‘Nükleer santral, çatlar patlar’ – Zeynep Erdim

Japonya’nın Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki ilk patlama 12 Mart’ta gerçekleşti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Riski olmayan hiçbir yatırım yok. O zaman evinize Aygaz tüpü de koymamak gerekir”, diyerek hükümetin nükleer açılımını 15 mart’ta açıkladı.

Başbakan, Mersin’in Akkuyu ilçesinde nükleer santral yapılması konusunda kararlıydı. Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’le Türkiye’nin ilk nükleer santral inşaatı için Moskova’da 16 Mart’ta el sıkıştı.

Hükümetin, Fukuşima’daki kazanın haftası dolmadan attığı imza Türkiyeli çevrecileri ayağa kaldırdı.

Polis kayıtlarına göre 3000, eylemcilere göre yaklaşık 4000 çevreci, ”Akkuyu Fukuşima olmasın, nükleer santrallere hayır” sloganlarıyla İstanbul’un İstiklal Caddesi’ni doldurdu.

İstiklal caddesi İstanbul’un en kalabalık yaya yolu. Esnafı da, alışveriş yapıp eğlenmeye gelen kalabalığı da eylemcilere alışkın. Yolun ortasını, slogan atan göstericilere bırakarak yandan yandan yürümek caddenin bir rutini.

Eylemciler, küçüklü büyüklü gruplar halinde ellerinde dövizler ve pankartlarla trafiğe kapalı caddeyi dolduruyorlar. Hafta sonları günde üç, dört yürüyüşe birden rastlamak işten bile değil.

Saat 2’de Galatasaray Lisesi’nden Taksim Meydanı’na doğru, geçtiğimiz haftalarda Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazetecilere destek vermek için ”Ahmet çıkacak yine yazacak” diye bağıran bir eylemciyi saat 4 civarında bu defa, Meydan’dan Galatasaray Lisesi’ne doğru ”AKP elini Akkuyu’dan çek” diye slogan atarken görebilirsiniz.

İnternet örgütlenmesi

Küresel Eylem Grubu, Yeşiller Partisi ve Greenpeace Akdeniz, internetteki sosyal ağların da yardımıyla iki günde 3000’den fazla kişiye ulaşıp, örgütlenmiş. Sabah yağan ve her an tekrar indirecekmiş gibi duran sağanak yağmur tehlikesine rağmen eylemciler öğleden sonra Galatasaray Lisesi’nin önünde buluştular.

Grup oldukça renkliydi. Ben de gaz maskeleri, rengârenk peruklar ve babaların ittirdiği pusetlerde uyuklayan bebeklerin arasına karıştım.

Gözüme ilk çarpan şey polisin ‘yokluğu’ oldu. Galatasaray Lisesi’nin önü, 90’lardan beri çocukları kaybedilen Cumartesi Anneleri’ne de evsahipliği yapıyor. Anne başına üç polisin düştüğünü görmeye alışık gözlerim neredeyse yok denecek kadar az üniformalı polisin yokluğuna da hemen alıştı.

Kalabalık, forsa başının çaldığı davulla disiplinli bir zincir oluşturdu ve ”Nükleer santral çatlar patlar” sloganıyla Tünel’e doğru yürümeye başladı.

Esnafın kanıksamış, turistlerin şaşkın bakışları arasında ilerleyen gruba kızgınlıktan çok neşe hâkimdi. Yürürken sohbet ettiğim çevrecilerin, Akkuyu nükleer santrali ihalesinden, uluslararası anlaşmalara kadar yasal durumu birer uzman gibi detaylı bilmelerine şaşırdığımı itiraf etmeliyim.

Konuştuğum bir genç ”Akkuyu’nun ne ÇED raporu, ne inşaat, ne de işletme lisansı var,” dedi. ”Yer lisansı yaklaşık 30 yıl önce, bölgenin aktif fay hattı olduğu bilinmiyorken verilmiş, yani bugün tartışılır bir lisanstır, kim nereye nükleer santral yapacakmış?” diye de ekledi.

Bu meydan okuma İstiklal Caddesi’ndeki 3000’den fazla eylemcinin genel ruh halini yansıtıyordu.

Tabii, bir de eylemi kenardan izleyip, cep telefonlarıyla fotoğraf çeken kalabalık var.

Onlar her ne kadar çevrecilerin ”Hop hop Tayyip, tüp Tayyip” sloganına gülerek tempo tutsa da, Türkiye’nin nükleer santrale sahip olması hakkında net bir düşünceleri yok gibi.

1986 yılında meydana gelen Çernobil faciası hala akıllarda. Zamanın ticaret bakanı Cahit Aral’ın adı belleklerden silinse de ”nükleer kazadan sonra televizyonda çay içen bir bakan” hatırlanıyor. Ancak, vatandaşın aklında dün ve bugün arasında herhangi bir köprü kurulmamış.

Türkiye’nin niye olmasın?

Tarihi Çiçek Pasajı’nın önündeki kestaneci de, kafeden çıkan genç adam da nükleer santrale ‘evet’ diyor. Onlara göre ”Nükleer enerji 21. yüzyılın enerjisi. Bütün gelişmiş ülkelerin varsa Türkiye’nin de olmalı.”

Greenpeace’in internetteki web sayfası üzerinden başlattığı ”Türkiye nükleer istemiyor” kampanyasını bir haftada 200,000’den fazla insan imzaladı. Ancak Greenpeace yetkilileri geçtiğimiz aylarda Enerji Bakanlığı’na sundukları raporun nükleer enerjiyle ilgili kısmının tamamen reddedildiğini söylüyorlar.

Fukuşima’dan sonra Almanya Başbakanı Angela Merkel nükleer enerji konusunda söylemini değiştirdi. Almanya’da eskidiği için yılsonunda kapatılacak olan santrallerin erken kapanması ve yerine yenilerinin yapılmaması sözkonusu. Tükettiği enerjinin % 40’ını nükleer santrallerden elde eden İsviçre ise geçen hafta alternatif enerji kaynaklarına yöneleceğini resmi olarak açıkladı.

Avrupa’daki birçok ülkenin aksine Adalet ve Kalkınma Partisi nükleer santral konusunda şimdilik ısrarlı. İstiklal caddesinde ve Türkiye’nin pek çok yerinde örgütlenen çevreci gruplar da santral yaptırmama konusunda ısrarlı.

Hükümete karşı çevrecilerin bir zafer kazanması oldukça zor görünüyor. Ancak onlar da , inatlarından ve kampanyalarından vazgeçecek gibi görünmüyorlar. Hangi tarafın ısrarının kazanacağını önümüzdeki günler gösterecek.

Bu süre içinde İstiklal caddesinde daha çok eylem göreceğimiz de kesin…

(BBC)

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR