Ana Sayfa Blog Sayfa 3261

LGBTİ aktivisti Bulut Öncü hayatını kaybetti

LGBTİ aktivisti Bulut Öncü geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını yitirdi. Öncü bugün sabah saatlerinde İstanbul’da bindiği ticari taksinin trafik kazası geçirmesi sonucu hayatını kaybetti.

2010-2013 yılları arasında KaosGL.org gönüllü muhabirlerinden de olan Öncü, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Nüfus Fonu’nda çalışmıştı. Öncü, Sivil Düşün projesi kapsamında Belçika’dan Uluslararası Danışmanlık Uzmanlığı (ICE) çalışıyordu. TOG, Sağlıkta Genç Yaklaşımlar ve BM Nüfus Fonu’nda çalışmıştı.

Cenazesi Konya’dan kaldırılacak

Sivil toplumun farklı alanlarında gönüllü ve profesyonel olarak çalışmalar yürüten Öncü, özellikle cinsel sağlık alanındaki çalışmalarıyla biliniyordu. Öncü aynı zamanda 3H Hareketi üyesiydi.

KaosGL’nin hayatını kaybettiğini duyurduğu Öncü’nün cenazesi 21 Şubat Salı günü memleketi Konya’dan kaldırılacak.

 

(KaosGL)

Iğdır’da trafik can aldı: 8 ölü, 28 yaralı!

Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nden gelen Metro Turizm’e ait yolcu otobüsü ile karşı yönden gelen ve Iğdır’dan Nahçıvan’a giden Iğdır Turizm’e ait yolcu otobüsü, Iğdır-Nahçıvan karayolunun 20. kilometresinde çarpıştı. Kazada, şehirler arası yolcu taşımacılığı yapan her iki aracın sürücüleri ile 6 yolcu öldü, 28 kişi yaralandı.

Kazada hayatını kaybedenler ile bazı yaralananlar, özellikle ön kısımları büyük hasar gören araçlarda sıkıştı.

Olayın ardından Iğdır kent merkezinin yanı sıra kentin Karakoyun ve Aralık ilçelerindeki tüm ambulanslar, İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD) ve itfaiye görevlileri ile jandarma ekipleri bölgeye sevk edildi.

AFAD ve itfaiye ekiplerinin yoğun çalışması sonucu otobüslerin vinç ile çekilerek birbirinden ayrıştırılması sonrası sıkıştıkları yerden çıkartılan yaralılar, ambulanslar ile Iğdır ve Aralık devlet hastanelerine kaldırıldı.

Ölen 8 kişinin cesedinin de jandarmanın olay yerindeki incelemesi sonrası Iğdır Devlet Hastanesi morguna kaldırılacağı belirtildi.

 

(Ajanslar)

‘Erdoğan’a suikast timi’ hâkim karşısında

15 Temmuz darbe girişimi gecesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele saldırı düzenleyen 1’i firari 37 askerin aralarında bulunduğu 47 sanığın yargılanmasına başlandı. Timin başındaki Tuğgeneral Göhkan Şahin Sönmeztaş, “Emri Semih Terzi verdi. Operasyona katıldım, bedelini ödedim” dedi.

Muğla 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya katılan Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın, duruşmaya verilen arada yaptığı açıklamada “Sanıkların savunmaları Cumhurbaşkanımızın alıkonulup başka bir yere götürülmesi yönünde. Ancak dosyayı incelediğimde, delilleri dikkatle değerlendirdiğimizde alıkoyma iradesi değil, varlığını ortadan kaldırmak, suikast iradesinin olduğu konusunda tereddütümüz bulunmamaktadır” dedi

Davanın aynı zamanda darbe davası olduğunu da söyleyen Aydın, “Sadece Cumhurbaşkanımıza suikastten değil, darbe teşebbüsünden de yargılanıyorlar. Cumhurbaşkanımızın şahsına yönelik eylem doğrudan doğruya bu dava kapsamında işlenmiş durumda. Cumhurbaşkanımıza suikast bu davada olacak. Biz cumhurbaşkanımızın şahsına yönelik saldırı olduğundan savcılık aşamasında şikayetçi olduk, müdahil olmak, takip etmek için buradayız. Davayı sonuna kadar takip edeceğiz” dedi.

“En kısa sürede sonuçlanmasını istiyoruz”

Davanın en kısa zamanda sonuçlandırılmasını istediklerini de söyleyen Hüseyin Aydın, “Sanıkların savunmaları Cumhurbaşkanımızın alıkonulup başka bir yere götürülmesi yönünde. Ancak dosyayı incelediğimde, delilleri dikkatle değerlendirdiğimizde alıkoyma iradesi değil, varlığını ortadan kaldırmak, suikast iradesinin olduğu konusunda tereddütümüz bulunmamaktadır. Davanın en kısa sürece sonuçlandırılması için kesintisiz olarak devam etme iradesi var. Davanın ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Savunma stratejilerini görmek lazım. Şu aşamada kestiremiyoruz. En kısa sürede sonuçlanacağını bekliyoruz ümit ediyoruz” dedi.

