Ana Sayfa Blog Sayfa 2469

Yargıtay’dan Mehmet Altan’a beraat, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak için müebbete bozma

Mehmet Altan’ın Anayasa’yı ihlal suçundan beraatine karar veren Yargıtay, Ahmat Altan ve Nazlı Ilıcak için aynı suçtan verilen müebbet hapis cezasını bozdu. Ancak Ahmet Altan ve Ilıcak’ın FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım etme suçu işlediklerine karar verildi.

Yargıtay, ‘FETÖ’nün medya yapılanmasının ‘darbe çağrışımı’davasında Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını bozdu, Mehmet Altan’ın beraatine karar verdi. Bugün açıklanan kararında Yargıtay, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın Anayasa’yı ihlal suçu işlemediğine; ancak ‘FETÖ‘ye bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediklerine karar verdi. Mehmet Altan’ın ise yeterli ve inandırıcı delil bulunamadığından beraat etmesine karar verildi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, FETÖ’nün darbe çağrışımı davasında Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak ile diğer tutuklu sanıkların tahliye taleplerini reddetti.

FETÖ davası süreci

‘FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimini önceden bildikleri gerekçesiyle Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın da aralarında bulunduğu altı sanık yargılanıyordu. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2’nci Ceza Dairesi’nin yürüttüğü ve ‘FETÖ’nün medya yapılanması’ olarak adlandırılan davada ilk karar 16 Şubat’ta açıklanmıştı.

Mahkemece, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Şükrü Turgut Özşengül ve Yakup Şimşek hakkında ‘cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs’ suçlarından ağırlaştırılmış müebbet isteniyordu. Avukatların karara itirazı sonrası dosya istinaf mahkemesine gitmişti.

Diyanet ayrımcılıkta ısrarlı: Cinsiyete müdahale neslin felaketini hazırlar

 Diyanet’in tüm camilerde okunan hutbesinden: Fıtratın kodlarıyla oynamak, yaratılıştan gelen özellikleri değiştirmeye çalışmak sünnetullaha aykırıdır… Cinsiyet seçimini kişisel bir özgürlük alanı gibi göstererek ilahi iradeyi yok saymak, haddi aşma ve kulluktan sapmadır.

Diyanet’in tüm camilerde okunan cuma hutbesinde ayrımcılık dolu ifadeler yer aldı. Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın homofobik söyleminin ardından bugün de ülke genelindeki camilerde okunan hutbelerde LGBTİ+’lar hedef gösterildi.

KaosGL’nin aktardığına göre, hutbede şu ifadeler yer alıyor:

“Değerli Müminler!

“Hem kadının hem de erkeğin iffetini, saygınlığını ve haklarını korumaya yardım eden en değerli kurum ailedir. Aile hayatı, aramızda güven ve huzur bağları örer. Aileyi yok sayan ve aile yapısını bozan her türlü düşünce ve davranış, aslında toplumsal bağları hedef almaktadır.

Bir toplumun geleceğine umutla bakabilmesi için, öncelikle evlenme çağına gelmiş genç kuşaklar, bir yuva kurarak meşru birlikteliklere özendirilmelidir. Zira aile, dünden bugüne insanoğlunun neslini sağlıklı bir biçimde devam ettirebilmesi ve medenî bir hayat sürdürebilmesi için bahşedilmiş en eski ve en köklü ocak, en muhkem kaledir.”

‘Nikah, Allah’ın emri’

Diyanet, hutbede temel hak ve özgürlükleri hedef aldı ve cinsel özgürlüklere ilişkin, “insan için zarar, toplum için ziyandır” ifadelerini kullandı:

“Nikâh, Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle yapılan en kutlu sözleşmedir. Nikâh, kadın ve erkek için hem mutluluk hem de sorumluluk demektir. Evlilik dışı birliktelikler ve “cinsel özgürlük” adı altında gündemde tutulmaya çalışılan “serbest yaklaşımlar” ise kadının da erkeğin de saygınlığını ve haklarını korumaktan uzaktır. Meşru ve muteber bir nikâh olmadan yaşanan birliktelik, Allah tarafından haram kılınmıştır. Haramla yürünen yoldan hayır gelmez. Zira haram daima aldatıcıdır, yıkıcıdır; insan için zarar, toplum için ziyandır.

Hutbedeki ayrımcı ifadeler şöyle devam etti:

“Irkımızı, rengimizi ve ömrümüzü olduğu gibi cinsiyetimizi de Yüce Yaratan belirlemiştir. Fıtratın kodlarıyla oynamak, yaratılıştan gelen özellikleri değiştirmeye çalışmak sünnetullaha aykırıdır. Cinsiyete müdahale eden ve cinsiyetsizliğe davet eden çabalar sadece bireyin değil bütün bir neslin felaketini hazırlar. Cinsiyet seçimini kişisel bir özgürlük alanı gibi göstererek ilahi iradeyi yok saymak, haddi aşma ve kulluktan sapmadır. Tarih boyunca bütün inançlar bu tür anlayışları şiddetle reddetmiş ve lanetlemiştir.”

Tüm camilerde okunan hutbede ayrıca eşcinsellik için “ahlaki bozulma ve sapkınlık” ifadeleri de yer aldı:

“Milletleri ayakta tutan, dini ve ahlaki değerleridir. Bu değerler örselendiğinde toplumda çözülmeler başlar, geleceğimiz tehlikeye girer. Rabbimiz tarihte birçok kavmin vahye kulaklarını kapatmaları, ahlaki bozulmaları ve sapkınlıkları yüzünden helak olduğunu bizlere haber vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de tertemiz fıtratlarını bozan kavmine Hz. Lût’un haykırışı şöyle anlatılır: “Lût’u da peygamber gönderdik. Kavmine dedi ki: Sizden önce insanlardan hiçbirinin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz, kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz yoldan çıkmış bir topluluksunuz.

Aziz Müminler!

Azgınlıkları ve haddi aşmaları sebebiyle helak edilen kavimlerden ibret alalım. Fıtratımıza uygun, nezih bir hayat yaşamaya gayret edelim. İnsanlık şeref ve haysiyetini canımız gibi aziz bilip koruyalım. Kadının ve erkeğin izzetini zedeleyebilecek aşırılıklardan ve çirkinliklerden uzak kalalım. Kız ve erkek çocuklarımıza hak ettikleri değeri ve özeni gösterelim. Sağlıklı bir nesil yetiştirmenin çocuklarımızı, gençlerimizi sapkın anlayışlara karşı eğitmek, bilinçlendirmek ve korumaktan geçtiğini, bu noktada hepimize sorumluluk düştüğünü unutmayalım.”

 

İklim aktivistlerine gözaltı

Paris’te iklim eylemcilerine uygulanan polis şiddetini İstanbul’da Fransız Konsolosluğu önünde protesto eden aktivistler gözaltına alındı. İfadeleri alındıktan sonra salıverilen aktivistler, ‘polise de iklim krizini, nedenlerini ve sonuçlarını anlattık’ dedi.

Fransa’da iklim eylemcilerine uygulanan orantısız şiddeti protesto eden  Yokoluş İsyanı (Extinction Rebellion) Türkiye aktivistlerinden beş kişi gözaltına alındı. Bugün öğle saatlerinde Fransız Konsolosluğu önünde gerçekleştirilen açıklamanın ardından gözaltına alınan aktivistler, götürüldükleri Taksim Karakolu’nda Beyoğlu Güvenlik Şube’de sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı.

Geçtiğimiz günlerde, ülke tarihinin ölçülmüş en sıcak gününde Paris’te iklim krizini durduramayan hükümeti protesto eden Extinction Rebellion aktivistlerine Fransız polisi çok sert davranmış ve eylemcilere biber gazı ile saldırmıştı. Bunun üzerine bir çağrı yapan İngiltere merkezli Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı), dünya çapındaki aktivistlerine,  bulundukları ülkede, aynı saatte Fransız konsoloslukları önünde eylem yapma çağrısı yaptı.

Yokoluş İsyanı-Türkiye aktivistleri, çağrıya uyarak geldikleri İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde bulunan Fransız Konsolosluğu önünde, Paris polisinin sert müdahalesini kınadı ve iklim krizine ilişkin açıklamada bulundu. Açıklamanın ardından konsolosluk önüne gelen polis, eylemcileri gözaltına alarak Taksim Karakolu’na götürdü. Aktivistlerden Elif Ünal, “Oradaki polislere de iklim krizini anlattık ve yapılması gerekenler konusunda bilgi verdik. Hakkımızda tutanak tutuldu, ama savcılıkla da konuşulduktan sonra herhangi bir ceza soruşturması açmaya gerek görmediler” dedi.

