Dış Köşe

Ölmeme hakkı – Sennur Baybuğa

0

Bu savaşın galibi, bu savaşın ‘Tanya’ sı bu savaşın Paris Komünü yok, kimse kahraman değil kimse ölü değil, ruhlarımızın cesetlerini çırılçıplak sokaklarda sürükleyenlere duyduğum öfke kadar kırgınım size de artık.

İştahsız bir çocuğun annesiyim, sabah kalktığımda akşama ona ne pişirebileceğimi düşünüp liste yapıyorum. Biraz önce sadece dört tane biber dolması yaptım küçücük bir tencerede, dünya emeği, belki yer diye. Bir yandan da o tencerenin ah ellerinde poşetlerle kaçıp giden bütün çocuklara yetmesini istedim, anneleri gibi hem de. Bütün gün üzerine titrediğim çocuğu ayrı bir yere koyup, başkalarının çocuklarını kahraman yapacak kadar ikiyüzlü değilim henüz. Bir çocuk, her çocuk, hiçbir annenin kahramanlık hikayelerine özne olsun diye doğurmadığı bir canlı. Yanı başında ağzındaki lokmayı çiğnemeden çocuğunun lokması, onu doyuracak mı diye kaygıyla izleyen annenin başına, beyaz tülbendi takıp kahraman annesi yaptığınız da, ağzındaki lokmanın yettiğini gören annenin mutluluğunu mu yaşar zannediyorsunuz. Anne kahraman olsun diye çocuk büyütmez! Anne, çocuğu o ölene kadar yanı başında olsun diye yüreği pırpır atan kadındır. Naralarınızdan ve ajitasyonlarınızdan bıktım artık.

Cizre’nin nüfusu 200 bin den 15 bine düşmüş, Sur İlçesi onun bile altında bir nüfusa sahip artık, Sur’un bitişiğinde insanlar kahve içiyor, kimi tavla oynarken telefonla konuştuğum oluyor, iki sokak ötede yarattığımız kahramanlar ve birkaç saat sonra ölecek olan kahramanlar, sizin şiirlerinizden beslenmiyorlar. Ölmekten taşınan insanlara, annelere, babalara, ağabeylere, ablalara ve okulunu arayan çocuklara, paylaştığınız kahramanlık fotoğraflarını gösterin, biz buradan medyaladığımız zaman onlara bir hayat, bir okul bir ekmek bir yatak temin ettiğinizi mi zannediyorsunuz. Bıktım artık.

Ergenekon çetesinin uzman katilleri tahliye olmaya başladığında konuşmaya başladık; hangileri köpek dişlerini büyütüp paramparça edecekler bizi, sevdiğimiz dostlarımızı, mazlumları, yoksul çocuklarını yine diye dehşetli bir sessizliğe gömüldük. Ve şimdi, bizim dostlarımız, benim sevgili kara gözlü annelerimin çocukları, cesetleri ile sokaklarda sürüklenirken paylaştığınız fotoğraflardan, sanki herkese sürpriz gelen o dişlerin nerelerde kimi parçalığını gördük, görüyoruz. Bıktım artık.

Muhatabı olduğumuz devletin, yazık ki aynı sokaklarda yürüdüğümüz katiller sürüsünün sahiplerinin iyi insanlar olduğunu bize kimse söylemedi, biz bu dersi yıllarca daha okuma yazma öğrenmeden öğrenmiştik, biz bu dersin bütün sınavlarına girmiş ve her dersinde ölülerimizi toplayarak çıkmıştık. Ama insandan yana bir umudumuz vardı, insana kendi devletini anlatabileceğimizi umud ettik, insana, tek tek, bağırmadan mesela bir tarihlerde Taksim’in orta yerinde haftalarca anlatabilmiştik biz bu dersi. Umud etmiştik, umut olmadan insan neden çabalasın ki ertesi sabah doğacak güneş için.

Daha iki yıl önce halay çektiğimiz gençlerin o bodrumlarda ölmesinden bir kahramanlık destanı çıkar mı, kıyısında köşesinde nefes aldığım siyasi akıl, bu bodrumlardan, bu sokaklardan, kan ile yıkanan ve her gün gözümüze sokulan bu cehennem karmaşasından, yarını çiçekli saksılarla dolu balkonlar çıkar mı? Devletin merkezine sormadan yaşayacağınız ağaçlı bahçeler çıkar mı.

Bedenini arsızca, erkekçe, utanmadan sokaklara sürdükleri o kadın fotoğraflarını, sadece biliyorum ki bir kahraman ölüsü değil, namus yatağımızdan bize vurmak için paylaştığınızda, o kadınlar ‘kızlarımız’, ‘karılarımız’ diye bizim vicdanımıza bağırırken siz, hayır, o kadınlar sadece kendileri ve sadece insan demek istiyorum. Senin çıplak bedenin ne ise onun çıplak bedeni de o ve aynı kutsallıkta. Aşağılık katiller ve artık ne yaptığını bilmez hale gelen benim sevgili arkadaşlarım duyuyor musunuz? O kadın karınız, kızınız değil, kendini var etmek için ölmeyi seçmiş bir insan, başka türlü arınmayacağına ikna ettiğiniz bir anne kuzusu, bırakın bedenlerini onlar yıkasın. Su ile.

 

Sennur Baybuğa – basnews.com17-sennur-baybuga

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.