Ana Sayfa Blog Sayfa 2383

ÖSO, Urfa’da ‘Milli Ordu’ kurdu

Urfa’da bir araya gelen ÖSO komutanları Milli Ordu’nun kurulduğunu duyurdu. ‘Milli Ordu’, Türkiye’den Fırat’ın doğusuna askeri harekat yapmasını istedi.

ÖSO komutanları Şanlıurfa'da bir araya geldi; 'Milli Ordu'nun kurulduğunu duyurdu

Mansur Yavaş, Hayvanları Koruma Günü’nde koltuğunu kedisi Khaleesi’ye bıraktı

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın kedisi Khaleesi, Yavaş’ın seçildiğinden beri hayvanlar için yaptıklarını hatırlattı, Dünya Hayvanları Koruma Günü’nü kutladı: Hizmet aşkından ağzımın şoriği aktı!

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, sosyal medya hesabında 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma vesilesiyle kedisi Khaleesi ile birlikte görüntülerini paylaştı. Khaleesi görüntülerde, Yavaş’ın Sokak Hayvanları Çalıştayı‘nı tekrarlayacağını duyurdu ve yaptıkları diğer yardımları hatırladı: Sincan’da kısırlaştırma ünitesi kuruldu, beslemede hayvanlar için daha sağlıklı olan kuru mamaya geçildi ve yerel hayvan gönüllüleri oluşturmak için eğitimler düzenlendi. Yavaş ve Khaleesi, görüntüleri yayınladıkları sosyal medya paylaşımlarında, çok şey yapmış olduklarını, ama henüz çalışmaların başında olduklarını söyledi.

 

Devletin kurumları da Kanal İstanbul’a karşı

Kanal İstanbul’a lişkin devam eden ÇED sürecinde görüşünü ileten Orman ve Su işleri Bakanlığı’nın barjlar havzasından geçmesi planlanan projenin kenti susuz bırakabileceğini belirttiği ortaya çıktı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ÇED süreci kapsamında görüşüne başvurduğu Orman ve Su İşleri Bakanlığı DSİ Etüt, Planlama ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı, 20 Mart 2018 tarihinde kapsamlı bir şekilde görüşünü iletti. ÇED görüşünde; projenin Türkiye’nin vizyon projesi olduğu belirtilirken “Projenin gerçekleşmesi esnasında İstanbul’un içme suyu kaynaklarını etkilemesi bakımından bazı hususlara dikkat edilmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır” denildi.

Cumhuriyet’ten Mahmut Lıcalı’nın haberine göre, Bakanlığın ÇED görüşü yazısında; projenin en uygun koridoru olarak seçilen alternatif incelendiğinde, kanalın Terkos Gölü’nün doğusundan geçip Sazlıdere Barajı ve Küçükçekmece Gölü’nü kullanarak Marmara Denizi’ne ulaştığının görüldüğü kaydedildi. Söz konusu güzergâhtan geçen kanalın Terkos Gölü besleme havzasını, Terkos-Kâğıthane içmesuyu isale hatlarını, Terkos-İkitelli isale hatlarını kestiği, Sazlıdere Barajı’nı devre dışı bıraktığı belirtildi.

“Su kaybı 70 milyon metreküp olacak”

İstanbul’un içme suyu temin sisteminin dört ayaktan oluştuğu belirtilen yazıda; dört ayaktan biri olan Sazlıdere-İkitelli İçmesuyu Sistemi’nin su kaynağının Sazlıdere Barajı ve Terkos Gölü olduğu ifade edildi. Görüş yazısında; projenin alternatif olarak belirtildiği şekliyle yapılması durumunda Terkos Gölü’nün doğusunda kalan yaklaşık 20 kilometrekarelik bir su toplama havzasının devre dışı kalacağı ifade edildi. Yazıda ayrıca toplam su kaybının 70 milyon metreküp olacağı belirtilirken, İstanbul’un halihazırda 5 milyon nüfusunun su ihtiyacını karşılayan 15 yıl sonra da 7.5 milyon nüfusun su ihtiyacını karşılayacak olan Sazlıdere-İkitelli sisteminin devre dışı kalacağı kaydedildi.

427 milyon metreküp içme suyu 

Bakanlığın görüş yazısında; gerek Terkos Gölü’nün yıllık 140 milyon metreküp, gerekse Yıldız Dağları’ndan gelen 235 milyon metreküp ve Sazlıdere Barajı’ndan temin edilen 52 milyon metreküp olmak üzere toplam 427 milyon metreküp içme suyunun elden çıkmasının İstanbul’u bir anda susuz bırakabileceği ve bu konuda önlemlerin alınması gerektiği vurgulandı.

