Ana Sayfa Blog Sayfa 3016

Ne yani ‘çocuklar ölsün’ mü diyelim? – Mehveş Evin

Bu yazı artigercek.com sitesinden alındı

Fotoğrafına bir bakış atmak yeter: Ayşe Çelik’in gözlerinin içi, zeka, cesaret ve iyilikle parlıyor. Kamuoyunun ‘Ayşe öğretmen’ diye tanıdığı bu genç kadın, sokağa çıkma yasakları sırasında Beyaz Show’a bağlanıp ‘Çocuklar ölmesin’ dediği için hedef gösterildi, yargılandı, derken hapis cezası verildi. Şimdiyse cezası onandı.

Mesleğine aşkla bağlı pırıl pırıl bir öğretmen, ulusal kanalda ‘çocuklar ölmesin’ dediği için kendi çocuğunu hapiste kucağına alacak!

Dünyanın başka bir yerinde benzeri bir vaka var mıdır? Hiç sanmam. En saf, en sıradan yakarışın, bir duyarlılık çağrısının dile getirilmesi, nerede ve nasıl ‘terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek, teşvik edecek nitelikte’ sayılabilir ki?

Ayşe öğretmen, ülkenin ‘doğu’sunda yaşananlara dikkat çekmiş, ana akım medyanın yaşananları farklı aktardığını ve toplumu sessiz kalmak yerine meseleye duyarlılıkla yaklaşmaya davet etmişti. Örgütü geçtim, özne bile yok, ama belli ki devlet üzerine alınmış.

Bu sözleri stüdyodaki konuklarıyla alkışlayan Beyaz’ın hedef gösterildikten sonra (Sabah, RTÜK’ü ‘göreve’ çağırmıştı) çark edip nedamet getirmesini sert bir dille eleştirmiştim. Merak ediyorum: Beyaz Efendi geceleri rahat uyuyor mu?

AÇIKÇA SÖYLEYİN: BAZI ÇOCUKLAR ÖLSE DAHA İYİ

Peki bu ülkede ‘çocuklar ölmesin’ bile diyemeyeceksek, ne diyelim? ‘Çocuklar ölsün’ mü? O zaman devlet, sırtımızı sıvazlar mı? Misal, bir TV programında şunları söylesek:

“Ülkenin doğusunda yaşananları medya çok doğru, eksiksiz aktarıyor. Ölümler oluyor mu, oluyor. Yaşananlara hassasiyetle yaklaşmanın manası yok. İnsanlar ölsün, çocuklar ölsün, anneler istediği kadar ağlasın. Savaş, şiddetlenerek artsın.”

Böyle bir konuşmayı ancak katiller, yürekleri nefretle dolup taşanlar yapabilir. ama anlaşılan toplumdan istenen, ne olursa olsun savaş çığırtkanlığı, kan, nefret ve şiddet tellallığını körüklemek. Barışa, sevgiye, duyarlılığa davet etmekse ‘terör suçu’!

Güya toplumumuz, liderlerimiz çocuk sevgisiyle dolup taşıyor. Güya ‘analar ağlamasın’ deniyor. Hepsi yalan! Hadi açık açık söyleyelim: Onların gözünde kendi sınıf, etnik grup, dininden olmayan çocuklar ölse daha iyi. ‘Bazı’ annelerin ayakları öpülesi, bazılarının ise cenazesi taşlanası… Bazı annelerin çocuğu ölünce ‘cennetlik’, diğeri ise yuhalatmalık.

Aşağılık, ırkçı, nefret dolu söylem, topluma biteviye pompalanıyor. Bunun kabullenilmesi, boyun eğilmesi, ses çıkarılmaması için tüm güçler seferber ediliyor.

KORKMAYA CESARETİN VAR MI?

Yargıya intikal eden başka ifade/basın özgürlüğü örneklerinde olduğu gibi, amaç Ayşe öğretmeni cezalandırmak suretiyle toplumu sindirmek, susturmak, korkutmak. Taktik işe yarıyor mu? Maalesef evet.

Yeri gelmişken, Ayşe öğretmene destek olmak, sözleri yüzünden yargılanmasına içlerine sindiremedikleri için 40 kişinin kendileri hakkında suç duyurusunda bulunduklarını hatırlatalım. O 40 kişi Ayşe öğretmenle birlikte yargılandı. Mahkeme, aynı sözlerin altına imza atan bu vicdanlı insanları beraat ettirdi, fakat Ayşe öğretmeni affetmedi.

Acaba 40 değil 400 kişi olsaydı, sonuç farklı olur muydu? Neden  muhalefetten, sivil toplumdan bu kadar barışçıl bir çağrıya daha fazla destek gelmedi? Sosyal medyada öfkelenmek, kınamak, küfür sallamak kolay! İş eyleme, yüreğini ortaya koymaya gelince büyük çoğunluk ıslık çalıp havalara bakmayı tercih ediyor.

Korkmak, hele ki bu kadar acımasız, mantıksız, haksız, ötekileştirme meraklısı olunan bir ortamda korkmak, çok doğal. Ancak korkmak, vicdanımızı, ahlakımızı, değerlerimizi sıfırlamak demek değildir. Artıkritik programında konuk ettiğim psikiyatrist İlker Küçükparlak’ın söylediği gibi, korkmak için de cesaret lazım.

Mehveş Evin – Artı Gerçek

2016’da ilk kez güneş enerjisi fosil yakıt kurulumlarını geçti

2016 yılında yenilenebilir enerji dünya genelinde yeni eklenen enerji kapasitesinin üçte ikisini oluşturarak bir rekor daha kırdı. İlk defa fosil yakıt kurulumlarını geçen güneş ise yenilenebilir kaynaklarda başı çekti.

Uluslararası Enerji Ajansı IEA’nın dün yayınladığı Renewables 2017 raporuna göre, 2016 yılında ilk kez güneş enerjisi kurulumları fosil yakıt kurulumlarını geçti. Toplamda 165 GW ile yenilenebilir enerji toplam enerji kurulumlarının üçte ikisini oluşturdu. 74 GW’lık güneş enerjisi kurulumları ise yenilenebilir enerji kurulumlarının yarısını oluştururken, bu kurulumların yaklaşık yarısını Çin gerçekleştirdi.

 

(Enerji Enstitüsü)

‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisinin bedeli 5 bin 640 yıl

“Barış için Akademisyenler” bildirisini imzalamış olan akademisyenlere yönelik yürütülen soruşturmada, bazı akademisyenlere “terör örgütü propagandası” iddiasıyla dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianame, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi.

Fatma Yörür’ün artıgerçek’te çıkan haberine göre, Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi, 11 Ocak 2016’da, Türkiye’de 89 üniversiteden 1128, yurtdışından 355’i aşkın akademisyen ve araştırmacının imzasıyla duyuruldu. Metne dönük iddianame hazırlandı. İddianamede 1128 akademisyen “terör örgütü propagandası yapmak”la suçlanıyor.

İddianamede akademisyenlere PKK/KCK’nin legal görünümlü hamiliğine soyunma ithamı

Akademisyenlerin bildiri talimatını Bese Hozat’tan aldığı iddia edilen iddianamede, akademisyenler, PKK/KCK’nin legal görünümlü hamiliğine soyunmakla itham ediliyor. Metnin bölgede kaos yaratmayı amaçladığı ifade edilen iddianamede hükümet, ordu ve polis güçlerinin küçük düşürüldüğü ve hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyetinin ve varlık sebebinin ortadan kaldırılmak istendiği gibi uç iddialar yer alıyor. Metnin PKK/KCK ile organize bir eylemin parçası olduğu ve ulusal ve uluslararası düzeyde tehdit içerdiği savunuluyor.

Cumhuriyet Savcısı İsmet Bozkurt tarafından hazırlanan iddianamede ayrıca, devam eden süreçte yaşanan baskı ve hukuksuzlukları ifşa etmeye çalışan ve öğrencileriyle bir araya gelmekten imtina etmeyen akademisyenler için ise soruşturmalar karşısında yayınlanan ikinci bildirinin, sorunu tırmandırmaya yönelik olduğu ve öğrencilerin kışkırtılmak suretiyle ‘suça’ ortak edilmeye çalışıldığı belirtiliyor. Bu çalışmaların halkın birlik ve bütünlüğünü bozmayı amaçladığı iddia ediliyor ve terör örgütü propagandası yapıldığının altı çiziliyor.

İddianamelerde ayrıca yabancı akademisyenlerden imza almak için Barış Bildirisi’ne ‘profesyonel dokunuşlar yapıldığı’ öne sürülüyor. Türkçe metnin ingilizcesini yeniden Türkçeye çeviren iddianamenin bu yolla da yeni suç yaratma çabası akademisyenler tarafından şaşkınlıkla karşılandı.

