Ana Sayfa Blog Sayfa 2400

Dünyayı ‘kömüre bulayanlar’ listelendi

Urgewald, Avrupa İklim Ağı’nın da dahil olduğu 30 STK’yla birlikte, ‘Küresel Kömürden Çıkış Listesi’ hazırladı. Hazırlanan rapora göre, kömür şirketlerinin çoğu genişleme politikasını sürdürüyor; küresel ölçekte kömürlü termik santral sayısı azalmasına rağmen, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 60 ülke yeni santral planlamaya devam ediyor.

Küresel İklim Grevi’nden bir gün önce, Avrupa’da enerji konusunda çalışan Berlin merkezli STK,  Urgewald, Avrupa İklim Ağı’nın (CAN Europe) da dahil olduğu 30 sivil toplum kuruluşu ile birlikte, kömür sektöründe faaliyet gösteren şirketleri içeren küresel ölçekteki en kapsamlı veri tabanı, “Küresel Kömürden Çıkış Listesi”ni (Global Coal Exit List, GCEL) yayımladı. Buna göre, listedeki 746 şirketin 400’ü kömür faaliyetlerini artırm planlarını sürdürüyor. Listede Türkiye’den de 17 şirket yer alıyor. Urgewald’ın direktörü Heffa Schuecking “2019 verilerimiz, kömür endüstrisinin sabırla ele alınması için zaman kalmadığını gösteriyor” dedi. Schuecking, bankaların, sigorta şirketlerinin, emekli fonları ve diğer yatırımcıların paralarını kömür endüstrisinden çekmelerinin zamanının çoktan geldiğini kaydetti.

Avrupa İklim Ağı (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Elif Gündüzyeli ise şu değerlendirmeyi yaptı: “İklim değişikliği artık acil durum müdahalesi gerektiren küresel bir kriz. Bu krizin en büyük nedeni de fosil yakıtlar. Yakın zaman önce yayınlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 1,5℃ raporuna göre öncelikle kömür kaynaklı enerji üretimine son vermek, 2050’ye kadar ise tüm fosil yakıt kaynaklarından vazgeçmek gerekiyor. Çocukların liderliğinde, bilim insanlarının verdiği alarma cevap olacak Küresel İklim Grevi öncesinde yayınlanan Küresel Kömürden Çıkış Listesi, şirketlerin yüksek karbonlu yatırımlardan çekilebilmeleri için bir araç niteliğinde.”

Kasım 2017’de ilk kez kamuoyuyla paylaşılan Küresel Kömür Çıkış Listesi, özellikle Avrupa’daki büyük yatırımcıların kömür yatırımlarından çekilmesinde etkin rol oynamıştı. Günümüzde 200’den fazla finansal kurum, bu veri tabanının kayıtlı kullanıcısı. 10 trilyon dolarlık finansal değeri temsil eden sayıda yatırımcı da, GCEL tarafından belirlenen kömürden çekilme kriterlerinden en az birini kullanıyor.  Veri tabanı, başlıca kömür santrali işletmecileri ve üreticilerinin yanı sıra, gelirinin ya da elektrik üretiminin %30’undan fazlasını kömürden elde eden, ya da kömür altyapısını genişletmeyi planlayan tüm şirketleri kapsıyor.

Yatırımcıları karbon riskleri konusunda yönlendiren ET Index düşünce kuruluşu da “Urgewald tarafından hazırlanan Küresel Kömürden Çıkış Listesi, atıl varlık ve enerji dönüşümü risklerini anlamak için önemli bir araç vekömür üretimi ve genişlemesi konusunda en kapsamlı veri tabanlarından biri” açıklamasını yaptı. Kısa zaman önce, gelirinin yüzde 30’unu kömürden elde eden şirketlere yatırım yapmayacağını açıklayan Zürich Sigorta ise, listenin önemine“GCEL kömür politikamızı sigorta sektöründe uygulamak için değerli bir araçtır. Bunun yanı sıra özel şirketleri de değerlendiren tek veri kaynağıdır” diyerek dikkat çekti.

Termik santral kurulu gücünün yüzde 87’si

Veri tabanı, 746 şirketin yanı sıra faaliyet alanı kömür arama ve madencilik, kömür ticareti ve taşımacılığı, kömürden elektrik üretimi ve kömür santralleri için ekipman üretimi olan 1.400’ün üzerinde iştirakçiyi değerlendiren istatistikler sunuyor. Veri tabanındaki bilgilerin birçoğu yıllık raporlar, yatırımcı sunumları ve şirket web siteleri gibi şirketlerin kendi verilerini paylaştığı birincil kaynaklardan elde ediliyor. Sonuç olarak listelenen şirketler, dünyadaki termal kömür üretiminin %89’unu ve kömürlü termik santral kurulu gücünün %87’sini temsil ediyor.

Proje aşamasındaki termik santral kapasitesi 579 GW’nin üzerinde

Planlanan kömürlü termik santral sayısı, küresel ölçekte son üç yılda %50’nin üzerinde azalırken, 60 ülke yeni kömür santrali planlamaya devam ediyor. Bu projelerin inşa edilmesi durumunda, küresel ölçekteki kömürlü termik santral kurulu gücü 579 GW, yani mevcut kurulu gücün yaklaşık %29’u kadar daha artacak. 2019 Listesi’nde, bu artıştan sorumlu 259 kömür yatırımcısı tanımlanıyor.
 
GCEL’de yer alan 200’den fazla şirket, yöre halkları tarafından oluşan muhalefete rağmenkömür madenciliği faaliyetlerini genişletmeye devam ediyor. Avrupa’da kömür madenciliği sektöründeki 23 şirketten 7‘si Polonya‘da, 9‘u ise Türkiye‘de faaliyet alanını genişletiyor. Bu iki ülkede de, yeni kömür projelerine karşı muhalefet de güçlü. Örneğin, Muğla’da yöre halkı, işletmedeki kömür santrallerinin ömrünü uzatmak ve bölgede yer alan linyit madenlerini genişletmek üzere çalışan Bereket, IC İçtaş Holding ve Limak Enerji’nin kömür projelerine karşı mücadele ediyor.

GCEL veri tabanında arama yapmak ve sonuçları indirmek için https://coalexit.org/database-full adresini kullanabilirsiniz.

