Ana Sayfa Blog Sayfa 2298

Saadet Partisi’nden Kanal İstanbul’a karşı Kalan İstanbul videosu

Saadet Partisiİstanbul’da yapılması planlanan ve tartışmalara neden olan Kanal İstanbul projesine karşı bir video yayınladı. Video Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu‘nun sosyal medya hesabında “Kanal İstanbul projesinden yıllar sonra Sayın Erdoğan’dan bir ‘ihanet ettik’ açıklaması daha duymak istemiyoruz” sözleriyle paylaşıldı. 

Video, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz” sözleriyle başlıyor. İstanbul’daki betonlaşmaya ve inşaatlara dikkat çeken video Temel Karamollaoğlu’nun şu sözleriyle devam ediyor:

“Herkes şunu bilmeli ki, bugün Türkiye’nin meselesi Kanal İstanbul meselesi değildir, elimizde kalan İstanbul meselesidir. Kalan İstanbul… Hangi ihtiyacı karşılayacak? Bir tane sebebi var, ikincisi yok. O bölgedeki arsalar rant karşılığında satıldı, oradan rant elde etmek istiyorlar. İkinci İstanbul’u kurmaya bundan dolayı hevesliler. Başka bir cevabı yok bunun. Sadece arsa rantı…”

 

Gıda Toplulukları ve Kooperatifleri Çalıştayı 29 Aralık’ta Kadıköy’de

Adil, yerel, temiz ve doğaya saygılı üretim ve tüketim yaklaşımı ile gıda güvenliği alanında çalışan 19 sivil girişim İstanbul’da bir araya geliyor. Sivil girişimler 29 Aralık 2019’da Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi‘nde gün boyunca temiz gıdayı tartışacak, kendi deneyimlerini kamuoyu ile paylaşacak.

Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Gıda Toplulukları ve Kooperatifleri Çalıştayı tarafından hazırlanan çağrıda temiz ve sağlıklı gıdaya erişimin Türkiye’de halen en çok tartışılan konulardan biri olduğu ifade edildi.

‘Endüstriyel tarım iklim krizine ve çiftçinin köleleşmesine sebep oluyor’

Üretiminden başlayarak soframıza kadar gelen gıdaların sürdürülebilir ve sağlıklı olup olmadığına dair her yurttaşın kafasında soru işaretleri bulunduğunun söylendiği çağrıda şu ifadeler kullanıldı:

Gıdaların üretim, işleme, dağıtım ve tüketim süreçlerinin şeffaf, doğa dostu ve insan sağlığını ön plana çıkaran yöntemlere ilgi her geçen gün artıyor. Endüstriyel gıda üretim ve tedarikinde giderek kullanımı yaygınlaşan yöntemler hem gıda güvenliğini tehdit ediyor hem de kar odaklı olan bu uygulamalar ile gıda tekelleşiyor, soframıza gelen besin değeri düşük ürünlerin sayısı her geçen gün artıyor. Endüstriyel tarım, bir yandan iklim krizini de tetiklerken diğer bir yandan ise çiftçinin köleleşmesine ve verimli arazilerin giderek daha bozulmasına neden oluyor.

Açıklamada gıda üzerindeki tahakkümü kırmak, kentlilerin sağlıklı ve temiz gıdaya erişimini güçlendirmek ve üretici ile türetici arasındaki dayanışmayı arttırmak için Türkiye’nin dört bir yanında gıda kooperatifleri kurulduğu belirtildi.  Gıda kooperatiflerinin adil, yerel, temiz ve doğaya saygılı üretim yapan çiftçiler ve üreticiler ile bu gıdalara uygun fiyatlar ile ulaşmak isteyen türeticileri bir araya getirdiği söylendi.

Üreticiler ve türeticiler bir arada

29 Aralık’ta gerçekleşecek Gıda Toplulukları ve Kooperatifleri Çalıştayı, Temiz ve doğaya saygılı üretim yapan üreticiler ile gıda kooperatiflerinden faydalanan türeticileri de bir araya getirmeyi planlıyor.

Toplantıda üreticiler ile türeticiler, gıdaya erişimdeki radikal yöntemler, yerel yönetimler ve gıda toplulukları arasındaki iş birliği konuları, gıdaya erişimde katılımcılık modelleri ile endüstriyel üretimin iklim krizindeki rolünü ele alacaklar. Çalıştayda , endüstriyel tarıma alternatif olarak gelişen bu yurttaş girişimlerinin yarattığı dönüşümü de tartışılacak.

 

 

Barselona Sözleşmesi COP22 Antalya’da düzenlenecek

Kısaca Barselona Sözleşmesi olarak bilinen Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi 22. Taraflar Konferansı‘nın (COP22) Antalya’nın ev sahipliğinde gerçekleşeceği duyuruldu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada “Konferansta Akdeniz sularının ve Akdeniz kıyılarının korunması amacıyla yapılacak projeler ve tedbirler konuşulacak” dendi.

Bir önceki konferans İtalya’nın Nepal şehrinde 5 Aralık 2019 tarihinde gerçekleşmişti. Konferansa Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar başkanlığındaki Türk heyeti katılmıştı.

21 Akdeniz ülkesi ve AB

Barselona Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) 1974 yılında kurduğu “Bölgesel Denizler Programı” kapsamında oluşturuldu. Sözleşme Akdeniz’deki gemilerin, uçakların ve kara taşıtlarının yol açtığı kirlenmeyi önleyerek ve azaltarak Akdeniz’in korunması hedefliyor. Şu anda 21 Akdeniz ülkesinin yanı sıra Avrupa Birliği de sözleşmede taraf olarak yer alıyor.

Wikipedia yasağı 26 Aralık’ta AYM’de görüşülecek

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, internet ansiklopedisi Wikipedia’nın Türkiye’de erişime kapatılması nedeniyle yapılan bireysel başvuruyu, 26 Aralık‘ta görüşecek.

Kullanıcıları tarafından ortaklaşa olarak hazırlanan ve kar amacı gütmeyen bir çevrimiçi ansiklopedi olan Wikipedia,  2017 yılının Nisan ayından bu yana Türkiye’de erişime kapatılmış durumda.

Wikipedia’nın sahibi Wikimedia Vakfı, erişim yasağı nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştu. Başvuruda, Wikipedia isimli internet sitesinin tamamına erişimin engellenmesi kararı verilmesinin, ifade özgürlüğünü ihlal ettiği belirtilmişti.

Genel Kurul’da konuşulacak

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, başvuruyu ele almış, ancak başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü’nün 28’inci maddesinin 3 numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar vermişti. Karar gereğince, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, bireysel başvuruyu, 26 Aralık’taki gündem toplantısında ele alacak.

Neden yasaklanmıştı?

Wikipedia’nın çevrimiçi tüm yayınlarına erişim, “Türkiye’yi çeşitli terör gruplarıyla aynı düzlemde ve iş birliği halinde göstermeye çalışan içerikler” nedeniyle BTK tarafından 29 Nisan 2017 tarihinde engellenmişti. Wikipedia’nın bağlı bulunduğu Wikimedia Vakfı, 5 Mayıs 2017 tarihinde Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği’ne başvurarak yasağa itiraz etmiş, ancak itiraz “iki ayrı URL adresinde bulunan içerikten dolayı” reddedilmişti.

Mahkemeye yapılan itiraz sürecinde, erişim yasağına neden olan içeriklerin İngilizce Wikipedia’da yayımlanan “Foreign Involvement in the Syrian Civil War” (Suriye İç Savaşına Yabancı Müdahalesi) ve “State-sponsored Terrorism” (Devlet Destekli Terörizm) başlıklı makalelerde Türkiye’ye ayrılan bölümler olduğu ortaya çıkmıştı.

Mahkemenin gerekçeli kararında, “İki ayrı URL adresinde bulunan ve talebe konu edilen içeriklerde, ‘Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Suriye’de yaşanan iç savaşı başlatanlardan olduğu, terör örgütlerini desteklediği, silah yardımında bulunduğu’ gibi uluslararası platformda ve ülke içerisinde saygınlık ve itibarını zedeleyecek, terörü destekleyen bir devlet olduğu izlenimi verecek derecede haksız nitelikte saldırının bulunduğu anlaşılmıştır” ifadelerine yer verilmişti.

AİHM’e taşındı

Geçtiğimiz Mayıs ayında da Vakıf, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımıştı. Konuyu öncelikli olarak ele alan AİHM getirilen erişim yasağının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlu olduğunu kanıtlaması için hükümete ekim ayı sonuna kadar süre vermişti.

 

 

Deneye Hayır Derneği Lush Ödülleri’nde finale kaldı

Deneye Hayır Derneği İngiltere’nin en prestijli bilim ödülü Lush Ödülleri’nde “Lobicilik” ve “Toplumsal Farkındalık” kategorilerinde finale kaldı. Sonuçların Ocak ayında açıklanacağı tahmin ediliyor.

Lush Ödülleri, hayvan deneylerine karşı çalışmalar yürüten bilim insanları ve sivil toplum kuruluşlarını desteklemek için küresel çapta düzenlenen bir yarışma. 2012 yılında başlayan ödül töreni, Lush Kozmetik ve  Etik Tüketici Araştırmaları Birliği tarafından yürütülüyor.

Yarışma, lobicilik, eğitim, toplumsal farkındalık, bilim ve genç araştırmacılar başlıklarındaki toplam 4 kategoride gerçekleşiyor. Her yıl düzenlenen ödül törenlerinde toplamda 250 bin Euro, o yılın en başarılı örgütlerine taktim ediliyor.

‘Ödülü Burak Özgüner adına almayı umut ediyoruz’

Deneye Hayır Derneği Başkanı Yağmur Özgür Güven, derneğin Lush Ödülleri’ni kazanması durumunda elde edilecek gelirin, hayvan deneylerine karşı verilecek mücadelede kullanılacağını söyledi. Güven, “Lush Ödülleri’ni yakın zamanda kaybettiğimiz, derneğimizin kurucu üyelerinden ve hayvan deneylerine karşı mücadelenin öncü isimlerinden Burak Özgüner adına almayı umut ediyoruz” dedi.

Yeşil Gazete yazarı, Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) Koordinatörü Burak Özgüner, 10 Kasım günü hayatını kaybetmişti. Özgüner, aynı zamanda Deneye Hayır derneği’nin kurucuları arasındaydı.

Büyükada’da Ruam hastalığı tespit edilen 81 at öldürüldü

Adalar Kaymakamlığı, ilçedeki bazı atlarda ruam hastalığının tespit edildiğini belirterek, hastalığa yakalandığı tespit edilen 81 adet atın öldürüldüğünü açıkladı.

Kaymakamlıktan yapılan yazılı açıklamada, ilçede bulunan bütün tek tırnaklıların (at, merkep, katır), ilgili mevzuatı gereğince yılda iki kez olmak üzere ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde sağlık taramasından geçirildiği belirtildi. Açıklamada, bu yıl sonbahar mevsiminde Tarım ve Orman İlçe Müdürlüğümüz tarafından yapılan tahlil sonucunda bazı atlarda Ruam hastalığının görüldüğü söylendi.

81 at itlaf edildi

İlçede bulunan, Ruam hastalığına yakalanmış 81 atın öldürüldüğünün söylendiği açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:

At, merkep, katır gibi tek tırnaklı hayvanlarda görülen Ruam hastalığının tedavisi ve aşısı bulunmadığından, hastalık tespiti yapılan hayvanların ilgili mevzuat gereği itlaf edilmesi gerekmektedir.

Tahlil sonuçları kesinleşen ve tedavisi bulunmayan hastalığa yakalandığı tespit edilen 81 adet at, ilgili mevzuat hükümleri uyarınca itlaf edildi. Tahlil sonuçları kesinleşmeyen tek tırnaklıların işlemleri ise devam etmektedir. İlçemiz dahilinde uygulanan karantina tedbirleri kapsamında ilçeye hayvan giriş çıkışı durdurulmuştur.

