Ana Sayfa Blog Sayfa 3711

Yer: Mersin, Özgür Çocuk Parkı, Eylem: Engelli kadınların sessiz direnişi

Mersin, Özgür Çocuk Parkı’nda 28 Mart Cumartesi günü 13:00 de farklı meslek grubuna ait kıyafetler giyen engelli kadınlar, ‘Engelliyim kadınım, avukat da olurum, öğretmen de’ diyerek toplumda alışılagelmiş önyargılarlara ve kalıp düşüncelere karşı durarak ‘Engelli kadınların  sessiz direnişi’ eylemini gerçekleştirecek.

29.engelli-kadınlarin-sessiz-direnisi-yesil-gazete

Engelli Hakları ve Ayrımcılık Kitapçığı

Engelli Kadın Derneği tarafından hayata geçirilen proje kapsamında  “engelli hakları ve ayrımcılık” konularını içeren bir mini kitapçık hazırlanması ve engelli kadınlara ulaştırılması da planlanıyor. Ayrıca engelli kadına yönelik toplumsal önyargıların ele alınacağı “Sık Sorulan Sorular” kitapçığı da hazırlık aşamasında. Bu kitapçıkta gündelik yaşam içerisinde engelli kadınlara yöneltilen ve ön yargı içeren sorular ile bu sorulara verilen cevaplar yer alacak.

2013-2014 Engelli Kadına Yönelik Şiddet Raporu

Engelli Kadın Derneği’nin yürüttüğü projenin bir diğer çıktısı da “2013-2014 Engelli Kadına Yönelik Şiddet” izlemesi yapılarak sonuçların raporlanması. Türkiye’de ilk kez gerçekleştirileecek olan bu raporla engelli kadın sorununa kamuoyunun dikkatini çekilerek farkındalık yaratılması hedefleniyor.

 

(Yeşil Gazete)

 

İTÜ Rektörü, “haşmetmeabları”nın telkinini emir telakki etmiş olmalı, “İTÜ’ye cami projesi”

İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Mehmet Karaca okulun yerel medya sitesine verdiği röportajda üniversitelilerden gelen ‘yoğun talep’ üzerine ‘İTÜ’ye yakışan sembol bir cami’ yapılacağını duyurdu

AKP iktidarının “Her üniversiteye bir cami” açıklamasından sonra İTÜ’ye cami yapabilmek için zemin oluşturmaya çalışan Rektör Karaca, öğrencilerden “yoğun talep” geldiğini iddia ederek kampüsün merkezi bir alanına “tam kapasiteli sembol cami” yapılacağını duyurdu.

Cami değil Budist Tapınağı istiyoruz !

28.itu-cami

Rektör camiye çok talep olduğunu iddia etse de yaklaşık 1 yıl önce change.org başlatılan “İTÜ’ye cami yapılsın” kampanyasında toplanan imzalara karşı İTÜ Öğrencilerinin protesto niteliğinde başlattığı “İTÜ’ye Budist Tapınağı İstiyoruz” kampanyası yalnızca birkaç günde 3 katından fazla imza toplamıştı.

İTÜ Öğrencileri Rektör’ün bu açıklamasının ardından sosyal medyada üniversitelilerin en temel ihtiyaçlarının bile “bütçe yok” denilerek karşılanamazken cami yapılma planı tepki gösterdi.

İTÜ Öğrenci Kolektifi’nin konuyla ilgili bir açıklama yaparak İTÜ’nün sembolünün bilim mi yoksa cami mi olacağını sordu. İTÜ’deki çalışma atölyesi ve laboratuvarlarına olan ihtiyaç karşılanmazken cami yapılmak istenmesine tepki gösteren Kolektif, Karaca’nın camiyi ihtiyaçtan istemediğini belirtti.

Laboratuvar yerine neden cami?

Kolektif tarafından yapılan açıklamanın tam metni şu şekilde;

İTÜ’nün SEMBOLÜ BİLİM ve KÜLTÜR MÜ YOKSA CAMİ Mİ OLMALI?

İTÜ Rektörü Mehmet Karaca, üniversitemize bir caminin şart olduğunu beyan etmiş. Hali hazırda her kampüste ve hemen hemen her fakültede mescit varken acaba böyle bir cami ihtiyaçtan mı? Bu sorunun cevabını Karaca kendisi veriyor: Hayır ihtiyaç değil sembol.
Laboratuvar yerine neden cami?
İTÜ’nün her kampüsünde çalışma atölyesi veya laboratuvar yetersizliği varken Mehmet Karaca kampüsümüze şöyle gösterişli, ihtişamlı bir cami yapalım diyor. Nedeni ise sembol olsun diyeymiş(!).
Yurt yerine sembol cami?
İTÜ’de yıllardır süregelen yurt yetersizliği her sene yüzlerce İTÜ Öğrencisini mağdur ediyor. Üniversiteye yeni kayıt yaptıran öğrencilerden, yurt temin edilmediği için kendi imkanlarının yaratılması isteniyor ve bu öğrenciler her sene mağdur ediliyor. Hatta kapasite az bahanesinin arkasına sığınarak öğrenciler dövülerek yurttan atılıyor. Bunlar da yetmezmiş gibi yurtta kalmaya “hak kazanan” öğrencilerden ultra pahalı yurt aidatı alınıyor. Sanki İTÜ’de her şey güllük gülistanlık, yurtlar herkese yetecek kadar ve ucuzmuş gibi, Rektör Karaca “bir de sembol olsun diye cami yapalım” diyor.
Sosyal yaşam alanlarımız yok edilirken neden sembol cami?
Yemekhanede kuyruk alıp başını giderken her geçen gün para hırsıyla porsiyonlar küçültülüyor, yemekten böcek çıkıyor nitekim ucuz ve nitelikli beslenme hakkımız gasp ediliyor. Otoparka zam üstüne zam yapılırken, vakit geçirebileceğimiz yemek yiyebileceğimiz öğrenci kantinleri açılmıyor. Okulun her yerini şantiyeye çevirip ‘çevreci’ olduğunu söyleyen rektör Karaca İTÜ’ye sembol olarak camiyi gösteriyor.
Sosyal ve bilimsel faaliyetler engellenirken sembol cami?
Kulüplerin olanakları kısıtlanırken yer yok bahanesiyle odaları ellerinden alınıyor, bütçe ayrılmıyor, tiyatro çalışmalarına alan sağlanmıyor. Sermaye odaklı olmayan bilimsel çalışmalara bütçe ayrılmıyor ve imkan yaratılmıyor.
Ne teknokent ne cami. Öncelikli olan yurt olanaklarının artırılması, kar amacı gütmeyen öğrenci kantini açılması, laboratuvarların deney araç-gereçlerinin eksiksiz temin edilmesidir.
İTÜ gericiliğin değil; özgürlük ve bilimsel-laik eğitimin yuvası olacaktır!

 

(Sendika.org)

 

 

Tokyo, iklim değişikliğine karşı mücadelede umut aşılıyor: Karbon sınırlamaları işe yaradı

Tokyo’nun zorunlu karbon salımını sınırlandır-pazarla programı 2010-2014 döneminde salımlarını 2000 yılı salımlarının %23 altına indirmeyi başardı.

Tokyo şehri, çok başarılı bir sınırla-pazarla programı uyguluyor.
Tokyo şehri, çok başarılı bir sınırla-pazarla programı uyguluyor.

Dünya Bankası‘na yaptığı açıklamada bu ilk mükellefiyet dönemini değerlendiren Tokyo valisi Yoichi Masuzoe, hedefi %6 azaltma olan bu devrede şehrin %23 azaltma başararak 2015-2019 ikinci mükellefiyet döneminin hedefi %19 azaltmayı dahî aştığını açıkladı. Vali, genel olarak şehirliler ve bina sahipleri, müteahitler, kiracılar gibi taraflarca benimsenen sınırlandır-pazarla programının neticesinde tadilat ve enerji verimliliği sektörlerinde büyük ekonomik değer yaratıldığını da ekledi.

Programa göre kentin karbon salımı indirim hedefi sektörlere göre dağıtılıyor, her işyeri, sanayi tesisi, ve binaya, bulunduğu sektöre ve yüzölçümüne göre bir salım sınırlaması tayin ediliyor. Mükellefler salımlarını sınırlama dahilinde tutmak veya aştıkları miktarın 1.3 katı karbon kredisini indirim yapmayı başarmış ve fazladan karbon kredisi olan mülelleflerden satın almak orunda. Bu imkâna rağmen, mükellefler salımlarını ancak bir üst sınır dahilinde tutmak kaydıyla bunu yapabiliyor ve uyum sağlamayan kurumlar teşhir edilip ayrı para cezalarına maruz kalıyor.

Tokyo sınırla-pazarla programı, 2013 City Climate Leadership (Kent İklim Liderliği) ödülünü almıştı.  Tokyo örneği, katılımcı, mükelleflerle birlikte çalışan, hem etkili olup hem de farklı şartlarda mükelleflere uyum sağlayan, denetim konusunda da başarılı dev bir uygulama olarak kendini diğer şehirlere örnek gösteriyor. Kent yönetimi, bu amaçla hazırladığı videoyu (izlemek için tıklayınız) birkaç dilde üreterek başka şehirlere işbirliği ve bilgi paylaşımı çağrısında bulundu.

Karbon borsaları dünyanın birçok yerinde ve BM çerçevesinde de iklim değişikliğine çözüm olarak öne sürülse de Tokyo örneğindeki gibi bir salım sınırlaması sözkonusu olan sınırla-pazarla modeli haricinde ne derece işe yaradıkları tartışma konusu. Japonya, 2011’de yaşanan Fukuşima nükleer kazasından sonra geçici olarak fosil yakıt kullanımını artırmak zorunda kalsa da enerji verimliliği, ve yenilenebilirler hakkında önemli adımlar atıyor.

 

(Yeşil Gazete, Dünya Bankası)

 

WordPress neden ve nasıl sansürlendi? – Efe Kerem Sözeri

Tek bir blog yazısı hakkındaki sansür kararını uygularken WordPress’e erişimi tümden engelleyen şirketlerin durumu tam bir hukuk trajedisi

26-wordpress neden ve nasıl sansürlendi-yesil gazete

Korsan Parti üyesi avukat Serhat Koç WordPress.com‘un 19 Mart’tan itibaren erişime engellendiğini duyurdu. KabloNet’ten WordPress’e erişim halen tamamen kapalı, TTNET ve diğer erişim sağlayıcı şirketler ise yasağı genişleterek uyguluyor. Bu durum bile Türkiye’deki sansür uygulamasının ne denli baştan savma olduğunu kanıtlıyor.

Akademik hırsızlık, kitap yasağı, blog sansürü

Kırıkkale Sulh Ceza Mahkemesi’nin 19 Mart tarihli (2015/450 D.İş) erişim engeli kararı aslında sadece1 blog yazısı hakkında. Şikayet eden kişi Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Ramazan Çağlayan, şikayet edilen kişi ise Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Kemal Gözler. Ancak şikayete konu blog Kemal Gözler’e ait değil (bkz. yazının sonundaki sorularıma cevabı).

Hukukta İntihal” başlıklı WordPress blogundaki bir yazıda, Çağlayan’ın Gözler’den intihal (kaynak göstermeden alıntı; akademik hırsızlık) yaptığı iddiasına yer verilmiş; iddia idare.gen.tr sitesinden alıntı. Blogdaki diğer yazılar da benzeri akademik intihaller hakkında.

(Türkiye akademisindeki intihal sorunu oldukça ciddi, bunun için bkz. 1 ve 2)

Prof. Gözler intihal iddialarını kendisine ait İdare Hukuku sitesinde (idare.gen.tr) duyurmuş, buna dair bir kitap dahi yazmış. Prof. Çağlayan ise hem bu kitabın hem de İdare Hukuku sitesinin sansürlenmesini talep etmiş; talebin reddi hakkında kesin hüküm olmasına rağmen önce Ankara’da, sonra da yeni Sulh Ceza Mahkemeleri döneminde bir kez daha Kırıkkale’de davalar açmaya devam etmiş. Ocak ayında çıkan yeni bir karar İdare Hukuku sitesini, 19 Mart’ta çıkan karar ise WordPress’i sansürlüyor.

Basılı kitap hakkında sansür reddedilmişken, kitap hakkındaki bir blog yazısının sansürlenmesi gülünç gelebilir; ancak bir yazı hakkındaki sansür kararını uygularken WordPress’i tümden engelleyen şirketler durumu tam bir hukuk trajedisine dönüştürüyor.

Sansürün boyutu uygulayana göre değişiyor

Kırıkkale Sulh Ceza Mahkemesi’nin erişim engellemesi kararı sadece tek bir blog yazısı hakkında, kararın ilgili bölümü şöyle:

Görsel: Avukat Serhat Koç)
Görsel: Avukat Serhat Koç)

Erişime engellenen URL adresi ise şu:
https://hukuktaintihal.wordpress.com/2014/08/06/ramazan-caglayan-dosyalari/

5651 sayılı kanunun 9/4 maddesine göre, zorunlu olmadıkça bir sitenin tümü engellenemez, ancak şikayete konu içeriğin bulunduğu sayfanın engellenmesi ihlali durdurmuyorsa, hakim gerekçe belirterek o internet sitesindeki tüm yayını engelletebilir.