Küresel ölçekte istatistikler

Şirketler:
Kömür Kullanımından Çıkış Listesi’nde (Global Coal Exit List, GCEL) belirtilen 746 holdingden 361’i kömür santrali işletmekte ya da proje geliştirmekte olup, 237’si kömür madenciliğinde faaliyet gösteriyor. Listede belirtilen 148 şirket, kömür ticareti, kömür madeni işleme, kömür taşımacılığı ve kömür endüstrisi için özel ekipman temini gibi sektörlerde hizmet veriyor. En çok kömür şirketine sahip dört ülke Çin (164 adet), Hindistan (87 adet), Amerika Birleşik Devletleri (82 adet) ve Avustralya. (51 adet).

Listede yer alan Türkiye merkezli şirketler ise şöyle: Bereket Enerji Üretim A.Ş., Çalık Energy (Calik Energy), Çelikler Holding (Celikler Holding), Ciner Group, Diler Holding, Doğanlar Yatırım Holding A.Ş. (Doganlar Yatirim Holding A.S.), Ege Trade, Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü (EÜAŞ), Eren Holding, Hattat Holding, IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding (IC Holding), Kolin Group, Limak Energy, OYAK Birleşik Enerji A.Ş. (BİREN), Polyak Eynez Enerji Üretim Madencilik Sanayi ve Ticaret, Teyo Yatırım ve Dış Ticaret, Yildirim Group

Ülkeler: 
Planlanan kömür santralleri, 26 “öncü ülkenin” ekonomisini kömüre bağımlı hale getirebilir. En büyük kömür santrali proje stoğuna sahip on ülke arasında Çin (226.229 MW), Hindistan (91.540 MW), Türkiye (34.436 MW), Vietnam (33.935 MW) Endonezya (29.416 MW), Bangladeş (22.933), Japonya (13.105 MW), Güney Afrika (12.744 MW), Filipinler (12.014 MW) ve Mısır (8.640 MW) yer alıyor.

Avrupa Birliği’ndeki, kömür kurulu gücünü en yüksek miktarda artırmayı planlayan ülke Polonya. (6.870 MW). BlackRock, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda kamuoyuna açıklamalarının aksine, yeni kömür santrali geliştiren şirketler arasında dünyadaki en büyük kurumsal yatırımcı olarak öne çıkıyor. BlackRock’un, Aralık 2018 itibarıyla kömür şirketlerine yatırım yaptığı hisse ve tahvillerin değeri 11 milyar ABD dolarının üzerinde seyrediyor.

Haziran 2019’da Norveç’in Hükümet Emeklik Fonu, bünyesinde 10 GW üzerinde kömür kurulu gücü olan ya da yılda 20 milyon tondan fazla kömür üretimi yapan şirketleri portföyünden çıkararak kömürden yatırımlarını çekme yolunda ilerici bir adım attı. Fon, günümüzde üç adet kömürden çıkış kriterinden ikisini portföyüne uyarlamış durumda. Fonun 2015 yılından bu yana bünyesinden çıkardığı kömür yatırımının toplam 9 milyar Avro civarında olduğu tahmin ediliyor.

Ticari faaliyet gösteren 26 banka, yeni kömürlü termik santral yapmak üzere geliştirilen proje finansmanı anlaşmalarına katılmayacağını taahhüt etti. Önde gelen 9 banka da, gelirlerindeki ya da elektrik üretimindeki kömür payı belirlenen eşiğin üstünde olan müşterilerinin kurumsal finansmanını sona erdirmeyi taahhüt etti.

16 sigorta şirketi, kömür projelerinin sigorta sözleşmesini sonlandırdı ya da önemli ölçüde kısıtladı. Küresel reasürans pazarının %45’ini temsil eden sigorta şirketleri, yatırımlarının önemli miktarını geri çekmek üzere adım atmaya başladı. Başlıca finans kuruluşları, portföylerinden kömürü çıkartacakları tarihleri ilan etmeye başladı. Bunların arasında Allianz, KLP, Storebrand, Nationale Nederlanden, Avustralya Commonwealth Bank ve Crédit Agricole bulunuyor.

Gökçek’in Anka Park’ına haciz geldi

Atatürk’ün vasiyeti ihlal edilerek AOÇ’ye kurulan ve işletme ihalesi altı defa tekrarlanan Anka Park’ı yöneten şirketin mallarına el konuldu.

Atatürk’ün şartlı bağış vasiyeti ihlal edilerek Atatürk Orman Çiftliği’nde yapımına başlanan ve 2 milyar liraya mal olduğu bilinen Melih Gökçek’in projesi olan Anka Park’a haciz geldi. Tematik parkı yöneten şirketin çok sayıda malına el konuldu.

BirGün’ün haberine göre, Gökçek’in görevden ayrılmasıyla, önce atıl durumda kalan ancak daha sonra işletme hakkı, altıncı ihalede GBM Ticaret A.Ş. ile Çelik Ortak Girişim Grubu’na verilen Anka Park’ta haciz işlemi yürütüldüğü öğrenildi. Şirket tarafından Anka Park’a ürün ve mal servisi yapan esnafa verilen onlarca çekin karşılıksız çıkması sonrasında esnaf haciz yoluna gitti. Avrupa’nın en büyük tematik parkı olma iddiasına sahip Anka Park’ta başta bilgisayarlar olmak üzere, taşınabilecek malların büyük çoğunluğu haciz yoluyla alınmaya başlandı. Ankara esnafına yaklaşık beş milyon TL borcu olduğu bildirilen şirketin bu parayı ödeyemeyecek durumda olduğu, tematik parkın işletmesinden de zarar ettiği için hacizden başka bir yol kalmadığı dile getirildi.

100’er lira maaş

İlk haciz işlemi geçen hafta yapılan Anka Park, faaliyete geçmesinden bu yana sık sık “hak gasplarıyla” da gündeme geliyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 31 Mart yerel seçimlerinden önce açılışını gerçekleştirdiği parkta çalışan işçilere maaş ödemesi adı altında “100’er TL” ödendiği iddia edildi.

200 bin turist gelecekti

Açılışın ardından işletme adına açıklamalarda bulunan Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Barın ile Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sedat Yıldırım, yılda 200 bin yabancı turistin bu park için Ankara’ya geleceğini öne sürmüş ve bin 200 kişiye istihdam kapısı açılacağını, iddia etmişti.

DİSK de iklim grevine çıkıyor

DİSK’ten Genel Başkan Çerkezoğlu imzasıyla yapılan açıklamada, Türkiye’nin imzaladığı Paris Anlaşması’nı acilen, meclisten geçirerek, BM çatısı altında taraf olmamış 12 ülkeden biri olma utancından kurtulması gerektiği belirtildi; işçiler iklim grevine katılmaya davet edildi.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), tüm dünyayla aynı anda Türkiye’de 20 Eylül’de gerçekleştirilecek “Küresel İklim Grevi”ne katılım çağrısı yaptı. Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu‘nun açıklamasında, öğrencilerin ve ekoloji örgütlerinin küresel iklim krizine karşı başlattığı eylemlerin küresel bir harekete dönüştüğü belirtildi. “Hükümetler derhal radikal tedbirler almazsa, 10 yıl sonra dünya artık geri dönüşü olmayan bir yola girecek” diyen Çerkezoğlu’nun açıklaması özetle şöyle:

‘İklim banka olsaydı çoktan kurtarılmıştı’

İklim krizi sadece kutuplardaki buzların eriyerek denizleri yükseltmesinden ibaret sonuçlar doğurmuyor. Ülkemizde de yaşanan dolu felaketleri, hortumlar, kuraklık, sel felaketleri, yangınlar iklim krizinin ilk işaretleri. “Tüm dünya böyle büyük bir felakete sürüklenirken, hükümetlerin önlem almasını engelleyen, sayısı 100’ü bile bulmayan dev şirketlerin kar hırsı dünyamızı yok oluşa sürükleniyor.

Herkes biliyor ki iklim banka olsaydı çoktan kurtarılmıştı. 2008 ekonomik krizinde batan bankaları ve şirketleri kurtarmak için sıraya giren hükümetler yok oluşa sürüklenen gezegenimizi kurtarmak için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Bekliyorlar ki faturayı yoksullar ve emeğiyle geçinenler ödesin.

‘İklim Acil durumu’ çağrısı ”

Tam da bu nedenle gençler herkesi iklim için harekete geçmeye çağırdı. Uluslararası sendikal hareket, bu çağrıya yıllardır kullandığı bir sloganıyla cevap verdi: Ölü bir gezegende istihdam olmaz!

Sendikaların da parçası olduğu “küresel iklim hareketi” dünya hükümetlerini derhal harekete geçerek iklim krizini durduracak adımlar atmaya çağırıyor. Çağrımız net: Ulusal hükümetler, yerel yönetimler ve şirketler insanlığın sonunu getirecek uygulamalara son vermek için “İklim Acil Durumu” ilan etmelidir. Bir yandan doğayı tahrip ederken diğer yandan yeşile boyalı sosyal sorumluluk projeleri yürüten enerji ve madencilik şirketleri iklim krizine çare üretemezler. Enerji ve doğal varlık yönetiminde demokratikleşmeye dayalı yeni bir ekonomik model mümkün ve zorunludur.

Türkiye hükümeti, imzaladığı Paris Anlaşması’nı acilen, meclisten geçirerek, Birleşmiş Milletler çatısı altında taraf olmamış 12 ülkeden biri olma utancından kurtulmalıdır.

Bütün işçileri İklim Grevi kapsamında etkinlikler düzenlemeye ve düzenlenen etkinliklere katılmaya davet ediyoruz.”

 

Fosil çıkmazının sorumluları kim?

‘Her konuda olduğu gibi bu sektörde de politikaların yönünü rengini belirleyen ana etken ranttır. Buna dur dememiz gerekiyor. 20 Eylül’deki İklim Grevi’nde bu talebimizi yüksek sesle haykırmalıyız: Başka bir enerji sistemi mümkün!’

Şirketler her yıl gelecekte ürettiklerine olan talep düzeyine ilişkin kestirim yapar. Fabrika kapasitesi, işçi sayısının zamanında belirlenmesi, dolayısıyla karın maksimizasyonu için bu kestirimin doğruluğu çok önemlidir. Bir sonraki yıl satış düzeyinin 100 tahmin edilip 60’da kalan bir şirkette bu kestirimi yapanın görevde kalabileceğine aklınız kesiyor mu? Hele hele her yıl böyle hatalar işlendiğini düşünün. Satış 100 olacak diye fabrikanızı genişletiyor, işçi alıyorsunuz ama gerçekleşen planlananın hep %40 altında kalıyor. Hangi şirket böyle bir zararın altından kalkabilir?

Türkiye enerji sektöründe bundan daha beter bir durumla karşı karşıyayız. Örneğin, EPDK 2000 yılında 2014’teki elektrik talebinin 379,7 Gwh olacağı tahmin etmişken 2014 yılında gerçekleşen tüketim 257,2 GWh’da kalmıştır (EPDK, 2016). Bir başka deyişle EPDK’nın projeksiyonu gerçekleşenin %47,6 üzerindedir. Hadi bu kadar uzun bir dönemde bu hata normal diyelim. 2002’de 2008 için öngörülenin %24 altında kalınması, başka söze gerek bırakmıyor.

Türkiye enerji sektörü büyük bir krizin eşiğinde. Bu projeksiyonlara “güvenip” 57 milyar USD kredi çeken enerji şirketleri 2019 içinde bankalara 10 milyar USD geri ödemek zorunda. Ama ortada böyle bir kazanç yok. Ekonomik durgunluğun etkisiyle, üretim düştükçe enerji talebi de düşüyor.

İşin kötüsü risk sadece enerji sektörüyle sınırlı değil. Halihazırda, “kardeş” inşaat sektörünün batırdığı kredilerle zor günler geçiren bankacılık sektörü, bir de enerji sektörünün batığını kaldıramaz. Dolayısıyla tüm ekonomik yapı risk altında. Yunanistan 2009’da krize girdiğinde gayrimenkul fiyatları kimi yerlerde yarı yarıya düşmüştü. Bugün de bankacılar inşaat sektörüne benzer bir teklif yapıyorlar. Ödenemeyen kredilere karşılık müteahhitlerin elinde kalan daireleri bankaların alması öngörülüyor. Ama bankalarla müteahhitler fiyatta anlaşamıyor. Son gelen bilgiler bankaların fiyatları yüksek buldukları, onlara göre dairelerin gerçek değeri %50 daha düşük olmalı! Bu, neyle karşı karşıya olduğumuzun en belirgin göstergesi.

Neyse, inşaatı bırakıp enerji sektöründeki fiyaskoya dönelim.

Devamlı yanlış tahmin edip, ülkeyi fosile bağımlı termik santral cehennemine çeviren, sektörü ve sonrasında tüm ekonomik yapıyı krizin eşiğine getirenler kimler?

Tabii ki, Türkiye enerji sektörünü kontrol eden siyasiler ve bürokratlar! Ama bırakın görevden alınmayı terfi üstüne terfi alıyor, “üstün başarılarına atfen daha “prestijli” bakanlıklara kaydırılıyorlar!

Bu yanlışların faturasını halk ödüyor. Parasıyla, sağlığıyla ve hatta canıyla. 2013 Soma kazasında can veren 301 madenci bu kıfayetsiz muhteris politikaların kurbanıdır.

Her konuda olduğu gibi bu sektörde de politikaların yönünü rengini belirleyen ana etken ranttır. Buna dur dememiz gerekiyor. 20 Eylül’deki İklim Grevi’nde bu talebimizi yüksek sesle haykırmalıyız.

Başka bir enerji sistemi mümkün! 

Çözüm sizsiniz ya da çözümsüzsünüz…

‘Kapıya gelip dayanan dünyanın olağan döngülerinden biri değil. İnsanoğlu ve insan kızlarının elbirliği ile yarattıkları ve yaratmaya devam ettikleri bir çöküş.’

Siz kimsiniz diye soranlara, “Devletler, şirketler iklimi değiştiriyor, biz ise sistemi değiştirmek için greve duranlarız” deyin
Duymamış olamazsınız. Bu ülkede duymayanlar çok, biliyorum. Ama T24 okurusunuz, duymamış olamazsınız: Yarın küresel iklim grevi başlıyor!..

Yarın başlıyor ve 27 Eylül’e kadar sürecek. 7 gün, 7 gece…

Küresel, çünkü eskilerin deyişi ile yedi iklim dört bucakta, Cemal Süreya’nın deyişi ile “bütün kara parçalarında – Afrika dahil” iklim grevi var…

Grev… Bildiğimiz grev diyeceğim ama epeydir grev de görmedik. Gençler hiç görmedi, bizler de adeta unuttuk. Olsun bellek tazeleyelim. Grev işte. Sürüp giden hayatı durdurmak; hayatın olağan akışına bilinçle ve eylemli “müdahale”… Bir hafta da sürebilir, bir gün de, bir saat de. (“Bir dakika da” diye devam edip eylemi sulandırmayalım. Bu ciddi bir yazı ve bu yazı ciddi bir eylemden söz ediyor)

Küresel iklim grevi yarından itibaren başlıyor. Çok şaşırtıcı, yürek kabartıcı eylemlerle karşılacağız. Çok üstünkörü, yasak savma gibisinden eylemlerle de… Grevi bir basın açıklaması ile geçiştirenlere de tanık olacağız, yaratıcılığı ısırgan bir zeka ile buluşturanlara da…

* * *

Peki yarından itibaren siz ne yapacaksınız ?

Siz, evet siz!…

Şu anda ekranda Tırmık’ın burasına kadar okumuş olan siz. Yüzünü buruşturarak, dudak büzerek okuyan siz…

Ya da “Hay Allah yarın başlıyor öyle ya. Peki ben ne yapacağım” diye dudağını ısıran siz…

Ya da “Yav ben orta yaşı bile geçmişim. Nasıl olsa bu dünya beni çıkarır” deyip omuz silkip geçen siz…

Ya da “Amaaaaaan, bu Aydın Engin de kafayı bu iklim meselesine takmış. Dünya bu güne kadar kaç kez böyle dönemler yaşadı. Kaç defa buzul çağı oldu” deyip kendine ve çevresine “Anı yaşa abicim, ötesine takma kafayı” diye öğüt verip plastik torbadan çıkardığı hamburgerini yiyip, plastik bardaktaki kolasını yutup, plastik bardağı da, kutuyu da, torbayı da çöpe fırlatıp sonra da unutan siz…

Haklısınız eğer orta yaşları geride bırakmışlardansanız bir olasılık bu dünya, bu haliyle sizi çıkarır. Ama çocuğunuzu çıkaramaz; torunlarınızı hiç. Eğer gençseniz sizi de çıkaramaz.

Kapıya gelip dayanan dünyanın olağan döngülerinden biri değil. İnsanoğlu ve insan kızlarının elbirliği ile yarattıkları ve yaratmaya devam ettikleri bir çöküş.

Öyle ani bir ölüm olmayacak. Can yakacak, çok acıyacak…

Açlıktan eriyerek, susuzluktan kuruyarak, soğuktan titreyerek, sıcaktan eriyerek, asit yağmurlarında sırılsıklam ıslanarak, kükürt soluyarak ve yükselen okyanusların insanları yukarılara, sonra daha yukarılara, taa ki gidilecek “yukarı” kalmayıncaya kadar yukarılara tırmandırdığı o kaçınılmaz ve ağır ağır gelen ölüm…

Gençseniz aynada kendinize bakın; değilseniz kızınıza, oğlunuza, daha da yaşlıysanız torununuza iyice bakın. Yukarıda aktardığım dehşet dünyası onların yaşayacakları bir dünya olacak.

İçme suyu ulaşılamaz olunca yedi iklim dört bucaktan fışkıracak vahşet, birbirini boğazlayan insan yığınları geçmiş kitlesel savaşları basit savaş oyunları derekesine indirecek.

İçinizi mi kararttım?

İyi ettim. Bu Tırmık zaten neredeyse salt bu amaçla yazılıyor.

Çünkü çözüm sizsiniz.

Yoksa dört nala kalkmış felaket karşısında çözümsüzsünüz

* * *

“Peki, peki, uzatma sözü Aydın efendi. Yazdıklarını, söylediklerini biliyoruz” diyen ama küresel iklim grevine neresinden nasıl katılacağını, katkı sağlayacağını kestiremeyenlerden misiniz?

Valla hazır bir reçete yok; herkese uyan bir eylem modeli yok.

Mesela İstanbul’da 20 Eylül’de Yoğurtçu Parkı iklim grevini bir şenlikle şenlendireceklerin buluşma yeri…

Mesela İzmir’de 20 Eylül’de küresel iklim grevcileri saat 15′.00de Gündoğdu Meydanında buluşmaya başlayacak. Sonrası yürüyüş var. Daha da sonra Kültür Park’ta şenlik…

Mesela Diyarbakır’da bisiklet pedalları küresel iklim grevi için dönecek…

Mesela…

Vazgeçtim, sonu yok. Kendi kentinizde., kasabanızda grevle ilgili bilgi almak ve katılmak istiyorsanız iklimhaber.org adresini tıklayın…

Kentinizde, kasabanızda bir grev etkinliği yoksa…

Siz başlatın.

Mesela Hatay’ın Ermeni köyü Vakıflı’da, Hergel (hergele değil Hergel) çısçıbıldak soyunup dereye girmek niyetinde. Nedenini soranlara da küresel iklim değişikliğinin yaklaştığını ve geldiğinde ne olacağını anlatacak.

Gezi direnişi sırasında kendi özgün eylemini yaratan ve ses getiren “duran adamı” hatırlıyor musunuz ? Hiç bir şey yapamıyorsanız, kentin, kasabanın kalabalık bir meydanında dikilin, durun. Merak edip soranlara yaklaşan felaketi anlatın.

Verdiğim örneklere aklınız yatmadı mı ?

Öyleyse kendi eyleminizi kendiniz bulun.

Siz kimsiniz diye soranlara, “Devletler, şirketler iklimi değiştiriyor, biz ise sistemi değiştirmek için greve duranlarız” deyin.

Ötesi gelir…

Haydi…

(T24’den alınmıştır)

Yaşamsal Bir Sorumluluk: İklim Eylemliliği – Berk Butan *

‘Kritik günlerden geçiyoruz. Gezegenimiz hiç olmadığı kadar açık bir tehdit altında ve bu tehditi oluşturan da, engelleme imkânına sahip olan da yine biz insanlardan başkası değil.’

Gezegenin yaşam destek ünitelerinin gün geçtikçe zarar gördüğü çağımızı iklim ve biyoçeşitlilik krizleriyle, sosyal adaletsizliklerle, geçim sıkıntılarıyla ve bunlara tezat oluşturacak biçimde güçlü global ekonomik bir sistemle tanımlamak mümkün. Sanayi devriminden bu yana devam eden kâr maksimizasyonuna ve kaynakların tüketimine dayalı mevcut ekonomik sistem açık bir biçimde gezegenin geleceğini tehlikeye atıyor!

İçinde bulunduğumuz durumda bir eylemlilik sorumluluğunun taşıyıcısı olduğumuz aşikar. Geç olmadan harekete geçmeliyiz. Adil, barışçıl bir dünyayı yaratabilmek için yaşamlarımızı, alışkanlıklarımızı dönüştürmemiz gerekiyor. Bu kötü gidişatı yaratan ekonomik-politik tüm faaliyetleri geç olmadan durdurmalı, yaşama verdiğimiz zararı minimize edecek biçimde kendimizi ve makro yapıları dönüştürmeliyiz. Bunun için gezegenin dört bir yanında ilham verici bir hareketlilik söz konusu. Greta Thunberg ve Fridays for Future hareketinin öncülüğünde tarihin en büyük iklim odaklı grevi 20-27 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek.

‘Grev, iklim seferberliğine dönüştürülmeli’

23 Eylül’de New York’ta toplanacak olan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’ni de hedef alan bu bir haftalık eylemlilik hali, iklim mücadelesini kitlelere yaymayı ve karar vericileri geç olmadan harekete geçirmeyi hedefliyor.

Bir hafta sürecek eylemlilik içinde bizim için büyük gün 20 Eylül. Antalya, İzmir, İstanbul, Malatya, Eskişehir ve daha birçok şehrimizde greve ek olarak iklim buluşmaları gerçekleştirilecek.

İklim grevi ile ilgili daha detaylı bilgiye erişmek ve şehirlerdeki etkinliklerin programlarına ulaşmak için Sıfır Gelecek hareketinin internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Elbette iklim eylemliliği bu bir haftalık grevle sınırlı kalmayacak. Burada amaçlanan iklim dostu adımlar atılana kadar dünyayı etkisi altına alacak kitlesel bir iklim mücadelesini oluşturabilmek. Tam da bu nedenle geldiğimiz noktada hepimizin sorumluluğu bu grevi büyük bir iklim seferberliğine dönüştürmek. Zira ancak kendi bireysel yaşantılarımızda hedeflediğimiz iyileştirmelerin ötesine geçerek, geleceği tehlikeye atan ve sadece daha çok kâr elde etmek için yaşamı yok sayan şirket ve tekellerin mevcut yok edici faaliyetlerini sınırlayarak insan odaklı ekolojik zararı minimize etmekten söz edebiliriz. Yaşamımızı ve gezegenimizi tehlikeye atan tüketim odaklı ekonomiyi dönüştürmemiz lazım. Yaşamı tüketen tüketimin yerine iyiliğe ve karşılıklı güvene dayalı ilişkileri sağlamlaştıracak, dayanışma ilişkileri ile örülü, kârı değil mutluluğu ve değeri maksimize etmeyi amaçlayan, ekolojik ve sosyal açılardan adil ve onarıcı bir ekonomiyi, türetim ekonomisini konuşmaya başlamamız gerekiyor.

Mevcut ekonomik alışkanlıklarımızın temelini yaratan sanayileşmeye bağlı olarak gezegenin 1,0ºC ısınmasına yol açtık. 2030’dan itibaren ise kritik eşik olan 1,5ºC’lik ısınma söz konusu. Eğer alışkanlıklarımızı değiştirmezsek ekolojik sistemler ve yaşam pratiklerimizde geri dönüşü olmayacak değişimler gerçekleşecek. İşte iklimsel sorumluluğumuzun kaynağı da tam olarak buradan geliyor. Türsel olarak gezegeni içine soktuğumuz krizden en az sayıda yaşamın etkilenmesi için ekonomi pratiklerimizden başlayarak yaşamlarımızı topyekun dönüştürmenin yollarını aramamız gerekiyor. Akşamdan sabaha olmayacaksa da, fazla vakit kalmadığını da unutmamak gerekiyor!

Yaşam pratiklerimizi değiştirmek konusunda dayanışmak, karar vericilere baskı yapabilecek kadar güçlenmek için herkesi Good4Trust’a bekliyoruz!

(*) Good4Trust.org’dan Topluluk Geliştiricisi

 

Demirtaş kararı önümüzdeki aylarda

AİHM Büyük Daire, 4 Kasım 2016’dan beri tutuklu bulunan ve 2 Eylül’de tahliyesine karar verildiği halde serbest bırakılmayan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvurusunu görüştü. Yargıçların kararını daha ileri bir tarihte açıklaması bekleniyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvurusunu görüştü. 17 yargıçtan oluşan Büyük Daire duruşmada hem Türkiye hükümetini hem de Demirtaş’ı temsil eden avukatları dinledi. Mahkeme ayrıca davaya müdahil olarak katılan Avrupa İnsan Hakları Komiserliği gibi kurumların görüşünü de üçüncü taraf olarak alacak. Yargıçların kararını daha ileri bir tarihte açıklaması bekleniyor.

Avukatlar: Muhalefete gözdağı

Duruşmada Demirtaş’ın avukatları şu savunmaları yaptı:

“Bu dava yalnızca Demirtaş’ın özgürlüğünden yoksun bırakılmasından ibaret değildir. Aynı zamanda Türkiye’de muhalefeti susturmak ve cezalandırmak için yargının kullanılmasının AİHM tarafından nasıl tespit edileceği ve yanıtlanacağı davasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Demirtaş’ın kriminalize edilmesi çağrısıyla yaptığı konuşmalarla Demirtaş’ın tutuklanmasına yol açan iddianamelerin hızla artması arasındaki zamansal bağlantı açıktır.

2 Eylül 2019 tarihinde duruşmayı gören mahkeme Demirtaş’ın tahliyesine karar vermiştir. Şüphesiz, hukuksuz olarak tutuklanmış olan herhangi bir kimsenin tahliyesine karar verilmesi elbette olumlu bir karardır. Bununla birlikte, bu noktada hiçbir tarafsız gözlemci, bu kararın neden AİHM Büyük Daire duruşmasından sadece 16 gün önce verildiğini açıklayamamaktadır.

Erdoğan’ın söylemlerinin davaya etkisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından sonra, Demirtaş hakkında açılan soruşturma ve dave sayısının belirgin biçimde arttığına işaret eden avukatlar şunlara dikkat çekti:  “Erdoğan’ın 28 Temmuz 2015 tarihindeki konuşmasının hemen ardından Demirtaş hakkında altı soruşturma başlatılmıştır.

Burada dikkati çekici nokta, Demirtaş’ın konuşmaları ile soruşturma tarihleri arasındaki büyük tutarsızlıktır. 2 Ocak 2016 tarihli konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan bir talepte bulunmuştur. Bu talep üzerine, üç aydan kısa bir süre içinde Demirtaş hakkında 10 farklı şehirde fezlekeler hazırlanmıştır.

Kaftancıoğlu hatırlatması

Demirtaş’ın davası Türkiye’deki muhalefet üyelerinin ve insan hakları savunucularının haklarının sınırlandırılmasının bir parçasıdır. Cumhurbaşkanı, tüm kesimlerden siyasi muhalefeti hedef almaya, yargı ise bu çağrılara yanıt vermeye devam etmektedir. Muhalifleri terörle suçlamak geçer akçe haline gelmiştir. Demirtaş’ın yaşadıkları, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun da başına gelmiştir. CHP’nin İstanbul seçimlerini kazanmasından sonra, ‘terör propagandası’ suçlamasıyla cezalandırılmıştır.

Yarın tahliye edilse bile, Demirtaş aleyhindeki devam eden siyasi davaların ve soruşturmaların hacmi, kendisini sürekli tutuklanma riski altında yaşamaya mahkûm etmektedir.”

Başak Demirtaş ve Sezai Temelli duruşmayı izledi

Fransa’nın Strasbourg kentinde görülen duruşmayı Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş ile HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli de takip etti. Demirtaş’ı; avukatlar Prof. Dr. Başak Çalı, Dr. Kerem Altıparmak, Mahsuni Karaman, Benan Molu, Ramazan Demir ve Aygül Demirtaş temsil etti.

 

Tuzla yangını üç şehri dumanla kapladı, cuma yağacak yağmura dikkat!

İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Toros, yağacak yağmurlarla, yangında atmosfere salınan kimyasalların yeryüzüne ineceği uyarısını yaptı.

İstanbul Tuzla‘da meydana gelen yangın nedeniyle havaya salınan kimyasallar, rüzgarın etkisiyle İstanbul‘un yanı sıra Kocaeli, Sakarya ve Eskişehir sınırına kadar yayıldı. İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Hüseyin Toros, dumanla birlikte havaya yayılan kimyasal parçacıkların insan sağlığını tehdit ettiğini belirterek, cuma günü bölgede yağacak olan yağmurlarla bu kimyasalların yer yüzüne ineceğini belirtti.

Toros, yangınla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Yangının nereden çıktığı ve yanan maddenin ne olduğu son derece önemli. Yanan kimyasal, zaten endüstri bölgesinde kimya içerikli bir fabrika olduğunu anlıyoruz. Yangından çıkan bu parçacıklar, gazlar insan sağlığına son derece zararlı. Bu tür yangınlarda asla ‘duman altı‘ dediğimiz yani yangından çıkan dumanların olduğu bölgede insanların öncelikle pencerelerini kapatmaları, mümkünse o bölgeyi terk etmeleri gerekiyor”

Yangının çok büyük olması nedeniyle atmosfere çok fazla miktarda tehlikeli parçacık yayıldığına dikkat çeken Toros, “Bu soluduğumuz parçacıklar, bizim solum sistemimizle vücudumuza rahat bir şekilde girerek, başta solunum sistemi olmak üzere, kap damar, beyne kadar varan hastalıklara sebep olabiliyor. Son derece önemli ve mümkün mertebe bu tür yangın olan bölgelerden uzak durmak gerekiyor” diye konuştu.

Cuma günkü yağmura dikkat

Hüseyin Toros, Cuma günü beklenen yağışa dikkat çekerek şunları söyledi: “Batılı bir rüzgar hakim, İzmit bölgesi ve daha sonra da ormanlık bölgeler üzerinde hareket ediyor çıkan duman. Bölgede cuma günü yağış bekleniyor. Atmosferde asılı kalan parçacıklar yağışla beraber o bölgelerde yer yüzüne düşecekler. Cuma günü yağan yağmurda o bölgede mümkün mertebe yağmur altında kalmamak son derece önemli. Atmosferdeki kalıntılar insan sağlığı için zararlı olabilir.”

Patlamada iki itfaiye eri yaralandı

Öte yandan yangın devam ederken, kenara çekilen yakıt tankerinde bir patlama gerçekleşti. Patlamanın etkisiyle göğe yükselen tankerin parçaları, çevredeki araç ve itfaiye erlerinin üzerine düştü. Parçaların isabet ettiği iki itfaiye eri aralandı. İtfaiyeciler tedavi altında. Uzmanlar, yanan tesisin çevresinde toplananları ise uyardı: “Havaya yayılan duman ve içindeki partiküller çok tehlikeli, bir an önce çevreden uzaklaşın.”

 

Cumhuriyet davasında gerekçeli karar: Yerel mahkeme delilleri doğru değerlendiremedi, ifade özgürlüğü çiğnendi

Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi, biri hariç tahliye edilen eski Cumhuriyet çalışanlarıyla ilgili kararının gerçekçesini açıkladı. Gerekçede, yerel mahkemenin delilleri değerlendirmede düşülen yanılgı sonucu mahkumiyet hükmü kurduğu, bunun kanuna aykırı olduğu aktarıldı. Kararda basın ve ifade özgürlüğüne de dikkat çekildi.

Cumhuriyet davası kapsamında,  gazetenin eski yazar ve çalışanları hakkında yerel mahkemenin verdiği hükmü bozan Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi, bozma kararının gerekçesi açıkladı. Haklarında hüküm kurulan isimlerin “silahlı terör örgütüne yardım etmek” amacıyla doğrudan kastla hareket ettiklerine dair somut delile dayamadan mahkumiyet hükmü kurulduğuna dikkat çekilen gerekçede, yerel mahkemenin delilleri değerlendirmede düşülen yanılgı sonucu mahkumiyet hükmü kurduğu, bu durumun ise kanuna aykırı olduğu aktarıldı. Ayrıca kararda basın ve ifade özgürlüğüne dikkat çekildi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin gerekçeli kararında, “Terör örgütüne yardım” suçunun oluşabilmesi için, yargılanan isimlerin örgüte “bilerek” ve isteyerek yardım etmiş olmasının gerektiği belirtildi. Yapılan yardımın, örgütün suç işlemek amacıyla kurulduğunun bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerektiğinin aktarıldığı gerekçede, “bilerek” ifadesinin doğrudan kastı belirttiği kaydedildi. Örgüte yardım suçunda manevi unsurun oluşması için genel kast yeterli olmadığının belirtildiği kararda, bunun özel kastla işlenen bir suç olduğu, failin örgütün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlamak kastı ile hareket etmesi gerektiği belirtildi. Bu kastın ise açıkça belirlenmesi gerektiğine dikkat çekildi.

Basın ve ifade özgürlüğü vurgulandı

Basın ve ifade özgürlüğüne de dikkat çekilen gerekçeli kararda, basın yasasında, “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir” şeklinde ifadelerin yer aldığı belirtilirken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, “basının kamuoyunun bekçi köpeği rolü demokrasinin siyasi işleyişi için yaşamsal önemdedir” şeklinde değerlendirmesinin olduğu kaydedildi.

Gerekçeli kararda; basının hükümetin siyasi kararlarını, eylemlerini ve ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutarak, vatandaşların karar alma sürecine katılmasını kolaylaştırdığı böylelikle demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesini güvence altına aldığı belirtildi; halkın siyasal liderlerin düşünceleri ve tavırları hakkında bir görüş edinmesi ve oluşturabilmesi için en uygun yollardan biri olduğu aktarıldı.

Basın Kanunu vurgusu

Cumhuriyet davasının Basın Kanunu’ndaki dört  aylık süre aşıldıktan sonra açılmasına ilişkin olarak,basılmış eserler yoluyla işlenen suçun yayım anında oluştuğu belirtilen gerekçede, 6352 sayılı Kanunla dava açma süresinin, süreli yayınlarda dört, süresiz yayınlarda ise altı ay olarak yeniden düzenlendiği hatırlatıldı. Bu sürelerin hak düşürücü olduğuna işaret edilen gerekçede, basın suçundan doğan davanın süresinde açıldığının kabulü için, iddianamenin mahkemeye öngörülen süre içinde sunulmuş olması gerektiği ifade edildi.

‘AYM’nin kararı bağlayıcıdır’

Gerekçeli kararda dava kapsamında yargılanan gazetemiz eski yayın danışmanı Kadri Gürsel hakkında Anayasa Mahkemesi’nin 2 Mayıs 2019’da verdiği ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin kararın bağlayıcılığının dikkate alınması gerektiği vurgulandı.

 ‘Kuşkuya yer olmamalı’

Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerinin yerleşik uygulamalarına dikkat çekilen gerekçeli kararda, ceza hukukunun genel prensiplerinden olan “şüpheden sanık yargılanır ilkesi” uyarınca bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulunun, suçun kuşkuya yer verilemeyeceği şekilde ispat edilmesine bağlı olduğu, kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanıkların aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı vurgulandı. Ayrıca dosya kapsamında toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanılması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği de kararda belirtildi.

Eski Cumhuriyetçiler; Musa Kart, Güray Öz, Önder Çelik, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, 4.5 ay Kandıra Cezaevi’nde kaldıktan sonra, 12 Eylül’de tahliye edilmişti. Emre İper ise attığı tweetler nedeniyle halen cezaevinde tutuluyor.

Guterres: Dünya kızgın, ancak Yeşil Yeni Düzen yardımcı olabilir

Devletlerden iklim acil durumu ilan etmelerini isteyen BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ’Ben kendi paramın vergi yoluyla mercan resiflerini yok etmesini ve buzulları eritmesini istemiyorum’ dedi.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve eski Portekiz Başbakanı Antonio Guterres, Covering Climate Now ile gerçekleştirdiği röportajında, “Hükümetler her zaman, er ya da geç, halkın görüşünü önemser. İnsanlar doğruyu söylemeye devam etmeli ve -özellikle demokratik- siyasi düzenlerin bunu sağlayacağına güvenmeliyiz” dedi.