Metnin imzalanmasının ardından, barış imzacılarına dönük işten çıkarma, istifaya zorlama, soruşturma, uzaklaştırma ve gözaltı işlemi yaşandı. Çok sayıda akademisyen 15 Temmuz darbe girişimi ardından OHAL koşullarında KHK’larla ihraç edildi.

Bildiri nedeniyle ilk yargılananlar Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan (Boğaziçi Üniversitesi), Doç. Dr. Kıvanç Ersoy (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya (Nişantaşı Üniversitesi) ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı (İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi) olmuştu. Akademisyenler bir ayı aşkın süre tutuklu yargılandılar.

Son hazırlanan iddianame tüm imzacıları kapsıyor. TMK 7/2 kapsamındaki suçlarda yargılama 1yıldan 5 yıla kadar görülüyor. Bu kapsamda iddianamenin kabulü halinde akademisyenler 5 bin 640 yılla yargılanacak.

Ne olmuştu?

14 Mart 2016’da dört akademisyen hakkında yakalama kararı çıkarılarak evlerine baskın düzenlendi. Yurtdışında olan Meral Camcı dışındaki üç akademisyen kendileri Emniyet’e gitti.

15 Mart’ta çıkarıldıkları mahkemece “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi gerekçe gösterilerek “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklandılar.

Hakkında yakalama ve gözaltı kararı çıkarılan Meral Camcı, “Barış sözümün arkasında duracağım, mücadeleye devam edeceğim” diyerek Türkiye’ye döndü ve emniyete kendisi gittikten sonra 31 Mart’ta tutuklandı.

Dört akademisyen, “örgüt propagandası” iddiasıyla tutuklu yargılandıkları davanın 22 Nisan 2016’daki ilk duruşmasında serbest bırakılmıştı.

Terörle Mücadele Kanunu 7/2 maddesi kapsamında “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla başlayan ilk dava, bu noktadan somut bir suç oluşturulamadığı için savcılığın başvurusuyla 301. Maddeye taşınmıştı.

Savcı, suçlamayı TCK 301 (Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama) olarak değiştirdi. Savcının ilk duruşmadaki talebi üzerine akademisyenlerin Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesine göre yargılanması talebine dair Adalet Bakanlığı’ndan beklenen izin yazısı 5. duruşmada da gelmedi. İstanbul Adliyesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bu davada bir sonraki duruşma 26 Aralık saat 09.50’de görülecek.

 

(artıgerçek)

Her fırsatta iklim değişikliğini reddeden Trump kasırga mağdurlarına kağıt havlu fırlattı!

ABD Başkanı Donald Trump, Irma ve Maria kasırgalarının vurduğu Porto Riko’ya gerçekleştirdiği afet sonrası ilk ziyaretinde skandal görüntülere imza attı.

Aralarında eşi Melania Trump’ın da bulunduğu heyetle bölgede incelemelerde bulunan Trump, Gauynabo’da evlerini kaybeden afetzedelerin sığındığı bir kiliseyi ziyaret etti.

Kasırga mağdurları için hazırlanan yardım malzemeleriyle görüntülenen 71 yaşındaki Trump, afetzedelere dalga geçermiş gibi kağıt havlu fırlattı.

Trump’un basketbol topunu fırlatır gibi afetzedelere kağıt havlu attığı video, sosyal medyada dolaşıma girmesiyle büyük tepki çekti. Trump’un bu hareketi “saygısızlık” olarak nitelendirilirken, ABD Başkanı kasırga mağdurlarıyla alay etmekle suçlandı.

Porto Riko Valisi Rosselló: 34 ölü var, Trump: Sadece 16 ölü var

Önce Irma sonra da Maria Kasırgası’nın vurduğu Porto Riko’ya afetten 2 hafta ziyarete giden Trump, yerel yetkililere yürüttükleri çalışmalardan dolayı teşekkür etti.

Federal bütçeden Porto Riko’ya önemli bir meblağ ayrıldığını ve yaşanan yıkımın önceki kasırgalara oranla az olduğunu söyleyen Trump konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Zararın telafisi ve hayat kurtarma noktasında yapılanlar çok iyi. Sadece 16 ölü var, bu çok elbette. Fakat binlerce insanın öldüğü diğer kasırgalarla kıyasladığınızda açıkçası durum o kadar da kötü değil.”

Varlıklarının neredeyse tamamını kaybeden Porto Riko halkıyla sohbet eden Trump, mağdurlara “iyi eğlenceler” diyerek bölgeden ayrıldı.

Porto Riko Valisi Ricardo Rosselló dün yaptığı açıklamada ölü sayısının 34’e yükseldiğini söylemişti.

 

(People, The Guardian, Yeşil Gazete)

‘KHK muhatabı’ Duygu Şahlar ‘bir özgürlük masalı’ Bi’Şey Anlatıcam ile Türkiye’yi dolaşıyor

Duygu Şahlar, OHAL (Olağanüstü Hal) sırasında birbiri peşisıra çıkan KHK’lardan (Kanun Hükmünde Kararname) biri sonucunda Antakya’da görev yaptığı anaokulundaki işinden çıkartılan Eğitim-Sen’li bir öğretmen.

KHK mağduru tanımını kabul etmeyen ve “Biz olsak olsak KHK muhatabı olabiliriz” şeklinde kendi durumunu özetleyen Şahlar  anaokulundaki öğrencilerine anlattığı masallara ve masal anlatıcılığına adadı kendini KHK muhataplığı sonrası. Önce Adana’da bir sanat merkezine dönüşen Akustik Kültür’de, Moyo Masal ekibi ile başlayan masal anlatımları şimdi tüm Türkiye’yi baştan başa masallı bir tiyatro oyunu ile bezeyeceği bir büyük tura dönüştü. Adı da “Bi’Şey Anlatıcam” oldu.

Adana’dan Antakya’ta: 2,5 ayda 35 kent

İlk masal anlatımı Şahlar’ın memleketi Adana’da hem de 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günün’de gerçekleşiyor. 5 Ekim’de başlayacak Türkiye turnesi 35 kenti dolaştıktan sonra KHK ile işinden ihraç edildiği  Antakya’da 18 Kasım’da son bulacak.

‘Bi’Şey Anlatıcam’ın duraklarını facebook sayfasından öğrenebilir aynı zamanda instagram sayfasından da takip edebilirsiniz.

 

Yolculuk Dünya Öğretmenler Günü’nde başlıyor

Bi Şey Anlatıcam’ın izleyeceği güzergahı, “Kıyı şeridi boyunca devam edecek olan bu yolculuğumuz süresince sırasıyla Eğitim-Sen’in olduğu illerde ve şubelerde her gün bir oyun oynayacağız” şeklinde özetliyor Duygu Şahlar.

Eğitim-Sen’in olduğu bütün illerde oyunu sahneleme niyetleri olduğunu belirten Şahlar, “Bir kervan mantığıyla yola çıkacağız. 5 Ekim “Dünya Öğretmenler Günü”nde Adana’dan başlayacağımız bu yolculuğun yol haritasını Eğitim-Sen şubeleri ile görüşerek planladık. Adana’dan başlayacak olan bu serüven 18 Kasım’da son görev yaptığım ilde yani Antakya’da son bulacak. Şimdilik yaklaşık 35 nokta gözüküyor. Artabilir de azalabilir de… Göç yolda belli olur derler, gidiyoruz bakalım.” şeklinde konuştu.

Duygu Şahlar, çocuklara masal anlatıcılığı faaliyetleri yürüten Moyo Masal ekibinin de bir üyesi

Belgesel de çekilecek

3 kişi ile birlikte çıkılacak yolun tüm duraklarında bir video günlük oluşturma niyeti de var. KHK muhatabı tüm emekçilerin sesinin de bu yolla daha geniş kesimlere ulaştırılması hedefleniyor.

Tüm sürecin belgeselinin de çekileceğini söyleyen Şahlar, “Sürecin sonunda ortaya çıkacak olan belgesel-video günlük ise, neredeyse tüm ülkedeki sendikal mücadele sonucu işinden atılan öğretmenlerin ortak hikâyesini anlatacak. Bu belgeseli bütün ihraç edilmiş kamu emekçilerine adayıp, Eğitim-Sen’e armağan edeceğiz” diyor. Tiyatrocuya yol boyunca oyun için bir müzisyen, çekimler için de bir sinemacı arkadaşı eşlik edecek.