Kırıkkale Sulh Ceza Mahkemesi kararında hakim, blog yazısına erişimi engellemek teknik olarak mümkün değilse, “wordpress.com” internet adresine erişimin tamamen engellenmesi kararını vermiş. Halbuki blogdaki sadece bir yazı şikayetçi Prof. Çağlayan hakkında; blogdaki diğer yazılar başka kişiler hakkında olduğu için blogun tümünün engellenmesine gerekçe yok; WordPress’teki tüm yayını engelletmek ise hakimin WordPress.com sayfasına girmediğini, dünyadan 60 milyon blogu Türkiye’nin erişimine kapattığının farkında olmadığını gösteriyor.

Halihazırda sıkıntılı olan kanun, ölçüsüz şekilde uygulanmaya bu denli müsait.

Karar doğrudan Erişim Sağlayıcıları Birliği‘ne gönderiliyor, ancak uygulaması sırasında şirketler arasında önemli farklar var. Kimi şirket blogun tümünü, kimi ise doğrudan WordPress alanındaki tüm blogları engelliyor. Sansürün kapsamı, erişim sağlayıcının teknik yeterliliğine göre oluyor.

Twitter ve YouTube gibi, adreslerinin başında HTTPS olan (güvenli/şifreli) sitelerden tek bir sayfayı engellemek için Çin’deki “Altın Kalkan” gibi gelişmiş teknik donanımlara sahibi olmayı gerektiriyor. WordPress ise blog sahipleri için HTTPS, blog okuyucuları için HTTP (açık/şifresiz) olarak hizmet verebiliyor. Türkiye’deki erişim sağlayıcıların sansür yeterliliğini belirleyen bir nitelik de sayfanın HTTP veya HTTPS olması.

Hangi şirket hangi yöntemle sansür uyguluyor, şeffaf olmadıkları için bilemiyoruz; sadece sansürün uygulanmış halini karşılaştırabiliyoruz. Ancak hiçbirinin uyguladığı sansür mahkeme kararına tam olarak uygun değil.

KabloNet ve Vodafone 3G

Bu iki erişim sağlayıcı şirket WordPress’e erişimi toptan kapatmayı seçmişler.

Uzaya uydu gönderen Türksat’a ait KabloNet servisi en kolayını seçip WordPress’i toptan engellemiş. KabloNet üzerinden internete bağlananlar herhangi bir WordPress bloguna girmek istediklerinde ilk gün “Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir!!!” yazısıyla karşılaşıyorlardı, sonra 3 gün boyunca gayri-şeffaf bir şekilde, hiçbir uyarı verilmeden WordPress’e erişim tamamen engellendi.

Mobilden Vodafone 3G ile internete bağlananların da aynı durumda olduğu belirtiliyor.

SuperOnline, DorukNet & Turkcell 3G

SuperOnline HTTP olan sayfayı engellemiş, ama HTTPS olanı engellememiş.

DorukNet de benzer şekilde sadece HTTP olanı engellemiş. Sayfaya girmek isteyenler DorukNet sunucularında bulunan bir adresteki (http://212.58.18.45/redirected/) “5651 no’lu yasa gereği engellenmiştir” sayfasına yönlendiriyor. Başka kaç adres daha buraya yönlendiriliyor, bilmiyoruz.

Turkcell 3G de aynı şekilde erişimi engelliyor, karar hakkında herhangi bir bilgi yok.

TTNET

TTNET sansür konusundaki deneyimini bu örnekte gösteriyor. HTTP olan bağlantıyı açında TTNET’in hazırladığı özel sayfa çıkıyor; kararı veren mahkeme ve karar sayısı var. HTTPS olan bağlantı ise yüklenmiyor.

Normal şartlarda, HTTPS ile başlayan tüm adresler belirli kurumlarca onaylanmış bir güvenlik sertifikası ile şifrelendiği için, iletişimi tümüyle okumanın tek yolu onaylı başka bir sertifika kullanarak sizinle WordPress arasına girmek (MITM: man-in-the-middle).

Böyle bir sertifikayı kullanmak uluslararası alanda güvenirliği zedeleyen bir durum; daha önce Türkiye ve İran bu duruma düşmüş ve sertifikaları iptal edilmişti.

Proxy (aracı) konumunda bulunanlar ise şöyle teknolojiler kullanarak şifreli iletişimi okuyabiliyor, gönderilen bilgileri saklayabiliyor. Şirketler bu yöntemi ticari bilginin dışarı sızmasını veya şirket bilgisayarlarına yapılan saldırıları engellemek için kullanıyorlar.

Eğer TTNET veya diğer erişim sağlayıcılar bu donanımı kullanıyorlarsa, sadece WordPress’te okuduğunuz blog yazısı değil, tüm e-posta ve bankacılık bilgilerinize de erişmeleri mümkün.

WordPress sansürü hakkında konuştuğum bilişim uzmanları ise TTNET ve diğer şirketlerin sansürü kendi DNS sunucuları sayesinde yapabildiğini söylüyorlar. DNS (alan adı sistemi), internetin telefon rehberi gibi çalışıyor. İnternet sağlayıcı şirketler de kendi DNS sunucularını kullanıyorlar; böylece adres HTTPS bile olsa, gidilen alan adı açık olduğu için sansürü uygulamak telefon rehberinden bir numarayı silmek kadar kolaylaşıyor.

Yani bazı erişim sağlayıcılar içinde “wordpress” geçen tüm adresleri rehberden silmiş, diğerleri ise TTNET gibi sadece blogun tümünü.

Ancak buradaki hukuksuzluğa dikkatinizi çekmek istiyorum: Mahkeme kararı açıkça tek bir sayfayı engellemek mümkün değilse, “wordpress.com” engellensin diyor. Bu durumda erişim sağlayıcı şirketler ya tek bir sayfayı, ya da WordPress’i tamamen engellemek durumundalar. Blogun tümünü engelleyip WordPress’teki diğer blogları engellememiş olmalarının yasal bir dayanağı yok.

Benzer şekilde, MİT TIR’ları hakkında verilen mahkeme kararı BirGün Gazetesi Twitter adresinin tamamen engellenmesini talep ediyordu; Twitter ise sadece ilgili 6 tweet’i engellemişti.

Türkiye’deki mahkemelerin ifade özgürlüğüne karşı ölçüsüz müdahaleleri karşısında müşterilerinin tepkisinden çekinen şirketler böyle hukuk-dışı bir ara yola sığınıyorlar.

WordPress eğer bugün Türkiye’deki bütün erişim sağlayıcı şirketler tarafından tamamen engellenmiş olsaydı Twitter ve YouTube krizlerinde olduğu gibi insan hakları örgütleri hükümeti topa tutar, uluslararası basın Türkiye’ye sayfalar ayırırdı. Sansür parça parça uygulanınca sanki bazı kullanıcılarının teknik bir sıkıntısıymış gibi, akademik hırsızlığa isyan eden birkaç akademisyenin sorunuymuş gibi algılanıyor. Türkiye’de dahi haber yapılmıyor.

