İklim KriziManşet

Kuraklık Kasım’ı da vurabilir: Hububat ekiminde sorun yaşanabilir

0

İnsan kaynaklı faaliyetlerin bir sonucu olarak gittikçe artan şiddet ve sıklığı nedeniyle geniş çapta kitleleri etkileyen iklim krizi nedeniyle yaşanan kuraklık sebebiyle birçok göl kuruyor ya da kurumaya yüz tutmuş durumda. Kuraklık ekim süreçleri için de tehdit oluşturuyor. Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş de geçen yıl yaşanan kuraklığın hala devam ettiğini belirtiyor. Türkeş, sonbaharda yaşanan kuraklık nedeniyle hububat ekiminde sorun yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.

‣İznik Gölü’nde siyanobakteri istilası
‣Burdur Gölü’nün olağanüstü kirli hikayesi
‣Bilal Erdoğan’ın ‘oyunları’ için İznik Gölü’nün çevresine sabit yapılar inşa ediliyor 

AA’dan Gülseli Kenarlı‘nın aktardığına göre; Prof. Dr. Türkeş, kuraklığın, yağış tutarının normal düzeyin altında kalmasıyla ortaya çıkan, arazi kaynakları üretim sistemlerini olumsuz biçimde etkileyen, ciddi hidrolojik dengesizliklere yol açan ve genel olarak şiddet ya da büyüklük, sıklık ile süre ve coğrafi yayılış bileşenleriyle ele alınan üç boyutlu bir doğa olayı olduğunu söylüyor.

Fotoğraf: Raşid Necati Aslım – Anadolu Ajansı

Kuraklıkların sonucu: Sosyoekonomik kuraklık

Kuraklık türleriyle ilgili bilgi veren Türkeş, “Meteorolojik kuraklık, yağış toplamlarının belirli bir zaman döneminin uzun süreli ortalamalarından, ortancasından ya da normalinden sapma olarak tanımlanır ve bu tanımlama genellikle bölgeseldir. Tarımsal kuraklık, bitki kök zonundaki toprak neminin ya da yarayışlı suyun, bitkinin büyüyüp gelişmesi için yeterli olmadığı durum şeklinde tanımlanabilir” diyor ve ekliyor:

“Özellikle büyüme dönemi boyunca, bitkinin suya en duyarlı olduğu dönemde toprakta yeterli nemin olmadığı koşulda tarımsal kuraklık oluşur. Hidrolojik kuraklık ise uzun süreli yağış eksikliği sonucunda ortaya çıkan, yüzey ve yeraltı su varlığındaki azalma olarak adlandırılır. Sosyoekonomik kuraklık ise meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklıkların şiddeti ve süresi arttıkça, sonuçlarının neden olduğu durumdur.”

Van Gölü, Fotoğraf: AA

Türkiye’nin kuraklık verilerini yorumlayan Türkeş, geçmişteki kuraklıkların en etkilisinin 2007 ve 2008 yıllarında yaşandığını, bunun ürünlerde ciddi bir rekolte kaybına yol açtığını anımsattı.

‘İklim değişikliğinin etkisiyle gelecekte kuraklıkların şiddeti, sıklığı artacak’

Türkeş, “Yağışların az olması, sıcaklıkların yüksek olması, buna bağlı olarak buharlaşmayla tetiklenen ve etkili olan uzun süreli kuraklıklar, yani tarımsal ve hidrolojik kuraklıklar yaşandı. Pek çok çalışma bize gösteriyor ki iklim değişikliğinin etkisiyle gelecekte kuraklıkların şiddeti, sıklığı artacak. Artık her yaz, çok daha yüksek sıcak hava dalgalarının sayısının, süresinin, şiddetinin geçmişten daha kuvvetli olabileceğini söylemek mümkün” dedi.

Türkiye’de bu yılın rahat geçtiğini ancak 2021’de genel olarak tahıllarda, özellikle buğdayda rekolte kayıplarına neden olan kuraklıklar yaşandığını vurgulayan Türkeş, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün standartlaştırılmış yağış indisi (SPI) haritalarını kaynak göstererek, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu haritalarda son üç aylık yağış analizine baktığımızda Doğu Anadolu‘nun bir bölümünde meteorolojik kuraklık etkili. Altı aylık analize baktığımızda Akdeniz yağış rejiminin egemen olduğu Ege, Akdeniz kıyıları, İç Anadolu’nun bir bölümü, Konya Havzası‘nın bir bölümü ile Doğu Anadolu’nun önemli bir bölümünde şiddetli; Doğu Akdeniz ile Doğu Anadolu’nun batısında çok şiddetli ve aşırı kuraklıklar tanımlanmış durumda.