 

 

 

 

 

Çin yasaklayınca Türkiye dünyanın plastik çöp deposu oldu

Türkiye’ye plastik atık ithalatı son iki yılda beş kat arttı. Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Türkiye plastik atıkları geri dönüştürme konusunda en başarısız ilk 20 ülke arasında

Türkiye’deki plastik atık ithalatı 2016 yılının başında 4 bin tonken 2018 başında aylık 33 bin tona yükseldi. Aynı yılın ortalarında aylık 20 bin tona gerileyen plastik atık ithalatı son iki yıl içerisinde beş kat artış gösterdi. Türkiye’ye en fazla plastik atık ihraç eden ülkeler ise sırasıyla, İngiltere, Belçika, Almanya, ABD, Hollanda, İspanya, İtalya, Slovenya, Fransa ve Japonya.

Medya takip ve raporlama ajansı PRNet, plastik atık ithalatına yönelik yapılan raporu inceledi. PRNet’in Greenpeace verilerinden ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, Türkiye’deki plastik atık ithalatının Çin’deki plastik atık ithalatı yasağından sonra yükseliş gösterdiği gözlemlendi. Atık ithalatı 2016 yılının başında aylık 4 bin ton iken 2018 yılının başında 33 bin ton olduğu ve aynı yılın orta aylarında 20 bin tona gerileyip sabit kaldığı saptandı.

Türkiye’de plastik atık ithalatının 10 bin tonluk kısmı Britanya’dan gelirken, Çin’de başlayan yasaklar ve Malezya, Vietnam ve Tayland’ın kısıtlamaların; Türkiye ile birlikte Endonezya ve Hindistan’da da ithalatın yüksek miktarda artışına sebep olduğu belirlendi.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) 2015 yılında dair verileri, Türkiye’nin çöpünün sadece yüzde 1’ini geri dönüşüme yolladığını, gerisini ise katı atık sahasına gönderdiğini gösteriyor.

Türkiye en kötü 20 ülke arasında

Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre de, Türkiye plastik atıkları geri dönüştürme konusunda en başarısız ilk 20 ülke arasında. Buna göre, belediyeler 2016’da 31 milyon ton çöp topladı. Türkiye İstatistik Kurumu‘na (TÜİK) göre bu çöplerin sadece yüzde 9,8’i geri dönüşüme gönderildi.

Ambalaj atıklarının ayrı toplanarak geri dönüşüme kazandırılması amacı ile kurulmuş kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Pagçev‘in genel müdürü Yağmur Cengiz, mevcuttakinden çok daha fazla sayıda atık toplama ve geri dönüşüm tesisine ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şu an 751 lisanslı geri dönüşüm tesisi ve 566 atık toplama ve ayırma tesisi bulunuyor.

Dergi, İngiltere’den ihraç edilen çöplerin çevreye zarar vereceğine dair endişeler olduğunu da yazdı.

Değerlendirilebilir Atık Malzemeler Sanayicileri Derneği‘nin (TÜDAM) başkanı Vedat Kılıç da Türkiye’ye ithal edilen plastik atıklardaki artışın bir yandan plastik sanayi için imkan oluşturduğunu söyledi. Buna göre, sektör son 2 yılda önemli oranda kârını artırdı ve yatırımlar yeni işyerlerinin açılmasını sağladı.

Plastik atıkların Akdeniz’de izini süren Çukurova Üniversitesi‘nden akademisyen Sedat Gündoğdu’nun araştırmaları göre Türkiye sahilleri tüm Akdeniz’deki en kirli sahiller. Gündoğdu, bunun nedenlerini “tarımsal faaliyetler, az gelişmiş altyapı, kentleşmede artış ve yetersiz çöp değerlendirme politikalarına” bağlıyor.

Mersin, Adana ve Antalya Türkiye’deki diğer sahil kentlerinden daha fazla çöp ürettiğini ve yoğun yağışların bu çöpleri nehirler aracılığıyla denizlere taşıdığını anlatan Gündoğdu, geri dönüşümün çözüm olmadığını, tek çözümün plastik atıkları azaltmak olduğunu söyledi ve uyardı: “Aksi takdirde Akdeniz sahillerine gelen Avrupalılar da dahil herkes kendi çöpünde yüzmek zorunda kalabilir.”

