Ana Sayfa Blog Sayfa 2455

Özgür Gündem dayanışmasına beraat

Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla birer günlük genel yayın yönetmenliği yapan Erol Önderoğlu, Şebnem Korur Fincancı ve Ahmet Nesin beraat etti

Özgür Gündem gazetesine yönelik baskılara karşı dayanışma amacıyla birer günlük Genel Yayın Yönetmenliği yapan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucusu Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Yazar Ahmet Nesin’in yargılandığı davaya bugün devam edildi.

Duruşmada söz alan Şebnem Korur Fincancı, karar verilmeden önce yargı reformu paketinin beklenmesini talep etti. Avukat Özcan Kılıç ve Tora Pekin de aynı yönde talepte bulundu. Pekin’in, “Eğer bir mahkumiyet verilecekse bunun erken verilmesinde bir kamu yararı yok” şeklindeki sözlerine Mahkeme Başkanı, “Mahkûmiyete koşullanmamıza gerek yok” yanıtını verdi. Yargı reformu paketinin beklenmesi yönündeki talebi kabul etmeyen mahkeme karar vermek için duruşmaya ara verdi. Bir süre sonra yeniden devam eden duruşmada mahkeme Önderoğlu, Fincancı ve Nesin hakkında beraat kararı verdi.

 

Von der Leyen Avrupa Komisyonu başkanı seçildi

Avrupa Komisyonu’nun ilk kadın başkanı, Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Layen oldu. Yeşillerin ‘iklim politikalarındaki belirsizlik’ gerekçesiyle desteklemediği Layen, kadın üyeler için eşitlik sağlayacağı sözünü verdi.

Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı seçildi. Von der Leyen,  bu göreve getirilen ilk kadın olması yanı sıra aynı zamanda 50 yıl ardından seçilen ilk Almanyalı Başkan. Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği’nin (AB) yasama sürecini başlatan, birliğin yürütme organı olarak AB müktesebatını, bütçeyi ve programları uygulayan ve idari denetimden sorumlu kurumu.

Yeni Komisyon Başkanı von der Leyen, Avrupa Parlamentosu’nun 733 üyesinden 383’ünün oyunu aldı. Söz konusu göreve seçilmek için 374 oy yeterli. Ursula von der Leyen, görev süresi 31 Ekim’de bitecek halihazırdaki Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’dan görevi 1 Kasım’da devralacak.

Cinsiyet eşitliği sözü

Von der Leyen, komisyon başkanlığına seçilmesinden‘onur duyduğunu’ belirterek, “Hepinize mesajım, hep birlikte yapıcı bir şekilde çalışalım” dedi. Konuşmasında cinsiyet eşitliğine verdiği öneme de değinen von der Leyen, Brüksel’de önderlik edeceğini söylediği kadın komisyon üyeleri için eşitlik sağlayacağının sözünü verdi: “1958’den beri 188 komisyon üyesinden ne kadarı kadınlardan oluşuyordu? Ancak yüzde 20’si. Eğer üye devletler yeterli kadın üye önermezlerse ben de yeni isimler sormaktan çekinmeyeceğim.”

Yeşiller desteklemedi

Avrupa Komisyonu’nun yeni başkanı cinsiyet eşitliğinin yanı sıra iklim değişikliğiyle mücadele edeceği sözünü de vermiş ancak bu Parlamento’daki Yeşilleri ikna etmemişti. Hollandalı Yeşil milletvekili Bas Eickhout,  Von der Leyen için, “Tüm yanıtları kaçamaklı… Onu tanımıyoruz” dedi: “Somut olarak ne yapacağını belirsiz.” demiş; Alman Yeşiller Partisi’nden parlamentoya seçilen Ska Keller da şu açıklamayı yapmıştı: “Bugün Ursula von der Leyen’den, hukukun üstünlüğü ya da iklimle ilgili somut teklifler duymadık.  Değişim için bir göreve seçildik ve değişimin onunla nasıl mümkün olacağını öngöremiyoruz. Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller / EFA olarak adaylığını önümüzdeki hafta desteklememeye karar verdik. ”

Almanya’nın yeni Savunma Bakanı Kramp-Karrenbauer

Öte yandan Ursula von der Leyen’in AB Komisyonu başkanlığına seçilmesinin ardından Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) Genel Başkanı Annegret Kramp-Karrenbauer, Almanya’nın yeni Savunma Bakanı olacak.  Deutsche Welle Türkçe‘nin haberine göre Kramp-Karrenbauer’in bu göreve getirilmesi Berlin’de sürpriz bir gelişme olarak yorumlandı.

