Ekoloji

Mermer ve taş ocaklarının yarattığı sorunlar nasıl çözülür?

0

Bursa (Yeşil Gazete) – 15 Ocak Cumartesi günü Doğader ve TMMOB ‘un birlikte organize ettiği ve Bursa Akademik Odalar Birliği Yerleşkesi’nde gerçekleşen “Bursa’da Mermer, Taş ve Kum Ocakları Durumu Çalıştayı” bütün güne yayılan kapsamlı bir tartışma platformu yarattı.

Üç oturumdan oluşan çalıştayda taş, mermer ve kum ocaklarının denetimsiz işletilmesi, Bursa’daki ruhsat verme sürecinde malzeme ve mühendis planlaması yapılmadan her isteyen işletmeye ruhsat sağlanması, işletme izni alındıktan sonra gerekli fiziki önlemlerin alınmamasından dolayı yer altı ve yüzey sularının zarar görmesi, dökülen pasalardan dolayı flora ve faunanın olumsuz etkilenmesi, ocaklarda mermer ve taş kesimleri sırasında yapılan hatalı uygulamalar nedeni ile etrafa toz yayılmasının (emisyonunun) bölgeye zarar vermesi üzerinde ağırlıkla durulan konulardı.

Bursa’da toprağın ve suyun durumu

Bursa DSİ’den Jeoloji Mühendisi Fehmi Köse,Orman Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Şerafettin Bayraktar ve Bursa Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy’un söz aldığı ilk oturumda 208 kilometrekare alana yayılan ve ortalama 100 metre yükseklikte bulunan Bursa Ovası’nın direkt olarak yüzey sularından beslenmekte olduğu, ovaya gelen suların drene edildiği tek akarsuyun batı tarafında 78 metre yükseklikte ovayı terk eden Nilüfer Çayı olduğu belirtildi. Onun da ne kadar kirli aktığının herkesin malumu olduğu vurgulandı.

Verilen bilgilere göre Bursa’daki emniyetli su kullanım rezervi yılda 214 bin ton. Bu seviye yağışlar az olsa bile kullanım oranı düşmeden çekildiği için statik olarak belirlenen seviyeye doğru düşüş gösteriyor.

Uluabat gölünün alanı ise yıllar boyunca küçülmüş durumda ve bu durum devam ediyor. Uluabat gölünün 160 kilometre karelik alanı yıllar içinde 130 kilometre kareye, en son da 116 kilometre kareye kadar düşmüş durumda.Gölün 80 yıl sonra bataklığa dönüşebileceği belirtiliyor.

Arazi kullanımına bakacak olursak, normalde toprağın hafif alkali olduğu, birinci sınıf tarım alanlarının sanayi alanı olarak kullanıldığı, fundalık ve ormanlık alanlarda ise mermer ocaklarının açıldığı belirtiliyor. Mermer ocakları için izin istendiğinde ruhsat verilmemesinin olası olmadığı konuşmacıların ısrarla vurguladığı konulardan birini oluşturuyor.

Mermer ocakları tarıma ve doğaya zarar veriyor

Mermer ocakları için geçen sene toplam 1064 ruhsat verilmiş ve bunların 88’i arama ruhsatından oluşuyor. 25 hektardan küçük alanlarda mermer ocağı açmanın ÇED’e tabi olmaması da ruhsat almayı kolaylaştırıyor.

Bu tür ocaklarda madenlerin arasında çıkan taş, toprak vb. yabancı nesnelere pasa deniyor.Mermer ve taş çıkarıldıktan sonra kalan pasanın döküldüğü alanların kayması sonucunda kayan toprak, mermer ve taş parçaları bitkilere, meyve ağaçlarının üzerine yığılarak zarar veriyor.

Dere yatağındaki taşkın arazilerinde önlem alınmadan depolama yapılıyorsa taşan sular da tarım arazilerini basıyor.

Mermer atığı (Mermer Çamuru) %50 Kalsiyum Oksitten, %95 Kalsiyum Karbonattan oluşuyor, bu da dere yatağına bırakıldığında balıkların yaşamasını imkansız hale getiriyor. Atıkta bulunan karbonik asit de asit yağmuru etkisi yapıyor.

Mermer ocaklarının neden olduğu ormansızlaştırma sonucunda alan tek bir parçaya dönüştüğü,doğal arazi dokusunun parçalanmasının biyolojik çeşitliliği azalttığı veya ormanda alan bölünmesi oluşuyorsa, yaşam alanları arasında orman canlılarının geçişlerinin engellendiği de konuşmacıların peyzaj ekolojisi açısından vurguladığı noktalar arasındaydı.