Guterres, ABD Başkanı Donald Trump ve yönetiminin iklim eylemine olan muhalif duruşu hakkında herhangi bir yorumda bulunmadı. Ancak CBS News’ın 15 Eylül’de yayınladığı ankete göre ABD vatandaşlarının %69’u bir sonraki başkanın iklim krizine yönelik harekete geçmesini istiyor; %53’ü ise iklim eyleminin şu an uygulanması gerektiğini düşünüyor. Guterres, “Tıpkı Çin ve Japonya gibi Asya ülkelerinin kömür kullanımını durdurmasına benzer şekilde ABD de iklim eylemine dair sıkı taahhütlerde bulunmuş olsaydı çok daha iyi olurdu. Ancak o zamana kadar bütün toplumların, hükümetlere baskı uygulayarak daha hızlı olmaları gerektiğini anlamalarını sağlamalarını istiyorum. Çünkü yarışı kaybediyoruz” diye konuştu.

23 Eylül’deki BM İklim Eylemi Zirvesi’ne altı gün kala Guterres, genç iklim aktivistlerinin hükümetler üzerinde Paris Anlaşması’nın küresel ısınmayı 2 dereceyle, tercihen 1,5 derece ile sınırlandırmak adına uyguladığı baskının, sivil toplumdaki “mükemmel bir liderlik” örneği olduğunu kaydetti.

‘Yeşil Partilerin başarısı umut veriyor’

Avrupa’da yeşil partilerin son seçim sonuçlarında aldıkları kayda değer farkın, Avrupa Birliği’nin 2050 yılına kadar karbon nötr olacağını duyurması konusunda kendisine umut verdiğini anlatan Guterres, Dorian Kasırgası’nın neredeyse tamamen yok ettiği Bahamalar’ı hatırlatarak, “Doğa kızgın” dedi. Guterres ayrıca Afrika’da yaşanan kuraklıktan, eriyen buzullardan, yok olan mercan resiflerinden ve 2019’daki, şu ana kadar kaydedilen en sıcak Temmuz ayından ve deniz seviyelerinin 10 ila 20 metre arasında artabileceğinden de bahsetti ve “Doğa ile oyun oynayamazsınız. Doğa elbet karşılığını verir” ifadelerini kullandı.

Guterres, 2020 ABD başkanlık seçimlerine karışmak gibi bir isteği olmadığını söylüyor olsa da küresel bir Yeşil Yeni Düzen’in savunuculuğunu yapan Demokrat Parti adayı Bernie Sanders hakkında olumlu yorumlarda bulundu. Çoğu Demokrat Parti adayı öyle ya da böyle güneş enerjisi, enerji verimliliği gibi teknolojilerle milyonlarca iş imkanı tanıyabilecek Yeşil Yeni Düzen’i destekliyor. Ancak The Nation tarafından hazırlanan yeni bir rapora göre sadece Sanders’ın önerdiği Yeşil Yeni Düzen 2030 yılına kadar küresel emisyon oranlarını %45 oranında azaltmayı ve 2050 yılında karbon nötr olmayı hedefliyor. Sanders’ın Yeşil Yeni Düzen’i sadece ABD’deki emisyon oranlarının azaltımını taahhüt etmekle kalmıyor, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin de emisyon azaltımlarına yardımı da kapsıyor.

Guterres buna ilişkin şunları söyledi: “Paris Anlaşması oldukça açıktı. Gelişmiş ülkelerin kamu ve özel kaynaklardan, her yıl 100 milyar dolar toplayarak gelişmekte olan ülkelere emisyon azaltımı ve olası afetlere karşı önlem gibi iklim hedeflerine ulaşmada yardımda bulunması taahhüdü yer alıyordu. Ancak ABD de dahil olmak üzere bütün ülkelerin önemli bir rolü bulunuyor.”

İklim-akıllı vergi reformu

Refah seviyesi yüksek ülkelerin ne kadar finansal yardımda bulunacağı, 1992’deki BM “Dünya Zirvesi”nden beri tartışılıyor.  Refah seviyesi düşük ülkeler, iklim krizinin ve iklimsel bozulmanın sebebi olarak yüksek gelirli ülkelerin emisyonlarını suçluyor ve bu krizden en kötü etkilenenlerin kendileri olduğunu vurguluyorlar. Refahı yüksek ülkeler ise genellikle bu faktörleri hesaba katmıyor ve çok cömertçe davranır gibi yapıp gerçekte oldukça düşük miktarlarda yardımda bulunuyorlar. Örneğin ABD sadece 1 milyar dolar yardımda bulunmuş durumda ve Trump yönetimi fazladan yapılacak herhangi bir yardımı engelliyor.

Daha önce milletvekili seçilmiş biri olarak Guterres, hükümetlerin halka iklime karşı alınacak önlemlerin ekonomik bir zorluk getireceği anlamına gelmediğini göstermeleri gerektiğini belirtti.  Guterres, bireylerin vergilerini azaltırken emisyon salımı vergilerini arttırmayı kapsayan iklim-akıllı vergi reformunu da savundu: “Bir siyasetçi olarak, karbon vergisiyle sizden para alıp karşılığında hiçbir şey vermezsem, insanlar buna karşı çıkar.” BM Genel Sekreteri, “Ödenekler vergileri ödeyenlerin paralarıyla karşılanır. Ben kendi paramın vergi yoluyla mercan resiflerini yok etmesini ve buzulları eritmesini istemiyorum” dedi.

Yeşil Yeni Düzen’in maliyetinin çok yüksek olacağı eleştirisini de cevaplayan Guterres şunları söyledi: “Peki hiç eyleme geçilmemesinin sonuçlarının maliyeti ne olacak? Önümüzdeki pazartesi hükümetlerin İklim Eylemi Zirvesi’nde yapacaklarına ve önümüzdeki haftalarda ve yıllarda sivil toplumun uygulayacağı baskıya bağlı olarak bu sorunun cevabını görebileceğiz.”

The Nation’da yayınlanan haberi, İklim Haber’den Gülce Demirer çevirdi