*Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir dağda ölen gençlerin cenazelerine gitmenin artık ruhunu iyice kemirmeye başladığını söylüyordu. Elleri ve gözbebekleri hafif hafif titreyerek.
*Çünkü o bu sözleri söylerken Yenişehir Mezarlığı’nın gusülhanesinde 19 yaşında bir beden bekliyordu. Gittik.
Mazlum Erenci, taş atan çocuklardandı. 2006’da çıkan TMK’ya göre yargılandığında 14’ündeydi. 9 ay hapis yattı. Serbest kaldığında kafasında tek birşey vardı: Dağa çıkmak. Buyrun size terörle mücadele kanununun çocuklara faydaları.
Bir kere denedi. Geri gönderdiler, çok küçüksün sen diye. İkinci kez denedi. Yok dedi yine dağdakiler, git sen okulunu oku. Döndü, gazetecilik yapmaya başladı.
*Üçüncü kez denediğini kimse bilmiyordu. Ne yakın dostları ne de ailesi. Bu denemesinde başarılı olmuş, kabul edilmişti. Kahretsin, bu kez kabul edilmişti işte.
*29 Haziran’da Dersim Çemişgezek kırsalında düzenlenen operasyonda öldü. Beyaz örtüleriyle yan yana dizilen, birbirlerinden böyle bir temasla güç alan kadınların en ortasında baygın halde duran annesinin kucağındaki bir fotoğraftı artık. Taş atan çocuk. Bir çocuk yani.
Cenazesi gusülhaneden ‘Şehid namirin’ (Şehitler ölmez) sloganlarıyla omuzlanıp son duası için mezarlığın önündeki alana getirildiğinde, gözüme sessizlikleriyle olduğundan büyük görünen o kadınlar sıralandı. Sağ elleriyle zafet işareti yapan, sol ellerini de Fatiha’ya açan kadınlar… Savaş acısının bir fotoğrafı da budur.
*Diğeri de şöyle… Mazlum, Dersim’de, dağa çıkışının belki de haftasını dolduramadan öldüğünde Hakkari Çukurca’da da bir başka kayıp vermiştik: Astsubay Kıdemli Başçavuş Kalender Özdemir.
*18 yıldır öğretildiği şekilde ülkesini savunan özel harekatçı Özdemir arama tarama çalışmaları sırasında vuruldu ve öldü. Geride ikiz çocuklarını ve ‘Ciğerim sana nasıl kıydılar’ diye ağlayan 74 yaşındaki annesi Hüsniye Hanım’ı bıraktı.
*Diyarbakır surlarında dolaşırken geveliyor insan: Şimdi hangi ölüm daha ‘ölüm’, hangi anne daha mazlum… Ve güneşin müsaade ettiği ölçüde düşünüyor insan…
*Acıları bile bile farklı farklı puanlandıran, acıları bile ayıran o çitin üstünde, başka bir zamanda ve belki başka bir dünyada 38 yaşındaki Kalender Özdemir, taş atan çocuk Mazlum’a abilik edebilirdi.
*Oğlunun cesedini bekleyen Mazlum’un annesinin elini o an Osman Baydemir değil de Hüsniye Hanım tutuyor olabilirdi. Başka bir hayatta, başka bir sistemde.
*Bir gün sonra… Diyarbakır İstasyon sokakta BDP mitingi vardı. Önce türkülerle halay çekildi. Sonra Mazlum için zafet işaretli saygı duruşu yapıldı. Hatip Dicle krizini ‘Diyarbakır yerin altına da girse bu onursuzluğu kabul etmez’ şeklinde yansıtan afişin önünde sahneye çıkan BDP milletvekilleri alkışlandı. AK Parti ve YSK yuhalandı. İş dünyasının deyimiyle ‘Business As Usual’…
*İyi de bize artık ‘her zamanki’ sesler ve sözler yetmiyor. 30 yıldır travmatik nevroz mağduru, hatta bence bu yüzden anti-depresan muhtacı olmuş bir memleketin insanlarıyız. Vatandaşından yöneticisine kadar. Gencecik tabutlar, gencecik arkadaşlarının sırtında taşınırken çıkan toz duman, yıkansak da gitmiyor. Ki biz gerçekten ‘yıkanmak isteyen çocuklarız’ konu buraya gelip dayandığında.
*O nedenle bakıyoruz… Bir ucunda AK Parti’nin diğer ucunda BDP’nin durduğu gergin halata… Ve nefessiz kaldık abiler biz, siyasi manevranın, müdanasızlığın, restleşmenin bu halat yarışında. Mazlumların cenazelerinde.
Radikal