Ne olmuştu?

Yük Hayvanlarını Koruma ve Kurtarma Derneği, Büyükada’da ruam hastası olduğu tespit edilen 20 atın ve hastalık şüphesi bulunan 60 atın yarın akşamüstü öldürülerek gömüleceğini iddia etmiş, konu hakkında bilgi veren belediye yetkilisi ise atlara kan testlerinin yapıldığını ve resmi açıklamayı kaymakamlığın yapacağını söylemişti. Atların gömülmesi için açıldığı iddia edilen devasa çukurlar büyük tepki toplamıştı.

İBB önünde eylem

İstanbul’da yer alan vegan toplulukları ve hayvan hakları savunucuları bugün 14.00’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde basın açıklamasına çağrı yaptı.

 

Elbistan’daki filtresiz termik santral üretimini tam kapasiteye çıkardı

Maraş’ın Elbistan ilçesindeki Çelikler Holding’e ait A Termik Santrali filtresiz çalışan termik santrallere 1 Ocak’a kadar filtre takma zorunluluğu getirilmesinden sonra filtresiz üretimini tam kapasite arttırdı. Bölge, termik santralin etkisinden dolayı insanların yüzde 90’ının akciğer kanserinden hayatını kaybettiği için “Türkiye’nin Çernobil’i” olarak adlandırılıyor.

Türkiye’nin çeşitli illerine dağılmış 15 kömürlü termik santrale dördüncü kez havayı 2.5 yıl daha kirletme izni veren maddenin yer aldığı torba yasa, AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla Meclis’ten geçerek yasalaşmıştı. Daha sonra gelen tepkiler üzerine yasa, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından veto edilmiş ve 1 Ocak tarihine kadar filtre takma zorunluluğu getirilmişti.

Üretimi tam kapasiteye çıkarıldı

Mezopotamya Ajansı’ndan Muhamed Abdulkadir Esen’in haberine göre bu santrallerden biri olan Maraş’ın Elbistan ilçesindeki Çelikler Holding’e ait A Termik Santrali, yasanın veto edilmesinin ardından üretimi arttırarak, tam kapasite çalışır hale getirildi. Bölgeye günlük 70 bin ton kül savrulmasına yol açan santral, en çok da yanı başındaki Çoğulhan Mahallesi’ni etkiliyor. Çevresindeki mahalleleri ve Afşin ile Elbistan’ın havasını zehirleyen santralden dolayı çevre köylerde yaşayan yurttaşların büyük çoğunluğunun akciğer kanserine yakalanarak hayatını kaybettiği belirtiliyor.

Devletin özelleştirmesiyle özel firma tarafından çalıştırılmaya başlanan A Termik Santralin kural tanımadığını belirten yurttaşlar, şirketin 31 Aralık’a kadar aşırı kar elde etmek amacıyla üretimi tam kapasiteye çıkardığını kaydetti.

Tatar: Filtre sistemi fazla enerji tükettiği için kullanılmıyor

AEX isminde bacaya giden gazı ve külü kısmen temizlemeye yarayan bir sistemin santralde mevcut olmasına rağmen çalıştırılmadığını aktaran termik santralin eski çalışanı Ahmet Tatar, sistemin fazla enerji tüketmesinden dolayı çalıştırılmadığını söyledi. Bu konuyla ilgili müdürlerle tartıştığı için işten çıkarıldığını kaydeden Tatar, şöyle konuştu:

Cumhurbaşkanı’nın filtre takılmamasına dair yasayı veto etmesinin ardından bir sonraki gün ekmek almak için dışarı çıktığımda üzerimize kül yağıyordu. Resmen Cumhurbaşkanı’na ceza kesiyorlar. Bize değil, devlete ceza kesiyorlar. Zaten şuanda kolluk kuvvetleri hep arkalarındadır. En ufak bir şeyde nizamiyeye asker geliyor. Yetkililer ‘dur’ demezse artık biz ‘dur’ diyeceğiz. Çünkü çoluk çocuk hepsi evde hastadır. Hep nefes darlığı, solunum sıkıntısı çekiyoruz.

