ManşetTarım-Gıda

Lüfer Koruma Timi: Büyüme odaklı politikalarla, balıkçılığımız çıkmaz sokakta

0

Fikir Sahibi Damaklar – Lüfer Koruma Timi, 2011-2012 balık avı sezonunu değerlendirdi. Yazılı bir açıklama yapan FSD’ye göre “İstanbullu balıkçılarımız 80’li yıllardan bu yana devam eden büyüme odaklı, kapasite arttırımı odaklı ve sürdürülemezliği net politikaların neticesi varılan bir çıkmaz sokakta!”

Açıklamanın tam metni şöyle:

Biz, Fikir Sahibi Damaklar, Slow Food’un İstanbul’da yapılanan bir birliği olarak, ortak kaynağımız olarak gördüğümüz İstanbul Boğazı ve onun doğal parçası Karadeniz ve Marmara Denizi’ne dair bir hassasiyet ifade etmeye başlayalı, tasalarımızı dillendirmeye ve çözüm aramaya başlayalı henüz iki yıl oldu.

Sadece bizim değil, tüm dünyanın denizlerinin, sucul kaynaklarının kriz yıllarına denk gelmesi sebebiyle, parçası olduğumuz bu sürecin önemli olduğuna inanıyor ve 2011-2012 yılı balık avı sezonuna dair değerlendirmemizi ilginize sunuyoruz:

Henüz balıkçılığımızı, göllerimizi, akarsularımızı ve denizlerimizi bir politika çerçevesinde yönetecek tek bir bakanlık kurulmamış olmakla birlikte, Haziran ayında kurulan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, 2011-2012 balık avı sezonunun kanaatimizce en önemli belirleyenlerinden biri oldu.

Sezonun ilk yarısını yapılanmasını tamamlamakla geçiren genel müdürlük, 1380 sayılı Su Ürünlerinin Avlanması ve Ticaretine Düzenleyen Kanun ve 2012 Tebliğ Toplantısı’na giden süreci balıkçı STK’ları ile birlikte yürütmekte. 2012 Tebliğ Toplantısı’nda neticelerini yaşayarak göreceğimiz bu işbirliği, biz Fikir Sahibi Damaklar için heyecan verici bir tecrübe olacak.

Aşırı avcılığın kaynaklarımızın tükenmesinde, balığımızın, denizlerimizin sürdürülebilirliğinde fevkalde olumsuz bir etken olduğunun idrakıyla, filo küçültme konusunun gündeme geldiği ve 2012 yılı içerisinde filodan 200 teknenin gönüllülük esası ve devlet desteği çerçevesinde çekileceği, bu rakamın önümüzdeki üç yılda filonun yüzde 35’ini kapsayacağı söylentileri bile… umutlarımızı besliyor. Denizlerimize, balığımıza, balıkçımıza dair politikaların elbirliği ile kurulduğunu görmeyi diliyoruz.

Sezonun bir diğer önemli belirleyeni lüfer oldu. Bilindiği üzere 2010-2011 yılında 14 cm olan lüfer av alt boyu, bakanlıkça Ağustos 2011’de ilan edilen bir değişiklikle 20 cm’e çıkartıldı.

Lüferin avlanma alt boyunda gerçekleşen değişiklik, Fikir Sahibi Damaklar olarak kampanyamızda talep ettiğimiz “sularımızdaki varlığının devamı için, avlanma alt boyu en az 24 cm olmalı” önermemizle denklik içermemekle birlikte, önemli bir ilk adımdır. Bu ilk adım, bundan böyle her Ekim ayının 3. Cumartesi’si kutlayacağımız İstanbul’un Lüfer Bayramı’na ilham verdi. İstanbullu’nun denizinin, balığının, balıkçısının idrakına varma ve doğasına sahip çıkma sürecinde önemli bir katkısı olacağına inandığımız bu bayramı bizzat Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı’mız Mehdi Eker’in açmasını önemli bir işaret olarak değerlendiriyor ve balığımıza, denizimize sahip çıkma sürecinde bakanlığın desteğinin devamını diliyoruz.

Bizler bakanlığın 20 cm kararını olumlu sayar ve bu başlangıcı bayram vesilesi yaparken, tüm sezon boyunca tezgahlardan boy altı balıklar eksik olmadı ve İstanbullu gırgır balıkçılarımız da Kasım ayında tarihte görmediğimiz boyutta bir gövde gösterisi ile lüferde gerçekleşen avlanma boy değişikliğini protesto ettiler.

