını ifade etti. 2008 yılında başlayan bu sürecin halen aynı eski öğrenci grubu ve Bill McKibben önderliğinde devam ettiğini sözlerine ekledi.

350.org’un adının kaynağını da açıklayan Ilgaz, gazetemiz okurlarının da aşina olduğuna emin olduğumuz atmosferdeki karbondioksit oranı düzeyinin 350 ppm’e çekilmesi gerekliliğinden söz ederek, sanayi devrimi öncesi 280ppm olan atmosferik karbondioksit oranının günümüzde 396 ppm’e yükseldiğini, iklim aktivistleri ve 350.org hareketinin ise bilimin öngördüğü en yüksek “güvenli” oran olan 350 ppm seviyesine dönme hedefini önlerine koyduklarını belirtti.

İçinde bulunduğumuz 17 Şubat günü içerisinde ABD’de Beyaz Saray’ın önünde büyük bir iklim mitingi gerçekleştirilecek.  Yeşil Gazete ekibinden Mahmut Boynudelik’in de yerinden takip edip en güncel haberleri en hızlı şekilde paylaşacağı mitingin hemen öncesinde sizlerle Mahir Ilgaz’ın konuk olduğu Ekonomi&Ekoloji programını paylaşmak istedik.

Programın tamamını buradan dinleyebilirsiniz

(Yeşil Gazete)

İşte Berlin’in kazananları

63. Uluslararası Berlin Film Festivali’nde (Berlinale) ödüller sahiplerini buldu.

Calin Peter Netzer ödülünü alıyor

Wong Kar Wai’nin jüri başkanlığını yaptığı festivalde,  “Altın Ayı” ödülünü Romanyalı yönetmen Calin Peter Netzer’in “Child’s Pose” filmi kazandı.

Büyük jüri ödülü Bosnalı yönetmen Danis Tanovic’in ‘An Episode in the Life of an Iron Picker’ filmi kazandı. Aynı filmin oyuncusu Nazif Mujic ise en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı.

Festivalde en iyi senaryo, İranlı yönetmen Cafer Panahi’nin filmi “Closed Curtain”‘in oldu.

En iyi yönetmen ödülünü ‘Prince Avalanche’ filmiyle ABD’li David Gordon Green kazandı.

Paulina Garcia

En iyi kadın oyuncu ‘Gloria’ filminde Paulina Garcia seçildi.

Alfred Bauer Ödülü ise Denis Cote’nin ‘Vic Flo ont vu un ours’ filmine verildi.

Kısa Film yarışması dalında “Altın Ayı” ödülünü Jean Bernard Marlin’in “The Runaway” filmi kazandı.

Stefan Kriekhaus’un “Die Ruhe Bleibt” isimli kısa filmi “Gümüş Ayı” ödülü kazandı.

İlk kez gösterime giren en iyi film ödülünü Kim Mordaunt’un “The Rocket” filmi aldı

Festivalde, Türkiye’den Köken Ergün‘ün “Aşure” adlı filmi, Almanya Yabancı Akademisyen Değişim Programı (DAAD) Kısa Metrajlı Film dalında ödül kazandı.

Festivalin mansiyon ödülünü ise Joao Viana’nın “The Battle of Tabato” filmi aldı.

Berlinale.de, Yeşil Gazete

Ska Keller Yeşil Evde’ydi

Birlik 90/Yeşiller Partisi’nden, Avrupa Parlamentosu üyesi Ska Keller, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin davetlisi olarak İstanbul Yeşil Ev’deydi.

AB-Türkiye ilişkileri ve göç konusunda çalışan Ska Keller AB delegasyonu toplantısı için Ankara’da gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından izlenimlerini Yeşil Ev’de paylaştı.

AB delegasyonunun Ankara’da yaptığı görüşmelerde, AB-Türkiye ilişkilerinden, yeni anayasa yazım sürecine, 4.yargı paketinden, Suriye’de yaşananlara değin birçok konuda Türkiyeli yetkililerle fikir alışverişinde bulunduklarını söyleyen Keller, Ankara’yı ziyaret eden delegelerin olumsuz görüşlerine rağmen Avrupa genelinde, Türkiye’nin AB süreci konusunda oldukça olumlu bir hava estiğini söyledi.

Keller, Fransa’nın 22’nci fasıl üzerindeki blokajını kaldırmasının ve Güney Kıbrıs’ın AB başkanlığını İrlanda’ya devretmesinin Türkiye ve AB ilişkilerini hareketlendireceğini ifade ettikten sonra, artık Türkiye’nin de somut ilerlemeler kaydetmesi gerektiğini belirtti.

Görüşmeler sırasında başkanlık tartışmalarına AKP haricindeki partilerin sıcak bakmadığı izlenimini edindiklerini söyleyen Keller, Anayasa yazım sürecinde de temel haklar konusunda uzlaşmalara varıldığını öğrendiklerini, ancak yetkililerin Mart sonunda bitirilmesi planlanan sürecin daha da uzayacağını bildirdiklerini söyledi.