Tuzlu su riski

Bakanlığın görüş yazısında; en olumsuz durum senaryosu olarak da çeşitli bilgilere yer verildi. Yazıda, kanal açılarak su verildikten sonra kırık ve çatlaklardan Terkos Gölü’ne tuzlu suyun  giriş yapması, Terkos Gölü su kaynağının elden çıkması ve İstanbul’un büyük bir bölümünün susuz kalması ile neticelenebileceğinin göz önünde  bulundurulması uyarısı yapıldı.

DHMİ de uyarmış sonra geri çekmişti: İstanbul Havalimanı kullanılamaz hale gelir

Geçtiğimiz günlerde de ÇED sürecinde görüşü istenen kurumlardan Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin (DHMİ)  projenin İstanbul Havalimanı’nı kullanılmaz hale getireceği yönündeki görüşünün iki hafta içerisinde değiştirildiği anlaşılmıştı.

“Kanal İstanbul projesi nedeniyle havalimanının uçuşa imkânsız hale geleceği ve projenin en batıdaki pistin üzerinden geçtiği” görüşünün sehven yazıldığı gerekçesiyle değiştirilmesine tepki gösteren CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, “Ahbap-çavuş ilişkisi, cemaat üyeliği ve biat bürokraside yer bulma ve yükselmenin anahtarı olmuş. Peki, bu durumda liyakat sahibi kamu görevlisine ne oluyor? Doğru olanı söylediği için baskı görüyor, geri çekiliyor” demişti.

İstanbul Havalimanı henüz açılmadan hazırlanan yazıda şu görüşler ifade edildi:  “Dünyanın açılmasını merakla beklediği, asrın projelerinden biri olan İstanbul Yeni Havalimanı’nın mânia planı içinde kalan Kanal İstanbul proje alanının bir kısmı mevcutta inşaatı tamamlanan en batıdaki pistin üzerinden geçmekte, diğer alanlar ise yaklaşma-kalkış yüzeyi, iç yatay yüzey ve konik yüzeyde kalmaktadır. Bu proje ile İstanbul Yeni Havalimanı’nın uçuşa açılması imkânsız olacaktır. Kanal İstanbul ve İstanbul Yeni Havalimanı projeleri birbirine zarar verici değil, tamamlayıcı olmalıdır.” Yazıda, tüm pistlerin kullanıma açıldığında günde 3 bin 500 uçak trafiğinin olacağı öngörülen havalimanına gölge düşürmemesi açısından Kanal İstanbul projesinin uygun görülmediği belirtildi.

ÇED kapsamında olumsuz görüş bildirilen yazıdan tam bir hafta sonra 22 Mart 2018 tarihinde DHMİ Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ikinci bir yazı göndererek ilk yazıda yer alan görüşlerin “sehven” (yanlışlıkla)  yazıldığını ifade etti; Kanal İstanbul Projesi ÇED başvuru dosyası hakkındaki nihai görüşlerimiz, yapılacak olan detaylı inceleme ve değerlendirmeden sonra Bakanlığınıza gönderilecek” dedi.

 

CHP ve HDP: Hayvana şiddete karşı cezasızlık sürmemeli

HDP’li Paylan, 4 Ekim Hayvan Hakları Günü nedeniyle bir kanun teklifi vererek şiddet vakalarının cezasız kalmasının önüne geçecek hukuksal ve cezai düzenlemelerin alınmasını istedi. CHP’li Biçer Karaca da hayvan hakları yasası için çalışmaları hızlandıracaklarını kaydetti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’nde Meclis’e Hayvan Hakları Kanun teklifi verdi. Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddetin, bir “kültür” haline gelmeye başladığını, şiddet ve yaşam hakkı ihlalleriyle ilgili vakaların sıklıkla gündeme geldiğini belirten Paylan, toplum vicdanının hayvanlara yönelik, kıyım, şiddet, istismar haberleriyle sarsıldığını ifade etti:  “Bu konuda hüküm süren ‘cezasızlık’ ortamıyla, hayvanlara yönelik yeni suç ve şiddet vakalarının önü açılmakta, şiddet pratikleri bir sarmal şeklinde varlığını sürdürmektedir” diye konuştu. Türk Ceza Kanunu ve Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmasını isteyen Paylan şöyle devam etti:

‘Yürürlükteki kanun hayvan değil insan odaklı

“Hayvanlara yönelik şiddet, toplumsal hafızada, sokak hayvanlarının uğradığı her türden şiddet ve yaşam hakkı ihlali vakaları üzerinden imlenmektedir. Oysa ki her gün mezbahalarda, hayvanat bahçelerinde, pet shoplarda, üretim tesislerinde, yunus parklarında, yani kısaca hayatın her alanında hayvanları hedef alan, süreğen ve sistematik bir şiddet sarmalı söz konusudur.

2004 yılından bu yana yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, hayvan değil insan odaklı; hak değil “koruma-merhamet” temelli bir yaklaşım getirmektedir. Hayvanlar korunması gereken varlıklar olarak tanınmakta, bununla birlikte hayvanlara yönelik kötü muamele, istismar, şiddet eylemleri suç değil, “kabahat” olarak tanımlanmaktadır.

’23 bin hayvan işkenceye maruz kaldı’

Kanunun hayvanlara yönelik şiddet, istismar ve yaşam hakkı ihlallerinde yeterli ve etkili korumayı sağlamadığı ise kamuoyu nezdinde aşikâr haldedir.”

Bağımsız hayvan hakları savunucularının verilerine göre yalnızca 2016’da en az 23 bin hayvanın işkenceye uğradığının tespit edilebildiğini anlatan paylan, “ Deneylerde kullanılarak işkence gören ve canlı hayvan taşımacılığı nedeniyle hem psikolojik hem fiziksel işkenceye maruz kalan hayvanların bu sayıya dâhil olmadığı ayrıca belirtilmelidir” dedi.

Paylan şöyle konuştu: “Hayvanlara acı, ceza veren, onların yaşamını ve haklarını elinden alan her tür eylemin, cezai sorumluluk gerektiren suç olduğunu; hayvanların, doğuştan gelen ve korunması gereken ve onları hayvan severlere karşı bile koruyacak hakları olduğunu topluma ve bireylere hatırlatacak; şiddet vakalarının cezasız kalmasının önüne geçecek her türden hukuksal ve cezai düzenleme, eksiksiz uygulanacak biçimde ve hayata geçirilmelidir.”

Paylan’ın Türk Ceza Kanunu ve Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi için tıklayın

Biçer Karaca: Komisyon önümüzdeki hafta raporunu paylaşacak

CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca da 4 Ekim Hayvan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, hayvanların mal olarak değil hakları olan bir “can” olarak kabul edilmesinin temel bakış açısı olması gerektiğini vurguladı. Biçer Karaca, “Verdiğimiz mücadele sonucunda TBMM’de Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu kurulmasını, geçen yıl TBMM’ye sunduğumuz detaylı yasa teklifinin Araştırma Komisyonu’nda görüşülmesini ve üç aylık Komisyon çalışmasının somut önerilerile sonuç raporunun oluşturulmasını sağladık”  dedi.

Türkiye’de son yıllarda hayvan hakları ihlalleri armasının en önemli nedeni hayvanlara kötü muamele ve şiddetin suç olarak kabul edilmeyip, Kabahatler Kanunu kapsamında değerlendirilmesi olduğunu belirten Biçer Karaca şöyle konuştu:  ‘Komisyon olarak çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz. Hayvan hakları savunucuları ve sivil toplum kuruluşlarının taleplerini de dikkate alan üç aylık komisyon çalışmaları sonrası hazırladığımız raporu önümüzdeki hafta Komisyon Başkanımız ve üyelerimizle birlikte kamuoyu ile paylaşmayı planlıyoruz. Komisyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından acil olarak Hayvan Hakları Kanunu’nun çıkarılması için gerekli mücadeleyi hızlandıracağız.”

Barış Akademisyenleri şartsız iade istiyor

‘Akademi Barışla Barışmalı’ başlıklı bir açıklama yayımlayan Barış için Akademisyenler, AYM’nin hak ihlali kararından sonra verilen beraat kararı sayısının 329’a ulaştığını açıkladı. Akademisyenler, barış bildirisine imza attıkları günden beri yaşadıkları haksızlıkların giderilmesini istedi.

Barış İçin Akademisyenler (BAK), 11 Ocak 2016’da “Bu Suça Ortak Olmayacağız” adlı bildiriyi imzaladıklarından beri geçen üç buçuk yıllık sürece ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nin akademisyenler hakkında verdiği “hak ihlali” kararının ardından yerel mahkemelerde “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla yargılanan 329 kişinin beraat ettiği hatırlatıldı; “Eğer Türkiye halen bir Anayasal Hukuk Devleti ise 406’sı KHK’lı olan ve pasaportlarına da tahdit koyulan toplam 549 imzacı akademisyenin, 11 Ocak 2016 öncesinde çalışmakta oldukları kurumlardaki görevlerine kayıtsız şartsız iade edilmeleri gerekmektedir” denildi.

406 ihraç, 72 istifa, 27 zorunlu emekli

Üç buçuk yıldır bir cadı avına maruz kaldıklarını belirten akademisyenler, çok yakın bir zamanda yargılanmakta olan 282 imzacı ve davaları Anayasa Mahkemesi kararından önce tamamlanmış olan 203 imzacının, yeniden yargılanarak beraat etmelerini beklediklerini belirtti.

BAK akademisyenleri, geçtiğimiz üç buçuk yıl içerisinde yaşananları şöyle özetledi:

  • 89 imzacı akademisyen sözleşmeleri yenilenmeyerek ya da iş akitleri feshedilerek işten çıkartıldı.
  • 72 imzacı akademisyen çalıştıkları kurumda bazen açıkça bazen örtük biçimde uygulanan baskılar, kısıtlamalar neticesinde görevlerinden istifa etmek zorunda kaldılar.
  • 27 imzacı akademisyen yine aynı nedenlerden ötürü emekliye ayrılmak zorunda kaldı.
  • 15 Temmuz 2016 Darbe girişimi sonrasında ise 398’i devlet üniversitelerinden, 8’i vakıf üniversitelerinden 406 imzacı akademisyen, herhangi bir soruşturma dahi geçirmeksizin OHAL döneminde çıkartılan KHK ile görevlerinden ihraç edildiler, pasaportlarına tahdit konuldu.

‘İmzacılar işlerine dönmeli’

Metinde talepler ise şöyle sıralandı:

1) “Bu suça ortak olmayacağız!” başlıklı bildirinin imzacısı oldukları için, KHK ile ihraç edilmemekle birlikte, sözleşmesi yenilenmeyen, sözleşmesi feshedilen, istifa etmek ya da emekliye ayrılmak zorunda kalan tüm imzacıların görevlerine iade edilebilmeleri için Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) derhal gereken adımları atmalıdır. Görevlerinden ayrılmak zorunda kalan imzacılara bir çağrı yaparak bilgilerini toplamalı, ilgili kurumlarla gerekli yazışmaları yaparak bilgisini topladığı tüm imzacıların işlerine dönmesini sağlamalıdır.

‘Güvenlik ve arşiv soruşturması sona ermeli’

2) “Bu suça ortak olmayacağız!” başlıklı bildiriyi imzaladığı sırada Türkiye’de herhangi bir kurumda istihdam olmaksızın lisansüstü eğitimine devam eden ya da lisansüstü derecesine sahip akademisyenlerin işe alım sürecinde önlerine engel olarak çıkartılan güvenlik ve arşiv soruşturması uygulamasına derhal son verilmelidir. Bu uygulamanın kanunilik ilkesiyle çeliştiği ve Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına bir müdahale oluşturduğunun Anayasa Mahkemesince de karara bağlandığı dikkate alınmalıdır.

‘Pasaport tahditleri kaldırılmalı’

3) Rektörlükler tarafından YÖK’e iletilen listeler eliyle KHK kapsamında meslekten ihraç edilen imzacı akademisyenlerin,

* Pasaportlarının üzerindeki tahdit kayıtsız şartsız derhal kaldırılmalıdır. Pasaport üzerindeki tahdidin kaldırılması sürecinde, Yargı Reformu tartışmaları çerçevesinde medyaya yansıdığı üzere İçişleri Bakanlığınca yürütülecek soruşturma sonucunun koşul olarak getirilmesi önerisi Anayasa’ya aykırıdır ve kabul edilemez.

‘İhraç edildikleri kurumlarda görevlerine başlamaları sağlanmalı’

* Öğretim üyesi, öğretim görevlisi, uzman ya da 2547 sayılı Kanunun 33/a bendine göre istihdam edilmiş araştırma görevlisi olarak çalışırken ihraç edilmiş olanlarının, öncelikle ihraç edildikleri kurumda göreve başlamaları sağlanmalıdır.

* Bahsi geçen akademisyenler, eğer ihraç sürecinde yaşananlardan ötürü eski kurumlarına dönmek istemezlerse kendisinden başka kurum tercihleri yapması istenmeli ve kadro uygunluk durumuna göre bu tercihlerden birinde istihdam edilmeleri sağlanmalıdır.