 

 

(Sendika.org, Yeşil Gazete)

Aşikâr – Karin Karakaşlı

Bu yazı gazetedeuvar.com.tr sitesinden alındı

Aşikâr dedin mi, hayat orada durur. Zaman ve mekândan bağımsız herkes için aynı anlama gelecek şeydir bu. Ayan beyan ortada olan. Tartışması, farklı görüşler belirtmesi mümkün olmayan. Matematiğin yardımıyla iki iki daha dört dedikleri.

Bir gün peki iki iki daha beş eder denirse, ısrarla, zorla denirse… Ne yaparsınız? Beş dediklerine göre vardır bir hikmeti, belki de dört değildi bunca zaman, mı dersiniz? Yoksa akıl sağlığımla oynamayın, o toplam her şartta dört, mü dersiniz? Sonucun herkes için nereden bakarsan bak aşikâr olduğunu yani.

Misal çocukların ölmemesi, sağlıkla yetişmesi de aşikâr bir hedeftir. Hal böyleyken sokağa çıkma yasakları döneminde Kanal D’de yayınlanan Beyaz Show’a telefonla bağlanarak, “Çocuklar ölmesin” dediği için hakkında dava açılan Öğretmen Ayşe Çelik hakkında verilen bir yıl üç aylık hapis cezası İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2’nci Ceza Dairesi tarafından onaylandı. Burada aşikâr olan nedir acaba? Bazı çocukların dosdoğru çocuk olmadığı mı mesela? Hani “taş atan çocuklar” tabirinde olduğu gibi…

‘ULUSAL BAZDA YAYIN’

2’nci Ceza Dairesi’nin onama kararı gerekçesine bakalım: “Sanık Ayşe Çelik’in ulusal bazda yayın yapan bir TV kanalında ekrana gelen programın canlı yayınına telefonla bağlanarak PKK/KCK terör örgütünün Doğu ve Güneydoğu’daki bazı yerleşim birimlerinde örgüt militanları tarafından yollara barikatlar kurulması, hendekler kazılması ve bombalı tuzaklar yerleştirilmesi ve sözde özyönetim adı altında işgal eylemleri gerçekleştirilmesi neticesinde bu yerde yaşayan ve evini terk edemeyenleri rehin olarak alan ve canlı kalkan olarak kullanan teröristlere karşı yasanın verdiği yetki ve sorumlulukla azami gayret göstererek mücadele eden güvenlik güçlerinin operasyonlarını salt orada yaşayan sivillere karşı yapılıyormuş gibi göstermek suretiyle terör örgütünün Güneydoğu’daki yerleşim yerlerindeki eylemlerini meşru göstermeye çalışması şeklinde gerçekleşen eyleminin silahlı terör örgütü PKK/KCK’nın cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek, teşvik edecek nitelikte olduğu anlaşılmakla yerel mahkemenin kabulünde belirtilen gerekçelerde herhangi bir isabetsizlik görülmemekle…”

Gerekçenin tamamını yüksek sesle okuma süresi Ayşe öğretmenin yayına bağlanıp da söylediklerinden uzun sürüyor. Ama o gerekçedeki “ulusal bazda yayın yapan bir televizyon kanalı” ifadesi tek başına da çok şey anlatıyor. Sen Beyaz Şov gibi ana akım favorisi bir programda bunları nasıl der ve dedirtirsin!

O dönem haber kisveli hedef gösterme operasyonlarında “olay” şöyle anlatılmıştı: “Kanal D’de ekranlara gelen Beyaz Show’a katılan bir kadının, hendek kazıp bölgeyi savaş alanına çeviren PKK’lılara tek kelime etmeyip, HDP’liler gibi konuşmalar yapması büyük tepki çekmişti. ‘Burada doğmamış çocuklar ve anneler öldürülüyor’ diye suçlamalarda bulunan öğretmen olduğunu söyleyen kadına Beyaz da destek vermişti. 6 bin 767 şikâyet üzerine RTÜK de harekete geçti, Kanal D televizyonuna yaklaşık 850 bin TL ceza kesildi.”

Hedef gösterme malzemesi olarak HDP’liler gibi konuşma ifadesine de dikkat. Hani şu meclisin üçüncü büyük partisi, hani seçilmiş genel başkanları, milletvekilleri ve parti çalışanları hapiste tutulan…

Nedir peki bunca linç yürütülmesine yol açan o sözler? “Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Burada yaşananlar medyada çok farklı aktarılıyor. Sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Lütfen siz de duyarlı olun. Yazık! İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın… Ben öğretmenim öğrencileri terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum. Bir daha oralara nasıl dönecekler? O tertemiz yürekli çocukların yüzüne nasıl bakacaklar? Bomba seslerinden, kurşun seslerinde insanlar susuzlukla, açlıkla mücadele ediyor. Özellikle bebekler, çocuklar… Lütfen siz de duyarlı olun.”

BEYİN DURMASI

Doğan Akın’ın yazısında ayrıntılarıyla aktardığı üzere Beyaz (Beyazıt Öztürk), refleks olarak kalbinden geçeni söylemiş “Çok iyi yaptınız, çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten de duyurabileceğimiz yerlerden biz de elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz emin olun. Ama bu söyledikleriniz bize bir kere daha ders oldu, daha da fazla yapmaya gayret edeceğiz. İnşallah en kısa zamanda bütün o söylediğiniz barış dilekleri bizim için de geçerli, biz de diliyoruz, en kısa zamanda bütün bunlar çözülsün istiyoruz” demiş ve Ayşe öğretmeni alkışlatmıştı.

Sonrası bildik şekilde ilerledi. Hedefe konduklarını gören Kanal D ve Beyaz art arda özür açıklamaları yayınladı. Yine bir “provokasyon” söz konusuydu. Beyaz’ın da “beyin durmuştu”: “Konukların soracağı sorular bellidir bizde. O keyifle telefona gittim ancak, ‘Çocuklar ölüyor burada’ diye bir tepkiyle karşılaşınca beynim durdu. Seyirciler bana bakıyor, konuklar var, ‘ne yapacağım’ diye kendi iç sesimi dinlemekten konuşulanı dinleyemedim. Aklımda şu kaldı, ‘Burada bir şeyler oluyor, siz eğleniyorsunuz.’ Ben hep aynı şeyleri söyledim, ‘Daha dikkatli olacağız’ dedim. Bir niyetin olduğunu anlayamadım. ‘Öğretmenim’ deyince de inandım ama öyle olmadığı ortaya çıktı. Benim geçmişime bakıldığında, tutarlılık gözüküyor. Şehitler olduğunda programı yarıda kestik, terör örgütünün orada verdiği zararlardan haberimiz var. Güvenlik güçlerinin ne kadar zor şartlarda mücadele ettiğini hepimiz biliyoruz. Bunlara gerçekten çok üzüldüm, şanssızlık oldu. İstemeden kırdığımız birileri varsa özür dileriz. Tekrar söylüyorum, devletimizin ve milletimizin yanındayız.”

Ekranların “efendi çocuğu” kendisine biçilen rolün gereklerinden bir milim kaydığında haddinin bildirileceğini anladı, durumdan vazife çıkararak “gereğini” yaptı. Oysa bırakın çatışmaları günlük hayat içinde “oralarda” çocukların öldüğü de aşikâr.

Tam mahkemenin onama kararının açıklandığı zamanlarda Yüksekova’da eski askerlik şubesinin çok yakınında, şehrin göbeğinde buldukları bir “cisim”le oynayan beş yaşındaki Umut Kozay patlama sonucu öldü, yedi yaşındaki ağabeyi Erhan Kozay ağır yaralandı. Valiliğin açıklamasında söz konusu cisim “operasyon zamanından kalan patlamamış mühimmat olarak değerlendirilen madde” şeklinde tanımlandı. Sokağa çıkma yasaklarının kavurduğu dönemden kalma, ne hikmetse kaldırılmayan bu mühimmatların öldürdüğü ve yaraladığı çocukların upuzun bir listesi var.

Çocuklardan ve aşikâr olandan devam edelim: Lice Belediyesi kayyımı DBP’li belediyenin bir parka verdiği Ceylan Önkol adını kaldırdı. O Ceylan ki 28 Eylül 2009’da 12 yaşındayken Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik köyü Hambaz mezrasında hayvanlarını otlattığı sırada Yayla Karakolu’ndan atılan havan topu ile öldürüldü. O Ceylan ki ağabeyi Rıfat Önkol, “Ceylan’ın cesedinin yanında 3-4 saat ifade verdik. Karakol bahçesinde kardeşimin cesedine inceleme yaptılar, daha sonra da Ceylanımızı battaniyeye, anamın eteğine sardık. Alıp götürüp defnettik” diye kazınmıştı belleğe.