 

Yeşiller: Kıbrıs’taki fosil yakıtlar bir iklim adaleti meselesidir

Avrupa’daki siyaset ortaklarına bir mektup yazan Yeşil Siyaset Platformu, Kıbrıs’ta gaz aramalarına son verilmesi için çaba göstermelerini istedi: ‘Türkiye-AB ilişkilerinin normalleşmesi sadece kalıcı barışla başarılabilir, karbon kazıp çıkarmanın arkasında durarak başarılamaz.’

Yeşil Siyaset Platformu, Avrupa’daki siyaset ortaklarına, Kıbrıs etrafındaki gaz aramalarına son verilmesi ve Kıbrıs’ta refahın çözüm ve barış yoluyla getirilmesini vurgulayan bir mektup gönderdi. Avrupa’nın her tarafından ve özellikle de Avrupa Parlamentosu’nda aktif yeşil siyasetçilere çağrı yapan metin, Türkiye’ye yapılacak herhangi bir yaptırımın, Kıbrıs hükümetinin doğalgaz arama ve çıkarma faaliyetlerine destek olarak algılanacağının altını çiziyor.

Ada etrafında hâlihazırda bulunmuş gazın yakılması hâlinde 1 Gigaton gibi muazzam bir miktar karbondioksit salımının fazladan gerçekleşeceğinin ve bunun AB’nin salımların sıfırlanacağı en geç tarih olan 2050 yılına kadar salabileceği miktarın 1/50si anlamına geldiğinin altını çizen metin, tüm taraflara karbon hülyalarından uzak durmaları ve iki-bölgeli iki-toplumlu bir federasyon çözümü için müzakerelere bırakılan yerden başlamak için inisiyatif almaları çağrısında bulunuyor.

Metnin tamamı şöyle:

Kıbrıs’taki fosil yakıtlar sadece uluslararası hukuk değil, bir iklim adaleti meselesidir.

Türkiye’nin geçtiğimiz hafta, kendisi dışında kimsenin tanımadığı uluslararası hukuk yorumuna dayanarak, ikinci bir sondaj gemisini Doğu Akdeniz’e sevk etmesi suları ısıttı. Endişeliyiz, Erdoğan’ın hükümeti ülkeyi yalnızlığa mahkum edip normalleşme yolundan daha da uzaklaştırıyor. Bu, halkın son tekrarlanan İstanbul seçimlerinde demokrasilerini normalleşmek için gösterdiği kuvvetli iradeye rağmen yapılıyor.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2018’de açıkladığı 1.5°C raporunun açıkça belirttiği üzere, bu hızda yakarsak 12 yıllık karbon bütçemiz var ve bu süre her geçen gün azalmakta. Kaynağı ne olursa olsun, mevcut fosil yakıt tüketimimiz sürdürülemez.  Kıbrıs etrafında halihazırda bulunmuş olan doğalgazın yakılması bile 1 Gigaton fazladan karbondioksit salımı anlamına gelecek. Hukuki çerçeve ne olursa olsun, Kıbrıs’ta doğalgaz aramalarını desteklemek, AB’nin 2050’ye kadar salabileceğinin 1/50’si kadar fazla salımı desteklemek demektir.

Bunu göz önünde bulundurarak, Parlamento’daki ve Avrupa’nın her yerindeki Yeşil dostlarımıza, bu konuyu değerlendirirken son derece özen göstermeleri çağrısında bulunuyoruz. Kıbrıs hükümetinin doğalgaz çıkarmasını ve Türkiye’ye karşı olası yaptırımları desteklemek, bir üye devleti savunmak ve büyük bir oranda, mevcut hâliyle, uluslararası hukuku savunmak olabilir, ama iklim hakkını savunmanın, nesiller arası adaletin ve Avrupa’yı adil iklim dönüşümünde öncü kılmanın tam zıttı bir duruştur.”

