Köşe YazılarıManşetYazarlar

Ormanlara gözümüz gibi bakmalıyız

0

Son haftalarda Avrupa’nın özellikle batısında ve güneyinde görülen sıcak hava dalgaları ve buna bağlı olarak yaşanan orman yangınları iklim krizine karşı savaşta ormanlarımızın kıymetini bir kez daha gözler önüne serdi. Ormanlar bizi serinletmenin ve bize huzur vermenin ötesinde atmosferden emdikleri karbondioksit ile insanlığın yarattığı kötü etkileri azaltmakta önemli bir rol oynarlar.

Yetişmiş bir ağaç atmosferden senede yaklaşık 20-25 kilogram karbondioksit (CO2) emerek bunu kendi yapısına katar. Bu ağacı yakmadığımız ya da çürümeye bırakmadığımız sürece bu karbondioksit artık atmosferden çekilmiş ve iklim krizine katkı yapmıyor sayılabilir. Avrupa Birliği (AB) sınırları içindeki orman alanının 1,8 milyon km2’den fazla olduğu biliniyor. Bu orman alanının bugün için atmosferden senede 360 milyon ton CO2 emdiği düşünülüyor. Benzer bir hesapla ülkemizdeki yaklaşık 230 bin km2 orman alanının da 80 milyon ton CO2 emdiği kabul ediliyor.

Ormanların CO2 emme kapasitesi sonsuz değil

Paris Anlaşması bağlamında verilen taahhütler çerçevesinde AB ülkeleri 2050, Türkiye ise 2053 yılında net sıfır karbon salan ülkeler olmayı hedefliyor. Bunun anlamı şu: AB içinde yapılan tüm sera gazı salımının 2050 yılında 360 milyon ton CO2 eşdeğerine, ülkemizden yapılan toplam sera gazı salımının da 80 milyon ton CO2 eşdeğerine düşmesi gerekiyor. CO2 eşdeğeri kavramını metan ve nitröz oksit gibi diğer sera gazlarının sera etkisini de CO2 bazında hesaba katmak için kullanıyoruz.

Burada karşımıza ormanlarla ilgili önemli bir sorun çıkıyor. Öncelikle geçen sene orman yangınlarında 1700 km2 orman alanını kaybettik. Bu kayıp ilk bakışta yüzde birden az gibi görünse de her sene orman yangınlarına aynı oranda orman alanımızı kaybedecek olursak 2053 yılındaki hedefimizi tutturmamız oldukça zorlaşır. Bunun ötesinde hava ısındıkça ormanların da CO2 emebilme yetenekleri azalır, yani sıcak havada ormanlar da strese girip normal işlevlerine ara verirler. Buna bir katman daha eklersek, ormandaki ağaçlar da yaşlanır ve sürekli olarak yenilenmeleri gerekir. Ormanların görevlerini düzgün biçimde yerine getirebilmeleri için bizim desteklememiz gerekir.

Tüm bu unsurları AB için ele alan bir çalışma geçen ay Biogeosciences dergisinde yayımlandı. AB hedeflerinin tutulabilmesi için orman alanlarının CO2 emebilme kapasitesinin senede 360 milyon tondan 2050 yılında 450 milyon tona çıkması gerekiyor. Oysa bugünkü ormancılık faaliyetleri devam edecek olursa (Business as Usual – BaU) 2050 yılında ormanların kapasitesinin 250 milyon tona, 2100 yılında da 80 milyon tona düşmesi bekleniyor. 

İklim değişikliği hesaba katılacak olursa elimizdeki resim oldukça değişiyor. En iyimser senaryo olan RCP2.6’ya göre orman kapasitesi 2050 yılında 100 milyon ton ile 400 milyon ton arasında değişebilir. Burada alt sınır kötü ormancılık faaliyetlerine, üst sınır da en ideal çabaya denk geliyor. Nispeten daha orta yolu gösteren RCP6.0 senaryosuna göre ise bu sayılar 100 milyon ton ile 300 milyon ton arasında değişiyor.

Orman, sadece yutak alanı değil

Ormanların geleceği açısından bakıldığında iklim krizi son derece önem taşıyor. Geleceği öngörmemize yardımcı olmak için hazırlanan RCP senaryo setleri bizim iklim krizini son derece ciddiye alıp hayatımızı ona göre düzenlememizle (RCP2.6), aynen böyle devam etmemiz (RCP8.5) arasındaki gelecekleri kapsıyor. Şu anda insanlığın gidişi ne RCP2.6 kadar iyimser ne de RCP8.5 kadar kötümser. Yalnız böyle deyince aklınıza “o zaman RCP5.5 gibi bir yolda gidiyoruz, bu durumda RCP6.0 makul bir beklenti” düşüncesi gelmesin. Şu anda RCP8.5 ile RCP6.0 arasında bir gelecek bizleri bekliyor. Glasgow’da verilen tüm sözler tutulacak olsa yolumuz biraz daha RCP6.0’a benzer, tutulmayacak olursa da RCP7.0 gibi bir yöne dönecek. Bu geleceklerin ikisi de aslında kötü sonuçlar içeriyor.

RCP6.0 gibi bir gelecekte, elimizden gelenin en iyisini yapsak bile şu anda yutak kapasitesi 360 milyon ton olan ormanlar 2050 yılında 300 milyon ton CO2 emme kapasitesine gerilemiş olacak. Bu da en iyi ormancılık becerisi ve orman yangınlarını hayatımızdan uzak tutmamız şartıyla. Oysa yeryüzü şu andaki gibi ısınmaya devam edecek olursa Avrupa’nın güneyi sayılan Portekiz, İspanya, İtalya ve Yunanistan neredeyse tüm ormanlık alanını yangınlara kaybetmeye başlayacak. Geçtiğimiz senelerde İsveç gibi kuzey ülkelerinde gördüğümüz orman yangınları da gelecekte kuzey ülkelerinin de bu probleme karşı bağışıklıklarının olmadığını açıkça ortaya koyuyor.

Ülkemizdeki ormanların da bu bağlamda ne derece kıymetli olduğunu bir kez daha anlatmamıza gerek yok sanırım. Burada sadece iklim taahhütleri açısından ormanların yutak kapasitelerinden bahsediyor olsak da ormanlar biyoçeşitliliğin başta gelen yuvasını oluşturuyor. Ormanları kaybetmek sadece bir yutak alanını kaybetmenin çok ötesinde bir zarara neden olacağından ormanlarımıza gözümüz gibi bakmak zorundayız. 

You may also like

Comments

Comments are closed.