Üniversitelerden erişim

Konunun intihal ve ifade özgürlüğü boyutları düşünüldüğünde, üniversitelerdeki internet erişiminin sansürlenmesinin ne kadar vahim olduğuna da dikkat çekmek istiyorum.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) üzerinden bloga erişim açık. İTÜ, Ulusal Akademik Ağ (ULAKNET) üzerinden internete bağlanıyor; kendi DNS sunucularını kullanıyor. 2006 yılında Ekşi Sözlük’e getirilen erişim engelinde İTÜ’den bu sözlüğe girmek mümkün olmuştu.

Koç Üniversitesi üzerinden erişim ise kapalı. ULAKNET’e dahil olmasına rağmen, öğrencilere sağlanan kablosuz erişim TTNET üzerinden. İstanbul’da Koç Üniversitesi dışında, Bilgi Üniversitesi, Şehir Üniversitesi, Mimar Sinan ve Yıldız Üniversitesi kampüslerinde; Ankarada’da ise tüm Hacettepe kampüsleri ile Ankara Hukuk’ta erişim TTNET wifi ile sağlanıyor.

Üniversite öğrencilerine hizmet veren Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarından internet erişimi de yine TTNET tarafından sağlanıyor; hatta Aile Paketi kullanılarak Birleşik Haziran Hareketi’nin sitesi dahi sansürlenebiliyor.

WordPress sansürü 2007’den beri sürüyor

WordPress Ağustos 2007’de Adnan Oktar’ın şikayeti üzerine erişime tamamen engellenmişti. Bu karar karşısında WordPress’in kurucusu Matt Mullenweg Türkiye’yi Çin’e benzetmiş ve sansür baskısını zorbalık olarak nitelemişti.

TTNET’in WordPress’i tamamen engellemiş olması “deneyimsiz bir teknik personelin hatası yüzünden” WordPress.com alan adının DNS engelleme listesine eklenmesine bağlandı ama şikayet edilen bloglar silinmediği için milyonlarca WordPress blogu Nisan 2008’e dek Türkiye’de engelliydi.

WordPress bu son engelleme karşısında “ifade özgürlüğünü tüm dünyada savunuyoruz, buna Türkiye dahil; oradan gelen erişim engeli haberlerini araştırıyoruz” dedi.

Engelli Web verilerine göre 71 WordPress blogu hakkında erişim engeli kararı alınmış. Bu yazıya konu olan “Hukukta İntihal” blogu dahil değil, başka bloglara da erişim engeli olduğu rapor ediliyor. Yani WordPress’in ne kadarının sansürlü olduğunu bilemiyoruz, ve bu, gelecekte ne kadarının daha sansürleneceğine dair kötümser bir gösterge.

İnternetiniz ne kadar sansürlü?

Her gün onlarca yeni site ve Twitter/Facebook yazısı sansürlenirken bir de mahkeme kararlarındaki sansürün şirketlerce ne ölçüde genişletildiğini takip etmek zorunda kalıyoruz.

Böyle bir durumda, siz de internetinizin ne kadar sansürlü olduğunu, erişim sağlayıcınızın hangi yöntemlerle internetinizi sansürlediğini öğrenmek isterseniz şu adreslerle test etmeniz mümkün:

– ‘Karar’ında:
http://hukuktaintihal.wordpress.com/2014/08/06/ramazan-caglayan-dosyalari/
(Bu adreste erişim engeli kararı açıkça belirtilmeli)
https://hukuktaintihal.wordpress.com/2014/08/06/ramazan-caglayan-dosyalari/
(Bu adrese VPN ve TOR dışındaki yöntemlerle erişemezsiniz)

– Çok sansürlü:
http://hukuktaintihal.wordpress.com
(Bu adrese erişemiyorsanız, erişim sağlayıcınıza itiraz edin)
https://hukuktaintihal.wordpress.com
(Bu adres hiç açılmıyorsa, erişim sağlayıcınız DNS yoluyla sansür uyguluyor olmalı, itiraz edin ve başka bir DNS servisi talep edin)

– Tamamen sansürlü:
http://wordpress.com
https://wordpress.com
(Bu adreslerden herhangi birine ulaşamıyorsanız erişim sağlayıcınıza itiraz edin, sansürü duyurun, sansür sürüyorsa hukuki yollara başvurun veya tanıdıklarınızla organize olup topluca aboneliğinizi iptal edin)

Eğer mahkeme kararlarından bile daha fazla sansüre uğruyorsanız, buna itiraz etmek sadece sizin değil, aynı hizmeti kullanan herkesin faydasına olacaktır.

Türkiye’de internet sansürünün son yıllarda artması ve Twitter, YouTube, SoundCloud gibi popüler servisleri kapsaması, sansürü aşma amacıyla VPN kullanımı da artırdı. 5651 sayılı kanunun erişim sağlayıcılara yüklediği görevler arasında sansürü aşma yöntemlerinin engellenmesi de var (Md. 6/1/ç). Ancak WordPress sansürünün boyutunu Twitter’da sorduğumda pek çok kişinin doğrudan VPN ile girebildiklerini söylemiş olması erişim sağlayıcıların başka bir hukuk-dışı ara yol izlediğini, yahut sansür teknolojisinin henüz VPN’i engelleyecek seviyede olmadığını gösteriyor olabilir. Aklınızda olsun.

Sansürü talep edenler ve uygulayanlar ise intihal hakkındaki kısa bir yazının bu denli büyük bir tepkiye dönüşeceğini öngörememiş olmalılar; “vajina”nın sansürlendiği Vikipedi’de “Streisand Etkisi” başlığını okumalarını öneririm.

Bir sayfa yazı engellenemiyorsa tüm alan adı engellensin diye kanun çıkartan milletvekillerinin, “wordpress.com” engellensin diye karar imzalayan hakimlerin, ve kanunen buna itiraz hakları olduğu halde sorgulamadan uygulayan şirketlerin hesap vermesi gerekiyor. Bunu sağlamak bir seçmen, bir vatandaş ve bir müşteri olarak hepimize düşüyor.

Ek: Prof. Çağlayan ve Prof. Gözler’e sorduğum sorular ve cevapları

“Soru 1:
http://www.idare.gen.tr/caglayan.htm
http://www.idare.gen.tr/kirikkale-scm.htm
adreslerinde yazılanlar dışında erişim engeli talebiyle yapılmış başka başvurular var mıdır, sonuçları nelerdir?
Soru 2:
Bu karar sonucu tüm WordPress bloglarına erişimin engellenmiş olmasını bir hukukçu olarak nasıl yorumluyorsunuz?”