Türkiye Yeşilleri olarak desteklediğimiz:

“- Türkiye’nin doğalgaz arama ve sondaj faaliyetiyle gerginliği artırmayı durdurması; bunu müzakerelerde elini kuvvetlendirmek için kullanma tehlikeli oyunundan vazgeçmesi. Kıbrıslı Türklerin haklarını savunmayı kendi ihtiraslarına mazeret yapmaması.

– Kıbrıs’ın gaz serveti düşleri kurmayı bırakması. Fahiş maliyetler düşünüldüğünde bu hülyaların gerçekleşmeme ihtimali yüksek ve gerçekleşseler bile güvenli bir iklim geleceğinin tersine etkisi olacaktır. İklim değişikliğinin Ada’yı Avrupa’nın gerisine göre çok daha kuvvetli bir şekilde vuracağını hatırlatırız.

– Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ın fosil yakıt ihtiraslarını ve Türkiye’ye bununla alakalı yaptırımları desteklememesi; zira böyle yaptırımlar Kıbrıs hükümetinin doğalgaz çıkarmasını desteklemek olarak anlaşılacaktır.

– Kıbrıslıtürk lider Sn. Akıncı ve Kıbrıslırum lider Sn. Anastasiadis’in masaya dönüp, iki kesim iki toplumlu bir federasyon müzakerelerini tamamlamak için inisiyatif almaları; Crans Montana’da iki yaz önce çözüme çok yaklaştıkları ve bıraktıkları yerden başlamaları.

– BM Genel Sekreteri ve AB Dış İlişkiler Birimi’nin, Türkiye dahil tüm ilgili tarafların kalıcı bir barışın altına imza atması için kolaylaştırıcılıklarını kuvvetle üstlenmeleri.

Refah, hukuka saygı, Türkiye-AB ilişkilerinin normalleşmesi sadece kalıcı barışla başarılabilir, karbon kazıp çıkarmanın arkasında durarak başarılamaz.

Hepimiz için bir barış denizi olarak fosilsiz, nükleersiz bir Mare Nostrum için,

Yeşil Siyaset Platformu, Türkiye.”

Kavala: En zoruma giden hastanede kelepçe

624 gündür cezaevinde tutulan Osman Kavala, hakkında Gezi davasından başka “darbe girişiminine destek’ suçlamasıyla ayrı bir soruşturma daha olduğunu, tahliye kararı verilse bile bunun cezaevinden çıkacağı anlamına gelmediğini söyledi.

Gezi Davası’nda tutuklu yargılanan ve 624 gündür cezaevinde tutulan hak savunucusu iş insanı Osman Kavala, hakkında ’15 Temmuz darbe girişimine destek’ suçlamasıyla ayrı bir soruşturma daha olduğunu belirterek, “Herhalde bir vakitte benim için de tahliye kararı verilecek ama bu cezaevinden çıkacağım anlamına gelmiyor” dedi.

T24’ten Şirin Payzın’a verdiği söyleşide Kavala, “Tutuklama kararım tuhaf bir biçimde iki dosya arasında paylaştırılmış. Bu ikinci dosya hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. 20 aydır iddianamesi ortaya çıkmadı”diye konuştu. Davanın nasıl ilerleyeceğine ilişkin beklentileri sorulduğunda Kavala şu yanıtı verdi: “Beklentim elbette tüm yargılananların üzerlerine atılan suçlardan beraat edecekleri. Buna kesin gözüyle bakıyorum. İddianamedeki kurgunun, ipe sapa gelir bir hali yok.”

‘İddianameyi baştan sonra iki kez okudum’

İddianameyi baştan sona iki kez okuduğunu belirten Kavala Kendimle ilgili bölümleri daha fazla okudum. İddianamenin 8 bin 763 sayfa kadar eki bulunuyor. Bu eklerin büyük çoğunluğu bürokratik işlemlerle ilgili evrak ve iddianamede de bulunan materyal. Ancak aralarında önemli belgeler de mevcut. Bunları avukatlarımın yardımıyla görebildim” dedi.

‘En çok zoruma giden şey kelepçe’

Cezaevi koşullarına ilişkin de bilgiler veren Kavala en çok hastaneye gidiş gelişlerde kelepçe takılmasın zoruna gittiğini söyleyerek, şöyle konuştu: “Silivri’ye gelmeden önce iki hafta şu anda kaldığım odanın yarı büyüklüğünde bir hücrede kaldım. Bir haftaya yakın bir süre burayı dört kişi ile paylaştım. O günler kolay geçmedi. Silivri’de fiziki şartlara kendimi alıştırdım, cezaevi şartları çok zorlayıcı gelmiyor. Odamda kitap okuyarak, düşünerek, hayal kurarak, kendimi başıma gelenlerden uzak tutmaya çalışıyorum. En çok zoruma giden hastaneye gidiş gelişlerde kelepçe takılması. Elleriniz kelepçeli, yanınızda jandarma, Silivri Devlet Hastanesi’nde dolaşıyorsunuz. Görenler bu adam acaba hangi kötülüğü yapmıştı diye düşünüyor olmalı.“

 ‘Soros ile özel bir ilişkim olmadı’

İktidarın kendisini neden hedef aldığı sorusuna ise Kavala ‘grafik kullanımının da yardımıyla kendisinin George Soros ile karanlık ilişkiler içinde olduğu mesajı verildiğini’ söyledi ve Soros iddialarına yönelik şu değerlendirmeleri yaptı: “Açık Toplum Vakfı’nda yönetim kurulu üyesiydim. George Soros ülkemizi ziyaret ettiğinde diğer yönetim kurulu üyeleriyle birlikte kendisiyle görüşmelerim oldu. Ancak, Türkiye’deki vakfın yönetim kurulu üyeliği dışında kendisiyle özel bir ilişkim olmadı. Vakfın yönetim kurulunda da hiçbir zaman diğer üyelerden farklı bir statüm, sorumluluğum olmadı. Soros’a saygı duyarım. Hukuk kurumlarının düzgün çalışması, sivil hakların korunması ve genişletilmesi, sivil toplum örgütlerinin ve hak savunucularının desteklenmesi, göçmen politikaları gibi konularda kendisiyle görüşlerimiz örtüşmektedir. Ancak Türkiye’deki Açık Toplum Vakfı kuruluşundan itibaren siyasi meseleler, siyasi aktörlerle arasına mesafe koymuştur, siyasi nitelikli faaliyetlere destek vermemiştir.”

 

Muğla’da bir yangın daha: Bodrum’da iki hektar alan kül oldu

Muğla’da geçen haftadan beri süren orman yangınları zincirinde Bodrum ilçesindeki ormanlık alanda yeniden yangın çıktı. yangın, havadan ve karadan müdahale ile iki saatte güçlükle söndürüldü.

Gündoğan Mahallesi’ndeki ormanlık alanda, bugün saat 15.00 sıralarında, henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Yangını söndürmek için havadan dokuz helikopterle müdahaleye edilirken, Milas Orman İşletme Müdürlüğü ve Muğla Büyükşehir Belediyesi Bodrum İtfaiye Grup Amirliği’ne bağlı çok sayıda ekip de olay yerine sevk edildi. Söndürme çalışmalarına helikopterlerin yanı sıra 12 arazöz, bir dozer ve orman ekipleri de katıldı.

İki saatte güçlükle söndürülen yangında, 2 hektarlık çam ağaçları ile kaplı ormanlık alanın zarar gördüğü bildirildi.

Demirtaş: ‘Bırakırsak kaçar algısı yaratmak hakarettir

Ana dava duruşmasında konuşan Demirtaş, kaçma şüphesinin tutukluluğuna gerekçe gösterilmesini eleştirdi. Tahliye edilse bile duruşmalara katılacağını belirten Demirtaş, çözüm sürecine ilişkin Öcalan’ın devreye girmesinden yana olduğunu söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın 142 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı ana davanın duruşması, dün Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü‘nde başladı. Bugün de devam eden duruşmaya Demirtaş, Edirne Cezaevi’nden SEGBİS yoluyla bağlanıyor.

‘Sınıra bıraksanız, kendim bu tarafa atlarım’

Demirtaş, savunmasında “siyasi rehine olduğunu” tekrarladı. “AİHM’in çok sayıda kararında, tutukluluğun devamıyla ilgili ‘somut, ikna edici ve sanıkla doğrudan bağ kuran somut deliller olmadığı sürece tutuklu yargılanamaz’ denildiği için, mahkemenin yeni bir şey icat ettiğini” söyleyen Demirtaş, mahkemenin “Sanık 19 Nisan 2016 tarihli Meclis grup toplantısı konuşmasında, ‘tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek’ demesi karşısında, adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı…” ifadelerine dikkat çekti.

Söz konusu konuşmasında “Çağrılarının AKP’ye yönelik olduğunu” belirten Demirtaş, “AKP’ye meydan okuduğum bir cümleyi üstünüze alınmışsınız. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, üç buçuk yıl sonra böylesi bir konuşmayı neden üstüne alındı? Merak ediyorum” dedi.

Demirtaş ayrıca mahkemenin sunduğu tutukluluk gerekçelerini eleştirerek, “kaçma şüphesi olduğuna” yönelik gerekçeyi hakaret olarak algıladığını söyledi. Demirtaş, “Beni tahliye edip Yunanistan sınırının öbür tarafına bıraksanız ben kendim bu tarafa atlarım dedim. Çünkü burada konuşmam, hesap sormam gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Kendisini cezaevine koyanlardan hesap sorması gerektiğini belirten Demirtaş, “Siz duruşmadan vareste tutsanız beni, tahliye olmuş osam bile, her duruşmaya gelip burada çatır çatır, temsil ettiğim iradenin onurunu savunurum ben” diye konuştu.

‘Öcalan’ın hala devreye girmesi gerektiğini düşünüyorum’

2012’de Nusaybin’de yaptığı bir konuşma nedeniyle suçlandığı 29 no’lu fezlekeye ilişkin, “Mahkeme benim konuşmamı suçu ve suçluyu övmek olarak değerlendiriyor ama, o günlerde olan biten şuydu; devlet yetkilileri Öcalan ile, Erdoğan’ın talimatı doğrultusunda İmralı’da görüşüyordu. Bu görüşmeler henüz kamuoyuna yansımamıştı” dedi.

O dönemde Abdullah Öcalan’ın da “yeni bir barış sürecine ilişkin kararlığını ifade ettiği” bir mektubu Erdoğan’a gönderdiğini belirten Demirtaş, “Konuşmamda şiddete çağrı yoktur. Tam tersine kimse ölmesin diye, müzakereler başlasın diye herkesi meydan meydan mitinglere çağırdık. Direniş dediğimiz budur, zaten her yerde de bu direnişten söz ettik. En küçük bir şiddet de yaşanmadı, böyle bir suçlama da yok zaten” dedi.

“Mahkeme heyeti, şu anda yürüttüğü yargısal faaliyetin, barış sürecinin hesaplaşması olduğunu bilerek yargılamayı sürdürmelidir” diyen Demirtaş, Öcalan’ın hala devreye girmesi gerektiğini düşündüğünü ve sorunun silahsız şiddetsiz bir şekilde çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Demirtaş, “Biz daha Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” ifadelerine ilişkin ise, “Bu ülkeye barış getirenlerin heykelini dikeceğiz demek istemiştim. Yoksa gerçekten heykel meraklısı değilim” diye konuştu.

Daha önce de sosyal medya hesabından hakkındaki iddialara tek tek cevap veren Demirtaş, kendisine yöneltilen asılsız terör suçlamalarına ilişkin fezlekeleri düzenleyen savcının daha sonra Cemaat üyeliğinden tutuklanan Uğur Özcan olduğuna dikkat çekmişti.

Güney Yarımküre’nin en büyük kaya petrolü rezervine dokunulmayacak

Brezilya’nın Parana eyaletinde bulunan Güney Yarımküre’nin en büyük kaya petrolü rezervlerinin kalıcı olarak yer altında tutulmasına karar verildi.