Bir başka deyişle 2019 sonunda başlayan, 2020’de Türkiye’nin bir bölümünde, 2021’de İç Anadolu, Doğu Anadolu ile Akdeniz’de etkili olan kuraklık, iki yıllık hesaplamalarda Türkiye’nin kuzeyi ve Batı Karadeniz bölümü dışında ülkemizin büyük bir bölümünde hala devam ediyor.”

Yağışların azalması ve hızlı buharlaşma nedeniyle seviyesinde düşüş yaşanan Van Gölü’nde, oluşumu binlerce yıl süren ve ‘su altı peribacaları’ olarak nitelendirilen dikitler kuraklıktan olumsuz etkileniyor.
Fotoğraf: Mesut Varol – Anadolu Ajansı

‘İklim değişikliği şiddetli kuraklıklara neden oluyor’

İki yıllık yağış analizlerine bakıldığında Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nin şiddetli kuraklıkla karşı karşıya olduğunu kaydeden Türkeş, iklim değişikliğinin uzun süreli ortalamalara göre sadece aşırı yağışlara yol açmadığını, şiddetli, çok şiddetli ya da olağanüstü şiddetli kuraklıklara da neden olduğunu ifade etti.

‘Yağış rejimi değişiyor’

Türkeş, “Türkiye’de yağış rejimi, dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi değişiyor. Bir yandan kuraklıkları, diğer yandan da sıcaklıkların şiddetlenmesiyle kuraklıkların çok daha etkili olmasına yol açan buharlaşma ve nem artışını yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkeş, sadece yağışı değil, buharlaşma verilerini de içeren Standartlaştırılmış Yağış Buharlaşma İndisi (SPEI) analizlerine bakıldığında Batı Karadeniz ile Türkiye’nin kuzey bölümleri dışında, Batı Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz’in büyük bir bölümü, Toroslar, İç Anadolu’nun güneyi, Doğu Anadolu’nun bir bölümünün kuvvetli ve şiddetli kuraklık yaşadığına dikkati çekti.

Burdur Gölü’ndeki kuraklık uydu fotoğraflarına yansıdı

‘2021’de yaşanan kuraklık bizde bitmiş değil’

Kuraklığın Avrupa’da, birden ve yüksek sıcaklıklarla yaşandığı için çok gündem olduğuna ancak Türkiye’de uzun süreli analizlere bakıldığında tarımsal ve hidrolojik kuraklık yaşandığının altını çizen Türkeş, şöyle devam etti:

“Aslında 2021’de yaşanan kuraklık bizde bitmiş değil. Hava olaylarıyla, kısa süreli yağışlı dönemlerle bunu karıştırabiliyoruz. Kuraklık hem bugün, hem de gelecekte Türkiye’nin iklim değişikliği ve şiddetli hava olayları açısından en önemli gündem maddelerinden biri olacak. Yaptığımız çalışmalarda gelecekte Orta ve Doğu Karadeniz ile Kuzeydoğu Anadolu bölümü dışında kuraklıkların sıklığının ve şiddetinin artacağını bekliyoruz. Kuraklık bizim için önemli ve ciddi bir tehlike, bunu yaşamın tüm alanlarında tüm sektörlerde dikkate almak zorundayız.”

Türkiye’nin bu sonbahara da kurak girdiğine vurgu yapan Türkeş, konuşmasını şöyle tamamladı:

“Tıpkı 2019 ve 2020’de olduğu gibi sıcak ve kurak sonbaharın içindeyiz. Umarım önümüzdeki günlerde bir yağış olur. Sıcaklıkların yüksek olması nedeniyle buharlaşmayla topraktaki nem kaybı da yüksek. Kasımda hububat ekiminde sorun yaşanabilir. Bunun rekolteye de olumsuz etkisi olabilir. Önümüzdeki günlerde Orta ve Doğu Karadeniz kıyı kuşağı ile Kuzeydoğu Anadolu bölümü dışında Türkiye’de yaşadığımız görece sıcak ve çok kurak koşulları giderebilecek bir hava olayı yok.”