‘Ödenmemiş maaşlar ödenmeli’

* Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında araştırma görevlisi iken ya da 2547 sayılı Kanunun 50/d bendine göre istihdam edilmiş araştırma görevlisi iken görevden ihraç edilenler, yeni hak kayıplarına uğramalarının engellenmesi için doğrudan 2547 sayılı Kanunun 33/a bendine göre araştırma görevlisi olarak istihdam edilmeli, eğer bu süre zarfında doktoralarını bitirmişlerse doktor öğretim üyesi olarak istihdam edilmelidirler.

* Yine ÖYP ya da 50/d kapsamında çalışırken ihraç olan araştırma görevlilerinden lisansüstü eğitimi devam edenlerinin göreve iadeleri yapılırken, aynı zamanda lisansüstü eğitimlerine devam ettikleri kurumlara görevlendirmeleri de eşzamanlı olarak yapılmalıdır.

* Göreve iade olan tüm imzacı akademisyenlerin ihraç edildikleri tarihten göreve iade oldukları tarihe kadar geçen süre içinde ödenmemiş maaşları faiziyle birlikte herhangi bir başvuru yapmak gerekmeksizin kendilerine ödenmelidir.

İmzacı akademisyenlere dönük yürütülen baskı politikasının Türkiye’nin üniversiter yapısı ve akademik özgürlüklere çok büyük zarar verdiği kaydedilen metinde, kamuoyundan destek istendi.

Irak’ta protestolarda hayatını kaybedenlerin sayısı 44’e yükseldi

Başbakan Abdülmehdi’nin ‘haklı bulduğu’ protestolarda bin 518 kişinin yaralandığı belirtiliyor.

Irak‘ta protestolar dördüncü gününe girerken ölü sayısı 44’e yükseldi.Güvenlik güçlerinin sert müdahalelerine rağmen Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi, protestoculara hak vererek hükümetin yozlaşma ile mücadele etmek için daha fazlasını yapması gerektiğini söyledi.

Ülkede başta başkent Bağdat olmak üzere birçok vilayette büyük kalabalıklar hükümetteki yozlaşmayı, kötü kamu hizmetlerini ve işsizliği protesto etmek için dört gündür sokağa çıkıyor. Yetkililer, ölümlerin çoğunun son 24 saat içinde gerçekleştiği belirtirken, Reuters’ın aktardığına göre görgü tanıkları güvenlik güçlerinin, sokağa çıkma yasağına uymayan göstericileri dağıtmak için ateş açtığını belirtti. Ölümlerin 18’i Nasiriyye, 16’sı Bağdat’ta gerçekleşti. Gösteriler nedeniyle Bağdat’ın yanı sıra Zikar (Nasiriyye), Meysan (Amara) ve Babil (Hile) kentlerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Bugün erken saatlerde devlet televizyonundan protesto gösterileriyle ilgili açıklamalarda bulunan Başbakan Abdülmehdi, protestocuların iş imkanları ve kapsamlı reformlar istemekte haklı olduğunu ifade etti. Irak Başbakanı, yakında “tüm Iraklı ailelerin onurlu bir biçimde yaşayabilmeleri için” yoksulluk maaşı sağlayacak bir proje sunacaklarını bildirdi. Abdülmehdi konuşmasının devamında, “Herkes hukukun üstünlüğüne saygı göstermeli ki güvenli ve istikrarlı bir biçimde yaşayabilelim” dedi.

Irak’taki olayların büyümesi üzerine İran, komşu ülkeyle sınırlarını kapatmıştı.

Çernobil’in kontrol odası ‘turizme’ açılıyor

Çernobil’deki, radyosyonu normalden 40 bin kat fazla olan dördüncü reaktörün kontrol odası turizme açılıyor. Odada beş dakikadan fazla kalmak tehlikeli ve yasak.

Ukrayna, felaketin 30. yılında Çernobil Nükleer Santrali’ndeki patlamanın yaşandığı dördüncü reaktörün kontrol odasını ziyaretçilere açmaya hazırlanıyor. Ziyaretçilerin odaya girmeden önce maske takıp, radyasyon önleyici giysiler giymeleri zorunlu tutuluyor. Bölgedeki radyasyon oranı normalden 40 bin kat daha fazla.

Bugüne dek reaktörün operatörlerinin faciayı önlemeye çalıştığı ve belki de tetiklediği kontrol odasının tüyler ürperten fotoğrafları yayınlanmıştı. Ancak kimse, ölümcül bir radyasyon düzeyine sahip bu odaya turistleri almamıştı.

Diziden sonra patladı

HBO’nun Çernobil mini dizisinin büyük yankı uyandırmasının ardından, bölge dünyanın dört bir yanından turistlerin akınına uğradı. Çernobil’deki Ukrayna Yasak Kuşak İdaresi, turistlerin artan taleplerini karşılamaya yönelik içinde kontrol noktasına yönelik tur da bulunan 21 yeni tur planladı.

85 bin kişi ziyaret etti

Odayı ziyaret eden turistler, radyasyonun ölümcül seviyede olmasından ötürü burada yalnızca beş dakika durabilecekler. Çernobil’deki çalışanların ifadelerine göre oda öylesine tüyler ürpertici ki, insanın orada geçirdiği beş dakikayı bile ömrü boyunca unutması mümkün değil. Yerel basına yansıyan haberlere göre bu yıl, dünyanın dört bir yanından 85 bin turist Ukrayna’yı ziyaret ederek Çernobil’i gördü.

Dünyadaki felaket bölgelerine yapılan turizm faaliyeti “Dark Tourism” (Karanlık turizm) olarak adlandırılıyor.Turizm acenteleri bu ziyaretlerin sayısının her geçen yıl daha da arttığını, talebin sürekli yükseldiğini belirtiyor.

Ilısu’da su tutuluyor: Mezopotamya’nın ilk antik liman kenti baraj sularına gömüldü

Dicle ve Botan vadilerini sular altında bırakacak Ilısu Barajı’nda tüm tepkilere rağmen su tutma işlemi devam ediyor.

Hasankeyf’i de içine alan Dicle ve Botan vadilerini sular altında bırakacak Ilısu Barajı’nda su tutma işlemi devam ediyor. Her iki vadi boyunca binlerce yılık tarihi eserler, höyükler, binlerce mağara, binlerce dekarlık mera ile ekili alanın yanı sıra 199 yerleşim yeri su altında kalacak. Bu tarihi yerlerden biri olan ve Dicle Nehri ile Botan Nehri’nin kesiştiği Siirt‘in Kurtalan ilçesi Çattepe köyünde bulunan antik Tel-Fafan Antik Liman Kenti sular altında bırakıldı.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, iki nehrin kesiştiği noktada bulunan Çattepe Köyü, baraj nedeni ile yükselen sular altında kaldı. Köyün bir kısmı sular altında kalırken, suyun çevrelediği köyün yüksek olan tepesi de ada şekline dönüştü. Köyde son yıllarda başlatılan kazı çalışmalarında, Milattan Önce (MÖ) 2 bin yıllarında kurulduğu tahmin edilen Tel-Fafan Antik Liman Kenti’nin kimi kalıntıları yerinden çıkarıldı. Antik kentte yapılan kazı çalışmaları ile birlikte Tunç Çağı‘na ait kimi kalıntılar bulundu. Bulunan kalıntılar ile birlikte antik limanın tarihi MÖ 5 bin yıllarına kadar gidiyor. Uzmanlar ve bölge halkının anlatımlarına göre, kentin yedi katmanlı olduğu ve yeterince çalışma yapılması durumunda kent tarihinin 12 bin yılı da geçeceği belirtiliyor. Kent tarihinin Hasankeyf ile bağlantılı olabileceğini söyleyen kimi uzmanlar da bunu Dicle üzerinde bir dönem yapılan ticaretle açıklıyor.

Tel-Fafan antik liman kentinde ortaya çıkan kimi bulgularda Roma İmparatorluğu’nun yanı sıra Uruk Dönemi’nden de bulgulara ulaşılmasının yanı sıra Siirt’teki Başur Höyük ve Mezopotamya Niniveh 5 Dönemi kapları ile yakın benzerlik gösterdiği tespit edilmişti.

“Burada insanlar sürekli göç yaşıyor”

Bölgedeki yurttaşlardan Orhan Kavut, tarihi kente kazı çalışmalarının tam anlamıyla yapılmadığını söyledi. Açılan davaların halen sürdüğünü belirten Kavut “Biz istemedik ama devlet kamulaştırma ile topraklarımızı zorla elimizden aldı” dedi.

’12 bin yıllık Hasankeyf’i yaşatalım, Ilısu Barajı’nı durduralım’

Baraj için su tutma işlemleri devam ederken Armanç Kerboranî İyi Dilekler Grubu’nun sanatçıları, dün tarihi Hasankeyf ve Dicle Vadisi için acil çağrı yaparak Paris’teki UNESCO merkezi önünde bir performans sergiledi. Protesto etkinliğinde üzerinde Hasankeyf motifleri resimlenmiş sanatçılardan biri,  kendisini UNESCO’nun kapısına zincirledi. Juan-Golan Elibeg ve Aurélie Gerardin ile onlara destek veren Ercan Ayboga, Thomas Sino ve Antoine Heraly‘den oluşan grup, daha önce de Paris‘teki Louvre Müzesi, Berlin’deki Bergama Müzesi ve Vatikan’da da birer performans sergilemişti.

Armanç Kerboranî İyi Dilekler Grubu, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)’dan vahim risk altında bulunan antik kent Hasankeyf için acil harekete geçmesini; basın ile kamuoyundan duyarlılık talep etti.

‘BENZİN’ yarın Bienal’de: Fosil yakıtlar suç aleti ilan edilmeli

İstanbul Bienali’nin Kamusal Programı çerçevesinde yer alan BENZİN performansında, sanatçılar, iklim uzmanları ve aktivistleri fosil yakıtların itibarsızlaştırılması ve umudun gerekliliği üzerine odaklanacak.

Bu yıl ‘Yedinci Kıta’ temasıyla kapılarını açan 16. İstanbul Bienali’nin Kamusal programı çerçevesinde gerçekleştirilen “Sindirim Programı”nin ikincisi; BENZİN buluşması yarın saat 12:00’de. Yeşil Gazete yazarı Ümit Şahin’in de yer aldığı buluşmada Begüm Özkaynak, Jale Karabekir, Ömer Madra, Burcu Tokuç, Cansın Asarlı, Eraslan Sağlam, Gül Şener, Yasemin Çolak , Cihan Küçük,  kaybid,  Yokoluş İsyanı’ndan Eymen Aktel yer alacak.

BENZİN kamusal etkinliğinin merkezine fosil yakıtların itibarsızlaştırılmasının ve umudun gerekliliği oturuyor. İklim krizinin aciliyeti karşısında enerji politikalarının, fosil yakıtların gündelik halinin ve erilliğin; kan, benzin ve savaş politikalarının gündeme getirileceği etkinlikte, çevre ihtilaflarına ve çevresel adalete, kentteki geçicilik ve canlılığa dikkat çekilecek.

Program, iklim değişikliği-enerji ekonomisti ve performans sanatçısı Ayşe Ceren Sarı, çevrebilimci ve sanatçı Serkan Kaptan ve küratör Yasemin Ülgen’den oluşan birbuçuk (Ekoloji ve Sanat Çalışmaları) tarafından tasarlandı ve yedi aya yayıldı. birbuçuk’un 2017’de başlattığı “Solunum” buluşmalarının devamı niteliğindeki programda gündelik yaşantımızın birer parçası olarak kanıksadığımız, sıradan gibi görünen nesneler tartışmaya ve araştırmaya açılacak. Sosyoekolojik metabolizma kavramı merkeze alınarak su, tarım, iklim, enerji, kent, atık, toplumsal cinsiyet, müşterekler ve gelecek gibi olguların; bilim, toplumsal hareketler, sanat pratikleriyle kesiştiği noktalar ve tüm bu pratiklerin aralarındaki diyalog imkânları keşfedilecek.

Birbuçuk ekibi, BENZİN performansıyla ilgili şunları ifade ediyor: “Şu konuda hemfikiriz: Fosil yakıtların itibarsızlaştırılması ve suç aleti ilan edilmesi gerekiyor. Gözümüzü alternatif gelecek tahayyüllerine çeviriyoruz. Toplumsal hareketlerin dönüştürücü gücüne, temsile, yaratıcı, şiddetsiz iklim mitinglerine, umuda inancımız tam.”

BENZİN kamusal etkinliği WORLBMON’da (MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Kat 4) 5 Ekim Cumartesi gübü 12:00’de başlayacak. Etkinlik sonrasında  katılımcılarla ve diğer izleyicilerle sohbet etme imkanı olacak.

Sindirim Programı – BENZİN 5 Ekim Cumartesi 12:00

Akış
Begüm Özkaynak
Akademisyen
1 Litre Benzinin Bedeli

Ümit Şahin- ​Araştırmacı, yeşil ve iklim aktivisti,  Jale Karabekir- Tiyatrocu, Ömer Madra- Radyocu, yazar, aktivist, Burcu Tokuç- Oyuncu,  Cansın Asarlı- Oyuncu, Eraslan Sağlam- Oyuncu, Gül Şener- Oyuncu, Yasemin Çolak- Oyuncu
Evimiz Yanıyor!

Cihan Küçük

Müzeci
​Artwash / Sanat ile Aklama

kaybid

Sokak sanatı, kolaj, animasyon, yeni medya sanatçısı – doğa ve canlılık aktivisti
Bazı Vahşi İçgüdülerin Şehirdeki Sessiz Kulaçları / Reflux

Yokoluş İsyanı’ndan Eymen Aktel
Sanatçı ve iklim aktivisti
Yıllar Sonra İlk Kez Çocuk Gibi Oynadım

Sindirim Programı’nın ilki olan SU, geçtiğimiz hafta gerçekleştirilmişti. Beş hafta sürecek projenin, diğer başlıkları ise Patates, Beton ve İşlemci.

TripAdvisor, yunus ve balinaları tutsak eden tesislere bilet satmayacak

Dünyanın en büyük seyahat platformlarından TripAdvisor, yunus ve balinaların esaret altında tutulduğu, teşhir edildiği tesislere artık bilet satmayacağını duyurdu.

Hayvanların kullanıldığı turizm aktivitelerine yönelik 2016’dan bu yana site üzerinden çeşitli kısıtlamalar getiren TripAdvisor, son olarak balina ve yunusların yapay ortamlarda teşhir edildiği, eğlence amacıyla tutsak edildiği, üreme programlarıyla çoğaltıldığı veya ithal edildiği yunus parkları ve tematik akvaryumlara bundan sonra bilet satmayacağını açıkladı. Şirket yetkilileri, bu kararın, SeaWorld ve Loro Parque gibi çok sayıda tematik park işleten büyük şirketleri de etkileyeceğini belirtti. Şirket tarafından yapılan açıklamada, bu politikaya uymayan deniz parklarıyla ticari ilişkilerin kesileceği kaydedildi. Şirketin iletişim direktörü James Kay, yunus ve balinaların esaret altında iyi durumda olmadığına ve gelişemediğine dair somut ve ikna edici veriler ışığında böyle bir karar aldıklarını belirtirerek, şunları söyledi:

“Son derece zeki ve karmaşık ihtiyaçları olan, doğal yaşam ortamlarında kilometrelerce yüzme alışkanlığı olan bu hayvanların içinde tutuldukları kapalı yapay ortamlar veya etrafı ağlarla çevrili küçük deniz alanları, doğal yaşam ortamlarını taklit edemez. Bu nedenle gelecek nesil yunus ve balinaların tutsak edilmesini engellemek amacıyla esaret endüstrisinin olumlu yöndeki bu değişimi engel olarak görmek yerine kucaklamasını bekliyoruz.”

TripAdvisor yetkililerinden Dermot Halpin de “Şu anda esaret altında bulunan yunus ve balinaların, bu tür tesislerde tutsak edilmiş son nesil olması gerektiğine inanıyoruz” dedi.  TripAdvisor tarafından bu şartları ihlal eden deniz parklarının, 2019 sonunda resmen uygulamaya konacak şirket politikası kapsamında, bilet satış programından çıkarılacağı vurgulandı.

‘Türkiye’deki acentalara örnek olmasını umuyoruz’

Yunuslara Özgürlük Platformu Sözcüsü Öykü Yağcı ise TripAdvisor’un yunus ve balinaları teşhir eden şirketlere bilet satmama kararını yerinde bulduklarını belirterek şunları söyledi: “Biz de Türkiye çapında, özellikle Antalya, Kuşadası, Alanya, Marmaris ve Bodrum gibi yunus parklarının olduğu turistik il ve ilçelerdeki yerel acentaların benzer bir adım atmasını umuyoruz. Bu, aynı zamanda hayvanların kullanıldığı gösterilere gidilmemesi ve bu işletmelere para kazandırılmaması açısından herkese yapılan bir çağrı. Turizm geliri olarak görülen yunus parkları ticari çıkarlar uğruna ayakta tutuluyor. Önümüzdeki aylarda ‘Hayvanları Koruma Kanunu‘nda yapılacak olası değişiklikleri yakından takip ederek TBMM’nin dünyadaki olumlu gelişmeleri Türkiye’ye örnek almaları için çabalarımızı sürdüreceğiz.”