Bellek mi dedim sahi? Hani oyuncak muamelesi çekilen en büyük insanlık vasıflarından biri. Kayyımların tuhaf bir isim şehir oyununun malzemesi. Şehrin ismini söyle sana değiştireceğin tabelaları göstereyim cinsinden… Yine işte bugünlerde Diyarbakır’da Yenişehir Belediyesi kayyımı, ölümünün 10’uncu yılında yazar Mehmed Uzun’un isminin verildiği parkın tabelasını indirdi. Tıpkı Van’ın Çatak Belediyesi’nin öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin ismini değiştirmesi gibi.

Aşikâr olan şu: Yaşatılan hiçbir kayıp resmi ya da toplumsal özürle geri gelmez. Bu kavurucu haksızlığa uğrayanların tek isteği belleklere kazınan isimlerle neyin yaşandığının, yaşatıldığının unutturulmamasıdır pek pek. Dolayısıyla o isimlerle ne yapıldığı ölenlerin, öldürülenlerin birinci elden yakınları dışındakileri ilgilendirir. Tıpkı çocuklara reva görülen geleceğin de çocuklar dışında herkesin hele de devletin sorumluluğunda olması gerektiği gibi.

Eş zamanlı bunca şeyi alt alta dizince Beyaz’ın tabiriyle beynim duruyor benim. Aşikâr olanı eğip bükmeye kalktığınızda geriye kalmazsınız zira. Dört benim için bu demek.

Karin Karakaşlı – Gazete Duvar

Ankara’daki asbestli havagazı fabrikası alanının plan değişikliği kamu yararına aykırı

Yıkımı sırasında ortaya çıkan asbest nedeniyle tartışma yaratan Ankara’daki Maltepe Havagazı Fabrikası alanına ilişkin yapılan plan değişikliği bilirkişiler tarafından kamu yararına aykırı bulundu.

Rıfat Doğan’ın Diken’de çıkan haberine göre, Ankara 3. İdare Mahkemesi’ne 2 Ekim tarihinde raporu sunan bilirkişi uzmanları, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14 Haziran’da yaptığı plan değişikliğini hukuka, mevzuata, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, üst ölçekli plan hükümlerine ve kamu yararına aykırı olduğu görüşüne vardı.

Büyükşehir Belediyesi tarafından Celal Bayar bulvarına cepheli 29228 ada 3 parsele 4 emsal, yükseklik serbest, kamusal tesis alanı, Gazi Mustafa Kemal bulvarına cepheli 29228 ada 1 parsel ile 29228 ada 2 parsele, 2,5 emsal yükseklik serbest kentsel servis alanı planı geçen yılın haziran ayında kabul edilmişti.

Plan değişikliği ile birlikte alana mağaza, AVM ve otel yapılması planlanıyordu.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, bölgeden ve sahada çalışma yapılan iki kepçeden alınan numunelerde asbest türünün en tehlikesi ‘amphibole’ tespit edildiğini söylemişti. Odanın Ankara şubesi ile Ankara Tabip Odası’nın dava açması sonrası yıkım durdurulmuştu.

 

(Diken)

[Yeşil İşler] Yuva Derneği, Hatay’da görev yapacak sosyal çalışmacı arıyor

Ekoloji, insan hakları ve yoksulluğun ortadan kaldırılması konularını beraberce ele alan bütüncül öğrenme ve savunuculuk faaliyetleri yürüten Yuva Derneği, Hatay’da Sosyal Çalışmacı pozisyonunda çalışacak ekip arkadaşı arıyor.

İlgili pozisyona dair aranan genel nitelikler ile iş tanımı hakkında detay bilgi almak için Gel Başla.com sitesindeki ilan sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

 

Yeşil iş ilanlarınız artık Yeşil Gazete’de

Yeşil İşler sayfamız için tklyn

 

(Yeşil Gazete, Gel Başla.com)

ABD Temsilciler Meclisi kürtaj yasasının sertleştirilmesini onayladı

Amerikan Temsilciler Meclisi kürtaj yasasını sertleştiren düzenlemeyi onayladı. Hamileliğin 20’nci haftasından sonra kürtaj yapan doktorlara para ya da beş yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyor.

Amerikan Temsilciler Meclisi’nde dün yapılan bir oylamada muhafazakar Cumhuriyetçi milletvekilleri hamileliğin 20’nci haftasından sonra yasaklanmasını öngören yasa tasarısını kabul etti. Yasaya göre, 20’inci haftadan sonra kürtaj yapan doktorlar para ya da beş yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalacak. Sadece tecavüz, ensest ya da annenin yaşamının tehlikede olduğu durumlar istisna oluşturuyor.

Cumhuriyetçiler “evet” Demokratlar “hayır” oyu verdi

Kürtaj yasasının sertleştirilmesini hedefleyen yasa tasarısına 234 Cumhuriyetçi milletvekili “evet” oyu verirken, sadece 2 milletvekili tasarıya karşı çıktı. Muhalefetteki demokrat milletvekilleri ise tasarıya neredeyse firesiz “hayır” oyu verdi.

ABD Başkanı Donald Trump sertleştirilmiş yasa tasarısını destekliyor. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre Kongre‘nin her iki kanadından da tasarıya onay verilmesi durumunda Trump yasayı imzalayacak. Trump geçen ocak ayında yayınladığı ilk kararnamesinde hükümetlere bağlı olmayan uluslararası bazı kuruluşların kürtaj yapılmasına yardımcı olmaları ya da kürtaj konusunda bilgilendirme faaliyetleri için ayrılan parasal yardımları yasaklamıştı.

Tasarı Senato’da reddedilebilir

Ancak Senato’da çoğunluğun sağlanmasının garanti olmadığına dikkat çekiliyor. Senato’da Cumhuriyetçilerin 60 oy alması gerekiyor, ancak sadece 52 sandalyeye sahipler. Daha önce de benzer bir yasa tasarısı demokratların direnmesi nedeniyle başarısızlığa uğramıştı.

ABD’de Yüksek Mahkeme’nin 1973’te aldığı bir karar uyarınca kürtaj yasal hale gelmişti. Ancak muhafazakar çevreler kürtaj hakkına daha önceleri olduğu gibi bugün de ısrarlı bir biçimde karşı çıkıyorlar. ABD’de kürtaj daha ziyade 20’nci haftadan önceki dönemlerde yapılıyor. Ancak aktivistler yıllardan bu yana kürtajın daha ileriki evrelerde de mümkün olması için mücadele veriyor.

ABD’de eyaletlerin çoğunda, gebeliğin belli bir haftasından sonra kürtaj yasak. “Yaşayabilirlik” kıstasına göre bu süre, bebeğin tek başına hayatta kalabileceği düşünülen 24. ya da 28. hafta olarak belirleniyor.

 

(DW Türkçe)

Katalonya Başkanı: Birkaç gün içinde bağımsızlık ilan edeceğiz!

İspanya’daki Katalonya Özerk Yönetimi Başkanı Carles Puigdemont, birkaç gün içinde bağımsızlık ilanında bulunacaklarını açıkladı.

Pazar günkü bağımsızlık referandumunun ardından ilk söyleşisini BBC’ye veren Puigdemont, özerk hükümetinin bağımsızlık için “bu haftanın sonu veya önümüzdeki haftanın başında” harekete geçeceğini söyledi.

Katalonya Özerk Yönetimi Başkanı Carles Puigdemont

Carles Puigdemont, İspanya’daki merkezi hükümetin duruma müdahale ederek Katalan hükümetinin kontrolünü ele geçirmesi durumunda ne yapacakları sorusuna ise “Bu her şeyi değiştiren bir hata olur” yanıtını verdi.

Puigdemont, şu anda İspanya hükümeti ile Katalonya hükümeti arasında hiçbir iletişim olmadığını da açıkladı.

İspanya Kralı Felipe: Katalonya referandumu yasadışı

İspanya Kralı 6. Felipe ise Salı akşamı gerçekleştirdiği konuşmada Katalonya’da düzenlenen bağımsızlık referandumunun örgütleyicilerini kınadı ve bu kişilerin yasayı çiğnediğini söyledi.

Televizyondan halka seslenen Kral Felipe, İspanya’daki durumun “son derece ciddi” olduğunu belirtirken birlik çağrısında bulundu ve ekledi:

“Referandumu örgütleyen Katalan liderler devletin gücüne saygı göstermiyor. Hukukun üstünlüğüne ve demokrasinin ilkelerine zarar verdiler.

Kral Felipe, Katalan toplumunun bölünmüş olduğunu söyledi ve yaşananların hem zengin otonom bölge Katalonya’nın hem de İspanya’nın tümünün ekonomisine zarar verebileceği uyarısında bulundu.

 

(BBC Türkçe)