Sebebi kanaatimizce aşikar! İstanbullu balıkçılarımız 80’li yıllardan bu yana devam eden büyüme odaklı, kapasite arttırımı odaklı ve sürdürülemezliği net politikaların neticesi varılan bir çıkmaz sokakta!

TURMEPA’nın rakamlarından hareketle, özetleyelim:

Marmara Denizi’nde 143 canlı türü yok oldu. Son kırk yılda barbunya yüzde 73, çipura yüzde 48, palamut yüzde 90, uskumru yüzde 95, lüfer yüzde 58 oranında yok oldu. Karadeniz ve Marmara Denizi’nde akya, çipura, kırlangıç, uskumru, orkinos, mercan, minekop, sinarit, lipsos dahil, birçok tür çok azaldı.

Denizde para edecek ve tüm tükenmeye karşın hala bulunan neredeyse tek balığın, yani lüferin, avlanma boy limitlerinde yapılan değişiklikle başlayan 2011-2012 balık avı sezonu da, haliyle, İstanbullu balıkçı için verimli, bereketli ya da tatmin edici olmaktan bir hayli uzak gerçekleşti. Son beş yıldır olduğu gibi bu yıl da balıkçımız sezona borçlu girdi. En iyimser hesaplamalarla 70-80 milyon Türk Lirası civarında olduğuna inanılan bu borcun muhattabı bankalar ya da devlet değil, büyük oranda kabzımallardır. Yasağa ve geçen yılların fevkinde gerçekleşen denetimlere rağmen, tezgahlarda boy altı lüfer balıklarını görmemizin asıl nedeninin bu borçlar olduğu bellidir ve balıkçıların var olan dar koşullarda borçlarını geri ödemesi de kanaatimizce imkansızdır.

Çıkmaz sokaktan kastımız, budur:

İstanbul Yenikapı Su Ürünleri Hali’nde faaliyet gösteren onlarca kabzımala borcu olan yüzlerce İstanbullu balıkçı teknesi, borçlarını ödeyebilmek ve balıkçılığa devam edebilmek için av yasaklarına uymaksızın, büyük riskler alarak, yasa delerek avlandıkları halde, gene de borçlarını ödeyemeden sezonu tamamlamak üzere. Gelecek sezon balığa çıkacak tekneler de bu yılın borcu üzerine yeni borç alarak avlanıyor olacaklar!

Bakanlığın Kasım ayında tertiplenen ve eşi benzeri görülmemiş bu protestoya rağmen lüferde aldığı karara sahip çıkması, geri adım atmaması, oy uğruna yüzlerce taviz verildiğine tanık olduğumuz tarihimiz adına önemlidir; ancak yukarıda ifade ettiğimiz dar ekonomik koşullar ve borç baskısı altındaki balıkçının tepkisinin doğru değerlendirilmesi en büyük arzumuzdur:

Balıkçımızın refahını sağlanmadan denizlerimizin sürdürülebilirliğinin sağlanması güçtür. Kabzımalların borç baskısı altında faaliyet gösteren balıkçımızdan yasaklara uymasını beklemek adil değildir. Denizlerimizin sürdürülebilirliği adına adil koşulların sağlanması Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, bünyesinde kurulu Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün ve tüm yerel yönetimlerin öncelikli konusu olmalıdır.

Bu bağlamda gelecek sezon yerel yönetimlerden beklentilerimiz:

– Kabzımalların tahakkümünden kurtulabilmeleri amacıyla, İstanbullu balıkçılarımızın, altında toplandıkları kooperatifler aracılığı ile balıklarını satabilmelerinin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca organize bir şekilde, sürdürülebilir bir politika dahilinde ve ivedilikle desteklenmesi, teşvik edilmesi…

– İstanbul’un tüm balık tezgahlarında, her bir balığın yasal boyunun yazılı olduğu fiyat etiketleri altında teşhir edilmesi ve zabıtaların satılan balığın boyunun yasal olup olmadığını bu etiket aracılığı ile denetleyebilmesi…

– İstanbullu’nun semt pazarları ve seyyar balık tezgahlarının denetimine katılabilmesi amacıyla zabıtaya ulaşabileceği tek ve ortak bir numaranın tayin edilmesi…

– İstanbul dahilinde işletilen kollektörlerin kapasitelerinin kontrol edilmesi, işlerliklerinin denetlenmesi ve sayılarının Marmara Denizi’nin sucul hayatını desteklemek üzere arttırılması…

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan beklentilerimiz:

– 1380 sayılı Su Ürünlerinin Avlanması ve Ticaretini Düzenleyen Kanun ve bağlantılı tüm yönetmeliklerin akademisyenler, bürokratlar ve balıkçı STK’larının yanı sıra tüketici STK’ları ve ekolojinin sürdürülebilirliğine hassas STK’ların da işbirliği ile ve ivedilikle gözden geçirilmesi bağlamında:

(i) balıkların avlanma alt boyularının gözden geçirilmesi ve korumacı bir yaklaşımla değerlendirilmesi…
(ii) av filosunda küçülmeye gidilmesi…
(iii) avlanma araçlarında seçiciliğin arttırılması…
(iv) av yasaklarının korumacı bir yaklaşımla arttırılması…
(v) denetimlerin maksadına ulaşabilmesi için cezaların caydırıcı kılınması…
(vi) rezerv alanların tayini ve oluşturulması…

– İstanbul Boğazı’nı önemli ve bereketli kılan balık göçünün hedefi Karadeniz’in, Karadeniz’e akan suların ağzında oluşmuş meraların balıkçılığımıza katkısının hızla kavranması ve HES’ler bağlamında politikaların yeniden gözden geçirilmesi..

– Gene Karadeniz’e akan ve pek çok başka ülkenin, hükümetin de yönetiminde olan suların Karadeniz’e akıttığı kirliliğin uluslararası platformlara taşınarak bir an önce önlenmesi…

– Dalyanların av mevsiminin, genel av mevsimi ile denklik içermesi; yani av yasağının herkes için aynı olması ve bu suretle stokların kendilerini yenileyebilmeleri için çok değerli olan üreme mevsiminin hakkının verilmesi…

– Bakanlığımızın balık avcıları ile yetiştiricilerini bir sektörün eşit parçaları gibi görmekten vazgeçmesi ve su ürünlerini bir ekonomik büyüme alanı, bir kapasite arttırım projesi olarak değerlendirmek yerine, bir sürdürülebilirlik politikası dahilinde yönetilmesi; yani endüstriyel balıkçılığı, avlanma kapasitesi ve teknolojilerini geliştirmek yerine, geleneksel kıyı balıkçılığını kuvvetlendirmek, kaynakları korunmak ve stokların kendilerini yenileyebilmesi için destek sağlaması…

Her alanda daha iyi, daha adil, daha temiz ve sürdürülebilir politikalar geliştirilebilmesi için desteğini, gayretini esirgemeyen tüm dostlarımızın bilgisine…

Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar

(Yeşil Gazete)

Biz, Fikir Sahibi DamaklarSlow Food‘un İstanbul’da yapılanan bir birliği olarak,
ortak kaynağımız olarak gördüğümüz İstanbul Boğazı ve onun doğal parçası Karadeniz ve Marmara Denizi’ne dair bir hassasiyet ifade etmeye başlayalı,
tasalarımızı dillendirmeye ve çözüm aramaya başlayalı henüz iki yıl oldu.

Sadece bizim değil, tüm dünyanın denizlerinin, sucul kaynaklarının kriz yıllarına denk gelmesi sebebiyle,
parçası olduğumuz bu sürecin önemli olduğuna inanıyor
ve 2011-2012 yılı balık avı sezonuna dair değerlendirmemizi ilginize sunuyoruz:


Henüz balıkçılığımızı, göllerimizi, akarsularımızı ve denizlerimizi bir politika çerçevesinde yönetecek tek bir bakanlık kurulmamış olmakla birlikte, Haziran ayında kurulan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, 2011-2012 balık avı sezonunun kanaatimizce en önemli belirleyenlerinden biri oldu.

Sezonun ilk yarısını yapılanmasını tamamlamakla geçiren genel müdürlük, 1380 sayılı Su Ürünlerinin Avlanması ve Ticaretine Düzenleyen Kanun ve 2012 Tebliğ Toplantısı’na giden süreci balıkçı STK’ları ile birlikte yürütmekte. 2012 Tebliğ Toplantısı’nda neticelerini yaşayarak göreceğimiz bu işbirliği, biz Fikir Sahibi Damaklar için heyecan verici bir tecrübe olacak.

Aşırı avcılığın kaynaklarımızın tükenmesinde, balığımızın, denizlerimizin sürdürülebilirliğinde fevkalde olumsuz bir etken olduğunun idrakıyla, filo küçültme konusunun gündeme geldiği ve 2012 yılı içerisinde filodan 200 teknenin gönüllülük esası ve devlet desteği çerçevesinde çekileceği, bu rakamın önümüzdeki üç yılda filonun yüzde 35’ini kapsayacağı söylentileri bile… umutlarımızı besliyor. Denizlerimize, balığımıza, balıkçımıza dair politikaların elbirliği ile kurulduğunu görmeyi diliyoruz.