Reyhanlı’da araç içinde patlama: Üç kişi öldü

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘patlamanın terör ile bağlantılı olabileceğini’ açıkladı.

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde park halindeki otomobilde patlama meydana geldi. Patlamanın ardından alev topuna dönen otomobildeki 3 kişi yaşamını yitirdi. Ölenlerin Suriye uyruklu olduğu açıklandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Şu andaki tespitler, daha çok terörle bir bağlantısı olabilir istikametinde. Araçta bomba olduğu belli, onun patlaması neticesinde İçişleri Bakanımın verdiği bilgiye göre üçü de ölmüş” dedi.

Saat 13.00 sıralarında, Mehmet Akif Ersoy Caddesi‘nin kenarında park halinde bulunan otomobilde, henüz bilinmeyen nedenle patlama meydana geldi. Çevrede büyük korkuya neden olan patlamanın ardından otomobil, alev topuna döndü. İhbar üzerine olay yerine çok sayıda polis, itfaiye ve sağlık ekibi sevk edildi. Polisler çevre güvenliği alırken, itfaiye ekipleri yangını söndürdü. Yapılan incelemede, otomobilin içinde bulunan üç kişinin öldüğü belirtildi.
Patlamaya neyin yol açtığı araştırılıyor.

Erdoğan’dan açıklama

Cumhurbaşkanı Erdoğan, cuma namazı çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Hatay’daki patlamaya ilişkin konuşan Erdoğan “Şu andaki tespitler, daha çok terörle bir bağlantısı olabilir istikametinde. Araçta bomba olduğu belli, onun patlaması neticesinde İçişleri Bakanımın verdiği bilgiye göre üçü de ölmüş” dedi.

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 11 Mayıs 2013’te patlatılan iki bombalı araçla 52 kişi hayatını kaybetmiş, 155 kişi yaralanmıştı.

 

İklim Acil Durumu’nu anlatan fotoğraf ve video çalışmaları için çağrı

Şehri görsel hikâyelerle anlatan genç fotoğraf ve video üreticilerinin çalışmalarına alan açan  sehrebak.org, iklim değişikliğinin şehirdeki etkilerini anlatan fotoğraf ve videolar için çağrı yaptı. Türkiye’nin farklı bölgelerinde genç hikâye anlatıcılarının iklim değişikliği ve çevreyle ilgili meseleleri fotoğraf ve videoyla gündeme getirmesini amaçlayan, belgesel sinemacı ve akademisyen Can Candan’ın kaleme aldığı ”Acil Durum” çağrısı şöyle:

“’Ağustos 2018’de, İsveç’in başkenti Stockholm’deki parlamento binasının önünde genç bir öğrenci elinde bir pankart ile tek başına bir eylem başlatır. O zaman 9. sınıfa yeni başlayan 15 yaşındaki Greta Thunberg‘in pankartında şu yazmaktadır: “İklim için Okul Grevi”. Greta’nın bu eyleminden bugüne henüz bir yıl geçmedi ama Greta artık dünyada milyarlarca kişinin tanıdığı ve ilham aldığı Nobel Barış Ödülü adayı bir iklim aktivistidir.

Dünyanın birçok coğrafyasında olduğu gibi Türkiye’de de iklim değişikliği, Greta’nın, devletlerin, hükümetlerin ve toplumların bu konudaki hareketsizliğine tepki vererek dikkat çektiği gibi artık bir “iklim acil durumu”na dönüştü. Kabul etsek de etmesek de, fark etsek de fark etmesek de, gündelik hayatımızın önemli bir unsuru haline geldi. Türkiye’de de Greta’dan ilham alan çocuklar ve gençler “İklim için Okul Grevi” hareketinin bir parçası olmaya başladılar.

Peki bu “iklim acil durumu” içinde bizler neredeyiz? İklim acil durumu nasıl deneyimleniyor, nasıl görünür oluyor? Şehirlerimizde ve etrafında neler yaşıyoruz? İklim acil durumuna giden yolda kendi çevremizde yapılan yanlışların izlerini gözlemleyebiliyor muyuz? Bu acil durum bağlamında bugünümüzü ve geleceğimizi nasıl anlamlandırabiliriz? Bu durumun içinde doğa ve insan dışı canlılar ile ilişkimizi nasıl görüyoruz? Gelecekte çok daha vahim sonuçlarını göreceğimiz iklim olaylarını bugün yaşarken gelecek için neler hayal edebilir, bireysel ve kolektif olarak neler yapabiliriz? Bu meselenin hak-hukuk-adalet, felsefi, etik, siyasi, kişisel ve manevi boyutları nelerdir? Sorunu/sorunları ve çözümü/çözümleri birlikte düşünmek ve görselleştirmek mümkün mü? İlham kaynaklarımız neler olabilir?

Toprak, su, orman, bitki örtüsü, yeşil, doğal felaketler (seller, heyelan, yangın, vd.), betonlaşma, enerji üretimi/tüketimi, HESler, RESler, GESler, JES, NGSler, nükleer eşik, atık, atık ithali, kirlilik, iklim ve enerji adaleti, sıcaklık, halk sağlığı, iklim ve enerji politikaları, ulaşım, karbon salımı, karbon ayak izi, sürdürülebilirlik, yeşil ekonomi, insan-doğa, kalkınma/büyüme, küçülme/yavaşlama, yeşille göz boyama (greenwashing), şehrin doğası… Şehrimizde ve çevresinde iklim değişikliğine dair neler görüyoruz? Bu kavramların şehirdeki etkisini yorumlayan 8 ya da 12 fotoğraftan oluşan çalışmalarınızı ve 2-4 dakika uzunluğundaki videolarınızı 15 Ağustos 2019’a kadar paylaşmanızı bekliyoruz.’’

Hatırlatmak ve Anlatmak için Şehre BAK

Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK, Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşayan ve yaşadıkları dünyayı video, fotoğraf ve diğer görsel araçlarla anlatmak isteyen genç hikâye anlatıcılarının kolektif bir üretim sürecini paylaşmalarına imkân sağlamak üzere 2013 yılında yola çıktı. 2017 yılında ise gençlerin üretimlerini paylaşabildiği, hem birbirleri hem de fotoğrafçılar, sinemacılar, güncel sanatçılar ve akademisyenler ile temasa geçebilecekleri bir çevrimiçi paylaşım platformuna dönüştü.
sehrebak.org, 2018-2019 döneminde ana temalarını göç, aidiyet, çeşitlilik, ekoloji ve dönüşüm kavramlarının belirlediği çağrılarla ilerliyor. Çağrılara gönderilen çalışmalar çevrimiçi sergiler yoluyla izleyiciyle buluşacak ve sehrebak.org’un fotoğraf ve video arşivine dahil olacak.

Ayrıntılı bilgi için sehrebak.org

Sudan’da taraflar uzlaştı, teknokrat hükümet kurulacak

Sudan’da Askeri Geçiş konseyi ile muhalifler, seçimlere kadar iktidarın dönüşümlü olarak paylaşılması konusunda uzlaştı. Haftalardır protesto gösterileri yapan Sudanlılar bu kez sevinç gösterileri için sokaklarda.

Sudan’da yönetimi elinde tutan ordu ile sivil muhalifler seçimler yapılana kadar geçiş süreci boyunca iktidarın dönüşümlü olarak paylaşılmasında uzlaştı. Taraflar, teknokrat bir hükümetin kurulması ve son haftalarda sokaklarda yaşanan şiddet olaylarının araştırılması için bağımsız soruşturma yürütülmesi için de el sıkıştı.

BBC’nin haberine göre, daha önce varılan anlaşmada, üçte ikisi sivillerden oluşan Özgürlük ve Değişim Gücü’ne verileceği geçiş konseyi kurulması kararlaştırılmış, sokak eylemlerindeki müdahalelerde can kaybı yaşanmasının ardından müzakereler askıya alınmıştı. Son varılan anlaşmaya göre geçiş konseyinin kurulmasından vazgeçildi.

Sudan’daki krizde arabuluculuk görevini üstlenen Afrika Birliği temsilcisi Mohamed Hassan Lebat, tarafların uzlaştığını duyurduğu açıklamasında, dönüşümlü yönetimin üç ya da üç yıldan biraz daha fazla süreceğini belirtti.

Haberin duyulmasının ardından, haftalardır protesto gösterilerine sahne olan meydanlarda bu kez sevinç gösterileri düzenlendi.