Brezilya’nın Parana Eyaleti, kaya petrolü rezervlerini kalıcı olarak yer altında tutma kararı aldı. Hidrolik kırılma ile kaya petrolü çıkarılmasına karşı koalisyonların kurulması, her seferinde bir belediyenin katkısıyla, altı yılı bulmuştu. Ancak artık resmi olarak yasaklandı.

İklim Haber’den Gülce Demirer’in haberine göre, içinde uzmanların, öğretmenlerin, çiftçilerin, politikacıların, gönüllülerin ve halkın bulunduğu bir topluluk ile birlikte gerçekleşen direniş, uzun yıllar süren mücadelenin ardından bu kararın alınmasını sağladı. Parana’da daha önce petrol sondajına karşı geçici bir yasa konulmuştu ancak artık yasa resmi olarak kalıcı hale getirildi.

Bu yasa sonucunda:

  • Güney Yarımküre’de bulunan, Marcellus’un üç katı büyüklüğündeki, en büyük kaya petrolü rezervi yerin altında tutulacak.
  • Açık artırmaya sunulmuş olan 123 belediyenin güvenliği sağlanacak.
  • Petrol sondajından doğrudan etkilenecek 12.5 milyon insanın güvenliği sağlanacak.
  • Yasa, Brezilya tarihinde öncülük ederek su kaynaklarını, insan sağlığını, tarımı ve ekonomiyi koruyacak. Kararın, diğer devletlerin de petrol sondajına hayır demesi için örnek olacağı söyleniyor.

Dokuz yılda 83 bin 557 futbol sahası büyüklüğünde orman yandı

Orman Genel Müdürlüğü’nün raporuna göre, 2019’un ilk yedi ayında 769 orman yangını çıktı, 993 hektar alan zarar gördü. 2009-2018 yıllarında ise 23 bin 878 yangında 58.333 hektar ormanlık alan yandı.

Türkiye’de 2019 yılının ilk yedi ayında çıkan 769 orman yangınında 993 hektar alan zarar gördü. 2009 ile 2018 yılları arasındaki dokuz yıllık süre içinde ise çıkan 23 bin 878 yangında 58 bin 333 hektar ormanlık alan yandı. Yanan ormanlık alanlar 83 bin 557 futbol sahası büyüklüğünde alana eşit.

Muğla’ya bağlı Göcek ve Dalaman’daki son yangınlar orman yangınlarını yeniden gündeme getirdi. Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) verilerine göre, 2009-2018 yıllarında en çok orman yangını çıkan üç il sırasıyla Hatay, İzmir ve Antalya.

Bu tarih aralığında Hatay’da 7 bin 42 hektar, İzmir’de 6 bin 321 hektar, Antalya’da ise 6 bin 211 hektar ormanlık alan yandı. 2009’tan bu güne ise toplam 59 bin 326 hektar orman yangınlarda yok oldu.

Çoğu yangının çıkış sebebi bir bilinmiyor

OGM’nin Orman Yangınlarıyla Mücadele Şubesi’nin raporuna göre, 2009-2018 yılları arasında çıkan orman yangınlarının yüzde 42’si ‘bilinmeyen sebeple’, yüzde 34’ü ‘ihmal ve dikkatsizlik’, yüzde 12’si ‘yıldırım‘, yüzde 7’si ‘kasıt‘ ve geriye kalan yüzde 5’i ise ‘kaza‘ sonucu çıktı. İhmal ve dikkatsizlikler anız yakma, bırakılan çöpler, avcılık, sigara izmaritleri ve piknikçilerin yaktığı ateşler olarak görülüyor.