Sezonun bir diğer önemli belirleyeni lüfer oldu. Bilindiği üzere 2010-2011 yılında 14 cm olan lüfer av alt boyu, bakanlıkça Ağustos 2011’de ilan edilen bir değişiklikle 20 cm’e çıkartıldı.

Lüferin avlanma alt boyunda gerçekleşen değişiklik, Fikir Sahibi Damaklar olarak kampanyamızda talep ettiğimiz “sularımızdaki varlığının devamı için, avlanma alt boyu en az 24 cm olmalı” önermemizle denklik içermemekle birlikte, önemli bir ilk adımdır. Bu ilk adım, bundan böyle her Ekim ayının 3. Cumartesi’si kutlayacağımız İstanbul’un Lüfer Bayramı‘na ilham verdi. İstanbullu’nun denizinin, balığının, balıkçısının idrakına varma ve doğasına sahip çıkma sürecinde önemli bir katkısı olacağına inandığımız bu bayramı bizzat Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı‘mız Mehdi Eker‘in açmasını önemli bir işaret olarak değerlendiriyor ve balığımıza, denizimize sahip çıkma sürecinde bakanlığın desteğinin devamını diliyoruz.

Bizler bakanlığın 20 cm kararını olumlu sayar ve bu başlangıcı bayram vesilesi yaparken, tüm sezon boyunca tezgahlardan boy altı balıklar eksik olmadı ve İstanbullu gırgır balıkçılarımız da Kasım ayında tarihte görmediğimiz boyutta bir gövde gösterisi ile lüferde gerçekleşen avlanma boy değişikliğini protesto ettiler.

Sebebi kanaatimizce aşikar! İstanbullu balıkçılarımız 80’li yıllardan bu yana devam eden büyüme odaklı, kapasite arttırımı odaklı ve sürdürülemezliği net politikaların neticesi varılan bir çıkmaz sokakta!

TURMEPA’nın rakamlarından hareketle, özetleyelim:

Marmara Denizi’nde 143 canlı türü yok oldu. Son kırk yılda barbunya yüzde 73, çipura yüzde 48, palamut yüzde 90, uskumru yüzde 95, lüfer yüzde 58 oranında yok oldu. Karadeniz ve Marmara Denizi’nde akya, çipura, kırlangıç, uskumru, orkinos, mercan, minekop, sinarit, lipsos dahil, birçok tür çok azaldı.

Denizde para edecek ve tüm tükenmeye karşın hala bulunan neredeyse tek balığın, yani lüferin, avlanma boy limitlerinde yapılan değişiklikle başlayan 2011-2012 balık avı sezonu da, haliyle, İstanbullu balıkçı için verimli, bereketli ya da tatmin edici olmaktan bir hayli uzak gerçekleşti. Son beş yıldır olduğu gibi bu yıl da balıkçımız sezona borçlu girdi. En iyimser hesaplamalarla 70-80 milyon Türk Lirası civarında olduğuna inanılan bu borcun muhattabı bankalar ya da devlet değil, büyük oranda kabzımallardır. Yasağa ve geçen yılların fevkinde gerçekleşen denetimlere rağmen, tezgahlarda boy altı lüfer balıklarını görmemizin asıl nedeninin bu borçlar olduğu bellidir ve balıkçıların var olan dar koşullarda borçlarını geri ödemesi de kanaatimizce imkansızdır.

Çıkmaz sokaktan kastımız, budur:

İstanbul Yenikapı Su Ürünleri Hali’nde faaliyet gösteren onlarca kabzımala borcu olan yüzlerce İstanbullu balıkçı teknesi, borçlarını ödeyebilmek ve balıkçılığa devam edebilmek için av yasaklarına uymaksızın, büyük riskler alarak, yasa delerek avlandıkları halde, gene de borçlarını ödeyemeden sezonu tamamlamak üzere. Gelecek sezon balığa çıkacak tekneler de bu yılın borcu üzerine yeni borç alarak avlanıyor olacaklar!