’35 yıldır Çernobil’i yaşıyoruz’

Özel firma daha fazla kar etmek için külü daha da fazla çıkarmaya çalışıyor. Kimsenin umurunda değiliz. Üzerimize ölü toprağı atmışlar. Bizim yaşama hakkımız elimizden alınıyor. Bu bölgede insanların yüzde 90’ı akciğer kanserinden ölüyor. Bölgede tarımda yapılamıyor. Biz 35 yıldır Çernobil’i adeta yaşıyoruz. Türkiye’nin Çernobil’i de Elbistan’ın Çoğulhan Mahallesi’dir.

Dalkanat: Her gün bir cenaze

Bölgede faaliyet gösteren santrallerin çevreye verdiği zarara ve yeni kurulmak istenen termik santrallere karşı mücadele için kurulan Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu gönüllüsü Mehmet Dalkanat ise, Termik A Santralinin 1970’li yılların teknolojisiyle inşa edildiğini ve kül tutma filtresinin olduğunu, ancak gaz filtresinin olmadığını dile getirdi. Santralin 1984 yılından beridir bölgeye sülfürdioksit, kükürdioksit ve karbondioksit yaydığını anlatan Dalkanat şu ifadeleri kullandı:

Bu gazlar yaklaşık 100 kilometrekarelik bir alana yayılabiliyor. Ancak bacalardan bırakılan kül 4 veya 5 kilometre bir çevrede toprağa dökülüyor. Kül çevrede her şeyi olumsuz etkiliyor. O yıllarda toplumumuz bilince sahip olmadığı için burayı bir gelir kaynağı olarak gördüler. Hatta kutlamalar yaptılar. Ancak 35 yıl sonra gördüler ki sadece insan hayatını değil bütün bir hayatı olduğu gibi yok ediyor. Çoğulhan’da artık kanser olmayan yok. Sadece Çoğulhan değil Alemdar, Berçenek ve Altunelma köyleri yakından etkileniyor. Elbistan ve Afşin merkez de her gün bir cenaze kanserden kalkıyor. Artık bu bölgenin insanının kanseri marka olmuş. Ankara’ya hastalar gittiğinde röntgenlerini gören doktorlar, ‘Bu Elbistan ciğeri, Afşin böbreği’ diyor. Bu kadar zarara rağmen bölgeye yeni santraller daha yapılmak isteniyor. 2 yıl sonra burada yaşayan halkın büyük çoğunluğunu yaşıyor olarak göremeyebilirsiniz.

Sümbül: Doktora gitmekten emekli maaşından hiçbir şey kalmıyor

Termik santralin yanı başındaki evinde yaşama mücadelesi veren Ayşe Sümbül, yıllardır termik santralin külünü yediklerini söyledi. Sebze kurutamadığını, çamaşır seremediğini ve halı yıkayamadığını söyleyen Sümbül, “Hem bant yolunun hem de santralin külünü yiyorum. Eşim hasta, gücümüz yok ki başka yere taşınalım. Bize bir çözüm bulsunlar. Köyde kanser olmayan kimse kalmadı. Hep kanserden ölüyorlar. Ben de astım hastasıyım. Doktora gitmekten emekli maaşından hiçbir şey kalmıyor. Hepsi kesiliyor. Ya filtre takılsın ya da köy taşınsın. Burada yaşayan binlerce insanın canı umursanmıyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal hemşerimiz, ancak bize hiçbir faydası yok. Zaten kendi köyüne de faydası yok ki bize faydası olsun” dedi.

Mevlüt Özer: Hükümet önce Elbistan’ı görsün

Termik santralin hiçbir şekilde kurallara uymadığını ifade eden mahalle sakini Mevlüt Özer ise, Elbistan ve Afşin bölgesinin hepsinin tehlike altında olduğunu söyledi. 35 yıllık A Termik Santralinin tam kapasite çalışmasının kurallara aykırı olduğuna dikkat çeken Özer, “Bir patlama olursa bu memleket hepten biter. Ben bunu AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’a da söyledim. Kendisine anlattım. O da bana ‘Köyü kaldıracağız, santral kurallara uyacak’ dedi. Ancak hiçbir netice alamadık. Bugün Çelikler Holding ‘Ne vurursak o kardır’ diyerek, ayın 31’ine kadar tam kapasite çalışıyor. Ben Türkiye’deki tüm santrallerde çalıştım. Bugün en uygunsuz çalışan santral Elbistan A Termik Santralidir. Soma, Yatağan, Orhaneli ve Çatalağzı’nda çalıştım. Hükümet Müslüman ülkelerine yapılan zulme ses çıkarıyor, ancak bugün en büyük zulüm bize yapılıyor. Hükümet önce Elbistan’ı görsün” diye konuştu.

Avukat Çıkın: Filtre edilse bile zararlı

Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu’nun avukatı Özgür Çıkın da, bölgede kurulmak istenen yeni termik santrallere Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu verilmesi durumunda, konuyu yargıya taşıdıklarını söyledi. Çıkın, sözlerini şöyle sürdürdü:

Elbistan Akbayır’da Diler Enerji tarafından yapılmak istenen termik santral için olumlu verilen ÇED raporunun iptali için mahkemeye dava açtık. Mahkeme keşif yaptı. Bilirkişi heyeti raporunu düzenledi. Heyet santralin herhangi bir kamu yararı taşımadığını ve çevreye zarar vereceğini tespit etti. Yeni teknolojiye göre yatakta kömür çıkarılırken filtre edilmeye başlanıyor. Buna da akışkan yatak teknolojisi deniyor. Ortaya çıkan gaz iki farklı filtreden geçilerek atmosfere bırakılıyor. Buna rağmen yüzde 99 oranında filtre edilse bile ciddi miktarda ortaya bir karbon salınımı çıkıyor. Bunların hepsi raporda yer aldı. Ayrıca hava kirliliğinin yanı sıra santralin bölgeyi susuzlaştıracağı da raporda yer aldı. Çünkü santral ciddi miktarda soğutma suyuna ihtiyaç duyuyor. Sonuçta suyu da yer altından çekecek. Mahkeme bu sebeple ÇED raporunu olumlu bulmayarak iptal etti. Önümüzde Danıştay süreci var. Danıştay kararı onarsa şu kesinleşmiş olacak. Burada yapılacak bir termik santralin ne kadar son teknoloji ürünü de olsa projede öngörülen filtre sistemleri çalıştırılsa bile çevreye mutlak olarak zarar verdiği kesinleşmiş olacak.

A Termik Santralinin yasa gereği 31 Aralık tarihine kadar filtresini takması gerektiğinin altını çizen Çıkın, 31 Aralık’a kadar filtre takılmaması durumunda 1 Ocak itibariyle santralin lisansının iptal edilmesi için bakanlığa müracaat edeceklerini söyledi.

Trump’ın azli Temsilciler Meclisi’nde kabul edildi

ABD Temsilciler Meclisi Başkan Donald Trump‘ın azline yönelik iki suçlamayı içeren dava dosyası onayladı. Yöneltilen suçlamalar arasında “görevini kötüye kullanmak” ve “Kongrenin işleyişini engellemek” maddeleri yer alıyordu.

“Görevini kötüye kullanmak” maddesi Temsilciler Meclisi’ndeki 197 vekilin “hayır” oyuna karşılık, 230 vekilin “evet” oyu ile onaylandı.  “Kongrenin işleyişini engellemek” maddesi ise 198 vekilin “hayır” oyuna karşılık 229 vekilin “evet” oyu ile kabul edildi.

Azli mecliste onaylanan 3. başkan

Oylamalarda tüm Cumhuriyetçi vekiller “hayır” oyu verirken, ilk oylamada 2, ikinci oylamada ise 3 Demokrat vekil “hayır” oyu kullandı. Böylece Trump, ABD’nin eski başkanları Andrew Johnson ve Bill Clinton‘ın ardından Temsilciler Meclisi Genel Kurulunda hakkında azil maddeleri oylanan üçüncü başkan oldu.