Taş ocaklarının sağlığa da zararı var, canlılara da

Mermer ve taş ocaklarında yapılan dört işlem var ki, çevre üzerinde ciddi etkilere neden oluyor.

Patlatmalar 3,4 şiddetindeki bir depreme eşdeğer.Bu patlamalar önemli ölçüde toz emisyonuna ve yeraltı su tabakasında ve akifer yapısında bozulmalara neden oluyor. Ayrıca gürültü kirliliği oluşuyor ve rüzgara bağlı olarak havaya karışan tozlar hava kalitesini de bozuyor.

Kırma ve eleme işlemleri de toz emisyonuna neden oluyor.Çünkü aslında bu işlemlerde sıvı kullanılması gerekirken, su tüketimi yüksek olacağı için bundan kaçınılıyor.

Taşıma da çevreye toz emisyonuna neden oluyor. Yerleşim alanı içerisinden geçirilen kamyonlar taşıma esnasında yerleşim alanını da toz içinde bırakıyor.

En önemli etkilerden birini oluşturan tıraşlama ve kazı da fauna ve florayı yok ediyor. Akiferde çatlaklar oluşuyor, yeraltı su tabakası kirlenebiliyor ve yüzeysel su kaynakları kuruyabiliyor.

Taş ocaklarından yayılan tozlarda bulunan 2,5 mikrondan küçük parçacıklar akciğerlere kadar girebiliyor. Böylece metal bileşikleri doğrudan akciğerlere taşınmış oluyor. Ayrıca bitkileri de toz kapladığı için bitkilerin fotosentez yapması ve büyümesi engelleniyor.

Toz kirliliğinin görünmeyen bir etkisi de trafik kazaları. Toz asfaltta görünmeyecek kadar ince bir kaplama alanı oluşturuyor, en ufak yağmurda kaygan zemin kazaya yol açıyor.

Halk taş ocaklarını istemiyor

Çalıştayda yapılan konuşmalarda taş ve mermer ocaklarının sosyal ve ekonomik etkilerine de önemli bir yer ayrılmıştı. Dünya mermer rezervinin yüzde 40’ının Türkiye’de olduğunu belirten konuşmacılar yılık 200 milyon ton olan kum ve çakıl üretiminin de 500-600 milyon Amerikan doları piyasa değeri olduğuna dikkat çektiler.

Ancak çevre faktörleri görmezden gelindiği ortada. Ocaklar, yaşadıkları yerin yakınında bu tür kirletici tesisler istemeyen halkın protesto eylemlerine rağmen açılıyor. İstihdam talebinden dolayı bölge insanı içinde çatışmalar yaşanması da endişelerden biri.

Köylünün yaşam kaynağı olan yeraltı ve yüzey sularının kuruması ve kirlenmesi de taş ocaklarının neden olduğu önemli bir sorun.

Çalıştayın ilk oturumun sonucunda mermer ve taş ocaklarının işletme alanı, pasa alanı ve üretim miktarı bir bütün olarak düşünülerek ÇED’e tabii tutulması gerektiği, işletme derinliğinin de dere yataklarında memba bütünlüğünü ve dengesini bozmayacak, ovalarda ise statik seviyenin altına inmeyecek şekilde düzenlenmesi gerektiği belirtildi.

Diğer öneriler ise şöyleydi:

Bursa’nın mıcır ihtiyacı belirlenmeli, ihtiyaç fazlası işletmeye izin verilmemeli, ruhsat verilmemeli.

İsteyen istediği dere yatağında taş ocağı işletmemeli.

Ruhsatı veren İl Özel İdaresi çevre planında maden sahalarında 1/1000 ölçekli imar planı istemeli.

Peyzaj ekolojisi açısından ocak sahasında onarım ve rehabilitasyon yapılmalı.

Mevzuat uygulanıyor mu?

Çalıştayın ikinci oturumunda konuyla ilgili yasal mevzuat masaya yatırıldı. Avukat Volkan Kaya işletme izni alan ocak işletmesinin görünür rezervin yüzde 10’u kadar üretim izni alabildiğini, ruhsat sahibinin işlettiği maden alanının çevreyle nasıl uyumlu hale getireceğini hukuken belirtmesi gerektiğini belirtti.

Çevre Bakanlığı Madencilik Şubesi’nden Yeşim Aydoğan ise ‘Madencilik Faaliyetleri Sonucu Bozulan Arazilerin Doğaya Geri Kazanımı Yönetmeliği’ kapsamında Orman Rehabilitasyon Projeleri ile “Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği” kapsamında ocak sahalarının doğaya uygun hale getirilmesi gerekliliğinden bahsetti.