Bütün bu ilerlemelere rağmen birçok yasanın muğlak olduğunu söyledi. Cinsiyet eşitliği ile alakalı maddelerin bütün iç hukuk yollarına da sirayet etmesi gerektiğini söyleyen Keller, çevre meseleleri konusunda bu anayasanın ne yenilikler getireceğini sorduklarını ama cevap alamadıklarını da belirtti.

Önümüzdeki günlerde meclis gündemine gelecek olan “Tabiat ve biyolojik çeşitliliği koruma kanunu tasarısı” hakkında birçok eleştirel mail aldıklarını söyleyen Keller, tasarıya karşı çıkan çok sayıda STK’nın bir araya gelerek oluşturduğu Tabiat Kanunu İzleme Girişimi ile de Ankara’da görüşme fırsatı bulduklarını ifade etti.

Keller Yeşil Ev’de temaslarını sürdürdü

Keller, Ankara izlenimlerinin ardından kendisini ziyaret eden, KESK başkanı Lami Özgen, Özgür Gündem gazetesi editörleri ve Pınar Selek’in avukatları ile fikir alışverişinde bulundu.

4. Yargı paketini olumlu ama yetersiz  bulduklarını söyleyen gazeteciler, şiddet ekseni çerçevesinde bir iyileştirme yapılmasının söz konusu olduğunu  “örgüt üyeliği” suçlaması için ise beklenen değişikliklerin yapılmadığını belirttiler. Bu nedenle de gazeteci ve Avukatların %90’ının bu yargı paketinden faydalanamayacağı kaygısı taşıdıklarını ifade ettiler.

Keller, hakkında 3 kez beraat kararı verilmesine rağmen bir dizi hukuk skandalı ardından ömür boyu hapis cezasına çarptırılan sosyolog Pınar Selek’in avukatları Seyda Selek ve Yasemin Öz ile de bir görüşme gerçekleştirdi. Keller, bir sonraki ilerleme raporunda muhakkak Pınar Selek’in durumu ile alakalı bir vurgunun yapılacağını söyleyerek sürecin henüz bitmediğini ve yakından takip etmeye devam edeceklerini söyledi.

Keller’la fikir alışverişinde bulunan son isim olan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, kendisi dahil 72 kişinin yargılandığı KCK davası hakkında konuştu.

KESK’in 6. genel başkanı olduğunu söyleyen Özgen, KESK’in kurulduğundan beri aynı politikaları ele alıp savunduğunu, ama kendisinin Kürt olduğu gerekçesiyle böyle bir dava ile karşı karşıya kaldığını belirtti. Özgen, 10 Nisan’da Ankara’da 13.ağır ceza mahkemesinde görülecek KCK davasına Keller’i de davet etti.

Tasuku ile Muu: Anca beraber kanca beraber

14 Şubat Sevgililer günü geçti, hem de dünya çapında yüzbinlerce kadının şiddete, ikinci planda bırakılmaya, erkek egemenliğine karşı ortak bir çığlığı hep birlikte attığı “One Billion Rising” etkinlikleri ile tabiri caizse deldi de geçti. 14 Şubat’ın hemen akabinde dünyanın belki de gelmiş geçmiş en tatlı sevgilileri ise instagram’da arz-ı endam ettiler.

Siz sevgililiği sadece aşk, meşk ilişkileri ile mi sınırlı sanırsınız. Sevgili olmanın sözlük anlamı karşılıklı sevgi alışverişinde bulunmak, her daim her vesile her veçhe birarada olabilmektir.

Sözlük anlamını en güzel yaşayan ve yaşatan iki canlı ile tanıştıralım sizi o halde. Bir insan yavrusu, Tasuku ve köpekgiller familyasından buldog arkadaşı Muu ile yani.

Bu ikili Japonya’nın Tokyo kentinde ikamet etmekteler. Tasuku’nun annesi Aya Sakai hanım oğlu ile sevgili arkadaşı Muu’nun ölümsüz dostluğunu fotoğraf karelerine yansıtmış sonra da “bu dünyada sevgi büyük ihtiyaç” sözünü kanıtlasın; dünya içine düştüğü nefret, hiddet, şiddet çukurundan başını bir nebze de olsa kaldırsın diye instagram adresi üzerinden yayınlamış.

İşte Tasuku ile Muu ve işte onların masallara geçecek dostluğu

Özel Not: Biz bu dostluğun tüm karelerini de görmek isteriz der iseniz Tasuku efendinin annesi Aya Sakai hanımın instagram adresinden de sizleri mahrum bırakmayalım, instagram.com/ayasakai

*Kapar’a

(Yeşil Gazete, Thefw.com)