Suçlama sebebi

Trump, Ukrayna’da siyasi rakibi Joe Biden‘ın oğlu Hunter Biden‘a yönelik soruşturma açılması için ABD’nin Ukrayna’ya vereceği askeri yardımı koz olarak kullanmakla suçlanıyordu. Demokrat Partililer Trump’ın Ukrayna’ya yönelik askeri yardımı dondurmasının görevi kötüye kullanmak anlamına geldiğini öne sürmüştü. Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, 24 Eylül’de azil sürecinin resmi olarak başladığını duyurmuştu. Süreç boyunca tanıklar ve Trump’a ait telefon görüşmeleri dinlenmişti.

Süreç Senato’da devam edecek.

Trump’ın görevden alınması için konu 6 Ocak’ta ABD Senatosu’na taşınacak. ABD Anayasa Mahkemesi Başkanı John Roberts Senato’daki süreci mahkeme başkanı olarak yönetecek. Trump’ın görevden alınmasına yönelik karar Senatörlerin oylaması sonucunda belirlenecek.

Azil kararı için davanın senatörlerin 3’te 2’sini oluşturan 67 kişinin desteğini alması gerekiyor ancak senatonun yarısından fazlasını Cumhuriyetçi vekiller oluşturuyor. Yani Trump’ın azledilmesi için 20 Cumhuriyetçi senatörün saf değiştirmesi gerekiyor ve bu senaryo gerçekçi gözükmüyor.

Trump: Ortada hiçbir suç yok

Azil maddelerine ilişkin oylama yapılırken Trump ise Michigan‘daki mitingindeydi. Oylama sonucunun açıklanmasının ardından konuşma yapan Trump,  “Ortada hiçbir suç yokken, hakkındaki azil maddeleri onaylanan ilk insanım” ifadesini kullandı.

 

 

 

 

Yeşil Gazete gönüllülerini arıyor!

Yeşil Gazete; iklim ve ekoloji konularına ilgi duyan, hayatının her alanında şiddetsizliği kendisine ilke edinen ve insan hakları konusunda duyarlı yeni gönüllülerini arıyor. Gazetecilik veya ilgili bir bölümde okuyor ya da ileride meslek olarak gazeteciliği seçmek istiyor ve deneyim kazanmak istiyorsanız
başvurularınızı bekliyoruz.

Özgeçmişinizi ve neden başvurmak istediğiniz ile ilgili 300 kelimeyi geçmeyen bir metni, varsa daha önce yaptığınız bir haber /video örneğini [email protected] adresine gönderin. Mail başlığı olarak  “Yeşil Gazete Gönüllülük Başvurusu” yazmayı unutmayınız. Son başvuru tarihi 2 Ocak 2020.

Aradığımız özellikler:

  • Türkçeye hakimiyet
  • Çeviri yapacak düzeyde en az bir yabancı dil
  • Temel düzeyde Photoshop bilmek
  • Temel düzeyde video düzenlemelerini kullanabilmek (çekim/kurgu)
  • Sosyal medya kullanımına hakim olmak
  • Özgün içerik oluşturma isteği ve kapasitesi
  • İstanbul’da ikamet etmek

Alman- Fransız İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Ödülü Anadolu Kültür’den Asena Önal’a verildi

Alman- Fransız İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Ödülü (German-French Prize for Human Rights and the Rule of Law) bu yıl Anadolu Kültür’den Asena Önal’a verildi. Almanya ve Fransa’nın dışişleri bakanları Frank-Walter Steinmeier ile Jean-Marc Ayrault tarafından hayata geçirilen ödül 2016 yılından beri veriliyor.

Ödül, insan haklarının savunulması konusundaki olağanüstü çabaları mükâfatlandırıyor, ödül alan kişilerin önemli çalışmalarının desteklenmesini ve başkalarının da cesaretlendirilip onları örnek almasını sağlıyor. Ödüle Türkiye’den ilk olarak 2017 yılında hukukçu Kerem Altıparmak değer görülmüştü.

