Yeşeriyorum

Nükleer yalanı siyaset aracı kılmak

0

Sizi bilmem ama ben baya sıkıldım artık bu salak yerine konulma hallerimizden.

Hayatta hepimizin yaşamına yön veren değerleri, inançları, rotaları var. Çevremizle de ilişkimizi bunların yardımıyla kuruyor, örüyoruz. Bir dindarın dini bir cemaatte yer almasıyla eşcinsellerin politika ürettikleri, dayanıştıkları derneklerde olması arasında bu bakımdan hiçbir fark yok. Siyaset yelpazesi de böyle aslında. Birçok siyasi parti ekonomiden insan haklarına, feminizmden enerjiye kadar geniş ve çeşitli gündelik hayat konularında farklı ideolojik yerlerden ama benzer mekanizmaları kullanarak siyaset yapıyor, yapmaya çalışıyor. Buraya kadar sıkıntı yok. Sıkıntı, siyasi pozisyonun yetersiz kaldığı noktalarda fair play’i bozan çıkarcı tutum alışlarda başlıyor. ( Evet, siyaset arenası bir müsabaka alanı. Mesela kürtaj tartışması bize bir yandan var olan hiçbir hakkın garantisi olmadığını gösterirken aynı zamanda başta kadınlar olmak üzere söz konusu olası yasaktan rahatsız olan herkesi birden o arenaya itiverdi. Ve müsabakalar kazanmak içindir ve oranın da kuralları vardır. Adil ve hakkaniyetli olmak gibi… )

Bütün bu gevezelik aslında sabahın altısında okuduğum, başlığı “Nükleer yıldırımdan zararsız” olan radikal.com.tr/JALE-OZGENTURK bu yorum-haber nedeniyle. Taner Yıldız, burada birbirinden beter birçok hakarette bulunuyor, aynı zamanda da suç işliyor. Taner Yıldız’ın en büyük hakareti bu ülkede yaşayan insanlara ediyor. Açıklamalarında sezdiğim ve gözlemlediğim ve dahası hakaret olarak üstüme alındığım nokta varsayageldiği cehalet. O kadar kolay yalan söylüyor ki insan ister istemez birisinin bu kadar pervasızca yalan söyleyebilmesi için karşısındakinin bilgisizliğinden emin olduğu kanaatine varıyor. Konuya dair bilgisi ve bu bilgiler ışığında itirazı olanlar ise “devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü zedeleyen, dış mihrakların, Alman vakıflarının oyununa gelen vatan hainleri” ilan edilerek saha dışına yine fair-play den bihaber yöntemlerle atılmaya çalışılıyor. Ey korku sen nelere kadirsin! Ah be Taner Amca, siz her yolu mübah görseniz de yine sahadayız, yine sahadayız!

Gelelim suç işlediği kısma. Günah değil, suç değil, diyelim ki bilmiyoruz nükleer ne, nasıl elde edilir, maliyeti nedir, atıklar bomba yapılıp memleketi saatli bomba kıvamına getiremiyorsa nasıl saklanır vs vs vs… Ama bunları bilmiyor farzedilsek bile biliyoruz işte Çernobil’de yaşam olmadığını ve yıllarca bir daha hiç olamayacağını. Hadi diyelim ki devletimizle bölünmez bütünlük seviyesinde kaldık; biliyoruz işte Karadeniz’deki kanser oranlarının memleketin diğer bölgelerinden “farklı” olduğunu. Geldiğimiz noktada karşımıza çıkan temel şey ise aramızda bütün bu felaketlere baktığımız yerden temel bir farkın olması. Hiroşima’da, Nagazaki’de, Çernobil’de, Fukuşima’da olanlar sizler için kazayken bizler için insanlık suçu. Sizler teknokratların soğuk diliyle insanların ve doğada zarar gören diğer canlıların yaşamlarını birer istatistik olarak görüp kar – zarar analizleri yapıyorsunuz. Bizlerse sadece bugünün değil gelecek kuşakların da haklarını gözeterek yaşamdan, yaşamın sürdürülebilirliğinden yana kendimizden başlayarak dilediğimiz gibi bir hayatı yaşamanın mücadelesini veriyoruz.

Çernobil’den sonra devam eden nükleer santral inşalarından bahsetmişsiniz rakamların en soğuk haliyle ve buna büyük bir pervasızlıkla daha taptaze yara olarak karşımızda duran Fukuşima’yı da eklemişsiniz. Aklım Almanya’da Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırımla İsrail devletinin Gazze’de yaşattıkları arasında gidip geliyor; gidip geldikçe sizin verdiğiniz korkunç soğuk rakamsal örneklerle bir bağ kuruyor. İster istemez öyle oluyor…

Ve insan sormadan edemiyor Çernobil sonrası nükleer enerji sevdasından vazgeçen İtalya, Avusturya gibi örneklerin niye dilin ucunu dahi yoklamadığını…

 

Ayşe Akdeniz

twitter.com/#!/Ayse_Kudra

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.