“Bedelini ödedim”

Erdoğan’ın kaldığı oteli basmaya giden timin başındaki isim olan Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş operasyona katıldığını ve bedelini ödediğini ifade ederek   “Emri Semih Terzi verdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime el konduğu söylendi. Emrin Genelkurmay’dan olduğu söylendi. FETÖ’yle alakam yok. Biz orada tuzağa gönderildik. Kalkıştan önce 4 saat bizi kim bekletti?​” diye konuştu.

 

(DHA, T24)

Güney Sudan’da açlık krizi!

Dünya genelinde altı yıldan bu yana ilk kez, Güney Sudan’ın bazı kesimlerinde açlık yaşandığı ilan edildi.

Hükümet ve Birleşmiş Milletler, 100 bin kişinin açlıkla karşı karşıya olduğunu, bir milyon kişinin de açlığın eşiğinde bulunduğunu bildirdi.

Durumdan iç savaş ve ekonomik çöküş sorumlu tutuldu.

BBC Türkçe’nin haberine göre, Yemen, Somali ve kuzeybatı Nijerya’da da açlık uyarıları var ancak Güney Sudan resmen açlık ilan edilen ilk ülke oldu.

BM Dünya Gıda Programı (WFP) geçen hafta, gelecek altı ayda yaşanabilecek bir dizi kıtlıkta 20 milyondan fazla kişinin açlıkla karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulunmuştu.

WFP’nin Başekonomisti Arif Hüseyin, savaşlar ve kıtlık nedeniyle, son yıllarda ilk kez yardım çalışanlarının dünyanın dört farklı yerinde aynı anda yaşanan açlıktan bahsettiğini söyledi.

Hüseyin ayrıca, uluslararası insani yardım dağıtımındaki rekor düzeylere karşın, ihtiyaç duyan herkesin bakımına yetecek seviyede olmadığını vurguladı.

 

(BBC Türkçe)

Bir fotoğraf şairi ve doğa hakları savunucusu Ansel Adams

Ansel Adams, New York, Rochester, George Eastman House ‘daki Uluslararası Fotoğraf Müzesi’ nde 1958 de yaptığı konuşmada fotoğraf nedir sorusuna yanıt ararken “…Gerçekte, fotoğraf, ışık aracılığıyla oluşan bir görüntüler ürünüdür… Fakat, biz, fotoğraf dediğimizde onun gerçek tanımının oldukça dışına çıkarız.” diyor ve fotoğraf çekenleri tanımlamanın kolay bir iş olmadığını vurgulayıp, sözlerine “Fotoğraf çekenleri tanımlarken, bir meslek, bir sanat, bir iş, bir hobi veya bir yaşam biçiminden söz ederiz. Kişilik farklılıkları, bu anlatım aracının yapısında var olan karmaşalara eklendiğinde, fotoğrafçı deyimi daha kompleks bir hal alır… Fotoğrafta siz, profesyonel, amatör, portreci, ticari çalışan, resimsel anlatım yolu izleyen (pictorial), yaratıcı, belki de bir soyut anlatımcısınız. Hatta biraz daha ileri giderek daha kesin ayrımlar bile yapılabilir: Tıbbi, mimari, hukuki gibi. Fakat bunlar, olayın özünü kavramaya çalışan biri için yeterli değildir. Edward Weston da portre çekiyor; köşe başındaki fotoğrafçı da. Demek ki bu kesin ayırımlar, niteliklere ve duyarlılıklara göre yapılamaz, çünkü tamamen farklı dünyalar temsil edilmektedir ve biz bu farklı dünyaları temsil edenleri açık ve doğru değerlendirecek yeterli tanımlardan yoksunuz…” diye devam ediyordu.

Ara Güler de kendisine fotoğraf sanatçısı denmesinden pek hoşlanmaz ve kendisine en uygun tanımın foto jurnalist/ foto röportajcı olduğunu vurgulardı.

Bana göre Ansel Adams’ a en çok yakışan tanım, fotoğraf şairi tanımıdır. Ansel Adams, 20 Şubat 1902’ de San Francisco- Kaliforniya’ da doğmuş. Bugün yaşasaydı 115 yaşında olacaktı. 1984’ de hayata veda etmiş.

“Fotoğraf makinesinin en önemli parçası onun 30 cm arkasında durandır” diyen Ansel Adams hep orada durdu.

18.yüzyılda İrlanda’ dan Amerika’ ya göç eden ailenin tek çocuğu olan Adams’ ın çocukluğu Golden Gate’ i ve denizi tepeden gören görkemli manzarası olan bir evde geçmiş. Doğa tutkusu da burada gelişmiş. Kırlarda dolaşmak, çevrede keşif gezilerine çıkmak, sırt üstü çimenlere uzanıp bulutları seyretmek, tepelerde böcek toplamak, San Francisco’ nun batıklarla dolu çılgın kayalıklarında denize girmek en büyük tutkusuymuş. 1906 büyük San Francisco depreminde burnu kırılmış ve depremin izini ömür boyu yüzünde taşımış.

Hiperaktif, huzursuz ve dikkatsiz yapısıyla okulu pek sevemeyen, 12 yaşında piyano eğitimi alarak müziğe yönelen Adams’ ın fotoğraf tutkusu, 1916’ da babasının hediye ettiği Kodak Brownie marka kamerayla başlamış. Aynı yıl Yosemite’ ye yapılan bir hafta sonu gezisi, fotoğraf ve Yosemite’ nin doğasıyla yıllar boyu sürecek yolculuğunun da ilk adımı olmuş.

1917’ de tek başına ilk fotoğraf gezisini Yosemite Ulusal Parkı’ na yapmış. O yıllarda karanlık oda tekniğini de öğrenmiş. Kamera kulübünün toplantılarına katılmış ve fotoğraf dergilerinin de sıkı bir takipçisi olmuş.

***

Ansel Adams, aynı zamanda bir doğa hakları savunucusuydu.

Modern çevreci- doğa korumacı fikirlerin ana vatanının Amerika Birleşik Devletleri olduğu bilinir. George Perkins Marsh’ ın 1864’ te yayınladığı İnsan ve Doğa kitabından esinlenilerek ABD’ de ilk ulusal orman bölgeleri kurulmaya başlanmış; 1905’ de Theodore Roosvelt ve Gifford Pinchot, Marsh’ tan esinlenerek, doğanın insanın faydasına kullanabilmesi için korunmasını öneren “Faydacı Korumacılık” kavramını ortaya atmış ve orman hizmetlerini bu kavram etrafında örgütlemişlerdi.

Aynı yıllarda bugün de daha geniş kesimler tarafından savunulan doğa hakları kavramının öncülerinden Sierra Club’ un başkanı John Muir, Pinchot’ un tersine doğanın, insana olan faydası düşünülmeksizin var olmayı hak ettiği görüşünü savunuyordu. Ansel Adams’ ın uzun yıllarını geçirdiği Yosemite Ulusal Parkı’ nın kurulması için de mücadele eden Muir 1914’ de hayata veda etmiş.

Ansel Adams, 1927’ de 25 yaşında, John Muir ve arkadaşlarının kurduğu, doğa hakları savunucuları örgütü Sierra Club’ a üye olmuş ve ölene kadar bu üyeliğini devam ettirmiş. 1934- 1971 yılları arasında yönetim kurulunda da yer almış. Sierra Club bugün de iklim değişikliğine karşı Yeşil enerjiyi savunuyor ve kömüre karşı mücadele ediyor.

***

Paul Strad‘ ın yapıtlarından etkilenerek tümüyle fotoğraf üzerine yoğunlaşmaya karar verdiği 1930’a kadar, müzik ve fotoğrafı bir arada yürütmüş.

Ansel Adams sonraki yıllarda Imogen Cunningham, Edward Weston ve Willard Van Dyke ile Group F/64‘ü kurup, bu akımın kurallarını kılı kırk yararcasına uygulamış. Pozlandırma pratiğini dene- yanıl yönteminden kurtarıp bir sisteme bağlamış ve siyah/ beyaz filmden maksimum tonaj aralığı elde etmek için bölgesel pozlamayı (Zone tekniği) geliştirmiş. Bu teknik, fotoğrafçıların gördükleri ışığı negatif ve kâğıt üzerindeki belirli yoğunluklara çevirmesine izin veren bir yöntem olarak bugün de bazı fotoğraf sanatçıları tarafından kullanılmaktadır. Ülkemizde fotoğraf sanatçısı Bülent Özgören bu tekniğin seçkin örneklerini vermiştir.

Adams, 1937’de Kaliforniya’da, daha sonra tutkuyla bağlanacağı Yosemite‘ ye yerleşip, 1940’tan sonra ülkenin ulusal parklarında çok sayıda fotoğraf çekerek, kesin çizgili, ama duyarlılığı da yansıtan fotoğraflarıyla, modern fotoğrafçılığın önde gelen isimleri arasında yer aldı. “Bütün renkli filmleri denedim. Hiç birisi bana siyah/ beyazın verdiği renk izlenimini vermedi” diyerek; yalnızca siyah/ beyaz çalışıp, yoğun görüntüler yaratmak için parlak ışığı da kullanmış. Onun fotoğrafları için: “…Kesin çizgili fotoğrafları, daha önceki fotoğrafçıların çağrışıma dayalı yapıtlarıyla belirgin bir karşıtlık içindedir; hatta 19. yüzyıl peyzaj fotoğraflarının gerçekçi ayrıntılarını bile geride bırakır…” yorumu yapılır.

Adams’ ın yaşadığı yıllar dünyada savaşların ve devasa sosyal meselelerin yaşandığı yıllardı. O dönemin fotoğrafçıları bu meseleler üzerine çalışırken; o kendisine yöneltilen eleştirileri “Ben en iyi bildiğim işi yapıyorum! “diyerek karşı durmuş ve çok da iyi yapmış. Bu inadıyla John Muir ve öğrencilerinin ABD’ de başlattıkları Doğa Hakları mücadelesine çok büyük katkılarda bulunmuş. Sırtında ağır körüklü kamerası ile dağ- bayır dolaşır ve doğayı keşfeder- fotoğraflarmış ve sonra da dönemin hükümetleri bu bölgeleri ulusal doğa koruma alanı olarak koruma altına alırlarmış. Sequoia ve Kings Canyon ulusal parkları buna örnek verilebilir.

***

1980’ lerin ortalarında fotoğraf ilgi alanıma girmeye başlamıştı. Beyazıt’ ta çalışıyordum ve her cumartesi öğleden sonra işten çıkar, önce Sahaflar Çarşısı’ na sonra Beyazıt meydanına kurulan Rus pazarını giderdim. Sahaflarda karşılaştığım National Geographic’ in siyah- beyaz fotoğraflara yer veren ilk dönem sayılarını edinmeye başlamıştım. Ansel Adams’ ın şiirsel, siyah/ beyaz doğa fotoğraflarıyla da ilk kez o dergilerde karşılaştım. Kısa bir süre sonra Rus pazarından Zenith marka bir makine aldım. Siyah beyaz filmleri de Sirkeci’ de bugün tarih olan küçük bir fotoğraf dükkanından alıyordum. Orada banyo ve baskı hizmetleri de veriliyordu.

Hep hayıflanırım. Keşke daha önce bunu yapsaymışım. Makineyi alınca doğduğum yer olan, Küçükçekmece- Sazlıdere civarını fotoğraflamaya çalıştım ama TEM otoyolu çoktan köyü ikiye bölmüş ve sulak alan da yavaş yavaş ölmeye başlamıştı. Artık ne boyum kadar Turna balığı çıkıyordu gölden ve ne de Sazlıdere’ nin göğe yükselen sazlarından geriye bir eser kalmıştı. Ekosistemi oluşturan canlılar, börtü- böcek, kelebekler, yırtıcı kuşlar da gitmeye başlamışlardı. Bugün o görüntüler sadece çocukluk anılarımda saklı.

***

Fotoğrafları “Life Magazine” gibi önemli dergilerde yayınlanan, fotoğraf tekniğine dair yayınlanmış birçok kitabı bulunan Adams’ a 1980’de Başkan Jimmy Carter ülkenin en büyük sivil şeref madalyası olan Başkanlık Özgürlük Madalyasını verdi.

1983 yılında California Eyaleti Yasama Meclisi Ansel Adams’ ın doğum günü olan 20 Şubat’ ı Ansel Adams Günü ilan etti.

1984’te Kongre, Yosemite Ulusal Parkı ile John Muir Vahşi Doğa Alanı arasında 100.000 dönümlük alana kurulu bölgeyi Ansel Adams Vahşi Doğa Alanı‘nı ilan etti.

1984’ de ölümünün ardından cesedi yakıldı ve külleri Yosemite Ulusal Parkı’nın güneydoğu sınırındaki Merced Nehri kıyısında yükselen 1170 metrelik bir tepeye gömüldü, 1985’ de bu dağa Ansel Adams Dağı adı verildi.

Ansel Adams’ ın fotoğrafları 1989’ da San Francisco’da açılan Ansel Adams Center’ da sergileniyor.

Fotoğraflarını buradan izleyebilirsiniz: http://www.anseladams.com/

“Güzelliğe inanıyorum, taşlara, suya, havaya ve toprağa, insanlara ve geleceğe inanıyorum” diyen Ansel Adams yaşamı boyunca taşlara, suya, havaya ve toprağa sadakatle bağlı kaldı; fotoğraflarıyla yitip giden güzellikleri ölümsüzleştirdi ve ardından gelen birçok doğa hakları savunucusuna- fotoğrafçıya ilham kaynağı oldu. Gezegenin geleceğine dair kaygıların giderek çoğaldığı günümüz dünyasında bugün de insanlara ve geleceğe dair umudumuzu kaybetmemek, güzelliğe inanmak ve her türlü çirkinliğe karşı mücadele etmek tek çıkar yol gibi görünüyor.

 

Ercüment Gürçay

 

 

Müjdat Gezen Sanat Merkezi kundaklandı!

Tiyatro sanatçısı Müjdat Gezen’in kendi adını verdiği Kadıköy’deki sanat merkezi dün gece geç saatlerde kundaklandı. Kamera kayıtlarından sanat merkezinin giriş kısmına gelen bir kişinin elindeki benzin bidonunu boşaltarak ateşe verdiği belirlendi.

Gezen, saldırının sanat merkezinin gece bekçisi tarafından büyümeden engellendiğini belirtti. Çok sayıda sanatçı, olayın ardından sanat merkezine desteğe geldi.

 

Kılıçdaroğlu da tepki gösterdi

 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden yayımladığı mesajında, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin kundaklanmasını kınayarak, “Müjdat Gezen Sanat Merkezi dün gece kundaklandı. Bu çirkin saldırıyı kınıyor, tüm sanatseverlere geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum” açıklamasında bulundu.

Güvenlik görevlisi Mahmut Aksı ise yaşananları anlattı. Aksı, “Aniden bir ses geldi ve her taraf alev oldu. Hemen dışarı çıktım, bahçe hortumu ile müdahale ediyorum bir yandan da itfaiyeyi arıyorum. İtfaiyeye gelene kadar kendi imkanlarımla ateşi söndürdüm” diye konuştu.

Eleştirilerin hedefi oldular

Müjdat Gezen ile Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, katıldıkları bir televizyon programında, 34. Osmanlı Padişahı Abdülhamid’in torunu Nilhan Osmanoğlu hakkında yaptıkları yorumlar nedeniyle eleştirilere hedef olmuştu.

 

(Ajanslar)

Fehriye Erdal’ın cezası belli oldu

Özdemir Sabancı suikastinin faillerinden Fehriye Erdal’ın Belçika’da gıyabında süren yargılamasında karar çıktı. DHKP-C üyesi olan Fehriye Erdal, 9 Ocak 1996 yılında gerçekleşen suikastten dolayı 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Brugge Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Erdal’a ayrıca 10 yıl sivil ve siyasi haklardan mahrumiyet cezası da verildi.

Sabancı Center cinayetlerini DHKP-C’li İsmail Akkol ve Mustafa Duyar ile birlikte işlemekle suçlanan Fehriye Erdal, olayın ardından İsmail Akkol ile birlikte yurt dışına gitmiş, Belçika’ya yerleşmişti. Yakalanan Mustafa Duyar ise 1999 yılında cezaevinde öldürüldü. Yunanistan’da yargılanıp serbest bırakılan Akkol da Türkiye’ye girince yakalanmıştı. Fehriye Erdal 1999’da sahte pasaportla Belçika’da yakalanıp yargılanmış ancak daha sonra ev hapsindeyken firar etmişti.

Aralık ayında yapılan duruşmada savcı, Erdal hakkında 30 yıl ağırlaştırılmış hapis ve 15 yıl ek güvenlik tedbiri istemişti.

 

(Ajanslar)

Almanya’dan gözaltındaki Die Welt muhabiri Deniz Yücel için adalet çağrısı

Türkiye’de gözaltına alınan Die Welt Gazetesi Muhabiri Deniz Yücel için Almanya’da dayanışma eylemleri sürüyor. Berlin’de hafta sonu araç konvoyu ile Yücel’in serbest bırakılması talep edildi.

Almanya’da İstanbul’da gözaltına alınan gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılması için dayanışma eylemleri devam ediyor. Berlin’de pazar günü yaklaşık 50 araçtan oluşan konvoyla “Deniz Yücel için adalet” çağrısı yapıldı. Eyleme katılanlar Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Yücel’in serbest bırakılmasını talep etti.

Gazeteci Deniz Yücel için sosyal medya üzerinden de kampanyalar yürütülüyor. #FreeDeniz etiketi altında yapılan paylaşımlarda gazetecinin serbest bırakılması talep ediliyor.

Deniz Yücel

Alman ve Türk vatandaşı olan 43 yaşındaki gazeteci, Türkiye Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın hacklenen e-postalarına yönelik haberleri üzerine “terör örgütüne üye olmak, kişisel verileri kötüye kullanmak ve terör propagandası” yaptığı gerekçesiyle geçen salı günü gözaltına alınmıştı.

Berlin Film Festivali Berlinale’nin kapanış gecesinde de hafta sonu Deniz Yücel’e özgürlük mesajı verilmişti. Berlinale Direktörü Dieter Kosslick, ödül töreni sırasında Deniz Yücel ile dayanışma içinde oldukları açıklamasını yapmış, “Yakında serbest bırakılacağını umuyoruz” şeklinde konuşmuştu.

Alman hükümetinden uyarı

Almanya Başbakanı Merkel, Oberhausen’daki referandum mitingi ve Münih Güvenlik Konferansı nedeniyle Almanya’yı ziyaret eden Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım ile Deniz Yücel’e ilişkin de görüştüğü bildirildi.

Alman hükümeti sözcüsü Steffen Seibert, Merkel’in konuyu “ayrıntılı olarak” dile getirdiğini kaydetti. Seibert, Merkel’in Yıldırım’a “Yücel’e Alman Büyükelçiliği aracılığıyla konsolosluk tarafından kapsamlı şekilde destek verilebilmesinin önemine dikkat çektiğini” ilettiğini ifade etti.

Seibert açıklamasında aynı zamanda Merkel’in Yücel hakkında Türkiye’de yürütülen soruşturmanın “adil ve hukuk devleti ilkelerine uygun” olmasını beklediklerini dile getirdiğini de sözlerine ekledi.

Yeşiller Partili Federal Meclis Başkan Yardımcısı Claudia Roth da Deniz Yücel’in gözaltına alınmasının “Türkiye’de demokrasi ve basın özgürlüğünün ortadan kaldırılması yönündeki üzücü doruk noktalarının bir devamı olduğu” değerlendirmesinde bulundu.

Roth, Türkiye’de hükümeti eleştirebilen bağımsız basın kuruluşunun neredeyse kalmadığını belirterek federal hükümeti ve AB’yi mülteci anlaşması nedeniyle sert bir şekilde eleştirdi. Roth, “AB’nin mülteci anlaşması nedeniyle Erdoğan’a bağımlı hale geldiğini” vurguladı.

 

(Deutsche Welle Türkçe)

Mimarlar Odası, ‘Karaköy Yolcu Salonu’nu yıkarak zarar verenler hakkında işlem başlatılsın”

Mimarlar Odası, yapının restorasyonunun yıkılmadan yapılabileceğini zorunlu olsa dahi mimari değerinin bozulmadan güçlendirilebileceğini belirtti.

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Galataport kapsamında restore edileceği açıklanan Karaköy Yolcu Salonu’nun yıkılmasına tepki göstererek tescilli tarihi, kültürel ve mimari mirasa zarar verenler hakkında işlem başlatılmasını ve kamuoyunun bilgilendirilmesini talep etti.

Galataport Projesi yönetimini üstlenen Salıpazarı Liman İşletmeciliği ve Yatırım A.Ş.’den yapılan açıklamada, salonun “can güvenliği” nedeniyle yıkıldığını ve “özgün yapısına uygun” olarak yeniden inşa edileceğini belirtti.

Mimarlar Odası ise açıklamasında, yapının restorasyonunun yıkılmadan yapılabileceğini zorunlu olsa dahi mimari değerinin bozulmadan güçlendirilebileceğini belirtti.

Mimarlar Odası açıklamasında, Karaköy Yolcu Salonu’nun ilk modern deniz yolcu salonu olarak döneminin tasarım anlayışını, teknolojini ve malzeme kullanımını yansıttığını, İstanbul’un sosyal yaşamının bir parçası olduğunu, tarihsel, kültürel değerleri nedeniyle korunması gereken bir eser olduğuna dikkat çekti.

 

(Bianet)

Yeşil Enerji Dağıtım Şirketi

Elektrik  piyasasında liberalizasyon,

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) serbest tüketici limitini düşürmesi ile birlikte aylık elektrik faturası 82 TL’yi geçen tüketicilerin enerjilerini istedikleri tedarik şirketinden almasının yolu açılınca başlayan ‘ucuz elektrik’ ilan ve haberleriyle ilgili Elektrik Mühendisleri Odası’ndan (EMO) uyarı geldi. 19.1.2017 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan bu haberi biraz açalım.

Elektrik satıcıları (dağıtım şirketleri) kendi bölgelerinde tekel konumunda. Ancak EPDK yıllardır bu şirketlerin tekel konumunu tedricen ortadan kaldırıyor. Bunun için belli bir limitin üzerinde tüketenlere tedarik şirketini değiştirme hakkı veriyor. Bu limiti ise yıldan yıla düşürüyor.

2016 yılı için bu limit 3 bin 600 kilovatsaat (kWh) idi. 2017 yılından itibaren 2 bin 400 kWh’e düşürüldü. Bu düşüşle birlikte 2017 itibariyle aylık tüketimi 200 kWh’i, yani aylık faturası 82 lirayı geçen tüketiciler, dağıtım şirketleri dışında EPDK’dan lisanslı tedarik şirketlerinden de enerji alabilecek.

Piyasadaki çok sayıdaki tedarik şirketi için piyasa büyüdü ama görüyorsunuz müşteri başına ciro düşüyor. EMO İzmir Şube Başkanı Mahir Ulutaş fiyatlarda gözboyama yollarına başvuranlar olabilir diye tedarik şirketini değiştirmeyi düşünen tüketicileri uyarıyor.

Birkaç önemli rakamı da not edelim: istatistiklere göre Türkiye genelinde yıllık tüketimi 2 bin 400 kWh’nın üzerinde olan yaklaşık 8.4 milyon abone bulunuyor. EMO’nun hesaplamalarına göre, 4 kişilik bir aile asgari yaşam koşulları için aylık 230 kWh enerji tüketiyor. (19.1.2017 Cumhuriyet)

Peki gerçek rakipler kimler?

Ama tüm bu dağıtım ve tedarik şirketleri satışa sundukları ürünün özellikleri açısından bakınca pek de rakip değiller: Hepsi aynı elektriği satıyorlar. Halbuki kimi tüketiciler ürünlerin kökenini, üretim proseslerini bilmek istiyorlar. Kömür gibi, dizel gibi fosil kaynakların yakılmasından mı gelir sizin ceryanınız? Yoksa güneşten mi, rüzgardan mı? Barajlardan mı? Türkiye’de yeşil enerji tedarik eden bir firma yok. Mesela Almanya’da kullanmak için %100 yeşil enerji (ekoceryan mı desek?) tedarik eden bir şirkete abone oluyorsunuz. Konvensiyonel firmalar ürün portföylerini geniş tutmak için  ekoceryan da tedarik ediyorlar ama pek inandırıcı değiller. Beri yanda elini kirli ceryana bulaşturmayan tedarikçiler de var. Greenpeace gibi, Naturstrom gibi.

Bu şekilde abonelik değiştirenler yeşil enerjiye bir talep oluşturuyor, bu da yenilenebilir enerji üreten firmaların bu alanda daha fazla üretim yapmasına yatırım yapmasına yol açıyor. Kömürden, nükleerden elektrik üretimi ise azalıyor. Bu rekabet aynı zamanda bir politik faaliyete denk düşüyor. İklim değişikliğine yol açması nedeniyle kömürden elde edilen elektriği kullanmayın, aboneliğinizi iptal edin diyoruz insanlara.

Almanya’da gerçek ekoceryan abonelik oranı meskenler için %20 civarında.

Yeşil Enerji tedarikçisi firma yok ama çarelerimiz var  

İki çare var, 1) Enerji verimliliği. En tipik örnek LED ampul kullanmak. Ama önceki kuşaklardan bildiğimiz tasarruf tedbirleri de bu sınıfa giriyor. Standby lambayı iptal etmekten, odadan çıkarken odanın ışığını kapatmak 2) Elektriğini kendin üret.
Aşağıdaki habere bakalım.

EMO Ankara Şube Başkanı Kaymakçıoğlu’na göre yurttaşlar elektrik kooperatifleri kurarsa 41.5 kuruş olan elektrik maliyetlerini 13 kuruşa indirebilir

Kendin üret, kendin tüket = 13 kuruşa iner elektrikte maliyet

Bir bina sakinlerinin 7 kişi bir araya gelerek kooperatif kurabileceğini açıklayan Kaymakçıoğlu, yurttaşların artık elektrik dağıtım şirketlerinden elektrik almak yerine kendi elektriğini üretebileceğini açıkladı… Elektrik dağıtım şirketlerinin yolladığı faturalarda 41.5 kuruş olan maliyeti kaleminin, yurttaşların kendi elektriğini üretmesiyle 13 kuruşa ineceğini söyledi.

Dağıtım şirketlerine bağımlı olmaktan kurtulmak

Kaymakçıoğlu, yurttaşların kooperatifçilikle elektrik dağıtım şirketlerine bağımlı olmaktan kurtulacağını vurgulayarak, “Enerji sektörünün var olan bu yapısı yeni bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Bu dönüşümde en önemli ayağı enerji kooperatifleri olabilir. Tüketicilerin kendi elektrik ihtiyacını karşılamak üzere üretim yapması, bu üretimi de ortak bir çatı altında gerçekleştirmesi sektörde katılımcılığı artırabilecek ve demokratik bir yapının oluşmasını sağlayabilecektir” dedi.

Kooperatiflerin organizasyon ve hedeflerinde adi kâr amacı gütmeyen ortaklıklar olduğunu söyleyen Kaymakçıoğlu, “Kooperatifler, insan ve/veya kuruluşlar topluluğu olarak ve karşılıklı güvene dayalı, demokratik organizasyonlar olarak, sosyal sermayenin temel yapı taşlarını oluşturmanın önemli bir unsurudur. Rüzgâr, hidrolik, jeotermal ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklara bağlı elektrik üretim tesisleri kaynağında kurulması daha ekonomik olmaktadır” dedi.