Özgürlük ve Değişim Gücü lideri Ömer el-Degair anlaşmanın yeni bir dönemin başlangıcı olmasını umduklarını ifade etti.

Askeri Geçiş Konseyi’nin başkan yardımcısı Mohamed Hamdan Dagalo da anlaşmanın tüm kesimleri kapsayacağının sözünü verdi, orta yolun bulunmasındaki çabalarından ve sabırlarından dolayı Afrikalı ve Etiyopyalı arabuluculara, iyi niyetli yaklaşımlarından dolayı da karşı tarafa şükranlarını sundu.

Sudan güvenlik güçleri, 3 Haziran Pazartesi sabahı başkent Hartum’daki ordu karargahı önünde 6 Nisan’dan bu yana sivil yönetime geçilmesi talebiyle nöbet tutan muhalif göstericileri, gerçek mermi ve göz yaşartıcı gaz kullanarak dağıtmıştı. Olaylarda 100’den fazla kişi hayatını kaybetmişti.

 

Kazdağları destek bekliyor

Siyanürlü altın madeni projesi yüzünden talan edilen Kazdağları için imza kampanyası başlatıldı. Kanadalı firmanın ÇED raporuna aykırı işlem yapıldığını belirten TEMA çağrısında ‘Şimdi değilse ne zaman?’ diye sordu

 Çanakkale’nin Kirazlı mevkiine yapılması planlanan altın madeni projesine karşı TEMA, change.org’da imza kampanyası başlattı. “Kirazlı Altın Madeni’nde Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna aykırı işlem yapılıyor, işletme durdurulsun” diyen TEMA, Hepimizin en azından bir kere de olsa görmek istediği veya yerleşmek için hayalini kurduğu oksijen deposu Kazdağları varlığını koruyabilmek için desteğini bekliyor” çağrısı yaptı.

Kirazlı’da neler oluyor?

Kirazlı Altın Madeni Projesi, Mart 2019’da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan inşaat faaliyetlerine başlamak için işletme iznini aldı. Projenin ilk aşamaları proje alanındaki ormanların ve diğer bitki örtüsünün ortadan kaldırılması ve 45.650 ağacın kesilmesi olarak planlanmıştı. Haziran ayının ortasında yapılan tıraşlama ile ormanlarda büyük bir yara açıldı. Uydu görüntüleri üzerinde yapılan incelemeler, maden sahası ve  yol bağlantıları için yaklaşık 195 bin adet ağacın kesildiğini ortaya koyuyor. Buna göre ÇED raporunda belirtilenden dört kat daha fazla ağaç kesimi yapıldı.

Siyanürlü Altın Madenciliği

“Kirazlı Siyanürlü Altın İşletmesi” faaliyete geçmek için geri sayıma başladı. Çanakkale merkeze 30 km uzaklıkta olan maden alanı aynı zamanda 180 bin insanın tek su kaynağı olan Atikhisar Barajı ile aynı su havzasında yer alıyor.

Kazdağları’nın kuzey yamacında, meşe, çam ormanları ile birlikte dünyada sadece Türkiye’de yaşayan yedi bitki türünün yaşam alanı üzerine kurulması planlanan maden projesi hayata geçtiğinde 20 bin ton siyanür kullanacak ve siyanürle birlikte arsenik gibi birçok ağır metal ortaya çıkacak. Bütün bir kentin tek su kaynağı, Kazdağları’nın dereleri, yer altı suları, tarım alanları kirlilik; ormanları ve nadir bitkileri ise yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.

Kampanyayla Çanakkale Valiliği ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan, ÇED’e aykırı olarak kesilen ağaç sayısını tespit etmeleri ve ÇED’e aykırı ilerleyen işletmeyi durdurmaları talep ediliyor.

İmzalamak için tıklayın

 

 

‘İklim göçü’ yapan Atlantik balinalarının altısı son bir ay içinde öldü

Okyanuslar ısındığı için korunaklı alanların dışına çıkan Atlantik balinalarının nesli tükenmek üzere. Balinaların en az üçünün gemilerin çarpması sonucu öldüğü düşünülüyor.

