Dış Köşe

Korku filmi böyle korkunç değildir – Ümit Kıvanç

0

umit_kivancNe demeli? Gazeteci sıfatıyla A Haber televizyonunda “Yaz Boz” adlı programı yürüten iki kişi, Ergün Diler ile Bekir Hazar, 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun bir numaralı ismi Rıza Zarrab’ı karşılarına alıp bize bir dehşet gecesi yaşattılar. Şu anda gazetecilik yapan veya hayatının bir döneminde bu mesleği yapmaya çalışmış herkesi ya oturduğu yere çakan, yerinden kalkamaz hale getiren ya da ayağa fırlatıp sinir krizleri geçirmesine yolaçan program, her şeyden önce derin ve yaygın bir utanç duygusu yarattı. Meslek adına değil sadece. Toplumumuz adına, genel ahlâkî standartlarımız adına. Belki de kısaca “insanlık adına” deyip geçmek lazım.

Başbakanın, sözünden çıkmayacak gazetecileri karşısına alıp gerçekleştirdiği, başlıbaşına bir tür haline getirdiği “çanak röportaj”ın varabileceği sınırı görmek hakikaten yıkıcı oldu. Daha doğrusu, bu işin herhangi bir sınırının varolmadığını gördük. Programı ele alıp didiklemenin bir manası yok, çünkü karşımızdaki, şu ya da bu sebeple hataya düşülmüş, eksikli kalmış vs. bir gazetecilik hadisesi değil. Belli ki, daha büyük bir operasyonun ilk büyük adımı bu. Yolsuzluk meselesi sıfırlanmak isteniyor. Yani tek tek problemleri çözmek değil, dersi bütünüyle kaldırmak gibi bir şey; izah edeceğim.

Hükümet ve iktidar partisi, sanırım hiçbir normal parlamenter düzende hiçbir partinin altından kalkamayacağı çap ve çeşitlilikteki yolsuzluk soruşturmalarıyla baş etmenin yolunu, meseleyi tamamen sıfırlamakta bulmuş. Günün birinde mahkeme önüne de, Meclis’e de, kamuoyunun önüne de gelmesi kaçınılmaz olan zehir zemberek fezlekelere komplo, uydurma vs. muamelesi yapılmasını sağlamanın en güvenilir ve kesin yolu olarak, sanırım, bizzat Rıza Zarrab’ı aklamayı kararlaştırmışlar. Yolsuzluk çarkının merkezinde bulunduğu, bakanlara rüşvet dağıttığı iddia edilen şahıs temizse, suçlamalar da haliyle akim kalacaktır – düşünce bu olmalı.

İşte, bize seyrettirilen de, bir ilk adım olarak, Zarrab’ın gazeteci suretindeki ikili tarafından kaldırılan toplarla güm güm indiği, zaman zaman bu ikiliye de, hattâ olayları izleyen bizlere de ayar verdiği, bir çeşit müsamereydi. Müsamerenin en çarpıcı yanı, bu kadar büyük bir yolsuzluk soruşturmasının baş şüphelisinin böylesine kendinden emin, atak, hattâ suçlayıcı davranabilmesi değildi. Hayır, gazetecilik yaptıklarına inanmamızı bekleyen ve aralarda kendilerine yöneltilen eleştirileri cevaplarken izleyicileri azarlayan iki karakterin kötü oyunculuğu da değildi. Yakın planlarında Rıza Zarrab’a fon oluşturan Türk bayrağıydı elbette!

Bu hamasî unsur, tabiî ki, henüz birkaç defa görünüp kaybolduğunda, herkesin aklına Hrant’ın katiline fon yapılan bayrağı getirdi. Ogün Samast’ın arkasına devletin polis ve jandarmalarınca yerleştirilmiş bayrak, devletin katile sahip çıkacağını bildirmişti bize; Zarrab’ın arkasındakiyle nasıl bir mesaj veriliyor? Şüphesiz aynı mesaj. Ve bu, çanak röportaj operasyonuna fazladan bir nüans katıyor. Zarrab’ın temiz olduğuna inandırılmamız, onun çevresinde örülmüş rüşvet ve yolsuzluk ağının böylece bir anda buhar oluvermesi amaçlanıyor, evet, fakat bayrağı oraya koyunca, anlam derinleşiyor: İnanmasanız da bu böyle kabul edilecek, demek istiyorlar.

Dindarlar adına politika yapanların bir türlü anlayamadığı şey şu: Gece bu program sürerken, aklı başından giden birçok muhalif insan, öncelikle utanç duydu. İnsanlar utançlarını birbirleriyle paylaştı. Bu bir sağlık belirtisidir. Öyle bir tezgahı hazırlamak, icra etmek, savunmak ve bundan herhangi bir utanç duymamaksa, epeyce ağır bir hastalık belirtisi. İslâmcı politika ve siyasetçiler, bu utanç duygusundan giderek uzaklaşıyor. Fakat yeryüzünde kimseye böyle bir ayrıcalık tanınmamıştır. Utancını yitirenin, hele iktidar uğruna, ikbal uğruna, para pul, başkalarına tahakküm uğruna terk edenin ne olacağını din de aynı şekilde tarif eder, aklı ve vicdanı yerinde herhangi bir ateist de. İslâmcılar, anlamıyorsunuz: Utanç öyle bir şey ki, kaybettiğinizde bir daha bulup yerine takmanız imkânı yok. Ve siz bu yöntemlerle kazanırsanız, toplum külliyen kaybedecek. Ahlâkını, geleceğini kaybedecek.

Ümit Kıvanç – riyatabirleri.blogspot.com

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.