İznik Gölü’nde kuraklık: Bazilika kıyıyla birleşti
Fotoğraf: AA

2022’nin aşırı sıcakları

Geçtiğimiz yaz döneminde Avrupa’daki birçok ülke de aşırı sıcaklardan nasibini aldı. İspanya’da 200 bin hektar yangınlar nedeniyle yok oldu. Orman yangınları dolayısıyla yüzlerce insan evinden tahliye edildi. 

Portekiz’de ise 11 bin hektarlık arazi yangın nedeniyle kül oldu. Bölge UNESCO koruması altındaydı. Ülkede bir yüzyılın en sıcak Temmuz’u yaşandı.

İtalya’da da 27 bin 883 hektarlık ormanlık alan yangınlar nedeniyle zarar gördü. Fransa’da ise son 70 yılın en kurak dönemi yaşandı. Ülkede bu yıl en az 57 bin 600 hektar yeşil alan yandı.

Araştırma: Sıcak dalgaları artıyor

2020’de yapılan bir çalışma, 1950’lerden bu yana sıcak dalgalarının sıklığının ve uzunluğunun arttığını ortaya koydu.

UNSW Sydney ve UNSW Canberra’dan bilim insanları tarafından yapılan çalışma, Akdeniz’de 1950’den bu yana her on yılda 2,5 sıcak dalgası artışı kaydedildiğini ve Amazon’da bu artışın aynı dönemde fazladan 5 buçuk gün olarak kaydedildiğini ortaya koydu.

Araştırmaya göre; küresel olarak en kötü artışlar 1999’dan bu yana geçen zaman diliminde gerçekleşti.

Sıcak dalgaları, uzun süreli kuraklık olasılığını ve orman yangınları riskini artırıyor. Aynı zamanda bunun ağır ekonomik sonuçları da oluyor. Avustralya’da sıcak dalgalarının hükümete maliyeti bir yılda 6,2 milyar dolar olmuştu.

İngiltere’de Aşağı Avon, Bristol Avon isimleriyle de bilinen, önemli su kaynaklarından yaklaşık 120 kilometrelik Avon Nehri‘nin geçen yaz aşırı sıcak dalgasından dolayı pek çok noktasında suyunun neredeyse tamamen kurumaya yüz tuttuğu görüldü.
Fotoğraf: Raşid Necati Aslım/AA

Hala umut var

Gezegenin ortalama sıcaklığı, sanayi öncesi dönemde bugüne 1,1C arttı. Artan insan faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan karbondioksit (CO2) miktarı da artış gösterdi. 

Isınmayı 1,5 derece ile sınırlama olasılığına hala açık olan pencerenin aralığını ise hükümetlerin fosil yakıt endüstrisine olan yatırımların önünü kesip kesmeyeceği belirliyor. 

Hükümetlerarası İklim Paneli‘nin (IPCC) son raporu ise eylem için zamanın daraldığını söylüyor. Ancak dünyanın harekete geçmek için hala zamanı var. 

Dünya Hava İlişkilendirme Girişimi (World Weather Attribution, WWA) tarafından yapılan bir araştırma  geçen yaz bir Kanada köyünü yok eden sıcak dalgasının iklim değişikliği nedeniyle 150 kat daha fazla olası hale geldiğini ortaya koymuştu.

IPCC Raporu: Acil eylem için zaman daralıyor

Uzmanlara göre, İngiltere’de Temmuz’da kaydedilden sıcak dalgası da iklim değişikliği nedeniyle 10 kat daha olası hale geldi. 

WWA’daki ekip, sıcaklıkların iklim modellerinin simüle ettiğinden daha fazla artması nedeniyle bunun aslında mütevazi bir rakam olduğunu da söylemişti.

Grantham Enstitüsü ve WWA’da da çalışan Dr Mariam Zachariah, “Bu yıl o kadar çok ekstrem olay oldu ki, her birine bakmak zorlaştı” diyor ve ekliyor:

“Mesaj, harekete geçmeye başlamak zorunda olmamız ve bizim için çok fazla umudum var; zamanında harekete geçersek, gelecek için iklim değişikliğini uyarlamak ve etkisini azaltmak için yeterince şey yapabiliriz.”

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.