Ancak Türkiye’de pek böyle bir örnek bulunmuyor. Türkiye’den sadece bir işletmenin fotoğrafının sunumlara girmesi bu yönetmeliklere pek uyulmadığı yönünde salonda geniş fikir birliği yarattı.

Avukat Şehrazat Mercan ise esasen otoyolların 1 kilometre yakınına kadar ocak faaliyetine izin verilmemesine rağmen İzmir – Çeşme otoyoluna dikkat çekerek burada yapılan ihlalin hikayesini anlattı. Mercan, eğer herhangi bir bölgede istenmeyen bir ocak için izin verilmişse, halkın protestosunun tutanağa geçirilmesini önerdi.

Kendi haline bırakılan çukurlarda oluşan göletlerde çocuklar boğuluyor

Çalıştayın son oturumunda ise çözüm önerileri konuşuldu. Maden Mühendisleri Çevre Komisyon Üyesi Dr. Çağatay Dikmen “Basamak Sistemi” ile çalışan ocaklarda 50-60 metre aralıklı basamaklarda problemler yaşandığını belirtti.

Dikmen’in verdiği bilgilere göre bu tür ocaklarda yüksek güçte patlayıcı kullanılmak zorunda kalındığından hem vibrasyon hem gürültü kirliliği, hem de toprak ve pasa kaymaları yaşanıyor. Galeri patlatmalarında taşlar yola düşebiliyor. Karayolu malzeme ocakları ise hemen yolun kenarında olduğu için çok büyük görüntü kirliliği yaratıyor.

Kum çakıl alınan alanın gelişigüzel bırakılması da bir sorun. Bu tür yerlerde göletler oluşabiliyor, daha evvel derin suları tanımayan çocuklar bu sulara girip boğulabiliyor.

Doğader Mustafa Kemalpaşa Şube Başkanı ve İlçe Eğitim-Sen Başkanı Seyit Ali Geçici ise Mustafa Kemal Paşa bölgesindeki Kabulbaba ve Melik köylerinin sorunlarından bahsetti.

Uluabat Gölü’ne alüvyon taşıyan Kirmasti Çayının üzerinin kum sahaları ile dolmuş olduğunu belirten Geçici, bölgedeki anıtsal çınar ağaçlarının da taban suyu düştüğü için kuruduklarını söyledi.

Nilüfer Kent Konseyi Sekreteri Mehmet Kartal ise bazı istatistiklere değindi. Kartal’ın verdiği bilgilere göre 1993 -2009 yılları arasında Türkiye’de 1769 adet ocak açma başvuru dosyası ibraz edilmiş ve bunların yüzde 98’ine ÇED olumlu raporu çıkmış durumda.

Türkiye’nin 2008 yılında ihraç edilen en önemli madeninin doğal taşlar olduğunu söyleyen Kartal, son 25 yılda mermer ihracatının 625 kat artığını da vurguladı.

Bursa Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisindeki ocaklara ilişkin ruhsatların 155’inin arama, 137’si işletme ruhsatı olduğunu belirten Kartal, Kocaeli – İzmir Otoyol Projesi 1993 yılından önce ele alındığından Orhangazi bölgesinde bu tarihten daha sonra açılan ocakların da muafiyet görerek ÇED dışı rapor aldıklarını belirtti. Mehmet Kartal Nilüfer bölgesindeki ocaklarda iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını da sözlerine ekledi.

Madeni çıkarmama hakkı

Çalıştayın sonucunda sorunların tespit edilmiş olduğunu, çözümlerin merkezinde öncelikle ocak işleten veya işletecek olan firmaların, İl Özel İdaresinin, arazisine göre ruhsat izinlerini verecek olan Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün ve denetimde rol alacak İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün sorumluluk alması gerektiğinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Mustafa Kemalpaşa, Kabulbaba ve Melik köylerinden gelip çalıştayı izleyen ve dertlerini anlatan yöre halkı da sorunların yadsınamaz boyutlara geldiğinin göstergesiydi.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası’ndan Çağatay Dikmen’in oda olarak “Madencilik yatırımlarında karar alırken halkın katılımı sağlanmalıdır” şeklinde belirttiği ilkenin uygulamaya geçebilmesi için bütün mercilerin acilen çaba sarf etmesi gerekiyor.

Oturumların sonunda söylenen şu anlamlı cümle Çalıştay’ın kalbine gitti: “Bir madenin elli yıl çıkarılmama hakkı vardır. Tüm çıkarmama maliyetleri hesaplanarak, sosyoekonomik ve ekolojik çıkarlar düşünülerek arka plana atılabilir.”

Berna Altıparmak – Yeşil Gazete

More in Ekoloji

You may also like

Comments

Comments are closed.