Günal: Kültürel hayata katılım vazgeçilmez haktır

Ankara Almanya Büyükelçiliği’nde düzenlenen ödül töreninde konuşan Anadolu Kültür Genel Müdürü Asena Günal, ödül ile ilgili düşüncelerini şöyle özetledi:

Kültür alanında çalışan birisi olarak bir gün insan hakları alanında ödül alacağım aklıma gelmezdi. Sayın büyükelçinin dediği gibi ‘kültürel haklar uluslararası insan hakları çerçevesinin bir öğesi olmaktan çok daha fazlasıdır. Bir yanda toplumun kültürel hayatına katılım diğer yanda ifade özgürlüğü, her insanın vazgeçilmez hakkıdır.’ Fakat Türkiye’de uzun yıllar kültürel hayata katılım ve sanatsal ifade özgürlüğü, insan hakları mücadelesinde geri planda kaldı çünkü işkence, zorla kaybetme ve hapis gibi daha acil sorunlar vardı.

‘İnsan hakları artık kültürü de içine alıyor’

İnsan hakları mücadelesi, birileri başvurabilir diye İnsan Hakları Derneği’nde nöbet tutanlar, gözaltılar olduğunda karakol ve emniyet kapısına giden avukatlar, her türlü engele rağmen toplanan Cumartesi Anneleri’nin yürüttüğü mücadeleydi. Bugün Türkiye’de insan hakları alanı kültürü de içine alacak biçimde genişledi. Bunun iki nedeni var. İlki kültür sanata erişimi ve sanatsal ifadeyi insan hakları içerisinde düşünmenin önemi anlaşıldı. İkincisi ise kültür, sanat ve sivil toplum alanındaki devlet baskısı arttı.

Burada özellikle Osman Kavala’nın iki yıl önce başlayan haksız tutukluluğu ve onu takip eden baskı ve hedef göstermeleri vurgulamak isterim. Bu tür ödüller zor zamanlarda devam etme enerjisi verir, yalnız olmadığınızı ve yaptıklarınızın bir karşılık bulduğunu hissettirir.

Polisin bütün engellemelerine rağmen kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için sokaklardan vazgeçmeyen feminist yoldaşlarım, güvenlik ve genel ahlâk gerekçeleriyle yürüyüşleri ve sanatsal etkinlikleri yasaklanan ve sürekli hedef gösterilen LGBTİ arkadaşlarım, barış için akademisyenler bildirisine imza attığı için ihraç edilen, yargılanan, yurt dışına gitmek zorunda kalan arkadaşlarım, %99 engelli raporu olduğu halde barış sürecinde çektiği belgesel Bakur nedeniyle 4,5 yıl hapis cezasına çarptırılan yönetmen Çayan Demirel ve yargılanan diğer belgeselciler, yirmi yıldır Türkiye’deki pek çok toplumsal hareketi belgelediği arşivine el konan ve geri alma mücadelesi veren Oktay İnce ve onun gibi elinde kamera, ihlalleri belgelemeye çalışan video eylemciler, belediyelere kayyum atanınca mekân, ekipman ve maaşsız kaldıkları halde kültür-sanat üretiminden vazgeçmeyen, bağımsız oluşumlarla devam eden sanatçılar ve onların mücadelesi… Benim hep yanımda oldular. Yalnız olmadığımı bana hissettirdiler.

‘Ödülü Osman Kavala adına alıyorum’

Ben bu ödülü Anadolu Kültür’de insanüstü bir çabayla çalışmaya devam eden iş arkadaşlarım, gözaltına alındığımda seferber olan arkadaşlarım, beni hep destekleyen ailem ve tabii Osman Kavala adına alıyorum. Osman Bey, bana bu ödülün verilmesinden büyük gurur duyduğunu iletmemi rica etti. O bize her zaman umut, cesaret ve enerji verdi. Umuyorum yakında özgürlüğüne kavuşacak, bu çalışmayı ve mücadeleyi hep birlikte yürüteceğiz.