Yangınlar kaçınılmaz ama…

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Dirik, Akdeniz bölgesinde senede ortalama 600 bin hektar alanın yandığını belirterek şunları söyledi: “Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz bölgesi ve yaz mevsimi kaçınılmaz orman yangınlarının yaşanmasına sebep oluyor. Bu açıdan Akdeniz bölgesinde senede ortalama 50 bin yangın çıkıyor ve 600 bin hektar alan yanıyor. Türkiye de bu bölgede yer aldığı için, haliyle yangınları yaşıyor. Dirik, Dalaman’da çıkan yangınla ilgili değerlendirmesinde, bölgenin tapografyasının zorlu olduğunu, burası gibi eğimli, sarp arazilere müdahale etmenin güçlüğünü anlattı; yörenin bitki örtüsünün kendini yangına adapte ettiğini, yangından sonra kendini yenileyebildiğini söyledi.

Ancak aynı fakültenin bir diğer öğretim üyesi, Prof. Dr. Doğanay Tolunay, bölgede orman yangınları kaçınılmaz bir durum olsa da insan etkisine ve iklim krizine dikkat çekti: “Özellikle Akdeniz iklimi gibi yazların kurak geçtiği daha sıcak olan yerlerde yangın insandan önce de olan bir durum. Öncelikle bu tespiti yapalım. Ama insanın etkisi ile orman yangını sayılarında artış var, Türkiye’de bugün orman yangınlarının çıkış nedenlerinden %90’nında insan etkisi var. %10-11 kadar yıldırımlar gibi, ağaçların birbirine sürtmesi gibi doğal sebeplerden yangın çıkıyor.”

İklim krizi yangınları artıracak

Tolunay, iklim krizi nedeniyle gelecekte de orman yangınlarının sayısında artış beklendiğine de vurgu yaptı: “Gelecekte de orman yangınlarının artışını bekliyoruz. İklim krizi özelinde gelecekte çok daha büyük çok daha şiddetli orman yangınları yaşanması kaçınılmaz. Gelecekte iklimin değişme yönü, sıcaklıkların 100 yıl sonunda 4-5 dereceler kadar artabileceği görülüyor. Önümüzdeki 20 yıllık bir sürede 2040’lı yıllarda bu artışlar 3 dereceleri bulabilir. Aynı zamanda yağışlarda da yüzde 20’ler ile 40’lar kadar azalma bekliyoruz.”

Tecavüzle suçlanan profesöre 27.5 yıl hapis talebi

Ankara’da yanında çalışan veterinere tecavüz ettiği suçlamasıyla tutuklanan Prof. Bilgili hakkında iddianame düzenlendi. Bilgili için 275 yıla kadar hapis cezası istendi

Ankara’da, kendisine ait hayvan hastanesinde çalışan veteriner Ç.B.’ye tecavüz ettiği suçlamasıyla tutuklanan Prof. Dr. Hasan Bilgili için beş yıldan 27 yıl altı aya kadar hapis cezası istendi. Soruşturma tamamlandı.

Bilgili okulu tarafından emekli edilmiş, savcılık kararıyla da resen tahliye edilmişti. Bunun üzerine kadınlar ve öğrenciler bu durumu protesto etmiş, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Bilgili’yi kamu görevinden çıkarmıştı.

İddianamede, Hasan Bilgili için, ‘nitelikli cinsel saldırı’‘cebir ve tehdit ile hürriyeti yoksun kılma’, ‘tehdit‘ ve ‘hakaret‘ suçlarından 27 yıl altı aya kadar hapis cezası istendi.

 

İki çocuğu patlayıcıya kurban veren Ovacıklılar: İnsanlar ölmesin, barış olsun

Ovacıklılar, yayımladıkları barış isteyen bildiri üzerine Emniyete ifadeye çağrıldı.

Dersim’in Ovacık ilçesi Bilgeç köyünde 8 yaşındaki Ayaz Güloğlu ile kardeşi 4 yaşındaki Nupelda Güloğlu’nun patlayıcıya basarak yaşamını yitirmesi üzerine Ovacıklılar bir bildiri yayımladı. Açıklamada Ovacıklılar “Ölüme yakın olmak istemiyoruz” diyerek barış çağrısı yaptı. Bunun üzerine aralarında EMEP, SMF temsilcilerinin olduğu kimi yurttaşlar emniyete ifadeye çağrıldı. Tunceli Barosu da yazılı açıklama yaparak patlayıcıların bir an önce temizlenmesini talep etti.