Prof. Ramazan Çağlayan sorularıma cevap vermedi, ancak intihal iddiaları konusunda kendi sitesine koyduğu şöyle bir açıklama var.

Prof. Kemal Gözler’in sorularıma verdiği detaylı cevap ise aynen şöyle:

“1- Benim Kırıkkale Sulh Ceza Mahkemesinin 19 Mart 2015 tarihli kararından haberim yok. Karar bana henüz tebliğ edilmedi.

2- Ben 2013 yılının Mart ve Mayıs aylarında Ramazan Çağlayan’ın kitapları hakkında iki ayrı eleştiri kitabı yayınladım ve daha sonra bu kitapların PDF versiyonlarını www.idare.gen.tr isimli sitemde yayınladım.

3- Ramazan Çağlayan, bu kitapların www.idare.gen.tr sitesinden kaldırılması için şimdiye kadar üç ayrı defa başvuruda bulundu. Kırıkkale 3. Sulh Ceza Mahkemesi, 28.6.2013 tarih ve 2013/318 sayılı D.İş kararı, Ramazan Çağlayan’ın kitapları hakkında yazdığım iki eleştiri kitabının yayından kaldırılması talebinin REDDİNE karar verdi.

4- Ramazan Çağlayan, ikinci başvurusunu Ankara’da yaptı. Ankara 17. Sulh Ceza Mahkemesi, 24.1.2014 tarih ve 2014/52 D. İş sayılı kararıyla Ramazan Çağlayan’ın kitapları hakkında yazdığım iki kitabın idare.gen.tr’den KALDIRILMASINA karar verdi.

5- Ancak benim itirazım üzerine Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 7 Nisan 2014 tarih ve 2014/134 sayılı D. İş sayılı kararıyla, aynı konuda kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle Ankara 17. Sulh Ceza Mahkemesinin bu kararının KALDIRILMASINA karar verdi ve bu karar sonucu söz konusu kitaplar tekrar idare.gen.tr de yayınlandı.

7- Ramazan Çağlayan, bir yıl bekleyip aynı başvuruyu Kırıkkale Sulh Ceza Hakimliğine tekrar yaptı. Bu sefer Kırıkkale Sulh Ceza Hakimliği, 08.01.2015 tarih ve 2015/36 Değişik İş sayılı “erişimin engellenmesi” kararı verdi ve her iki kitabın metinlerinin yayınlandığı http://www.idare.gen.tr/caglayan-elestiri.htm ve http://www.idare.gen.tr/caglayan.htm sayfalarına erişim engellendi. Bu kararın, kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesine aykırı olduğunu düşünüyorum. Çünkü aynı konuda daha önce verilmiş iki adet kesinleşmiş mahkeme kararı var. Bu kararın kaldırılması için Ankara Sulh Ceza Hakimliği nezdinde itirazda bulundum. İtirazım henüz sonuçlanmadı.

8- https://hukuktaintihal.wordpress.com/2014/08/06/ramazan-caglayan-dosyalari/ daki sayfaları yayınlayan ben değilim. Bu sayfaları da daha önce görmedim. Buradaki sayfaları başka bir kişi idare.gen.tr’deki erişimi engellenen sayfalar yayında iken, bu sayfada yer alan bilgilere dayanarak koymuş olabilir. https://hukuktaintihal.wordpress.com/2014/08/06/ramazan-caglayan-dosyalari/sahibi, Kırıkkale Sulh Ceza Mahkemesinin 19 Mart 2015 tarihli kararına karşı itiraz edebilir.

9- Bir sayfa yüzünden https://hukuktaintihal.wordpress.com/ bloğunun tümünün ve keza https://wordpress.com/ alan adının bütününün engellenmesini ifade hürriyetine yapılmış ağır ve ölçüsüz bir müdahale olarak görüyor; buna benim Ramazan Çağlayan hakkında yazdığım iki eleştiri kitabının yol açmasından dolayı da üzülüyorum. Gerek https://hukuktaintihal.wordpress.com/ bloğunun, gerekse https://wordpress.com/ alan adının Türkiye’deki kullanıcılarının bu ölçüsüz müdahaleye karşı tepkide bulunmaları gerektiğini düşünüyorum.

10- Bir hukukçu olarak belirtmek isterim ki, erişimin engellenmesine imkân veren 5651 sayılı Kanun, ifade hürriyeti açısından fevkalade problemli bir kanundur. Bu konudaki görüşlerim, “Kişilik Haklarını İhlal Eden İnternet Yayınlarının Kaldırılması Usûlü ve İfade Hürriyeti: 5651 Sayılı Kanunun 9’uncu Maddesinin İfade Hürriyeti Açısından Değerlendirilmesi” (http://www.anayasa.gen.tr/5651.pdf) başlıklı makalemden okunabilir.

Saygılarımla,
Kemal Gözler”

Not: Prof. Gözler daha önce de Anayasa Mahkemesi üyesi Serdar Özgüldür’ün tezinde intihal olduğu iddiasını kitabında yazmış, bunun karşılığında Özgüldür ve AYM eski Başkanı Haşim Kılıç tarafından “hakaret” nedeniyle şikayet edilmişti. Dava Prof. Gözler’in beraatiyle sonuçlandı.

Bu yazı platform24.org/ dan alınmıştır

 

Efe Kerem Sözeri

Son üç yılda en az 26 kömür şirketi iflas etti

Karbon İzleme Girişimi (CTI) adlı düşünce kuruluşunun ABD’nin karbon sektörüne yönelik yayınladığı rapora göre son üç yılda en az 26 kömür şirketi iflas etti. Peabody Enerji’nin de dahil olduğu dünyanın en büyük kömür şirketlerinden bazıları da hisse senedi değerlerini %80 oranında kaybetti.

mountaintop-coal-mine-600x337
ABD/Batı Virginya’da bir kömür madeni. Fotoğraf: Flickr/Dennis Dimick

Raporun yazarlarından Luke Sussams bu durumu şu şekilde açıklıyor;

Ucuz gaz, hava kalitesinin arttırılması talebi ve daha düşük maliyetteki yenilenebilir kaynaklar kömürü yere serdi. Aynı zamanda Asya pazarındaki talep beklenenden daha düşük gerçekleti. Çin’de hava kirliliği ile mücadelenin etkisi ile kömür tüketimi 2014’de %3 düşüş gösterdi.  Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde kömür fiyatlarını 9 yıl önceki seviyelere çekti. Fiyatların düşmesi ABD’nin kömür pazarını son 5 yılda %76 oranında küçülttü.

Macquarie Araştırma Şirketi hafta başında kömür yatırımcılarını geleceğin karanlık olduğu ve iflas dalgalarının görülebileceği konusunda uyardı. Karbon İzleme Girişimi’ne göre fosil yakıt pazarına yatırım yapan emeklilik fonları ve kurumsal yatırımcılar için bu yapısal düşüş uyarı niteliğinde olmalıdır.