Güneş enerjisi üzerinde tasarruf

Kaymakçıoğlu, yurttaşların kooperatif kurmalarını sağlayacak yöntemin binalardaki güneş enerjisi olabileceği örneğini vererek, güneş enerjisi üzerinde tasarruf hesabı yaptı: “1 kW lık güneş paneli çatıda 7 metrekare alanı kaplar. Ortalama günlük ışınım süresi 7,2 saattir. Hava kapalı olduğunda da üretim yapmaya devam eder. Günlük 7.2 kWh enerji üretir ve aylık 216 kWh enerji üretmiş olur. Bu miktar bir dairenin tüketimine denk gelen elektrik enerjisi ihtiyacıdır. Bunun için aileler sadece elektirik bedeline 42 kuruş ödüyor. Faturalara yapılan ek kalemlerle 90 liraya geliyor.” (Ankara/EVRENSEL  https://www.evrensel.net/haber/304524/elektrikte-tasarruf-icin-kooperatifcilik-onerisi)

Tek yol kooperatif değil . Bütün yollar güneşe çıkıyor

ve Y.E.S. Yurttaşın Enerji Santrali

Bence, güneş enerjisinden elektrik üretilmesinin başarısını bizzat yurttaşlar belirleyecektir. Bunun için  yurttaşların aktivistler tarafından bilgilenmesi, örnekleri ve bu örneklerin  işlediğini          görmesi , kendisini sıkıntıya sokmayacak bir yatırım tutarını kafasında tasarlaması böylece projenın kapsamını önceden belirlemesi  gerekiyor . Bu üretilen elektriği kendisinin tüketeceğini  kavraması gerekiyor..Böylece insanlar kendi 1-2 KW (haydi haydi 3 yahut 4 KW) gücündeki GES lerini çatılarına (yaratıcı çözümler göreceğiz) kurmalıdır. Hatta bir-iki panel ile 250 W, 500 W gücünde mini mini balkon santralleri de düşünülebilir.

Üretilen elektriğin ihtiyaç karşılandıktan sonra  artan kısmını satmaya dayanan (On Grid) uygulama ile anılan lisanssız üreticilik başarılı oldu  mu? Hayır, meskenlerin çatılarını fotovoltaik panellerle dolduramadık. Yani 10 ila 30 KW ye kadar kurulu gücü olan YESler  pek az. Ülkemizde daire başına düşen  metrekare çatı zaten az,  ciddi miktarlarda üretip satacak büyüklükte çatı yok. Ayrıca 10 KW kurayım diyen insanların çoğu herhalde maliyeti duyunca vazgeçiyor. İkinci sebep şu: o kadar çok bürokratik engel var ki… Duyan vazgeçsin diye bir prosedür var. Günısı varilleri bizim fotovoltaik panellerden kat be kat daha ağır. Ama çatı için statik rapor kimden isteniyor? GES ‘ten isteniyor. Lisansız üretici olma niyetiyle trafo sahibi dağıtıcı firmaya sunmanız gereken evraklar arasında statik rapor da var.

Özetle,  güneş enerjisi kullanımının yaygınlaşmasında esas hedef   mümkün olduğunca çok sayıda yurttaşın Y.E.S. kurması olmalıdır. 1 KW kurulu güç evet azdır ama kaç kişinin  bu güçte bir kurulumu yaptığı daha önemli. Yani  kurulacak sistem ne kadar az güçlü (= düşük fiyatlı) ise o kadar çok insan cesaret edecek… Çok insanı tercih etmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü güneşten elektrik elde etmek politik bir eylemdir, çatılarda görünen  Y.E.S.lerin çok büyük propaganda yahut reklam etkisi vardır! Türkiye’nin bence bir yıl içinde 100.000 üreticiye gereksinimi var. GünIsı’da  ülkemiz dünyada 2. sırada deniyor. Bir yıl içinde 100 bin kişi GES kuralım , GünIsı’daki başarıyı tekrarlarız.
Özetle: Yurttaşları sadece kendi ihtiyaçlarının bir kısmını / en iyi ihtimalle tamamını  karşılamak üzere, öztüketim için Y.E.S. kurmaya çağırıyorum.
Ayrıca şebekeye vermek üzere üretmek istiyorsak enerji kooperatifleri bu işlevi görecektir. Yazının başında  sözünü ettiğim yeşil enerji dağıtım şirketleri arasında Almanya’da Greenpeace enerji kooperatifi, Schönau Elektrik İşletmesi gibi kooperatifler en güçlü olanları.
Öztüketim amaçlı, mütevazi gücü nedeniyle pek de ürün fazlası (artıürün) yaratmayan Y.E.S. lere örnekler  Solarbaba sayfalarından. Bunlar şebekeye elektrik vermiyorlar. Yani on grid değiller. Aküleri var ve kurulu güçleri 3 – 4 KW. Ama ürettiğiniz elektrik yetmedikçe şebekeden gerektiği kadar alıyorlar.

Şebeke Destekli Akülü (kısmi) Öztüketim Modeli.

örnekler

http://www.solarbaba.com/haber/apartmanda-off-grid-cati-ustu-ges

http://www.solarbaba.com/haber/gunes-enerjisi-duayenlerinden-engin-ture-elektrigini-gunesten-uretiyor

 

Alper Öktem

Güneş Gönüllüsü