Altı Kuzey Atlantik balinasının geçen ay içinde ölmesi  bilim insanlarını endişelendirdi. “Gerçek balina” (right whales)  adlı türün geriye yalnızca 400 üyesi kaldığı belirteldi. Bunların da sadece 100’ü  doğurgan dişilerden oluşuyor.

The Independent’in haberine göre, ölen balinaların altısı da Kanada’nın St. Lawrence Körfezi’nde bulundu. Balinaların en az üçünün gemilerin çarpması sonucunda öldüğü bildirildi.

Gerçek balinalar son yıllarda -özellikle 2017’de- düşük doğum seviyesinden ve yüksek ölüm oranlarından musdarip.

Maine’deki Bigelow Laboratuvarı‘nda okyanusları inceleyen kıdemli bilim insanı Nick Record’a göre, balinalar yiyecek bulmak için okyanusun farklı bölgelerine seyahat etmek zorunda kalıyor. Record okyanusun ısınmasına bağlı olan bu seyahatlerin, korunaklı alanların dışına çıkan balinaları savunmasız bıraktığını söylüyor: “Balina gibi hayvanlar, yiyeceklerinin nerede olduğunu bulmak ve yuvadan uzaklaştıkça yeni bir ortam keşfetmek zorunda. Bunu bir çeşit ‘iklim göçü’ olarak düşünebilirsiniz.”

“Gerçek balina” adlı türün geriye yalnızca 400 üyesi kaldı

Gerçek balinalar, uzun zaman önce balina ticaretinin yaygın olduğu dönemde, avlamaya değer görüldükleri için “gerçek” diye adlandırıldı. Genelde kıyıya yakın bölgelerde avlanan bu hayvanlar, çok değerli olan balina yağı kaynağıydı.

Gerçek balinaların bu özellikleri popülasyonun azalmasına neden oldu. O zamandan bu yana balinaların sayılarını artırma çabaları sürüyor. 1990’da yaklaşık 270 balinadan oluşan popülasyon, 2010’da 480’e ulaşmıştı. Geniş siyah gövdelere ve güçlü kuyruklara sahip balinaların boyu 15 metreye ulaşabiliyor. Genelde plankton tüketmelerine rağmen, kemerli ağızları yetişkin bir insanın sığabileceği kadar büyük.

Aşırı doğum oranları görülmediği ve büyük önlemler alınmadığı sürece, gerçek balinaların neslinin 25 yıla kadar tükeneceği düşünülüyor.

Hükümet yetkilileri ve hayvanseverler, nesli tükenmekte olan türlerin korunması için acil önlem çağrısında bulundu. Ulusal Deniz Balıkçılığı Servisi’nin müdür yardımcısı Chris Oliver, balinalara yönelik “kapsamlı koruma sağlamak için acil eylem” talebinde bulunmak üzere Kanada hükümetini toplantıya çağırdığını söyledi: “Kuzey Atlantik’in diğer gerçek balinalarının ölümesini engellemek en büyük önceliğimiz.Bunu yapmak için koruma seviyesini artırmamız ve güçlerimizi birleştirmemiz gerek.”

Göçmenleri taşıyan tekne Tunus açıklarında battı, 80 kişi hayatını kaybetti

Libya’dan Akdeniz’e açılan göçmen teknesi, haddinden fazla yolcu taşıdığı için Tunus açıklarında alabora aldı. En az 80 kişi hayatını kaybetti.

Tunus açıklarında, göçmenleri taşıyan bir tekne alabora oldu; en az 80 kişi hayatını kaybettiği bildirildi. Zarzis adlı kasabanın açıklarında batan tekneden dört kişi kurtarıldı. Ancak biri kaldırıldığı hastanede öldü. Kurtarılan dört kişiden Malili olan üçü, Libya’dan yola çıktıklarını ve hedeflerinin Avrupa’ya ulaşmak olduğunu anlattı.

Teknenin üç saat süreyle su aldığını ve sonunda tamamen battığını söyleyen göçmenler, “Biz tekneden kopardığımız bir tahta parçasına tutunarak hayatta kalmayı başardık ve iki gün süreyle kurtarılmayı bekledik. Onlarca kişi öldü” dedi.

Zor koşullarda, yeni bir başlangıç yapmak umuduyla para biriktiren göçmenlerin yüklü paralar ödeyerek bindiği teknenin tüm göçmen tekneleri gibi haddinden fazla yolcu taşıdığı belirtildi.