Bakanlığın Kasım ayında tertiplenen ve eşi benzeri görülmemiş bu protestoya rağmen lüferde aldığı karara sahip çıkması, geri adım atmaması, oy uğruna yüzlerce taviz verildiğine tanık olduğumuz tarihimiz adına önemlidir; ancak yukarıda ifade ettiğimiz dar ekonomik koşullar ve borç baskısı altındaki balıkçının tepkisinin doğru değerlendirilmesi en büyük arzumuzdur:

Balıkçımızın refahını sağlanmadan denizlerimizin sürdürülebilirliğinin sağlanması güçtür. Kabzımalların borç baskısı altında faaliyet gösteren balıkçımızdan yasaklara uymasını beklemek adil değildir. Denizlerimizin sürdürülebilirliği adına adil koşulların sağlanması Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, bünyesinde kurulu Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün ve tüm yerel yönetimlerin öncelikli konusu olmalıdır.

Bu bağlamda gelecek sezon yerel yönetimlerden beklentilerimiz:

– kabzımalların tahakkümünden kurtulabilmeleri amacıyla, İstanbullu balıkçılarımızın, altında toplandıkları kooperatifler aracılığı ile balıklarını satabilmelerinin Büyükşehir Belediye Başkanlığı‘nca organize bir şekilde, sürdürülebilir bir politika dahilinde ve ivedilikle desteklenmesi, teşvik edilmesi…

– İstanbul’un tüm balık tezgahlarında, her bir balığın yasal boyunun yazılı olduğu fiyat etiketleri altında teşhir edilmesi ve zabıtaların satılan balığın boyunun yasal olup olmadığını bu etiket aracılığı ile denetleyebilmesi..

– İstanbullu’nun semt pazarları ve seyyar balık tezgahlarının denetimine katılabilmesi amacıyla zabıtaya ulaşabileceği tek ve ortak bir numaranın tayin edilmesi…

– İstanbul dahilinde işletilen kollektörlerin kapasitelerinin kontrol edilmesi, işlerliklerinin denetlenmesi ve sayılarının Marmara Denizi’nin sucul hayatını desteklemek üzere arttırılması..

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‘ndan beklentilerimiz:

– 1380 sayılı Su Ürünlerinin Avlanması ve Ticaretini Düzenleyen Kanun ve bağlantılı tüm yönetmeliklerin akademisyenler, bürokratlar ve balıkçı STK’larının yanı sıra tüketici STK’ları ve ekolojinin sürdürülebilirliğine hassas STK’ların da işbirliği ile ve ivedilikle gözden geçirilmesi bağlamında:
(i) balıkların avlanma alt boyularının gözden geçirilmesi ve korumacı bir yaklaşımla değerlendirilmesi..
(ii) av filosunda küçülmeye gidilmesi..
(iii) avlanma araçlarında seçiciliğin arttırılması..
(iv) av yasaklarının korumacı bir yaklaşımla arttırılması..
(v) denetimlerin maksadına ulaşabilmesi için cezaların caydırıcı kılınması..
(vi) rezerv alanların tayini ve oluşturulması..

– İstanbul Boğazı’nı önemli ve bereketli kılan balık göçünün hedefi Karadeniz’in, Karadeniz’e akan suların ağzında oluşmuş meraların balıkçılığımıza katkısının hızla kavranması ve HES’ler bağlamında politikaların yeniden gözden geçirilmesi..

– gene Karadeniz’e akan ve pek çok başka ülkenin, hükümetin de yönetiminde olan suların Karadeniz’e akıttığı kirliliğin uluslararası platformlara taşınarak bir an önce önlenmesi..

– dalyanların av mevsiminin, genel av mevsimi ile denklik içermesi; yani av yasağının herkes için aynı olması ve bu suretle stokların kendilerini yenileyebilmeleri için çok değerli olan üreme mevsiminin hakkının verilmesi..

– bakanlığımızın balık avcıları ile yetiştiricilerini bir sektörün eşit parçaları gibi görmekten vazgeçmesi ve su ürünlerini bir ekonomik büyüme alanı, bir kapasite arttırım projesi olarak değerlendirmek yerine, bir sürdürülebilirlik politikası dahilinde yönetilmesi; yani endüstriyel balıkçılığı, avlanma kapasitesi ve teknolojilerini geliştirmek yerine, geleneksel kıyı balıkçılığını kuvvetlendirmek, kaynakları korunmak ve stokların kendilerini yenileyebilmesi için destek sağlaması..

Her alanda daha iyi, daha adil, daha temiz ve sürdürülebilir politikalar geliştirilebilmesi için
desteğini, gayretini esirgemeyen tüm dostlarımızın bilgisine…

Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.