Kar amacı gütmeyen organizasyon olan Ceres’de petrol ve gaz  programı yöneticisi olan Andrew Logan ise konuyla ilgili,

On yıllardır kömürün ciddi sağlık ve çevre riskleri yarattığını biliyoruz ancak şimdi kömür ayrıca yatırım riski de oluşturmaya başladı.Yatırımcılar kömür ve diğer fosil yakıt şirketlerine gerçeklerle yüzleşmelerini ve iş modellerini adapte etmelerini sağlamalıdır

şeklinde açıklama yapıyor.

Hükümetlerin küresel ısınmayı 2 derecede sabitleme kararı, sera gazı salınımlarını azaltacak adımlar atmalarını gerektiriyor. Bilim insanlarının hesaplamalarına göre bu hedefin yerine getirilmesi için mevcut kömür rezervlerinin %80’inin, gazın %50’sinin, petrolün 3’te 1’inin toprak altında kalması gerekiyor. Bu hesaplamalara rağmen petrol şirketleri kendi ürünlerine yönelik talebin artacağı yönünde tahminler yapıyor.

Başka bir tarafta ise artan sayıda üniversite, yardım kuruluşu ve kamu kurumu iklim hedefleri ile karlılık arasındaki çatışmanın altını çizebilmek adına fosil yakıt sektörü yatırımlarını geri çekme taahhüt ediyor.

Haberin orjinaline bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

(Yeşil Gazate, Rtcc.org)

 

Suudiler’den Yemen’e silahlı müdahale

yemenSuudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisi Adel el-Cubeyr, Riyad’ın Yemen’de Husilere karşı askeri operasyon başlattığını açıkladı. Cubeyr, “Suudi Arabistan’ın, Yemen Devlet Başkanı  Mansur Hadi’nin meşru hükümetini korumayı amaçladığını” söyledi.

İran’ın da desteklediği isyancı Şii Husiler son aylarda önemli kazananımlar elde etmiş,  Devlet BaşkanıHadi’nin başkent Sana’yı terk etmesine neden olmuş ve  başkent Sana’yı ele geçirmiş, güneydeki ülenin ikini büyük kenti Aden’e doğru ilerlemekteydi.

Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrabu Mansur Hadi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden, “gönüllü ülkelerin” Şii isyancı Husiler’i durdurmak amacıyla düzenlenecek bir operasyona onay vermesini istemişti.

Riyad: Ne gerekiyorsa yapılacak

Büyükelçi Cubeyr, “Suudi Arabistan’ın, komşu ülke Yemen’in halkını ve Yemen’in meşru hükümetini korumak için ne gerekiyorsa yapacağını” söyledi.

Washington’da konuşan Cubeyr, hava saldırılarını kapsayan operasyona Körfez ülkelerinin de destek verdiğini söyledi.

Suudi Basın Ajansı tarafından yayınlanan açıklamaya göre Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, Hadi’nin yardım çağrısına yanıt vereceklerini söyledi.

Bu ülkeler, Hadi’nin müdahale çağrısında bulunduğu Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) üyesi.

Operasyon ardından patlama seslerinin Sana’da ve Sana havaalanında duyulabildiği bildiriliyor.

Operasyonda sivil ölümlerinin de yaşandığı iddia ediliyor.

AFP haber ajansına konuşan yetkililer şehrin bir bölgesinde en az 13 kişinin öldüğünü söyledi.

Reuters haber ajansı ise Husilerin liderlerinden Muhammed el-Bukhaiti’nin “Suudi Arabistan’ın Yemen’deki saldırısının bölgede geniş çaplı bir savaşı başlatabileceğini” söylediğini aktardı.

ABD’den destek

ABD’de ise, Beyaz Saray sözcüsü Bernadette Meehan, Başkan Barack Obama’nın, askeri operasyona lojistik ve istihbarat desteği verme yetkisini verdiğini söyledi.

Gün içinde Yemen Dışişleri Bakanı Riyad Yasin Abdullah, Cumhurbaşkanı Abdurrabu Mansur Hadi’nin ülkeden kaçtığına yönelik haberleri yalanlamıştı.

BBC’ye konuşan Abdullah, Hadi’nin hala Yemen’de olduğunu söyledi.

Abdullah ülkesindeki sorunun müzakerelerle çözülmesi yolunda tüm umutlarını ise kaybettiklerini belirtti.

Kaynak: BBC Türkçe

Kürdün katırı – Ümit Kıvanç

Bizim devlet yara sarmaz. Döver, işkence eder, yaralar, öldürür… Genç bir çocuk öldürülür, annesi kahrından ölür, hem oğlunu hem eşini kaybeden adamı Adliye’de dövdürür. Tartışmasız en iyi becerdiği şey, açılmış yarayı deşmek, yeni yaralar açmaktır.

Bizim mahallede sokak hayvanlarına özel ilgi gösterilir. Çıkıp sokak sokak dolaşarak kedileri köpekleri besleyen birçok insan var. Bazılarının hali vakti yerinde değil, üstlerinden başlarından anlaşılıyor; yine de hayvan beslemeyi aksatmıyorlar. Hele biri var, o köşede belirdiği anda kediler sofraya oturup beklemeye başlıyorlar. Adam yiyecek vereceği kedileri -otuzun üzerinde kedi- tek tek tanıyor, her birinin önüne yiyeceğini koyarken ona bir-iki söz söylüyor. Bir defasında yiyeceği paylaştırırken ortalıkta görünmeyen bir kedi sonradan çıkagelince adam üzüntüden perişan oldu, telaşa kapıldı. Öbür kedilerin önündeki yiyeceklerden azar azar alıp geç gelene de bir porsiyon çıkardı, “Hay Allah, benim hatam” diye söylene söylene gitti. “Fark edemedim işte yokluğunu, benim hatam..

24.kürdün katırı,ümit kıvanç

Belki insandan umudu kesmiş insanlar bunlar; insandan dost olmayacağına karar vermişler bir aşamada. Belki yalnızlık, mecburiyet; belki sadece tercihleri, istekleri bu. Bilmiyorum. Yine de, sadece hayvanı beslemiyor, insanlık diye bir şey varsa, bir yerinden tutup yaşatmaya çabalıyorlar diye düşünüyorum.

Twitter’da faaliyet göstermeye başladığımda ilk dikkatimi çeken, hayvanseverlerin bolluğu, sürekli faal halde bulunuşları oldu. Sosyal medya, bir hayvansever cenneti. Kayıp kedilere köpeklere dair duyurular hızla yaygınlaştırılıyor, yavrulara yuva aranıyor, bulunuyor. Herkes devamlı bahaneler bulup kedilerinin, köpeklerinin, ama özellikle kedilerinin fotoğraflarını paylaşıyor. Kediciler arasında özel bir duygu alışverişi oluyor. Hayvanlara yapılan eziyet veya gaddarlıklar yaygın ve şiddetli tepki görüyor. Bir belediye köpekleri toplamaya kalkıştığında olay yakından izleniyor, köpeklerin telef edilmesine engel olunmaya çalışılıyor. Adaların fayton beygirleri zorlu yokuşlarda tükenip düştüğünde güçlü bir ah sesi yükseliyor.

Belki bu yüzden, Roboski’nin katırları kurşuna dizildiğinde değişik bir ses çıkacak sandım.

Yanıldım. Katırlar Kürdün katırı, katliam siyaset (“Silahlı Kuvvetler’in hiçbir zaman muhatap olmadığı ve olmayacağı teröristbaşı ile 31 yıllık savaş” kapsamında) muamelesi gördü.

İçimdeki şeytanla melek karşılıklı geçip birbirlerini yemeye koyuldular bunun üzerine. Yine.

Şeytan, Roboski katliamından iki gece sonrasına ilişkin görüntüler yansıttı perdeye. Karın çamurun içinde çocuklarının parçalarını aramış anneler, gözleri faltaşı, elleri pençe, karanlığın dibinde saçlarını yolarken, ışıl ışıl edilmiş büyükşehir sokaklarında danslar ediliyor, televizyonlarda yeni yılın nasıl da coşkuyla karşılandığına dair çeşitlemeler birbirini izliyordu.

Bir Kürt, o güne kadar herhangi bir şeye itiraz etmiş olmasaydı da, işte o gün dağa çıkardı.

Jetler, kaçağa gitmiş dönen köylüleri bombalamış, otuz dört insan parçalanarak ölmüştü. Yaralılar için ambulansların geçişi geciktirilmiş, hiç değilse birkaç kişi kurtarılabilecekken asker en ufak yardımı dahi esirgemişti.

Türk basını, devlet ne diyecek diye sabaha kadar (yaklaşık sekiz-on saat, bazı gazete ve tv’ler daha da fazla) beklemiş, sonra lütfen, “sınırda olay”, “Uludere olayı” gibi başlıklarla olayı güya duyurabilmişti.

Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, “Kılıkları kıyafetleri PKK’lilerle aynı, Silahlı Kuvvetler o kadar yüksekten Ahmet mi Mehmet mi nasıl ayırt etsin?” diye sormuş, dönemin içişleri bakanı olacak zat, “bunlar zaten PKK’ye çalışıyor” demişti.

Diyorum, Roboski ve Gülyazı köyleri olduğu gibi dağa çıksın diye âdetâ birkaç koldan uğraşılmıştı.

Geldik iki gün önceye.

Gülyazı köyünden Beyar Encü anlatıyor [http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/03/150325_sirnak_katirlar]:

“Yaylaya doğru giderken 20’ye yakın askerin odun topladığımız tarlaya doğru gittiğini gördüm. Daha tarlaya varmadan askerler üzerime doğru ateş açtı. Katırın üzerinden atlayıp uzaklaştım. O sırada iki katırımı da vurdular… İki asker bana orada beklememi söyledi, ama beni de öldüreceklerini düşündüm. Korktum ve kaçtım. Köye dönüp haber verdim.”

Bizim devlet yara sarmaz. Döver, işkence eder, yaralar, öldürür… Genç bir çocuk öldürülür, annesi kahrından ölür, hem oğlunu hem eşini kaybeden adamı (Mehmet Ayavalıtaş’ın babası) Adliye’de dövdürür. Tartışmasız en iyi becerdiği şey, açılmış yarayı deşmek, yeni yaralar açmaktır.

Roboski katliamında yaranın büyüğünü devletten önce, felaketin üstünde henüz iki gün geçmişken büyükşehirlerde çılgın yılbaşı kutlamaları yapan ahali açmıştı. O korkunç 1990’lar boyunca bir defa olsun yüzünü Kürtlerden yana çevirip de “üzülüyoruz” manasına gelecek en küçük jesti bile yapmaya gerek görmeyen ahalimiz, haksızlığın, gaddarlığın bu kadar açık, ortada, elle tutulur olduğu bir katliamda dahi zulme uğrayanlara gösterebileceği ufacık duygudaşlığı esirgemişti. Devlet yas ilan etmese bile renkli, gürültülü yılbaşı kutlamaları yapılmayabilirdi. Konu bile olmadı. Lafı bile geçmedi. Yılbaşı kutlayanlara gıcık olan dindar ahali de Roboski’den yana tek üzüntü mırıltısı göndermedi. Dert sahiden “teslim” ve adalet olsa, camilerde lanetlenmesi gerekirdi o katliamın.

Kürdün katırları kurşuna dizildiğinde büyükşehir hayvanseverlerinden ses çıkacak sanmam, bütün bunlar yüzünden, belki de sadece benim lüzumsuz iyimserliğim ve beyhude beklentim sayılmalı. Kürtler sözkonusuysa vurdumduymazlığın, umursamazlığın, vicdansızlığın mübah olduğunu unutuyorum.

Gerçi konu Kürtler olmadığında da durum tamamen farklı değil. Burası, hemen her şeyi riyakârlık ve yalan üzerine kurulu bir ülke, buraya her hareketi hile ve düzenbazlık içeren bir devletçe hükmedilir. Katırları vurabilmek için yasal kılıf aramış ve uydurmuşlar. Tarım Bakanlığı, “ülkemizin morfolojik yapısına uymayan bu hayvanların salgın hastalık yayabileceği” yollu rapor vermiş, sadece sokak köpeği değil topluca insan “itlaf”ına da alışık olan devlet böylece katırları gönül rahatlığıyla kurşuna dizmiş.

Devlettir, yapar; biz yine kendimize dönelim. Bizzat katliamda can veren insanlara katır demeye getiren bir yazar, memleketimizin fena halde muhalif bir kesiminin gözünde muteber insandır. Ana muhalefet, 50 lira için can pahasına dağ tepe aşan köy çocuklarına bakınca hâlâ fabrika kursan anında asimile olacak “Kürt kökenli yurttaş” görüyor. Öbür muhalefet, bıraksan gidip katırları -sahipleriyle birlikte- bizzat tarayacak. Gençleri, sayamadım kaç ilde, kaç okulda Newroz kutlamalarına saldırdı. Dün Ankara’da, Kızılay’ın ortasında bir insanı bıçakladılar.

Ey sayın modern büyükşehir ahalisi, bari şu diyeceğimi ciddiye alın: Birilerine zulmetmek, onları ezmek, kimliklerini, dillerini inkâr etmek, başkalarına karşı üstünlük iddiasında bulunmak, sizi kirletir. Vicdanınızı köreltir, aklınızı kemirir, sağduyunuzu eksiltir. Devlet yoksul insanların katırlarını vurdurtur, siz oralı bile olmazsınız. Oralı olmadığınızda sadece zavallı katırlar canını kaybetmez, siz de çok şey kaybedersiniz. Farkında değilsiniz, katliamdan iki gün sonra yılbaşı kutladığınızda ne çok şey kaybettiniz.

Bu tür insanî kayıpların özelliği şudur: Farkında olmazsınız. Neyi kaybettiğinizin, sizden neyin eksildiğinin farkında değilsinizdir. Zalime, hırsıza, yolsuza oy veren, pusulayı şaşırmış güya mütedeyyin seçmenden betersiniz, daha beter olursunuz. Bu yüzden bu kaybı gideremezsiniz. Gideremiyorsunuz. Eksilen eksildi, gitti, farkında değilsiniz. Her Ermeni mahallesine yerleştiğinizde, her Rum mülküne elkoyduğunuzda neler neler kaybettiniz, nasıl fark etmediyseniz, otuz küsur senedir parça parça, ufak ufak öldüğünüzün de farkında değilsiniz. 1990’larda Batman sokaklarında birinin ensesine satır indiğinde sizden de parça kesildi, farkında değilsiniz. Yere akan, yalnız Kürdün kanı değil sizin cılk kıvama gelmiş insanlığınızdı da. Diyarbakır’da sırtından kurşunlanan her insanla birlikte sizin vicdanınız da delik deşik oldu, farkında değilsiniz. Birtakım uzuvlarınız uzun zamandır yerinde yok, farkında değilsiniz.

Yoksa, kimse doğuştan vicdansız değildir.

Kürdün katırı da giderken sizden çok şey götürdü.

Bari bu sefer fark edeydiniz…

 

Ümit Kıvanç’ın kişisel blog’u: Riya Tabirleri

Bu yazı radikal.com.tr/ den alınmıştır

23.ümit kıvanç

 

 

Ümit Kıvanç

2. Kuş Göçü Festivali bugün başladı, haydi Feneryolu Kuş Gözlem Kulesi’ne

“İstanbul Tabiat Parkları ve Bu Alanlardaki Doğa Turizm Seçeneklerinin Haritalanması” projesi kapsamında İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen ve İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu tarafından hayata geçirilen 2. İstanbul Kuş Göçü Festivali, Feneryolu Kuş Gözlem Kulesi mevkiinde bugün başladı.

26-31 Mart 2015 tarihleri arasında düzenlenen festival 10.00 ila 14.00 saatleri arasında katılımcılara açık olacak.

22.kuş göçü festivali, yeşil gazete

Kuş Göçü Festivali’nde binlerce leylek ve yüzlerce şahin başta olmak üzere küçük orman kartalı, kara leylek, yılan kartalı, atmaca, saz delicesi, gökçe delice, çakır, kızıl şahin, şah kartal, küçük kartal, kara çaylak, büyük orman kartalı, bozkır kartalı, balık kartalı, kerkenez, akuyruklu kartal, küçük akbaba, bozkır delicesi ve ak pelikan gibi kuş türlerini gözlemleyebilmek mümkün.

25.istanbul kuş göçü festivali

Festival ile ile ilgili ayrıntılı bilgiye facebook etkinlik sayfası üzerinden ulaşmak mümkün.

 

(Yeşil Gazete)

Britanya’dan dünyanın en büyük deniz rezervi

Britanya, geçtiğimiz Çarşamba günü dünyanın en büyük deniz koruma alanını Pasifik Okyanusu‘ndaki Pitcairn Adası etrafında ilan edeceğini açıkladı.

Maliye Bakanı‘nın bütçe  konuşmasında doğrulanan bilgiye göre, 834,000 km2 ile Türkiye’nin yüzölçümünden büyük bu deniz koruma alanında petrol ve gaz aramaları ve deniz dibi madencilik yanı sıra ticari balıkçılığın da yasaklanması bekleniyor.

Pitcairrn adası etrafında Türkiye'nin yüz ölçümünden geniş bir deniz koruma bölgesi ilan ediliyor.
Pitcairrn adası etrafında Türkiye’nin yüz ölçümünden geniş bir deniz koruma bölgesi ilan ediliyor.

Doğa korumacılar, uzun süredir modern uydu teknolojileri sayesinde bu alanların korunması çok sayıda devriye olmaksızın daha ucuza gelecekeğini savunup talepte bulunuyordu, ve kararı sıcak karşıladılar. Deniz koruma alanının devreye girmesi için, hükümet, henüz STKlarla denetimin detayları üzerine anlaşmaya varmalı ve bölge limanlarında yasa dışı balık avlarının boşaltılmasını gözlemleyecek tedbirler alınmasını sağlamalı. Denetim, Pew Charritable Trusts‘ın girişiminde bir projeyle sağlanacak.

Bölgede nesli tehlike altında dört balina türü, iki deniz kaplumbağası türü dahil 1200 türden fazla deniz canlısı ve birçok jeolojik oluşum mevcut.

 

(Yeşil Gazete, The Guardian, On Earth)

COP 21 ev sahibi Paris’ten iklime dair dev adım: Fosil yakıt yatırımlarına paydos

2015 aralık ayında tarihi öneme sahip COP 21 İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak Fransa’nın başkenti Paris, fosil yakıt yatırımlarını geri çekme kararı alan ilk Avrupa kenti oldu.

20.paris fosil yakıta son diyor,yeşil gazete

Pazartesi günü, Paris Belediye Konseyi, Avrupa Ekolojisi-Yeşiller‘in (EELV) önerisini kabul ederek Paris Şehri Vakıf Fonu ve Paris Belediye Meclisi Üyeleri Emeklilik Fonu‘nun fosil yakıt yatırımlarını geri çekmesi kararını aldı.

EELV’den belediye meclis üyesi Jérôme Gleizes, “Paris, yatırımlarını fosil yakıtlardan geri çekme yolunda” dedi.  “COP 21’in birkaç ay öncesinde, Paris, enerji dönüşümünün bu yeni aracını benimsemek suretiyle kuvvetli bir mesaj veriyor” diye ekledi.

350.org önderliğinde yürüyen fonları geri çekme kampanyasına katılarak Paris, toplamda $50 milyar fon geri çekmeyi başarmış, San Fransisco dahil 180 diğer şehre katıldı.

Diğer taraftan, Fransa, geçtiğimiz hafta yürürlüğe giren yasayla ticari bölgelerde inşa edilecek tüm yeni binaların çatılarının ya güneş paneli, ya da izolasyonda ve yağmur suyu tutmakta etkili yeşil çatı şeklinde bahçelerle kaplı olmasını şart koştu. Doğa savunucularının talebi, bunun tüm yeni binalar için geçerli olmasıydı.

(Yeşil Gazete)