Tunceli Valiliği dünkü açıklamasında patlayıcının araziye yerleştirilen el yapımı patlayıcı (EYP) olduğunu söylemişti. Tunceli Barosu da, “Ölümlere sebebiyet veren patlayıcının türü adlî soruşturma neticesinde açıklığa kavuşturulacaktır” dedi.

Ovacıklılar tarafından yayımlanan bildiri şöyle:

“15 Temmuz 2019 tarihinde ilçemiz Bilgeç köyü mevkiinde meydana gelen patlama sonucunda, 2 küçük canımızı Kızılbaş deyimi ile ‘İki masumu pakımızı’ kaybetmiş bulunmaktayız. Bu olayın yaşam alanımızda, köylerimizde yaşanıyor olması bizleri düşündürmektedir. Dünden bugüne Dersim halkının kaderi haline gelen savaşın yarattığı ölümler bugün yüreğimizi daha da dağlayarak devam ediyor. Bu ölümleri ortaya çıkaran haksız savaşın sonuçlarını halk olarak en ağır şekilde yaşamaktayız, doğamız ve insanlarımız katledilmekte ve bugün iki minik bedenimizi toprağa vermekteyiz. Kısa bir süre önce bozuk yollardan dolayı kaybettiğimiz Engin canımızın acısı soğumadan, bugün Ayaz ve Nupelda canımızın acısını yaşıyoruz. Ovacık Halkı olarak; coğrafyamız kaderimiz değildir diyoruz. Ölüme bu kadar yakın olmak istemiyoruz. Bizler zulme, savaşa karşı olan Dersimliler olarak barış istiyoruz. İnsanlar ölmesin istiyoruz. Yitirilen iki küçük bedene sahip çıkabilmek adına bugün saat 13.00 14.00 arasında tüm esnafımızın yaşanan bu olaya sessiz kalınmaması adına dükkanlarımızı kapatmaya çağırıyoruz.”

İfadeye çağrıldılar

Söz konusu bildiriden dolayı EMEP (Emek Partisi) İlçe Başkanı İmam Sevgi, SMF (Sosyalist Meclisler Federasyonu) temsilcileri ve yurttaşlar ifade vermek için ilçe emniyetine çağrıldı. Çağırılanlar ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.

“Patlayıcılar bir an evvel temizlenmeli”

Tunceli Barosu da yazılı açıklama yaparak sınır illeri hariç en fazla mayının Dersim’de olduğuna dikkat çekti ve patlayıcıların bir an önce temizlenmesi için çağrı yaptı. Baronun yayımladığı açıklamada, “Valiliğinin resmi açıklamasında ölümlere El Yapımı Patlayıcı’nın (EYP) sebebiyet verdiği belirtilmiştir. Ölümlere sebebiyet veren patlayıcının türü adlî soruşturma neticesinde açıklığa kavuşturulacaktır; bizler de Baro olarak bunun takipçisi olacağımızı belirtmek isteriz” denildi.

Can ve mal güvenliğinin ağır şekilde ihlale uğratabilecek bir mayın gerçekliği ile karşı karşıya olduklarını belirten baronun açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Ülkemizin Birleşmiş Milletlere (BM) 2004 yılında sunduğu raporlara göre Tunceli’de 10.557 kara mayını/anti-personel mayını bulunmaktadır. Bir belirlemede bulunalım: Türkiye’de sınır illeri hariç en fazla mayının bulunduğu il Tunceli’dir. Ülkemizin de taraf olduğu anti-personel mayınlarının imhasına dair Ottowa Sözleşmesi hükümleri yerine getirilerek bu anti-personel mayınları imha edilmeli ve gerek sözleşmeden ve gerekse hukukumuzdan kaynaklı gerekli tedbirler alınmalıdır. İlimizde son dönemlerde Yaylacılık, Hayvancılık, Arıcılık faaliyetlerinin arttığı nazara alındığında can ve mal güvenliğinin tesisi bakımından bölgede Yaşam Hakkı’nın ihlaline sebebiyet verebilecek Mayınlar ve ‘Serbest patlayıcılar’ (Havan Topu, El Bombası ve sair) ivedilikle temizlenmelidir.”