Oyunuza sahip çıkın – Cengiz Aktar

Zira attığınız son oy olabilir! 7 Haziran iktidarın ve memleketin hayat memat seçimi. Her türlü provokasyon, manipülasyon ve şaibeye açık olacağı aşikâr. O yüzden mesele oy atmakla bitmiyor, atılan oya bizzat sahip çıkmak gerekiyor. Bunun en yaygın yollarından biri uluslararası gözlemcilik. Ne var ki Türkiye’yi yönetenler oldum olası gözlemlenmekten hoşlanmaz, olabildiğince engellerler. Seçim gözlemciliğinden ise hiç haz edilmez. Zaten dış gözlemci gelebilmesi için hükümet talebi gerekir.

Türkiye Demir Perde’nin açılmasından sonra eski Sovyet nüfuz alanındaki ülkelerde hukuk devleti ve demokrasi inşası için uluslararası kuruluşların yaptığı çalışmalardan kendini daima muaf addetmiş ve kendini hep “gelişmiş demokrasiler” safında görmüştür. “Eski komünist ülkelere mahsus” seçim gözleminden hep kaçınmıştır. Oysa AGİT’in 1999 İstanbul Zirvesi’nde Türkiye, bütün taraf devletler gibi seçim süreçlerine güveni sağlamlaştırmak amacıyla AGİT’in bu konuda uzman ofisi ODIHR başta olmak üzere uluslararası seçim gözlemcilerini davet etme taahhüdünde bulunmuştu. Bu taahhüdün lâyıkıyla uygulandığı bir seçim olmadı.

Seçim gözlemciliği sicilimiz çok cılız. İlk kez Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) darbe sonrası 1983 seçimine gözlemci gönderdi. 2002 seçimi öncesinde YSK Akın Birdal, Murat Bozlak ve Tayyip Erdoğan’ı seçimden men edince yine bir heyet gönderdi. Keza bir ODIHR heyeti ilk defa 2002 seçiminde değerlendirme (izleme değil) misyonu gerçekleştirdi. 2007 ve 2011 genel seçimlerini AKPM heyetleri AB adına izledi. ODIHR ise bu iki seçimin özgürlüğü ve âdilliğini değerlendirdi. Her defasında hükümetin onayıyla!

Oysa özgür ve âdil seçim ilkelerine aykırılık için seçim öncesi, esnası ve sonrasındaki faaliyetler ile seçim barajı yeter de artar. AKP son seçimlerde elde ettiği sonuçlara yüzde 10 barajı muhafaza ederek; temsili budayan tek turlu gayridemokratik seçim sistemine dokunmayarak; iddiaya göre, ulufe dağıtıp oy devşirerek ve yine iddiaya göre sandıkta karanlık işler çevirerek ulaşıyor. Keza, 30 Mart 2014 seçimi öncesinde BDP seçim bürolarına yapılan onlarca saldırı; TRT’de partilere ayrılan propaganda zamanlarındaki eşitsizlik; seçmenin haber alma hakkını olumsuz etkileyen güdümlü medya; iktidarın sandıkta hile iddiaları ve aday olan bakanların istifa etmesini bile gerekli görmemiş bir YSK, seçimin meşruiyetinin sorgulanması için yeterliydi, olmadı. 7 Haziran’ın hayat memat seçimi olması zaten âdil ve bağımsız olmayan bu sistemi iyice töhmet altında bırakıyor ve oyların bekası tamamen seçmene ve topluma kalıyor.

Bu sorumluluğu yerine getirmenin iki yolu var. İlki bildiğimiz sandık müşahitliği veya gözlemciliği. Geçen yerel seçimde Oy ve Ötesi bu işin Türkiye çapında örgütleyicisi oldu ve tekrarlanan Yalova seçimi başta olmak üzere pek çok yerde sonuç aldı. Şimdi Oyunu Seven Saysın sloganıyla “7 Haziran seçimlerinde 45 ilde, 162 ilçede 120.000 gönüllü ile 106.000 sandığa dokunarak oy verme ve sayım süreçlerini gözlemleyeceğiz. 30 milyona yakın oya sahip çıkmak için çalışmalarımıza başladık. Her ilde 500 ilâ 2000 sandık gözlemcisine ulaşmak kritik” diyor ve vatandaşı kaydolmaya çağırıyorlar. (http://sandik.oyveotesi.org www.oyveotesi.org)

Diğer yol sandık kurulunda resmî görev alma. Görevli gözlemciye oranla tasnifte, hile hurdayı engelleme konusunda ilk söz sahibi. Görevli olmak için önceki genel seçime girip ilk beş arasında yer almış olan bir parti kendisine başvuran vatandaşı İlçe Seçim Kurullarına “sandık kurulu görevlisi” olarak yazdırıyor. Bunun sınırı yok ve çok insana ihtiyaç var. Geçenlerde kurulan Demokratik ve Güvenli Seçim Girişimi sivil toplum örgütleriyle birlikte gönüllüleri toplayıp listeyi CHP’ye verecek. Son gün 13 Nisan! (www.guvenlisecim.org)

194.310 sandığın, oyunuzun ve memleketin selâmeti elinizde. Oyunuza sahip çıkın; bu son seçim olabilir!

Bu yazı taraf.com.tr/ den alınmıştır

 

53.Cengiz-Aktar

Cengiz Aktar

[email protected]

Twitter@AktarCengiz

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR